YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun oluşabilmesi için görülmekte olan davanın niteliğinin önem arz etmediği hk.

Karar Özeti

Madde gerekçesi ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 2019/27 - 2021/101 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, suç, görülmekte olan dava dolayısıyla işlenmektedir. Bu nedenle öncelikle “görülmekte olan”, yani; “mahkeme esasına kaydedilmiş ve henüz sonuçlanmamış” bir dava bulunması gerekir. Davanın niteliğinin ise suçun oluşumu açısından bir önemi bulunmamaktadır. Görülmekte olan dava; özel hukuk hükümlerine göre ya da idare veya vergi mahkemesinde açılmış dava olabileceği gibi ceza davası da olabilir.

Karar

YARGITAY

 

12. CEZA DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2022/1496

 

Karar Numarası: 2022/1823

 

Karar Tarihi: 09.03.2022

 

Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda verilen 30.10.2020 tarihli, 2020/140 Esas, 2020/1562 Karar sayılı “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine” ilişkin karar, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

 

5271 sayılı CMK'nın 286/2- b madde, fıkra ve bendi uyarınca, ilk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün değil ise de, bölge adliye mahkemesi tarafından, ilk derece mahkemesinin güvenlik tedbirine ilişkin hatalı kararının düzeltilmesi gerektiğinin kabulüyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53/5. madde ve fıkrasındaki güvenlik tedbiri uygulanmış olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 07.11.2017 tarihli ve 2015/1233-2017/459 sayılı kararında vurgulandığı üzere, gerek bir mahkumiyete ek gerek bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracağından; ayrıca, 15.07.2020 tarihli ve 31186 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7249 sayılı Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 10. maddesi ile 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 59. maddesine eklenen; “Avukatların, avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar nedeniyle verilen bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kararları hakkında 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 286'ncı maddesinin ikinci fıkrası uygulanmaz.” şeklindeki hüküm uyarınca, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 30.10.2020 tarihli “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine” ilişkin kararının temyiz edilebileceği kabul edilerek yapılan incelemede:

 

A) Katılanlar vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

 

Mağdur kavramı gibi kanunda açıkça tanımlanmamış olan “suçtan zarar görme” kavramının, gerek Ceza Genel Kurulu gerek Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; “suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hali” olarak anlaşılıp uygulandığı, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceğinin kabul edildiği, bu hususun, Ceza Genel Kurulunun 11.04.2000 tarihli ve 65 – 69, 22.10.2002 tarihli ve 234 – 366, 04.07.2006 tarihli ve 127 – 180, 03.05.2011 tarihli ve 155 – 80, 21.02.2012 tarihli ve 279 – 55, 15.04.2014 tarihli ve 599 - 190, 28.03.2017 tarihli ve 214 - 206 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edildiği ve Ceza Genel Kurulunun 25.03.2003 tarihli ve 41 – 54 sayılı kararında da “tazminat ödenmesi, itibar zedelenmesi ve güven kaybı” gibi dolaylı zararlara dayanarak kamu davasına katılmanın olanaklı olmadığının kabul edilmesi karşısında, sanık ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan ve yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan hükümle sonuçlanan kamu davasında; adliyeye karşı işlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle katılanlar ... ve Umut’un anılan suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılmalarına karar verilmiş olması yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden, katılanlar ... ve Umut adına vekilleri tarafından yapılan temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. madde ve fıkrası uyarınca isteme uygun olarak REDDİNE,

 

B) Sanık müdafinin temyiz isteminin incelenmesine gelince;

 

İzmir Barosuna kayıtlı avukat olan sanık ... hakkında, Adalet Bakanlığınca 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 58 ve 59. maddeleri gereğince verilen soruşturma ve kovuşturma izinlerini müteakip, görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açılması ve CMK'nın 251. maddesinin 7. fıkrasında; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında basit yargılama usulünün uygulanmayacağının açıkça düzenlenmiş olması nedeniyle basit yargılama usulü yönünden yeniden değerlendirme yapılmak üzere hükmün bozulmasını öneren tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.

