YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Polis memurlarının gaz tabancası ile kalabalığa müdahalesi esnasında olayı izleyen katılanı yaralamaları halinde olası kasttan mı bilinçli taksirle yaralamadan mı yargılanmaları gerektiği hk.

Karar Özeti

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; Sanıklar hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sırasında, yerel mahkeme tarafından sanıkların üzerine atılı suçun olası kastla neticesi sebebi ile ağırlaşmış yaralama suçu olduğu kabulü ile beraatlerine karar verilmiş ise de;sanıkların polis memuru olarak görev yaptıkları, mesleği gereği sahip oldukları bilgi, tecrübe ve eğitimleri dikkate alındığında, kullandıkları iddia edilen gaz tabancası ile kalabalığa müdahale esnasında müdahalenin yapıldığı yerde bulunan ve olayı izlemek amacıyla evinin balkonuna çıkan katılanın yaralanmasını istemeseler de öngörebilecek durumda olduklarından, sanıkların eylemlerinin TCK'nın 89/1 ve 22/3. madde ve fıkrasında düzenlenen bilinçli taksirle yaralama suçunu oluşturduğu anlaşılmakla yapılan incelemede;

Karar

YARGITAY

 

12. CEZA DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2022/5256

 

Karar Numarası: 2022/7948

 

Karar Tarihi: 02.11.2022

 

Olası kastla neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sanıkların beraatlerine ilişkin hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:Dosya içeriğine göre; 27/02/2008 günü saat 23:00 sıralarında Maltepe ilçesi Başıbüyük Mahallesinde TOKİ tarafından yapılacak konutlarla ilgili olarak toplanan kalabalığa çevik kuvvet ekiplerinin gaz tabancısı ile müdahalesi sırasında atılan gaz fişeklerininden bir tanesinin, olayları izlemek için 2. katta bulunan evin balkonuna çıkan katılana denk gelmesi neticesinde Adli Tıp Kurumu ... Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından tanzim edilen rapora göre; hayati tehlike geçirecek, basit tıbbi müdahale ile iyileşemeyecek, vücudunda 4.derecede kemik kırığı ve yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığı olayda;

 

5237 sayılı Kanunun "Kast" başlıklı 21'inci maddesi;

 

"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.

 

(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir." Şeklinde düzenlenmekle, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.Olası kastın tanımlandığı 21'inci maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır. Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” Şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.

 

Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilinerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Failin, gerçekleştireceği hareketin kanunî tipe vücut vereceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir. Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt, suçun kanunî tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta, neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.5237 sayılı Kanunun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç, kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı Kanunun 22'inci maddesinin ikinci fıkrasında taksir; "... dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir." şeklinde tanımlanmıştır. Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk ceza hukuk sisteminde kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.

 

5237 sayılı Kanunda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22'inci maddenin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir;

 

"Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi ..." şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt, taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.5237 sayılı Kanunun 21'inci maddesinin ikinci fıkrasında; "Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi ..." şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanunun 22'inci maddesinin üçüncü fıkrasında; "Kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır." biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "Olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir." şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde; “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir.” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-... Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 17. Baskı, ... 2017, s.303-304.) Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.

 

Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;Sanıklar hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sırasında, yerel mahkeme tarafından sanıkların üzerine atılı suçun olası kastla neticesi sebebi ile ağırlaşmış yaralama suçu olduğu kabulü ile beraatlerine karar verilmiş ise de;sanıkların polis memuru olarak görev yaptıkları, mesleği gereği sahip oldukları bilgi, tecrübe ve eğitimleri dikkate alındığında, kullandıkları iddia edilen gaz tabancası ile kalabalığa müdahale esnasında müdahalenin yapıldığı yerde bulunan ve olayı izlemek amacıyla evinin balkonuna çıkan katılanın yaralanmasını istemeseler de öngörebilecek durumda olduklarından, sanıkların eylemlerinin TCK'nın 89/1 ve 22/3. madde ve fıkrasında düzenlenen bilinçli taksirle yaralama suçunu oluşturduğu anlaşılmakla yapılan incelemede;

 

Sanıklara isnat edilen ve daha ağır bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan eylem, 5237 sayılı TCK'nın 89. maddesinde yaptırıma bağlanmış olup, anılan suçun TCK'nın 66/1-e. maddesi uyarınca 8 yıllık zamanaşına tabi olduğu, dava zamanaşımı kesen nedenlerin varlığı halinde süre yeniden işlemekte ise de, bu sürenin 67/4. maddesi uyarınca en fazla yarı oranında uzayacağı, soruşturma izninin talep edildiği 23/08/2019 tarihi ile izin kararının itiraz incelemesinden geçerek kesinleştiği 07/10/2020 tarihi arasındaki sürede zamanaşımı durmuş ise de; suç tarihi 27/02/2008 tarihinden itibaren TCK’nın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık zamanaşımı, durma süresi de hesaplandığında inceleme tarihinden önce 10/04/2021 tarihinde gerçekleşmiş olmakla, hükmün gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, TCK’nın 66/1-e, 67/4, CMK'nın 223/8. maddeleri gereğince kamu davasının DÜŞMESİNE, 02/11/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 132 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor