YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Marka davalarında tescil ilkesi nedir? (HGK)

Karar Özeti

15. Tescil ilkesine göre marka, tescil edildiği mal ve hizmetler açısından ve bu mal ve hizmetler dolayısıyla korumaya kavuşur. Bir işaretin marka olarak seçilmesi ve bu işaretin hangi mallar veya hizmetler için kullanılacağının belirtilmesi ile marka üzerinde, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilecek nitelikte bir hak elde edilir. Marka sahibi sadece bu mal ve hizmetler açısından marka hukukunun kendisine tanıdığı yetkilerden faydalanabilir. Markanın kullanılacağı mal veya hizmetlerin belirlenmiş olmasına “markada belirlilik ilkesi” denilmektedir.

Karar

 

Hukuk Genel Kurulu         2022/486 E.  ,  2022/788 K.

 

 

MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

 

1. Taraflar arasındaki “Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

 

2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 

I. YARGILAMA SÜRECİ

 

Davacı İstemi:

 

4. Davacı vekili; müvekkili adına tescilli çok sayıda “...” esas unsurlu seri markanın bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin “...” ibareli markasının tanınmış marka olduğunu, davalı şirket tarafından müvekkilinin markaları ile karıştırılacak şekilde 2009/7099 sayılı “...” ibareli marka başvurusunda bulunulduğunu, bu başvuruya karşı müvekkili tarafından yapılan itirazın ise nihai olarak YİDK tarafından reddedildiğini, oysa davalı şirketin marka başvurusunun müvekkili markaları ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, dava konusu markanın müvekkilinin seri markası olarak algılanabileceğini ileri sürerek YİDK kararının iptaline, tescili hâlinde davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalılar Cevabı:

 

5.1. Davalı ... Unlu Mamulleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. vekili; müvekkilinin “UNO” ibareli markasının tanınmış marka olduğunu, “...” ibaresinin ekmek sözcüğünün bir hecesi olarak unlu mamuller sektöründe yaygın olarak kullanıldığını, bu ibarenin müvekkilinin tanınmış markası ile kullanılması karşısında markalar arasında karıştırılma ihtimali ve iltibas tehlikesinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

 

5.2. Davalı Türk Patent ve Marka Kurumu vekili; dava konusu marka ile davacı adına tescilli markanın yazılış ve görsel yönlerden benzer olmadığını, işitsel ve kavramsal olarak farklı olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkeme Kararı:

 

6. Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 20.12.2011 tarihli ve 2010/182 E., 2011/247 K. sayılı kararı ile; davacının itiraza dayanak “...” ibaresini içeren seri markalarının bulunduğu ve “...” markasının dayanıklı ekmek emtiası yönünden yüksek düzeyde tanınmışlık elde ettiği, “...” ibareli başvuru kapsamında yer alan 30. sınıftaki emtianın ortalama tüketicilerinin her türlü gıda ürünleri alıcılarından oluştuğu, bu tüketici kitlesinin alışkanlıkları, eğitim ve eğilimleri, anılan mal ve hizmetlerin üretim ve dağıtım kanalları, satış noktaları, satın almaya ayrılan süre, alım sıklığı, birbirileri yerine ikame olanağı itibariyle, itiraza dayanak tüm markaların kapsamlarındaki 30. sınıfa dahil mallar ile aynı ya da benzer oldukları, diğer taraftan başvuru ve itiraza dayanak markalardaki anılan ilaveler nedeniyle, işaretler aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer sayılmazlar ise de davacının "..." ibareli markasının yüksek düzeyli tanınmışlığı da dikkate alındığında taraf markalarının bıraktığı genel izlenim, görünüm, okunuş ve anlam olarak benzer oldukları, bu nedenle malların veya sunulan hizmetlerin aynı işletmeye ait olduğu veya aralarında ticari veya idari bir bağlantı bulunduğu yanılgısına sebep olacağı, davacı markalarının kombinasyonu ve seri markalarından biri gibi algılanacak olan başvurunun davacının tanınmış markası ile karıştırılması ihtimalinin ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 8/1-b maddesi anlamında tescil engelinin bulunduğu, öte yandan davacıya ait “...” ibareli markaların özellikle dayanıklı ekmek yönünden 556 sayılı KHK’nin 8/4 maddesi anlamında tanınmış olduğu, ancak başvuru kapsamında yer alan ve farklı olduğu saptanan 35. sınıf hizmetlerin tanımışlığa konu sektör ile benzer bulunmadığı ve tamamen farklı tüketicilere hitap ettiği, işaretlerin de kısmen ilaveler ile farklılaştığı, bu nedenle dava konusu başvurunun 35. sınıf yönünden itiraza dayanak “...” ibareli markanın tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, şöhretini sömürmesi, itibarına zarar vermesi ya da onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurması ihtimalinin bulunmadığı, ayrıca başvurunun kötü niyetli olduğuna dair hiçbir veri ya da kanıtın bulunmadığı gerekçesiyle YİDK kararının başvuru kapsamındaki 30. sınıfa dahil mallar yönünden kısmen iptaline ve markanın 30. sınıfa dahil mallar yönünden kısmen hükümsüzlüğüne, fazlaya ilişkin istemlerin reddine karar verilmiştir.