 

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

 

1- Sanık hakkında düzenlenen ve iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararının kapsamı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 26.07.2017 tarihli cevabi yazısıyla gönderilen iletişimin tespine ilişkin belgeler ile dosyada mevcut diğer delil durumuna göre, “15/08/2015 - 24/05/2017” olan suçun işlendiği tarihin, ilk derece mahkemesince gerekçeli karar başlığına, “15/08/2016-24/05/2017” olarak yanlış yazılması suretiyle CMK'nın 232/2-c madde, fıkra ve bendine uyulmaması,

 

2- Mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için, yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunmalıdır. Nitekim, CMK’nın 170/4. madde ve fıkrasında, “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” ve aynı Kanunun 225/1. madde ve fıkrasında, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” düzenlemelerine yer verilmiş olup, iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiilin ya da fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde açıklanması ve açıklanan fiil ve faili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilmesi gerekir.

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.10.2019 tarihli ve 2017/550 - 2019/574 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.

 

Yargılamaya konu somut olayda, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığına ait 04.05.2018 tarihli, 2018/5166 soruşturma, 2018/1950 Esas, 2018/214 sayılı iddianame ile yapılan talep doğrultusunda, Manavgat 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.10.2018 tarihli, 2018/199 Esas, 2018/242 sayılı son soruşturmanın açılmasına dair kararında; “…Sanık müdafiî sıfatıyla, ‘Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma’ suçundan Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/643 esasına kayden görülen kamu davasında yargılanan... K. ile ilgili olarak yargılama sonunda verilen 25/11/2016 tarih ve 2016/885 sayılı karara istinaden aynı yer Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesinin 2017/396 sayılı dosyası üzerinden yürütülen istinaf yargılaması sırasında ...C. isimli şahsa, müdahil müştekinin annesi maktule Nergiz A. ile aralarında gönül ilişkisi bulunduğu ve davaya konu kazanın oluş biçimine dair gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suretiyle yalan tanıklık yapmak üzere baskı uyguladığı gibi bahse konu davanın 24/05/2017 tarihli duruşmasında aynı içerikte gerçeğe aykırı sözler söylediği iddiaları bakımından üzerine atılı Görevi Kötüye Kullanma suçu işlediğine dair yeterli şüphe bulunduğu…” biçimindeki anlatıma dayalı olarak, avukat olan sanık ...’nin TCK’nın 257/1, 53/1. maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle görevi kötüye kullanma suçundan kamu davası açıldığı halde, iddianame yerine geçen son soruşturmanın açılması kararındaki anlatım, sevk, suç ismi ve nitelendirmeye göre, hukuki olarak anlatımı ve unsurları gösterilmeyen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan ek savunma alınması ile yetinilerek, açılmayan davadan TCK’nın 277/1-son, 62, 51, 51/3. maddeleri gereğince mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle CMK’nın 225/1. madde ve fıkrasına uyulmamasından dolayı ilk derece mahkemesinin kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine yazılı şekilde düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddedilmesi,

 

3- Kabul ve uygulamaya göre de:

 

a) Yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu, TCK'nın ikinci kitabının “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan dördüncü kısmının “Adliyeye Karşı Suçlar” başlıklı ikinci bölümünün 277. maddesinde, iddia olunan suç tarihi itibarıyla; “ (1) Görülmekte olan bir davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde verilecek ceza altı aydan iki yıla kadardır. (2) Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.” biçiminde düzenlenerek, adil yargılanma hakkını ihlâl eden, yargılamanın doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak yerine getirilmesi yönündeki toplumsal beklentiyi zedeleyen tutum ve davranışlar kanun koyucu tarafından yaptırıma bağlanmıştır.

 

Madde gerekçesi ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2021 tarihli ve 2019/27 - 2021/101 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, suç, görülmekte olan dava dolayısıyla işlenmektedir. Bu nedenle öncelikle “görülmekte olan”, yani; “mahkeme esasına kaydedilmiş ve henüz sonuçlanmamış” bir dava bulunması gerekir. Davanın niteliğinin ise suçun oluşumu açısından bir önemi bulunmamaktadır. Görülmekte olan dava; özel hukuk hükümlerine göre ya da idare veya vergi mahkemesinde açılmış dava olabileceği gibi ceza davası da olabilir.

