Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su, kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/ Eren/ Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
7. Hukuk Dairesi
2021/806 E. ,
2021/3150 K.
"İçtihat Metni"
7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 09.07.2013 gününde verilen dilekçe ile suya müdahalenin men'i talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 25.02.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, suya müdahalenin men'i istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların "ceviz pınarı" diye tabir edilen suyu kadimden beri kullandığını, davalıların ortak kullanıma tahsis edilen bu suya müdahalelerinin -olduğunu, bu hususun Kahta Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği Başkanlığının 09/07/2010 tarihli raporunda da sabit görüldüğünü, davalılar tarafından yapılan haksız müdahale nedeniyle davacıların zarar uğradığını belirterek, ortak kullanıma tahsis edilen suya haksız müdahalenin önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, mahkemenin davanın esasına girmeden husumet yokluğundan davayı reddetmesi gerektiğini, davalıların kadimden beri kullandıkları ve kendilerine ait arazilerinden çıkan su kaynağının "ceviz pınarı" diye tabir edilen su kaynağı olmadığını, davalıların da ceviz pınarı diye tabir edilen suya herhangi bir müdahalede bulunmadıklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, "Kahta Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/215 Esas ve 2011/371 Karar sayılı dosyasında yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporlarına göre, davalı ...'ın orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına kayıtlı 141 ada 16 parsel sayılı taşınmazdan çıkan kaynak suyuna boru döşemek suretiyle müdahalede bulunduğunun sabit olduğu gerekçesiyle davalı ... açısından davanın kabulüne, davalı ...'ın suya müdahalesinin men'ine; diğer davalı ...'ın ise bahse konu su kaynağı ile ilgisi bulunmadığından ilgili husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine" karar verilmiştir.
Hükmü, davalılar vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su, kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/ Eren/ Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera, orman vb.) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince "Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur" hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de "Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir" şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Somut olaya gelince; hükme esas alınan rapor içeriğine göre suyun orman arazisinden kaynadığı, 142 ada 24 parsel sayılı taşınmazda yer alan havuzda biriktiği ve genel su niteliğinde olduğu, davalının taşınmazına borularla suyu taşıdığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı ... hakkında suyun mecrasını değiştirme suçu nedeniyle açılan dava dosyasındaki keşif ve bilirkişi raporları hükme esas alınarak yeniden keşif yapılmaksızın davanın kabulüne karar verilmiş ise de; dava konusu su kaynağı orman vasıflı araziden kaynamakta olup herkesin bu sudan yararlanma hakkı olduğu gözetilmeksizin davalının suyu kullanmasını tamamen engelleyecek şekilde suya müdahalesinin men'i yönünden karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece, kadim ve öncelik hakkı gözetilmek suretiyle suların en az olduğu dönemde fen, jeoloji ve ziraat mühendisinin bulunduğu bilirkişi heyetiyle mahallinde yeniden keşif icra edilerek davacıların ve davalı tarafın suya ihtiyaç durumunun bilimsel verilere uygun olarak tespit edilmesi, tarafların bu sudan yararlanma şekil ve şartları belirlenmek suretiyle taraflar arasında bir su rejimi oluşturulması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak ve dava konusu su kaynağından sadece davacıların yararlanmasını sağlayacak şekilde elatmanın önlenmesine karar verilmesi doğru görülmemiş; hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.11.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.