 

Özel Daire Bozma Kararı:

 

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

 

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.07.2013 tarihli ve 2012/16045 E., 2013/13994 K. sayılı kararı ile; “…1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

 

2- Davacı vekilinin temyiz itirazına gelince, dava konusu "..." ibaresine ilişkin 2009/07099 sayılı marka tescil başvurusu 35/8. sınıf ve alt gruptaki "müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için çeşitli malların bir araya getirilmesi hizmetleri"ni de kapsamaktadır. Davacı adına tescilli 95575 sayılı “...” ibareli markası ise 30. sınıftaki ürünler için tescilli oldukları anlaşılmaktadır. TPE Tebliğine göre farklı sınıflarda tescilli olsa dahi halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal veya hizmetlerin "benzer" olarak değerlendirilmesi mümkündür.

 

Davalı şirket başvurusu Tebliğ' in 35/8 alt grubunda genel olarak mağazacılık hizmetlerini içermekte olup, davalı şirket başvurusunda bu alt gruba giren hizmetleri belirli gruplardaki ürünlerin müşterilere sunulması hizmetleri ile sınırlandırmamıştır. O halde dava konusu başvurunun davacı adına tescilli markalarda sayılan ürünlerin müşterileri tarafından elverişli bir şekilde görülmesi ve satın alınması için bir araya getirilmesi hizmetlerini kapsayacağının da kabulü gerekir. Bu durum ise, halkın söz konusu ürünlerin ve hizmetlerin aynı şirketten ya da ekonomik olarak birbirine bağlı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini doğurmaktadır. Çünkü davacı adına tescilli ticaret markalarının kapsadıkları ürünlerin ticareti ile 35/8 alt gruptaki hizmetler arasında yakın bağlantı bulunmakta ve birbirlerini tamamlamaktadırlar. Davalı şirketin 35/8 alt grupta genel olarak yazılan mağazacılık hizmetlerini kapsayan marka tescil başvurusunda, söz konusu hizmetlerin sunulacağı ürünlerin veya ürün gruplarının yukarıda açıklandığı biçimde ve karışıklık yaratmayacak bir şekilde belirtilmemesi nedeniyle, dava konusu başvurunun davacı adına tescilli markaların kapsadığı ürünlerin teşhir ve satışı hizmetlerini de içereceği ve Tebliğ'e göre mal ve hizmetler farklı sınıflarda olsalar dahi 556 sayılı KHK'nin 8/1-(b) bendi anlamında benzer olacağı ve iltibas tehlikesine yol açacağı kabul edilmelidir. Bu açıklamalar ışığında mahkemece 35. sınıf yönünden davanın tamamen reddi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

 

Direnme Kararı:

 

9. Ankara 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 15.04.2014 tarihli ve 2014/44 E., 2014/66 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, mağazacılık hizmetlerinin verildiği yerlerde genellikle mağaza adı olarak kullanılan bir markanın başkası adına tescilli bir mal markası ile karıştırılmasının ancak markaların yüksek düzeyde benzer olması hâlinde mümkün olabileceği, esasen işaretler bire bir aynı olsa dahi her koşulda 35/08 sınıf ve alt grubun genel olarak ve belirli mallara veya sektöre özgülenmeden talep edilmesi hâlinde daha önce tescilli bir mal markasıyla iltibas yaratacağının kabul edilemeyeceği, bunun aksinin kabulünün iltibas değerlendirmesi ilkelerine aykırı düşeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme Kararının Temyizi:

 

10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

 

II. UYUŞMAZLIK

 

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirkete ait başvuru kapsamında 35/08 alt grubunda genel olarak mağazacılık hizmetlerinin yer alması ve mağazacılık hizmetlerinin belirli mallara veya sektöre özgülenmemesi karşısında taraf markalarının 30. sınıf emtialar bakımından benzer olarak kabul edildiği de gözetildiğinde markalar arasında mağazacılık hizmetine ilişkin 35/08 alt grup yönünden karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

 

III. GEREKÇE

 

A- Davalılar vekillerinin temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;

 

12. Bilindiği üzere hukukî yarar dava şartı olduğu kadar, temyiz istemi için de aranan bir şarttır. Davalılar vekillerinin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilmiş olduğundan, artık direnme kararına yönelik temyiz talebinde bulunulmasında hukukî yarar bulunmamaktadır. O hâlde davalılar vekillerinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

 

B- Davacı vekilinin temyiz istemi yönünden yapılan incelemede;

 

13. Marka üzerindeki hak, mutlak bir hak olup, sahibine markanın başkası tarafından kullanılmasını yasaklamak da dahil inhisarı hak ve yetkiler ile maddi menfaatler ve sınırlı manevi haklar sağlar (Tekinalp, Ünal: Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 381). Marka koruması hem dava tarihinde yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK hem de 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) gereğince tescil yoluyla elde edilir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 6. maddesinde “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir.” şeklinde belirtilmiştir. Buna “tescil ilkesi” denmektedir. Bu itibarla markanın sahibine sağladığı haklar kural olarak tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder (556 sayılı KHK m. 9/3).

 

14. 556 sayılı KHK (SMK) ile marka üzerindeki öncelik hakkı markayı tescil ettirmek için önce başvuran ve tescil ettiren kişiye tanınmıştır. Bu husus 556 sayılı KHK’nin 7/1-b ve 8/1-b (SMK’nin 5/1-ç ve 6/1) maddelerinde yer alan “tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış” ifadesinden açıkça anlaşılmaktadır. Buna göre markaya sağlanan koruma, tescil edilmek kaydıyla başvuru tarihinden itibaren başlamaktadır. Bu hususa ise “tescilde öncelik ilkesi” denilmektedir. O hâlde bir işaretin marka olarak tescili için önce başvuran ve marka olarak tescil ettiren kişi, markanın sahibi olur ve o işaret üzerinde marka ile ilgili mal ve hizmetler için inhisar hakkını kazanarak o işareti başkasının marka olarak tescil ettirmesini önleyebilir. Başka bir deyişle daha önce tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret ya da ondan ayırt edilemeyecek kadar ayniyet içeren bir işaret, aynı mal ve hizmetler ya da aynı türdeki mal ve hizmetler için bir kere daha başkası tarafından marka olarak tescil edilemez, önce yapılan tescil sonraki tescilleri önler (Tekinalp, s. 383).

 

15. Tescil ilkesine göre marka, tescil edildiği mal ve hizmetler açısından ve bu mal ve hizmetler dolayısıyla korumaya kavuşur. Bir işaretin marka olarak seçilmesi ve bu işaretin hangi mallar veya hizmetler için kullanılacağının belirtilmesi ile marka üzerinde, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilecek nitelikte bir hak elde edilir. Marka sahibi sadece bu mal ve hizmetler açısından marka hukukunun kendisine tanıdığı yetkilerden faydalanabilir. Markanın kullanılacağı mal veya hizmetlerin belirlenmiş olmasına “markada belirlilik ilkesi” denilmektedir.

 

16. Markada belirlilik ilkesi gereğince hem markanın belli şartları taşıması hem de markanın konusu olan mal ve hizmetlerin belli veya belirlenebilir olması gerekmektedir. Tescile konu işaretin ne olduğunun sicilden tespit edilebilir olması gerektiği gibi, işaretin ilgili olduğu mal ve hizmetlerin de sicilden tespit edilebilmesi gerekir. Dolayısıyla markada belirlilik ilkesi, markanın ilgili olduğu mal ve hizmetler bakımından da uygulanmalıdır. Buna göre, ticaret markalarında markanın hangi emtiaları kapsadığının tespit edilebilir bir şekilde belirtilmesi gerektiği gibi, hizmet markalarında da tescile konu hizmetlerin belirlenebilir bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir.