 

Suçun maddi unsurları arasında yer alan hareket (fiil) unsuru, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı davanın taraflarından birinin veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanıkla doğrudan bir ilişki kurulması zorunlu olup, bu ilişkiyle beraber belirli bir yönde karar vermesi veya işlem tesis etmesi hususunda yargı görevi yapandan, gerçeğe aykırı mütalâa veya beyanda bulunması hususunda bilirkişiden veya tanıktan talepte bulunulmalıdır. Ancak, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanın, bilirkişinin veya tanığın hukuka aykırı olarak kendisine iletilen talebi yerine getirerek herhangi bir karar vermesi veya işlem tesis etmesi ya da gerçeğe aykırı mütalâada veya beyanda bulunması gerekmez. Çünkü, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkileme teşebbüsünde bulunulmasıyla suç tamamlanır. Teşebbüs iltimas derecesini geçmediği takdirde ise faile daha az ceza verilmesi öngörülmüştür. Burada iltimastan maksat, hatıra binaen ricada bulunmaktır.

 

Suçun tanımında “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsuruna yer verildiğinden, suçun oluşabilmesi için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkileme girişimi hukuka aykırı olmalı, hukuka uygunluk sebepleri bulunmamalıdır. Ayrıca, etkilemeye teşebbüs edilen kişinin, davanın süjesi olarak yargı görevi yapanlar ile bilirkişi veya tanık olması gerekmektedir. Yargı görevi yapan ibaresi, TCK’nın 6. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre, yüksek mahkemeler, adlî ve idarî mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatlar, yargı görevi yapan kişilerdir. Bilirkişi ve tanık kavramlarından ise ceza muhakemesi ile hukuk mahkemesindeki anlam ve içerikler anlaşılmalıdır.

 

Suçun manevi unsurunun oluşabilmesi için, kasten hareket edilmesinin yanı sıra failin belirli bir saik ve amaç doğrultusunda hareket etmesi gerekir. Fail, suçu oluşturan fiili, “davanın taraflarından birinin, sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması” için ve “davada gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak” amacıyla gerçekleştirmelidir.

 

Maddenin ikinci fıkrasına göre, “Birinci fıkradaki suçu oluşturan fiilin başka bir suçu da oluşturması halinde, fikri içtima hükümlerine göre verilecek ceza yarısına kadar artırılır.” Bu düzenlemeye yer verilme nedeni, madde gerekçesinde; “…Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sırasında yargı görevini yapanlar ile bilirkişi veya tanıklar, örneğin tehdit edilmiş veya cebre maruz bırakılmış olabilmektedir. Bu ihtimale binaen maddenin ikinci fıkrasında, özel bir farklı neviden fikrî içtima hükmüne yer verilmiştir. Buna göre, birinci fıkrada tanımlanan suçu oluşturan fiilin aynı zamanda başka bir suç oluşturması hâlinde, fail sadece daha ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılacak; ancak bu suçtan dolayı verilen ceza, yarısına kadar artırılacaktır.” şeklinde izah edilmiştir.

 

Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada;

 

Sanık ...’nin kardeşi olan otomobil sürücüsü...’un, 04.08.2014 günü saat 21:20 sıralarında, yaya geçidi üzerinden yolun karşısına geçmeye çalışan ve katılanlar ... ile Umut’un annesi olan Nergiz’e çarparak, onun ölümüne neden olmasından dolayı ilk derece mahkemesinde bilinçli taksirle öldürme suçundan yargılandığı esnada, avukat olan ve kardeşinin müdafiliğini üstlenen sanık ...’nin, 15.08.2015 tarihinden itibaren iletişim kurduğu ...isimli şahıstan, söz konusu davada tanıklık yapmasını istediği; ancak, bu yöndeki çabalarının sonuçsuz kaldığı ve ilk derece mahkemesince 25.11.2016 tarihli duruşma sonunda sanık ...’nin kardeşi hakkında bilinçli taksirle öldürme suçundan mahkumiyet kararı verildiği, söz konusu mahkumiyet kararına yönelik istinaf başvurusunda bulunulmasının ardından, bölge adliye mahkemesince duruşma açılmasına karar verilerek, 24.05.2017 tarihli duruşmada sanık ...’ye “Sanık müdafii” sıfatıyla söz verildiğinde, sanık ...’nin, “Biz katılan ve vekilinin olası kasta yönelik beyanlarını kabul etmiyoruz, Vodafone Şirketinden gelen yazıda bir telefon numarası vardır, bu telefon numarasının sahibine ulaştık, gün içinde maktul ile konuştuğunu söyledi, hatta sanığın genç olduğunu ve kazaya ilişkin bilgiler verdi, kendisi gizli tanık olarak ifade verebileceğini belirtse de bunun mümkün olmadığını söyledik, kendisini olayın yaya geçidinde olmadığı yönünde dinletmek istiyoruz. 0537… numaralı telefonu kullanır, ismi Barış… dinlenmesini istiyoruz…” şeklinde talepte bulunduğu ve Cumhuriyet savcısının “Bu bahsettiğiniz kişi kazadan önce mi maktul ile konuşmuş, olay yerinde miymiş ve sanık veya maktulün bir yakını mıdır, bu hususta açıklamada bulunur musunuz?” sorusunu da, “Bu kişi maktulün gönül ilişkisi olduğu bir kişidir, olay yerinde olduğunu bize soyledi, kazanın yaya geçidinde olmadığı yönünde beyanları vardır” şeklinde yanıtladığı; aynı duruşmada hazır bulunan ölenin kızı katılan ...’nun; “Olay başka yerlere çekilmektedir, bu kişi hem telefon ile konuşup hem de olay yerinde nasıl bulunuyor anlamadık” şeklinde tepki gösterip, bölge adliye mahkemesince sanık ...’nin ...isimli şahsın tanık olarak dinlenilmesine yönelik talebi reddedildikten sonra, katılan ... vekili tarafından Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 12.06.2017 havale tarihli şikayet dilekçesine dayalı olarak başlatılan adli soruşturma kapsamında, Cumhuriyet savcısınca 13.06.2017 tarihinde tanık sıfatıyla beyanı alınan ...isimli şahsın; esnaf olup, iş yerine yakın binada oturması ve müşterisi olması nedeniyle tanıdığı ölenin ölümüne neden olan trafik kazası ile ilgili hiçbir görgüsünün bulunmadığını ve hatta kazadan çok sonra haberdar olduğunu beyan etmesine rağmen sanık ...’nin önce yalnız ve daha sonra da babası ile beraber kendisi ile irtibat kurup, kendisinden, trafik kazasını gördüğüne, kaza öncesi ölenin cep telefonu ile konuştuğuna, dalgın olduğuna ve yaya geçidini kullanmadığına dair beyanlarda bulunması için zeytinlik, ev ve bir miktar para verecekleri vaadiyle tanıklık yapmasını istediklerini, gerekirse gizli tanık olarak dinlenebileceğini söylediklerini, kendisinin ise her defasında bilgi sahibi olmadığı olayla ilgili tanıklık yapmayacağını söyleyerek, tanıklık yapması hususundaki teklifleri reddettiğini, sanık ...’nin bölge adliye mahkemesince yapılan duruşma esnasında tanık olarak dinlenilmesine yönelik talebi konusunda da bilgisinin bulunmadığını ifade ettiği, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun 26.07.2017 tarihli cevabi yazısıyla gönderilen iletişimin tespine ilişkin belgelerden de, sanık ... ile tanıklık yapması istenen Barış’ın 15.08.2015 tarihinden ilk derece mahkemesince mahkumiyet kararı verildiği 25.11.2016 tarihine kadar gerek aramak/aranmak gerek mesajlaşmak suretiyle iletişim halinde olduklarının tespit edildiği, sanık ...’nin ise ölen ile ...isimli şahıs arasında gönül ilişkisi olduğunu ...isimli şahıstan duyduğunu, adı geçenin trafik kazası ile ilgili bazı açıklamalarını işitince olayı gördüğünü düşünerek, ondan tanıklık yapmasını istediğini, yalancı tanık bulmak istese iki yıl boyunca beklemeyeceğini beyanla suçlamaları kabul etmediği,

 

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda; sanık ...’nin, olaya ilişkin bilgisinin ve görgüsünün olmadığını beyan eden ...isimli şahsa yalan tanıklık yapması yönünde ısrar etmesi biçiminde sübutu kabul edilen eyleminin, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçu olarak vasıflandırıldığı ve bölge adliye mahkemesince de vasıflandırmada bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmakta ise de,

 

Sanık ... tarafından tanıklık yapması istenilen ...isimli şahıs, ölenin ölümüne neden olan trafik kazası ile ilgili hiçbir görgüsünün bulunmadığını ve hatta kazadan çok sonra haberdar olduğunu beyan etmiş, sanık ...’nin kardeşinin bilinçli taksirle öldürme suçundan sanık sıfatıyla yargılandığı davada da “tanık” sıfatıyla dinlenilmemiş olup, sanık ...’nin hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs ettiği iddia olunan kişinin, geçmişte yaşanan trafik kazası ile ilgili beş duyu organıyla algıladığı herhangi bir bilgi ve görgüsünün bulunmaması ve dolayısıyla “tanık” olmamasından dolayı yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun yasal unsurlarının somut olayda gerçekleşmediği, sanık ...’nin savunmasına üstünlük tanınarak, ...isimli şahsın trafik kazası ile ilgili görgüye dayalı bilgisinin bulunduğu ve tanık sıfatını taşıdığı kabul edildiği takdirde ise, sanık ...’nin, savunmasına göre, tanıktan bildiklerini mahkemede anlatmasını istemekten ibaret eyleminde, “hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs” unsurunun oluşmayacağı; ayrıca, sanık ...’nin, olaya ilişkin bilgisinin ve görgüsünün olmadığını beyan eden ve gerçeğe aykırı tanıklık yapma düşüncesi olmayan ...isimli şahsa yalan tanıklık yapması yönünde ısrar etmesi biçiminde kabul edilen eylemi, TCK’nın 38/1. madde ve fıkrası yollamasıyla aynı Kanunun 272. maddesindeki yalan tanıklık suçuna azmettirme suçu kapsamında değerlendirilebilir ise de, ...isimli şahıs tanık olarak ifade vermemiş olup, azmettirilenin suçun icra hareketlerine başlamaması ve dolayısıyla teşebbüs aşamasına varmış bir suç bulunmaması karşısında, bağlılık kuralını düzenleyen TCK’nın 40. maddesi uyarınca, sanık ...’nin yalan tanıklık suçuna azmettirme suçundan dolayı da cezalandırılmasının mümkün olmadığı gözetilmeden, sanık ...’nin, “…Sanık müdafiî sıfatıyla, ‘Bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma’ suçundan Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/643 Esasına kayden görülen kamu davasında yargılanan... K. ile ilgili olarak yargılama sonunda verilen 25/11/2016 tarih ve 2016/885 sayılı karara istinaden aynı yer Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesinin 2017/396 sayılı dosyası üzerinden yürütülen istinaf yargılaması sırasında ...C. isimli şahsa, müdahil müştekinin annesi maktule Nergiz A. ile aralarında gönül ilişkisi bulunduğu ve davaya konu kazanın oluş biçimine dair gerçeğe aykırı beyanda bulunmak suretiyle yalan tanıklık yapmak üzere baskı uyguladığı gibi bahse konu davanın 24/05/2017 tarihli duruşmasında aynı içerikte gerçeğe aykırı sözler söylediği iddiaları bakımından üzerine atılı Görevi Kötüye Kullanma suçu işlediğine dair yeterli şüphe bulunduğu…” biçiminde dava konusu edilen eylemlerinin sübutuna ve sanık ...’ye yüklenen görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığına ilişkin gerekçeli değerlendirmenin kararda tartışılması suretiyle sanık ...’nin hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, davaya konu edilmeyen ve yasal unsurları oluşmayan yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

 

b) Adliyeye karşı işlenen yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle katılanlar ... ve....’un anılan suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs suçundan kurulan hüküm ile ilgili katılan sıfatıyla istinaf yoluna başvurma haklarının bulunmamasından dolayı istinaf yoluna yalnız sanık ... lehine başvurulduğunun kabulüyle sanık ... hakkında TCK’nın 53/5. madde ve fıkrasının uygulanmamasına ilişkin hatanın, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 09.09.2021 tarihli, 2021/180 - 2021/379 sayılı ve 20.09.2011 tarihli, 2011/104 - 2011/183 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, kazanılmış hak olarak değerlendirilmesi ve ilk derece mahkemesi kararının bu yönüyle eleştirilmesi ile yetinilmesi gerekirken, ilk derece mahkemesinin güvenlik tedbirine ilişkin hatalı kararının düzeltilmesi gerektiğinin kabulüyle sanık ... hakkında TCK’nın 53/5. madde ve fıkrasındaki güvenlik tedbirinin uygulanması suretiyle yazılı şekilde düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddedilmesi,

 

Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda verilen 30.10.2020 tarihli, 2020/140 Esas, 2020/1562 Karar sayılı “düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine” ilişkin kararın açıklanan nedenlerle 5271 sayılı CMK'nın 302/2. madde ve fıkrası gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, bozma kararı doğrultusunda işlem yapılmak üzere 5271 sayılı CMK'nın 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 8. maddesi ile değişik 304/2. madde ve fıkrası uyarınca dosyanın gereği için Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesine iletilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 09.03.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 266 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor