YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

İş kazalarına ilişkin davalarda, maluliyet ve kaçınılmazlık oranları göz önünde bulundurularak, ne tutarda tazminat ödenebileceği hakkında örnek Kr.

Karar Özeti

6. ... İş Mahkemesinin 30.04.2019 tarihli ve 2017/56 E., 2019/289 K. sayılı kararı ile; davacının 30.04.2013 tarihinde davalı işyerinde çalıştığı sırada kalp krizi geçirdiği, Sosyal Güvenlik Kurumu inceleme raporu ile olayın iş kazası olduğu; Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu (YSK) kararı ile de malûliyet oranının %36 olarak tespit edildiği, maden mühendisi ve doktor-kardiyoloji uzmanından oluşan 3 kişilik bilirkişi kurulu tarafından tanzim olunan 31.10.2018 tarihli raporda meydana gelen olayda %50 oranında kaçınılmazlık bulunduğu, dava dışı ... İnşaat A.Ş.’nin %35, davalı ...’nın %10 ve davacının %5 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, 01.04.2019 tarihli hesap raporunda davacının maddi zararının 272.560,98TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin kabulüne manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Karar

 

 

Hukuk Genel Kurulu         2022/604 E.  ,  2022/1117 K.

 

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

 

1. Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... İş Mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin verilen karar davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

 

2. Direnme kararı davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 

I. YARGILAMA SÜRECİ

 

Davacı İstemi:

 

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde çalışmakta iken 30.04.2013 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesinde %36 oranında malûl kaldığını ve bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile HMK’nın 107. maddesi gereğince 1,00TL maddi, 40.000TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiş; 19.04.2019 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini 272.559,98TL’ye yükseltmiştir.

 

Davalı Cevabı:

 

5. Davalı Türkiye ... Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) vekili cevap dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, olayda müvekkili Kurumun kusuru bulunmadığını, kazanın Kuruma ait işyerinde meydana gelmediğini, olayın tamamen davacı işçinin kendi kusurundan kaynaklandığını belirterek davanın usulden ve esastan reddini savunmuştur.

 

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

 

6. ... İş Mahkemesinin 30.04.2019 tarihli ve 2017/56 E., 2019/289 K. sayılı kararı ile; davacının 30.04.2013 tarihinde davalı işyerinde çalıştığı sırada kalp krizi geçirdiği, Sosyal Güvenlik Kurumu inceleme raporu ile olayın iş kazası olduğu; Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu (YSK) kararı ile de malûliyet oranının %36 olarak tespit edildiği, maden mühendisi ve doktor-kardiyoloji uzmanından oluşan 3 kişilik bilirkişi kurulu tarafından tanzim olunan 31.10.2018 tarihli raporda meydana gelen olayda %50 oranında kaçınılmazlık bulunduğu, dava dışı ... İnşaat A.Ş.’nin %35, davalı ...’nın %10 ve davacının %5 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, 01.04.2019 tarihli hesap raporunda davacının maddi zararının 272.560,98TL olarak hesaplandığı gerekçesiyle maddi tazminat talebinin kabulüne manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

 

Bölge Adliyesi Mahkemesinin Kararı:

 

7. ... İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı ve davalı vekillerince süresi içinde istinaf yoluna başvurulmuştur.

 

8. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 02.12.2020 tarihli ve 2019/2200 E., 2020/1283 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davacı ve davalının istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

 

Özel Dairenin Bozma Kararı:

 

9. ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

 

10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.06.2021 tarihli ve 2021/2599 E., 2021/7354 K. sayılı kararı ile; “..Dava, iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

 

İlk Derece Mahkemesince; davanın kısmen kabulü ile 272.560,98-TL maddi, takdiren 30.000,00-TL manevi tazminatın iş kazası tarihi olan 30/04/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verildiği, bu kararın taraf vekillerince istinaf yoluna götürüldüğü, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince taraf vekillerinin istinaf talebinin HMK'nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

 

Dosya kapsamından sigortalının davalı işyeri maden ocağında Maden İşçisi olarak çalışmakta iken, 30/04/2013 tarihinde yeraltında galeride süren kama çalışması yaptığı bir sırada aniden yere yığıldığı ve orada bulunan diğer arkadaşları tarafından kuyu dibine getirilerek ocak dışına çıkarılıp, hastaneye gönderildiği, hastanede yapılan tetkiklerde "Kalp Krizi" geçirdiğinin anlaşıldığı, meydana gelen olay ile ilgili olarak İlk Derece Mahkemesince tek kusur raporu alındığı, 31/10/2018 tarihli anılan bu raporda; kazanın meydana gelişinde % 50 kaçınılmazlık olduğu, dava dışı ... İnşaat ve Tic. A.Ş'nin % 35 oranında, Türkiye ... Genel Müdürlüğü'nün % 10 oranında ve davacının % 5 oranında kusurlu olduğu yönünde görüş bildirildiği, mahkemece bu rapora itibar edilerek karar verildiği, ancak düzenlenen işbu raporun oluşa uygun olmadığı anlaşılmaktadır.

 

1-Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.

 

Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.

 

İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.

 

Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.

 

İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.

 

Anayasanın 17. maddesinde; "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz." hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.

 

818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.

 

İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." hükmü düzenlenmiştir.

 

Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.

 

Anılan fıkrada "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır. Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.

 

Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. "Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer. Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.

 

Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.

 

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;

 

(1)İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;

 

a)Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

 

b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

 

c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.

 

ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.

 

d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.

 

(2)İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.

 

(3)Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.

 

(4)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.

 

Aynı kanunun "Risklerden Korunma İlkeleri " kenar başlıklı 5.maddesine göre;

(1)İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.

 

a)Risklerden kaçınmak.

 

b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.

 

c)Risklerde kaynağında mücadele etmek.

 

ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.

 

d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak.

 

e)Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.

 

f)Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.

 

g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.

 

ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.

 

Yine 6331 sayılı Kanun "Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.

 

(1)İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.

 

a)Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,

 

b)Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,

 

c)İşyerinin tertip ve düzeni,

 

ç)Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,

 

2)İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.

 

(3)İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.

 

(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.

 

Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, "Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5. maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar)

 

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.

 

Kanunun 19. maddesine göre;

 

(1)Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.

 

(2)Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.

 

a)İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.

 

b)Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.

 

c)İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,

 

ç)Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.

 

d)Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.

 

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan " İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere" ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan " 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası" ifadesi metinden çıkartılmıştır.

 

Yine 6331 sayılı Kanunun "Atıflar" kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde "(1)Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır" hükmü düzenlenmiştir.

 

Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

 

4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.

 

6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.

 

Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.

 

İşvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)

 

2-Öte yandan kaçınılmazlık; hukuksal ve teknik anlamda; fennen önlenmesi mümkün bulunmayan başka bir anlatımla, işverence mevzuatın öngördüğü tüm önlemlerin alınmış olduğu koşullarda dahi önlenmesi mümkün bulunmayan durum ve sonuçları ifade eder. Olayın önlenemezliği hususunu açmak gerekirse; buradaki önlenemezlik olayla ilgili değildir. Önlenemezlik unsuru, tamamen davranış normu ve borca aykırılıkla ilgili olup alınabilinecek tüm tedbirler alınmış olunsa dahi bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir borcun ihlalinin ifadesidir. Yani olay önlenemez olmasına rağmen bir davranış kuralına ya da sözleşmeden doğan borca aykırılık önlenebiliyorsa artık kaçınılmazlıktan söz etme imkanı yoktur.

 

Kalp krizi sonucu gerçekleşen iş kazalarında kaçınılmazlığın söz konusu olmayacağı dikkate alınarak işveren kusuru ile bünyesel faktör arasındaki dağılımın ne miktarda olduğunun tespiti gerekmektedir. Zira, kaçınılmazlıktan farklı olarak bünyesel faktörden davalı işverenin sorumlu tutulması mümkün değildir.

 

Tüm yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa maddeleri doğrultusunda; somut olayda, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alındığında, her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi kusur raporunda kalp krizi neticesinde ölüm sonucunun ortaya çıkmasında % 50 oranında kaçınılmazlığın etkili olduğu yönünde görüş bildirilmiş ise de bu görüşe katılmak mümkün olmayıp, Mahkemece yapılacak iş; öncelikle hüküm altına alınacak tazminat miktarlarına etkisi bakımından, aynı olaya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından açılmış olan rücuan tazminat dava dosyasındaki kusur raporunun dosya kapsamına getirtilerek -verilen kararın kesinleşip kesinleşmediğinin gözetilerek- davacının kaza öncesi ve kaza sonrası dönemlere ait, temin edilebilen tüm tıbbi belge ve raporları dosyaya celp edildikten sonra yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda işverenden davacının şahsi sicil dosyasının tümü getirtilerek, işverenin sigortalının periyodik sağlık muayenelerini yaptırıp yaptırmadığı, bu muayenelerde kalp rahatsızlığı ile ilgili bir bulguya rastlanıp rastlanmadığı, şahsi dosyada "kalp rahatsızlığı" nedeniyle alınmış bir istirahat raporunun bulunup bulunmadığı, ölüm olayından önceki tarihlerde sigortalının bünyesini zorlayacak bir çalışma yaptırılıp yaptırılmadığı, olay günü sigortalıyı işyerinde rutin dışında bir gerginlik ve stres içine sokacak bir olayın cereyan edip etmediği araştırılmak, ayrıca, kalp krizinde, kişinin yaşının, beslenme şekli ve kültürünün, genetik özelliklerinin ve bünyevi yapısının, tütün bağımlılığı, alkol kullanımı, egzersiz durumunun, cinsiyetinin de faktör olduğu, sağlığının çeşitli faktörlerinin bir araya gelmesiyle bozulabileceği; ayrıca işyerinde çalışma şartlarının kalp krizini tetikleyip tetiklemediği hususlarının kusurun ağırlığının değerlendirilmesinde dikkate alınacağı işyeri hekimliği, işgücü sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman olan bir kardiyoloğun da yer alacağı bilirkişi heyetinden iş kazası ile çalışma şekli arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, illiyet bulunuyorsa kalp krizinin oluşumunda işverenin kusurunun bulunup bulunmadığının saptandığı, kusuru mevcut ise kusurunun ağırlığını, kalp krizinde işyeri koşullarının etkili olup olmadığını, sigortalının kendi bünyesinden kaynaklanan nedenlerin ne kadar etkili olduğunu ve tarafların iddia ve itiraz sebeplerinin değerlendirilmesini de kapsar şekilde tespit eden kusur raporu aldıktan sonra - dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler ile taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek- oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.