 

17. Markalar kullanım amacına göre ticaret markası ve hizmet markası olarak ikiye ayrılır. Ticaret markası, ürünlerle (mallarla) ilgili olarak kullanılan ve bir teşebbüsün mallarını diğer teşebbüslerin mallarından ayırt etmeye yarayan markalardır. Hizmet markaları ise teşebbüslerin sundukları hizmetler için kullanılan ve hizmetleri birbirinden ayırt etmeye yarayan markalardır. Türkiye’nin de taraf olduğu Markaların Tescili Amacıyla Mal ve Hizmetlerin Uluslararası Sınıflandırmasına İlişkin Nis Anlaşması’nda bulunan listedeki 01 ilâ 34. sınıflarda mallar, 35 ilâ 45. sınıflarda ise hizmetler listelenmiştir. Bu kapsamda Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından çıkarılan Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’de de genel olarak aynı liste benimsenmiştir.

 

18. Mağazacılık (perakendecilik) hizmeti 2016/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’de yapılan sınıflandırmada 35. sınıfın 05. alt sınıfında (35.05) yer almaktadır. Bu sınıflandırmada mağazacılık hizmeti; “Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için malların* bir araya getirilmesi hizmetleri (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir).* Bu kısımda mal veya mal grubu belirtiniz.” şeklinde tanımlanmıştır. Dolayısıyla mağazacılık hizmetinin söz konusu olabilmesi için öncelikle hizmete konu malların başvuru sırasında belirtilmesi ve bu malların elverişli bir şekilde görülmesi ve satın alınması amacıyla bir araya getirilmesi gerekir.

 

19. Mağazacılık hizmeti dava konusu başvuru tarihinde de yürürlükte bulunan 2007/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’de 35.08 sınıfta yer almaktadır. Ancak bu Tebliğ’de mağazacılık hizmeti, müşterilerin elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için, malların bir araya getirilmesi hizmetlerinin tescil edilmesi ile herhangi bir ayırım olmaksızın tüm malları kapsamına alacak şekilde yer almaktaydı. 19.10.2011 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan değişiklik Tebliği ile 2007/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’de değişiklik yapılmış ve mağazacılık hizmetine konu malların başvuru sırasında belirtilmesi zorunluluğu getirilmiştir. 2007/2 sayılı Tebliğ döneminde mağazacılık hizmeti için, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın en geniş kapsamı ile marka tescil edilebilmekte ve tescil edilen marka, sahibine 01 ilâ 34. sınıflarda yer alan bütün malların satışını yapma imkânı vermektedir. Bu geniş yetki, markada belirlilik ilkesi ile çelişmekle birlikte mağazacılık hizmeti ile bu hizmete konu olabilecek 01 ilâ 34. sınıflarda yer alan malların benzerliği sorununu gündeme getirmektedir.

 

20. Ticaret markasının sahibi, markalı ürününü piyasaya sunmak için, markasını 35. sınıfında yer alan mağazacılık hizmetleri için tescil ettirmek zorunda değildir. Başka bir deyişle ticaret markasını alan kişinin, ürünü bu marka ile piyasaya sunmak için başka birinden izin alması veya satış için bir tescil yapması gerekmez. Zira ürünün satışı, marka ile sıkı bir ilişki içerisinde olduğundan ürünün satışını marka tescilinden ayırmak mümkün değildir. Markalı ürünün sadece satışı, mağazacılık hizmeti teşkil etmediği için markanın ayrıca 35. sınıftaki hizmetlerde de tescil edilmesi gerekmez. Eğer marka sahibi, mağaza açarak ürünlerinin satışını gerçekleştirmiyorsa (örneğin üretim yerindeki veya başka yerlerdeki showroom aracılığı ile tanıtım ve satışı gerçekleştiriyorsa), ayrıca 35. sınıfta markasını tescil ettirmesi gerekli değildir. Ancak ticaret markasının sahibi, kendi ürünlerini satacağı bir mağaza açmak isterse, artık müşterilerin malları elverişli bir şekilde “görmesi ve satın alması için” malların bir araya getirilmesi hizmetini gerçekleştirdiğinden bahsetmek gerekir. Bu durumda, ürünlerin tüketicilere sunulması için elverişli bir ortam oluşturan veya oluşturmak isteyen ticaret markası sahibi, markasını 35. sınıftaki mağazacılık hizmetleri için tescil ettirmelidir.

 

21. Bir ticaret markası, tek başına mağazacılık hizmeti üzerinde hak vermez. Aynı şekilde mağazacılık hizmetinde tescilli bir markada ürünler üzerinde kullanılamaz ve bu yönde bir hak bahşetmez. Zira birisinin ürün, diğerinin hizmet sınıfı olması itibariyle, bunların alanlarının farklı olduğu açıktır. Ticaret markası olan ve ürünlere işaret eden markalar ile hizmet markası olan ve mağazacılık hizmetlerine işaret eden 35.05 (35.08) sınıf arasındaki ilişki, farklı sınıflardaki benzer mal ve hizmetler için olan ilişkiden farklı değildir.

 

22. Bir ürünün marka sahibinin ürün satışı ile bu ürünle ilgili olarak mağazacılık hizmeti sunan kişiler, arzlarını aynı satış yerlerinde gerçekleştirmektedir. Aynı ürüne ilişkin olarak, ürün ve ürünün satışının gerçekleştiği hizmet arasındaki yakın bağlantı, bunların tamamlayıcı mal/hizmet olduğunu göstermektedir. Zira mağazacılık hizmeti ticaret markalı ürünlerin varlığı hâlinde söz konusudur. Bu itibarla her ne kadar ürün ile ürünün satış hizmeti aynı amaca hizmet etmese, aynı türde olmasa da bunlar tamamlayıcı oldukları için aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu kabul edilir.

 

23. Markaların benzer olması durumunda mağazacılık hizmetlerinin sunulduğu mağaza ile burada satışı yapılan ürünlerin ticaret markası farklı kişilere ait olsa dahi tüketiciler mağazacılık hizmetinin ticaret markası sahibi tarafından verildiğini düşünebilir. Başka bir deyişle ticaret markasının ve mağazacılık hizmeti markasının farklı kişilere ait oldukları durumlarda, bunlara ilişkin işlemler farklı yerlerde yapılsa dahi, tüketiciler bunların aynı ticari işletmeye ait olduğunu düşünebilirler. Bu husus özellikle ticaret markasının kapsadığı ürünlerin, satış mağazalarında satılan ürünlerle ayniyet/benzerlik gösterdiği durumlarda söz konusu olur. Kişilerin markaların aynı kişiye ait olduklarını düşünmesi ise markanın menşei gösterme fonksiyonun zedelenmesine ve karıştırma ihtimaline yol açar.

 

24. Herhangi bir markanın 2007/2 sayılı Tebliğ döneminde genel olarak mağazacılık hizmeti (35.08) için tescil edildiği durumlarda sicil kayıtlarından bu hizmetin kapsamının ne olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla markanın belirlilik ilkesi gerçekleşmemiş olmaktadır. Markanın belirliliği ilkesinin tam olarak uygulanabilmesi ve marka başvurusunda bulunacak üçüncü kişilerin sicil kayıtlarına bakarak iltibasa meydan vermeyecek mal ve hizmetleri belirleyebilmesi için, mağazacılık hizmetine ilişkin marka başvurusunda bulunulurken hizmete konu malların başvuruda belirtilmesi gerekmektedir. Bu yapılmadığı takdirde, 01 ilâ 34. sınıflarda yer alan mallardan bazıları için daha önce marka tescil ettirmiş bir kişi, mağazacılık hizmeti için tescil başvurusunda bulunulmuş benzer bir markaya itiraz edebilir. Zira ticaret markalı bir ürün, benzer ismi taşıyan bir mağazada satıldığı takdirde ortalama tüketici nezdinde sunulan hizmet ile ürünün aynı işletmeye ait olduğu intibaı oluşabilir ve iltibas gerçekleşebilir. Dolayısıyla ticaret markası sahibinin gerçekleşecek bu iltibas sebebiyle mağazacılık hizmeti için yapılan marka başvurusuna itiraz etmesi mümkündür. Zira genel olarak mağazacılık hizmeti için marka tescil ettiren kişinin markasını hangi malların satışı için kullanacağı bilinemez ve sınırlandırılamaz.

 

25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından 13.02.2009 tarihinde “...” ibaresinin marka olarak tescili istemiyle Türk Patent ve Marka Kurumu’na başvuruda bulunulduğu, tescil kapsamında 30 ve 35. sınıftaki mal ve hizmetlerin yer aldığı, başvurunun ilan edilmesi üzerine davacı tarafından “...” ibareli seri markaları dayanak gösterilerek benzerlik ve tanınmışlık iddiasına dayalı olarak itirazda bulunulduğu, itirazın Markalar Dairesince reddi üzerine yeniden inceleme isteminin de YİDK tarafından reddedildiği ve başvurunun 27.09.2010 tarihinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.

 

26. Dosya kapsamından davalı başvurusunda yer alan 30. sınıftaki malların davacı markalarının tescili olduğu mallar ile aynı ya da benzer olduğu anlaşılmaktadır. Davalı başvurusu 2007/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ döneminde yapılmış ve 35.08 sınıfta yer alan mağazacılık hizmetlerinde herhangi bir sınırlandırılmaya yer verilmeden genel olarak başvuruda bulunulmuş ve bu hâliyle tescil edilmiştir. Dolayısıyla davalı şirket mağazacılık hizmeti yönünden 01 ilâ 34. sınıflarda yer alan tüm mallar yönünden faaliyet göstermesi mümkün hâle gelmiştir.

 

27. Mahkeme ilk kararında; davacının “...” ibareli markasının ekmek emtiası yönünden tanınmış olduğu, itiraza dayanak “...” ibaresini içeren seri markaları ile davalı şirketin “...” ibareli başvurusunun 30. sınıftaki mallar itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzer olduğu ve ortalama tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle davalı şirket markasının 30. sınıf mallar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmiş; davalılar vekillerinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları ise Özel Dairece reddedilmiştir. Dolayısıyla davacının “...” ibareli seri markaları ile davalı şirketin “...” ibareli markasının 30. sınıf mallar yönünden benzer olduğu hususu uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.

 

28. Davalı şirket başvurusu 2007/2 sayılı Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’in 35.08 sınıfında yer alan genel olarak mağazacılık hizmetlerini içermekte olup davalı şirket başvurusunda bu sınıfa giren hizmetleri belirli malların müşterilere sunulması hizmetleri ile sınırlandırmamıştır. O hâlde 2007/2 sayılı Tebliğ döneminde yapılmış olsa da dava konusu başvurunun davacı adına tescilli markalarda sayılan ürünlerin müşterileri tarafından elverişli bir şekilde görülmesi ve satın alınması için bir araya getirilmesi hizmetlerini kapsayacağının da kabulü gerekir. Bu durum ise taraf markalarının benzer olduğu kabul edildiğine göre halkın söz konusu ürünlerin ve hizmetlerin aynı şirketten ya da ekonomik olarak birbirine bağlı şirketlerden geldiği düşüncesine kapılma tehlikesini ve karıştırma ihtimalini doğurmaktadır. Zira davacı adına tescilli ticaret markalarının kapsadıkları ürünlerin ticareti ile 35/08 sınıftaki mağazacılık hizmetleri arasında yakın bağlantı bulunmakta ve birbirlerini tamamlamaktadır.

 

29. Markalar farklı sınıflarda tescilli olsa dahi halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal veya hizmetlerin "benzer" olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bu itibarla davalı şirketin 35/08 sınıfta genel olarak yazılan mağazacılık hizmetlerini kapsayan marka tescil başvurusunda, söz konusu hizmetlerin sunulacağı ürünlerin veya ürün gruplarının yukarıda açıklandığı biçimde ve karışıklık yaratmayacak bir şekilde belirtilmemesi nedeniyle, dava konusu başvurunun davacı adına tescilli markaların kapsadığı ürünlerin teşhir ve satışı hizmetlerini de içereceği ve mal ve hizmetler farklı sınıflarda olsalar dahi 556 sayılı KHK'nin 8/1-(b) bendi anlamında benzer olacağı ve iltibas tehlikesine yol açacağı kabul edilmelidir.

 

30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

IV. SONUÇ:

 

Açıklanan nedenlerle;

 

I- Yukarıda A bendinde (§12) belirtilen gerekçeyle davalılar vekillerinin temyiz istemlerinin hukukî yarar yokluğundan REDDİNE,

 

II- Yukarıda B bendinde (§13-30) belirtilen gerekçeyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

 

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

 

Aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 31.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Bu sayfa 254 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor