YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Kısmi dava olarak açılması gereken davanın, belirsiz alacak davası olarak açılması halinde davanın devamına karar verilerek, usul ekonomisi açısından kısmi dava olarak görülmesi gerektiği hk.

Karar Özeti

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; usul bakımından davacı yüklenicinin yaptığı imalat ve proje bedellerine ilişkin kendisi tarafından dosyaya sunulan faturalar, iş belgeleri, ödeme kayıtları, (3.441.292,30 TL) dava açılmadan önce davacı tarafından değişik iş dosyasında yaptırılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporundaki tespitler, davacı tarafından gönderilen 28.10.2014 tarihli ihtarname ile değişik iş dosyasında tespit edilen (3.062.577 TL+KDV) imalat ve proje bedellerinin ödenmesinin istenildiği hususları dikkate alındığında eldeki asıl davanın kısmi dava olduğunun kabulü gerekir. Bu kapsamda asıl davanın belirsiz alacak davası olarak görülerek sonuçlandırılmış olması nedeniyle usulden reddi gerekir ise de dava açılırken fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 100.000,00 TL bedelle dava açılıp harcının ödendiği, birleşen ek davanın da fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 1.000.000,00 TL bedelle açıldığı, alınan bilirkişi raporlarındaki miktara ve talebine göre 2.915.111,12 TL üzerinden eksik olan harcın tamamlandığı gözetildiğinde dava ve usul ekonomisi bakımından 6100 sayılı HMK'nun 115/2.maddesi de dikkate alınarak, artık dava değerinin tamamlandığı kabul edilerek kısmi dava hükümlerine göre davaya devam edilmelidir.

Karar

 

YARGITAY

 

3. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2021/4609

 

Karar Numarası: 2022/2407

 

Karar Tarihi: 16.03.2022

 

Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak, eski hale getirme ve tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; davanın asıl ve birleşen davaların reddine yönelik olarak verilen hüküm, davalılar-birleşen davada davacılar vekilleri tarafından duruşmasız, asıl davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 22/02/2022 tarihinde asıl davacı-birleşen davada davalı asil ... ve vekili Av. ... ile asıl davalılar-birleşen davada davacılar vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin daha derinlemesine incelenmesi ve bu konuda bir araştırma yapılması gerektiği heyetçe zorunlu görüldüğünden, Yargıtay Kanununun 24/1 ve Yargıtay İç Yönetmeliğinin 21/3 maddeleri uyarınca görüşmenin başka bir güne bırakılması uygun görüldüğünden, belli gün ve saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

 

Davacı/yüklenici asıl davada, davalılara ait Bursa ili ...ilçesi ...Mahallesi 3074 Ada 1, 5, 6, 7 parsel sayılı taşınmazlar üzerine ileride noterde arsa payı karşılığı inşaat ve gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılması amacıyla 13/07/2013 tarihli ön sözleşme yapıldığını, ön sözleşmenin imzalanmasından sonra taraflar arasında yüz yüze, telefonla ve elektronik posta yoluyla görüşmeler yapıldığını, gerektiğinde teknik kişiler, mimar ve mühendislerin katılımıyla toplantılar yapıldığını, yüklenici olarak mevcut imarı ticari imara çevirmek için çaba gösterdiğini, 06/11/2003 tarihinde ilçe belediyesinden ticari imarın çıkarıldığı, 21/11/2013 tarihinde büyükşehir belediyesinden onaylandığını, ön sözleşmeye konu taşınmazların sözleşme öncesinde davalılar tarafından 3. kişiye kiralandığını, kira sözleşmesinin feshi ve ağaçların kaldırılmasını sağladığını, ön sözleşmeye konu 23.500 m2 yüzölçümlü taşınmazlar için davalı arsa sahiplerinin seçtiği mimar ile mimari projenin hazırlanması için görüşmeler yapıldığını ve bu mimar tarafından hazırlanan projelere uygun inşaat yapmak üzere hazırlıklar yapıldığını, ticari imar alındıktan sonra parsellerin tevhid ve ruhsat işlemlerinin yapılması için vekaletnamenin talep edilmesine rağmen verilmediğini, bu vekaletnameden sonra ruhsat alınarak asıl sözleşmenin yapılabileceğini, davalılardan ...’in vekili vasıtasıyla Kadıköy ..., Noterliğinin 10/03/2014 tarihli ihtarnamesinin düzenlendiği ve elektronik posta yoluyla gönderilen ihtar ile haksız olarak sözleşmeden dönüldüğü, Bursa 10. Noterliğinin 03/04/2014 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmeye uygun davrandığını, inşaattaki faaliyeti durdurduklarını ve noterde sözleşme yapmak ve vekalet verilmesi için davalılara 7 gün süre verildiğini, ancak asıl sözleşmenin yapılmadığını, yaptığı imalatların ruhsata bağlı olmayan aksine ruhsat alınmasından önce yapılması zorunlu ve faydalı imalatlar olduğunu, yapılan imalatların ve proje bedellerinin Bursa 6 Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2014/ 11 D.İş sayılı dosyasında 25/05/2014 tarihli bilirkişi raporuyla tespit edildiğini, davalıların tespit raporuna itirazı ile Bursa 17. Noterliğinin 10/10/2014 tarihli imalatın kal'i ve el atmanın önlenmesi ihtarına 28/10/2014 tarihli ihtarla cevap verdiklerini, davalıların Bursa ..., Noterliğinin 21/11/2014 tarihli ihtarını kabul etmediklerini, davalıların sözleşmeye aykırılık iddialarının iyiniyet ve dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu, ön sözleşmenin yapılması sırasında ve sonrasında şekil eksikliği düzeltilecek diye kendisine tam bir güvence verildiğini, bu güvence üzerine büyük harcamalar yapıldıktan sonra sözleşmeye aykırılık iddialarının açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, yapılan imalatların ve hafriyatların imar yasasına uygun ruhsat alınmasından önce yapılması zorunlu işler olduğunu ileri sürerek; kat karşılığı inşaat sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle yüklenici olarak yaptığı masrafların tahsili istemiyle açtığı belirsiz alacak davasında, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla değişik iş dosyasında tespiti yapılan imalatların bayındırlık birim fiyatlarına göre bedellerinin ve hazırlanan projelerin ilgili oda fiyat tarifesine göre bedellerinin tespiti ile daha sonra artırılmak kaydıyla 100.000,00TL'nin temerrüt tarihi 11/11/2014 tarihinden işleyecek yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.