 

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

O halde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır...” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

 

Direnme Kararı:

 

11. ... İş Mahkemesinin 03.02.2022 tarihli ve 2021/392 E., 2022/42 K. sayılı kararı ile; aynı iş kazası nedeniyle Kurum tarafından davalı ... ve dava dışı ... A.Ş. aleyhine açılan ... İş Mahkemesinin 2017/407 E. sayılı rücuan tazminat dosyasında olayın %100 kaçınılmazlığa bağlı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesince onanarak kesinleştiği, sözü edilen dosyada alınan raporun sadece maden mühendisi bilirkişi tarafından düzenlendiği, davanın davacı ...'e ihbar edilmediği, dolayısıyla kesinleşen kaçınılmazlık oranının davacı açısından bağlayıcı olmayacağı, davalı ... yönünden ise bağlayıcı olacağı, ... İş Mahkemesinin 2017/407 E. sayılı dosyasında tespit edilen kusur oranına (%100 kaçınılmazlık) göre eldeki davada hükme esas alınan kusur raporunun davacı lehine olduğu, davacı vekilinin de bozma ilamına karşı direnme kararı verilmesini talep ettiği ayrıca eldeki davada kusur oranları yönünden ... İş Mahkemesinin 2017/407 E. sayılı dosyasına göre daha detaylı inceleme ve araştırma yapılmış olduğu, kardiyolog bilirkişinin de bulunduğu heyetten rapor aldırıldığı, davacının bünyesinden kaynaklı faktörlerin de değerlendirildiği belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme Kararının Temyizi:

 

12. Direnme kararı süresi içinde davacı ve davalı vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

 

II. UYUŞMAZLIK

 

13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda meydana gelen iş kazasında kaçınılmazlık oranının tespiti yönünden bozma kararında belirtildiği şekilde araştırma yapılarak yeniden kusur raporu alınması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

 

III. ÖN SORUN

 

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce direnme adı altında verilen kararın yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Daire tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

 

IV. GEREKÇE

 

15. Direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenip yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.

 

16. Başka bir deyişle mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar ... olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez.

 

17. İstikrar kazanmış Yargıtay içtihatlarına göre mahkemece direnme kararı verilse dahi bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak, bozma sonrası yapılan araştırma, inceleme veya toplanan yeni delillere dayanmak, önceki kararda yer almayan ve Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçe ile hüküm kurmak suretiyle verilen karar direnme kararı olmayıp yeni hüküm olarak kabul edilir.

 

18. Somut olayda; ilk derece mahkemesinin maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin kararına yönelik davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı ve davalı vekillerince temyizi üzerine Özel Daire tarafından bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararının aynı olaya ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından açılmış olan rücuan tazminat dava dosyasındaki kusur raporu ve davacının kaza öncesi ve kaza sonrası dönemlere ait tüm tıbbi belge ve raporlarının dosya kapsamına getirtilerek yapılacak inceleme neticesinde karar verilmesi yönünde bozulması üzerine ilk derece mahkemesince rucuan tazminat dosyasının getirtilmesine karar verilerek Özel Daire bozma kararında belirtilen rucuan tazminat dosyasında alınan kusur raporu dosya arasına alındıktan sonra sözü edilen rapor değerlendirilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

 

19. Görüldüğü üzere ilk derece mahkemesince bozma kararından sonra bozmada belirtilen şekilde dosya arasına alınan rucuan tazminat dosyasında alınan kusur raporu

kapsamında yapılan değerlendirme sonrasında yeni bir karar verilmiştir.

 

20. Bu durumda ortada Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi gereken direnme kararı değil, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm bulunmaktadır.

 

21. Hâl böyle olunca yeni hükme yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmelidir.

 

22. Bu nedenle dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

 

V. SONUÇ:

 

Açıklanan nedenlerle;

Davacı ve davalı vekillerinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 20.09.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi


Bu sayfa 303 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor