YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Taşınmazı kıyı kenar sınırı içinde kaldığına ilişkin tapu şerhi ile alan kişi, daha sonrasında tapu kaydının hatalı tutulmasına ilişkin tazminat davası açabilir mi?(Karşı Oy)

Karar Özeti

 

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, dava konusu taşınmazın tapu kaydına 05/02/1973 tarihli ve 665 yevmiye sayılı işlem ile şerh konulduğu, davacının taşınmazı kıyı kenar çizgisi olduğunu gösteren şerh ile 06/02/1973 tarihinde satış yoluyla edindiği anlaşılmıştır. Buna göre Devlet tapu sicil kaydındaki şerhin tesisini sağlayarak kaydın bu hali ile değerlendirilmesi gerektiği hususunu aleniyete intikal ettirmiştir. 4721 sayılı TMK'nın 1020. maddesinin.: "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.'' hükmü nazara alındığında tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemez. Hal böyle olunca, davacının tapusunun iptali sebebiyle bir zararının oluştuğu kabul edilse bile bu zararın tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklandığı söylenemeyeceği gibi zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi,

Karar

 

5. Hukuk Dairesi         2022/7381 E.  ,  2022/11760 K.

 

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

 

Taraflar arasındaki tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini davasının kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün ONANMASI hakkında daireden çıkan kararı kapsayan 10/02/2022 gün ve 2020/8673 Esas, 2022/1899 Karar sayılı ilama davalı Hazine vekilince verilen dilekçe ile karar düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup gereği düşünüldü:

 

- K A R A R -

 

Çekişmeli taşınmazın kıyı kenar tahdidi içinde kalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada, mahkemece davanın kabulüne dair verilen hüküm Dairemizce onanmış; bu karara karşı, davalı Hazine vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.

 

Dosya içindeki bilgi ve belgelere Yargıtay ilamında yazılı gerekçelere göre davalı Hazine vekilinin sair karar düzeltme istekleri HUMK'un 440. maddesinde yazılı nedenlerden hiçbirine uymadığından yerinde değildir. Ancak;

 

Dava konusu taşınmazın tapu kaydına 05/02/1973 tarihli ve 665 yevmiye sayılı işlem ile şerh konulduğu, davacının taşınmazı kıyı kenar çizgisi olduğunu gösteren şerh ile 06/02/1973 tarihinde satış yoluyla edindiği, TMK'nın 1020 nci maddesi uyarınca tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve TMK’nın 2 nci maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemeyeceği, zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından davanın reddine karar verilmesi gerektiği, bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından;

 

Davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteminin bu yönden kabulü ile 10.02.2022 tarih, 2020/8673 Esas, 2022/1899 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına karar verildikten sonra yapılan incelemede;

 

Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı kenar tahdidi içinde kalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

 

Mahkemece, bozma kararına uyularak davanın kabulü ile 484.095,00 TL tazminat bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekilince temyiz edilmiştir.

 

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre; dava konusu İzmir İli, Narlıdere İlçesi, ...., Mahallesi, 66 ada 24 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde olduğuna dair 05/02/1973 tarihli ve 665 yevmiye sayılı işlem ile şerh konulduğu, şerhten sonra 06/02/1973 tarihinde satış yoluyla davacıya devredildiği, Hazine tarafından tapu kaydının iptali istemiyle açılan dava sonucunda İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1135 E-2007/110 K sayılı ilamı ile 177 m²'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması nedeni ile tapusunun iptaline ve tescil harici bırakılmasına karar verildiği, kararın temyiz incelemesinden geçerek 27/03/2008 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 18/09/2014 tarihinde  açıldığı anlaşılmıştır.

 

Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre, dava konusu taşınmazın tapu kaydına 05/02/1973 tarihli ve 665 yevmiye sayılı işlem ile şerh konulduğu, davacının taşınmazı kıyı kenar çizgisi olduğunu gösteren şerh ile 06/02/1973 tarihinde satış yoluyla edindiği anlaşılmıştır. Buna göre Devlet tapu sicil kaydındaki şerhin tesisini sağlayarak kaydın bu hali ile değerlendirilmesi gerektiği hususunu aleniyete intikal ettirmiştir. 4721 sayılı TMK'nın 1020. maddesinin.: "Tapu sicili herkese açıktır. İlgisini inanılır kılan herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfanın ve belgelerin tapu memuru önünde kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini isteyebilir. Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.'' hükmü nazara alındığında tapunun beyanlar hanesine şerh işlendikten sonra bu şerhi tapuda görmesine rağmen taşınmazı devir alan davacının iyi niyetli olduğundan ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca dürüst davrandığından söz edilemez. Hal böyle olunca, davacının tapusunun iptali sebebiyle bir zararının oluştuğu kabul edilse bile bu zararın tapu sicil kayıtlarının doğru tutulmamasından kaynaklandığı söylenemeyeceği gibi zarar ile tapu işlemleri arasında nedensellik bağının varlığından da bahsetmek mümkün olmayacağından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi,

 

Doğru görülmemiştir.

 

Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmamasına, 12/09/2022 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

 

(Muhalif Üye)

 

MUHALEFET ŞERHİ

 

Davacı satın almış olduğu taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalması nedeniyle, Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesine göre bu davayı açmıştır. Mahkemece davanın kabulü yönünde verilen kararın, davacının tapu kaydındaki “taşınmazın kıyı kenar çizgisinde kalmaktadır” şerhini görerek satın aldığı ve bu nedenle kötüniyetli olduğundan bahisle davanın reddi gerektiği yönündeki Dairenin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım. Şöyle ki;

 

Türk Medeni Kanunu'nun 1007. maddesinde, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olacağı hükme bağlanmıştır. Devletin tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunun, nitelik itibarıyla kusursuz sorumluluk olduğu hususu gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanıksız olarak tutulmuş olan kayıtlar nedeniyle doğan zararları da ödemekle yükümlüdür. Tapu işlemleri, kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan, tapu kütüğünün oluşumu aşamalarında kadastro işlemleri ile tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğu kuşkusuzdur.

 

TMK’nın 1007. maddesinde kabul edilip sorumluluğun doğabilmesi için ilk şart, Tapu Sicil Tüzüğü'nün 7. maddesinde sayılan ana ve yardımcı sicillerin Devlet tarafından tutulması için gerekli bir eylem veya işlemin bulunmasıdır. Bildirim yükümlülükleri, sicilin tutulmasına ilişkin araçların korunması, saklanması, kayıtların yazımından önce gerekli araştırmaların yapılması, siciller ile ilgili örneklerin ilgilisine verilmesi, sicildeki bilgilerin eksik ya da yanlış ve eksik çıkartılması gibi hususlar da tapu sicilinin tutulması kavramı içine girmektedir. Devletin sorumluluğundan sözedebilmek için bu kayıtların tutulması sırasında bir hatanın mevcut olması veya gerçeğe aykırı bir sicilin tutulmuş olması gerekir.

 

Tapu sicilinin tutulması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının ikinci şartı bir zararın oluşmuş olmasıdır. Zarar tehlikesi var olmakla birlikte henüz zarar doğmamış ve başka türlü zararın önlenmesi imkanı var ise, ayni hakkını kaybeden veya ayni hakkı sınırlandırılan kişi, tapu kaydının düzeltilmesi davası ile ya da tapu memurunun bir işlemi ile hakkına kavuşabilecekse, zararın doğduğundan söz edilemez. Zararın varlığının kesin olarak anlaşıldığı hallerde Devletin sorumluluğundan söz edilebilecektir.

 

Yerleşmiş Yargıtay ugulamalarında; kesinleşmiş orman sınırları ya da kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazların tapu kaydı henüz iptal edilmemiş bile olsa, zararın doğduğu kabul edilmektedir. Kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi ya da orman tahdidi içinde kalan taşınmaz için tapu sicilinin yolsuz oluşturulduğu benimsenmektedir.

 

TMK. Md 1007' ye göre Devletin sorumluluğunun doğabilmesi için meydana gelen zarar ile, tapu sicilinin tutulması arasında illiyet bağının bulunması, ayrıca zarar görenin bu illiyet bağını kesecek derecede bir kusurunun bulunmaması gerekir. Eğer zarar görenin bir kusuru var ve bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise, Devletin sorumluluğundan söz edilemeyecektir.

 

Bu nedenle davacının tapu kaydındaki “taşınmaz kıyı kenar çizgisi içinde kalmaktadır” şerhine rağmen taşınmazı satın almış olmasında davacıya bir kusur yüklenebilecek mi, davacı kötü niyetli sayılabilecek mi, davacı kötü niyetli sayılacak ise, bu kusur illiyet bağını kesecek yoğunlukta mıdır sorularının cevabı önem taşımaktadır.

 

Tapu sicilinin tutulmasından doğan Devletin sorumluluğu bir kusursuz sorumluluk hali olduğundan, sorumluluğun ortadan kalkması için illiyet bağının kesildiğinin kanıtlanması gerekir. Burada zararın doğduğu anın tespiti illiyet bağının kesilip kesilmemesi yönünden önem arz etmektedir. Zira davacının tapu kaydındaki “kıyı kenar çizgisi” şerhini görerek ve bilerek taşınmazı satın almış olmasının zararın oluşumuna katkısının bulunup bulunmaması, devletin sorumluluğunun tespiti açısından önemlidir. Bir taşınmazın orman tahdidi ya da kıyı kenar çizgisi içinde kalmış olması ve bu hususların kesinleşmesi ile birlikte talep hakkının doğduğu kabul edilmektedir. Bu sınırlar içinde kalan tapunun iptal edilmiş olması şartı aranmamaktadır. Yani zarar Devletin tapu verdiği bir taşınmazın orman sınırları ya da kıyı kenar çizgisi sınırlarına alınmasıyla doğmuş olmaktadır. Zarar doğduktan sonra bu tür bir taşınmazı satın alan davacının zararın doğumunda bir katkısının olduğundan söz edilemez. Zira davacı taşınmazı satın almadan evvel zarar oluşmuştur. Ancak tapu iptal edilmeği için bu tür tapu devrinin önünde bir engel de bulunmamaktadır.

 

Önceki malikin talep hakkının bulunmadığı bir durumda yeni malik talep hakkı elde edecek olsa ve devir sırf bu amaçla yapılmış olsaydı, davacının eyleminin illiyet bağının kesilmesine neden olduğu kabul edilebilirdi. Zira burada zarar görenin bu eylemi zararın meydana gelmesinin sebebi olarak ortaya çıkmış olacaktı. Zarar görenin eyleminin zararın ortaya çıkmasının bir sebebi halini almadığı durumlarda illiyet bağının kesildiğinden söz edilemez. Çünkü zarar ve sorumluluk zaten doğmuştur.

 

Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa md. 35/1 AİHS ek protokol 1-1) Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi olarak belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebileceği hüküm altına alınmıştır. Bütün bunların yanında mülkiyet hakkı kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken T.C. Anayasa'sının 90/5. maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30/05/2006 tarih ve 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin..." "...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği..." bu önlem alınırken "başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir denge olması gerektiği..." kişinin "...kişisel ve haddinden fazla yük taşımak zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağı açıktır. Bir başka ifadeyle kamu yararı mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaati arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.

 

Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer özel mülkiyet kapsamından çıkarılarak kamu malı niteliğini kazanmakla birlikte, kişinin ya da kişilerin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi hukuki güvenlik ilkesinin sonucu olarak korunması gerektiği muhakkaktır. Aksi düşünce tarzının, devletin, verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk devleti ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.

 

Somut olayda davacı kıyı kenar çizgisinde bulunan taşınmazı satın almış ve eldeki davayı açmış, mahkemece dava kabul edilmiştir. Yukarıda açıklamış olduğum nedenlerden dolayı davanın kabulünün doğru olduğunu düşündüğümden, mahkeme kararının onanması gerekirken bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.

 

 


Bu sayfa 385 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor