Hal böyle olunca; davalı tarafın kira ilişkisinden kaynaklanan kullanım hakkının bulunduğu ve dava tarihi itibariyle kira süresinin devam ettiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile ecrimisil talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2022/1224
Karar Numarası: 2022/4308
Karar Tarihi: 20.06.2022
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 23/07/2014 gününde verilen dilekçe ile ecrimisil talebi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14/09/2020 tarihli, 2018/5315 Esas - 2020/5089 Karar sayılı bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15/03/2021 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma talebinin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ecrimisil talebine ilişkindir.
Davacı vekili, dava konusu taşınmaz hakkında davalı ... ile daha önce kira sözleşmesi yapıldığını ancak sözleşme yenilenmediğinden diğer davalı ... ile birlikte işgalci durumuna girdiklerini belirterek, 01.01.2012-19.06.2012 tarihleri için ecrimisil talep etmiştir.
Davalılar usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
Davalı ... duruşmadaki beyanında, taşınmazda kendisinin oturduğunu, diğer davalı ...’in oturmadığını, daha önce yapılan kira sözleşmesini devralmak için davacı kuruma talepte bulunduğunu, kira sözleşmesinin devam ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın, davalı ... vekili ve davalı ... tarafından temyizi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.09.2020 tarihli, 2018/5315 E, 2020/5089 K sayılı bozma ilamında "... dava konusu taşınmaza ilişkin davacı kurum ile davalı ... arasında 16.06.2008 tarihinde 10.06.2008 başlangıç tarihli 31.12.2008 bitiş tarihli kira sözleşmesi yapılmış, sözleşmenin 2886 sayılı Yasa'ya göre yapıldığına dair herhang bir şerh konulmamıştır.
Kiralanan yer niteliği itibariyle Türk Borçlar Kanunu'nun adi kira hükümlerine tabi olup 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 327. (mülga 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 263. ) maddesi gereğince sözleşmede açık ya da örtülü biçimde bir süre belirlenmiş ise, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer. Taraflar bu durumda açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Dosyada mevcut belgelerden taraflarca sözleşmenin feshine ya da devamına ilişkin bir ihtar olmadığına göre kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşmüştür.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 347. maddesinin 1. fıkrası; "Konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az onbeş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir." hükmünü içermektedir.
Hal böyle olunca; davalı tarafın kira ilişkisinden kaynaklanan kullanım hakkının bulunduğu ve dava tarihi itibariyle kira süresinin devam ettiği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile ecrimisil talebinin kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.’’ gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Taraf teşkili kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında re’sen göz önünde bulundurulması gerekir. Savunma hakkı Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmış olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddesinde de “Hukuki dinlenilme hakkı” başlığı altında ayrıca düzenlenmiştir. Hakim, tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Buna göre hakim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır.
Somut olayda, davalılardan ...’ın yargılama sırasında 25.07.2018 tarihinde öldüğü davalı ... vekili Av.... ’ın vekalet yetkisinin davalının ölümü ile sona erdiği, mahkemece ...'ın mirasçılarının tespit edilmediği, davaya dahil edilmediği ve mirasçıları tarafından davalı ... vekiline yeni bir vekaletname verilmediği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davacı vekili 11.02.2021 tarihli sulh dilekçesi ile davalının ecrimisil bedelini yargılama giderlerini ve vekalet ücretini ödediğinden bahisle konusuz kalan davanın işlemden kaldırılmasını talep etmiş, davalı ... vekili ise sulh teklifini reddetmiştir.
Öncelikle davalı ...’ın mirasçılık belgesi temin edilerek mirasçılarının belirlenmesi, belirlenen mirasçılarının usulüne uygun olarak davaya dahil edildikten sonra taraf teşkili sağlanarak işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, mahkemece taraf teşkili sağlanmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş; kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
20.06.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.