 

Davacı yüklenici birleşen ek davada; asıl davaya terditli olarak asıl davada belirsiz alacak davasına ilişkin talepleri kabul edilmez ise fazlası saklı 1.000.000,00 TL ek alacağın 11/11/2014 temerrüt tarihinden işleyecek ticari faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalar birleştirildikten sonra devam eden yargılamada 22/03/2021 tarihli bedel artırım dilekçesi ile talebini 2.915.111,12 TL’ye yükseltmiştir.

 

Davalı arsa sahipleri asıl davaya yönelik olarak cevaplarında; ön sözleşmenin geçerliliğinin ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlı tutulduğunu, ön sözleşmenin noterde resmi şekle uymadan yapıldığından hukuken geçersiz olduğunu, kendilerinin bilgisi dışında sözlü ve yazılı muhalefetlerine rağmen suç teşkil edecek şekilde kaçak hafriyat ve imalat işleri yapıldığını, imar plan değişikliği kesinleşmeden, proje mutabakatı sağlanmadan, 4 ayrı parselin tevhidi projelerin tasdiki ve ruhsat alınmadan gerçekleştirilen imalatların kabul edilemeyeceğini, noter sözleşmesi yapılmadan inşaata yönelik hiçbir şeye başlanmaması konusunda uyarılar yapıldığını, inşaat projelerinin çiziminde seçtikleri mimar tarafından yapılmasında mutabakat olmasına karşın hafriyat, temel güçlendirme konularında mutabakat olmadığını, tacir olan davacının işi oldu bittiye getirmeye çalıştığını, talep miktarları belli olduğu için davanın belirsiz alacak davası olarak görülemeyeceğini,

 

Birleşen davaya yönelik olarak da; alacağın 2014 yılı Mayıs ayında muaccel olduğunu, bu tarihten itibaren 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

 

Davalı arsa sahipleri tarafından açılan birleşen davada; 13/07/2013 tarihli ön sözleşmenin geçerli olmadığını, yüklenici tarafından, 4 ayrı parselin tevhidinin sağlanmadan ve noter huzurunda resmi bir sözleşme imzalanmadan beton döküm işlemlerine girişildiğinin öğrenildiğini, bunun üzerine davacıya ihtarname gönderildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL ecrimisil, 10.000,00 TL zirai toprağın kaldırılması nedeniyle zarar, 10.000,00 TL eski hale getirme bedelinin dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle tahsilini istemişler, 24/03/2021 tarihli ıslah dilekçesi ile toprağın kaldırılması nedeniyle uğranılan zarara yönelik talebi 48.540,00 TL’ye çıkarmışlardır.

 

Mahkemece; asıl davanın reddine yönelik verilen ilk kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 2016/19460 E. 2018/8454 K. sayılı ilamıyla; davalılar tarafından davacı aleyhine aynı sözleşmeye dayanarak işgal edilen taşınmazlar için ecrimisil, eski hale getirme, zirai toprak kaldırılmasına bağlı alacaklarının tahsiline ilişkin açılan Bursa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2015/1105 E. sayılı dava dosyasının, her iki davanın tarafları ve konusu aynı olduğundan birleştirilerek devam ettirilmesi ve hasıl olacak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonrasında mahkemece; asıl ve birleşen davaların reddine, karar verilmiş, karar taraflarca temyiz edilmiştir.

 

1-Davalı-birleşen davada davacı/arsa sahiplerinin, birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.

 

2- Eldeki davada; davacı yüklenici asıl davada ön sözleşmeye dayalı olarak arsa sahiplerine ait taşınmazlarda yaptığı imalat ve proje bedellerinden belirsiz alacak davası olarak 100.000,00 TL’nin tahsilini istemiş, birleşen davasında ise; ilk davadaki talebi doğrultusunda davanın belirsiz alacak davası olarak kabulü ile yaptığı ve karşı taraftan talep edebileceği masrafların ve alacağının bilirkişi incelemesi yoluyla tespitine, tespit edilecek alacağın, temerrüt tarihi olan 11/11/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, talebin belirsiz alacak niteliğinde olmadığı kabul edildiği takdirde; iş bu ek dava ile 1.000.000,00 TL alacağın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, 22/03/2021 tarihli bedel artırım dilekçesi ile talebini 2.915.111,12 TL’ye yükseltmiştir. Davalılar açılan birleşen ek davaya yönelik olarak zamanaşımı itirazında bulunmuşlar, mahkemece davalıların zamanaşımı defileri hakkında bir karar verilmeden asıl ve birleşen ek davanın reddine karar verilmiştir.

 

Davacı, belirsiz alacak davası açtıklarını davanın niteliği gereği zamanaşımının işlemeyeceğini iddia etmiş, davalılar ise kat karşılığı inşaat sözleşmesi geçersiz olduğundan zamanaşımının 5 yıl olduğunu savunmuştur.

 

Taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi noterde düzenleme şeklinde resmi şekle uygun yapılmadığından geçersizdir. Ancak geçersiz de olsa sözleşme ilişkisi bulunduğundan, ön sözleşmenin tabi olduğu arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine dayanılarak açılan davalarda, TBK 147/6 maddesi gereğince yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yıllık dava zamanaşımı süresine tabidir. ( 15. HD. 2006/3649 E. 2007/6913 K. sayılı kararı, Dairemizin 2009/13798 E. 2009/17843 K. sayılı kararı)

 

HMK 142/1 maddesi gereği ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def'ileri inceleyerek karara bağlar.

 

Mahkemece, birleşen davaya yönelik olarak zamanaşımı def'inde bulunan davalı arsa sahiplerinin zamanaşımı def'i hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Mahkemece; yukarıda belirtilen ilke çerçevesinde; davalı tarafın, birleşen ek davaya ilişkin zamanaşımı def'i ile ilgili bir değerlendirme yapılarak bu konuda olumlu veya olumsuz bir karar verilerek, sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken, bu yönden eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, davalı arsa sahiplerinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir.

 

3- Davacı yüklenicinin asıl ve ek davanın reddine yönelik olarak temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacı asıl davayı belirsiz alacak davası olarak açmış, mahkemece de dava belirsiz alacak davası olarak kabul edilerek bedel artırım dilekçesine göre harç tamamlattırılmıştır.

 

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hallerde, alacaklının, hukuki ilişki ile asgari bir miktar ya da değer belirterek alacak davası açabilmesi belirsiz alacak davası ile mümkündür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davasında davacının iddianın genişletilmesi yasağı olmadan ve karşı tarafın rızasına ve ıslaha da gerek kalmaksızın talep sonucunu artırabileceği kabul edilmiş, maddenin gerekçesinde de bu dava ile ilk dava tarihinde zamanaşımının kesileceği belirtilmiştir.

 

Alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkânlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir. Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır. Taraflar arasında alacak miktarı konusunda uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir.

 

Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağın belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak alacağını kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkarabilir.

 

Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde, kısmi dava alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Bir kimsenin kısmi bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmi dava niteliğindedir. Kısmi dava açılması halinde davaya konu edilmeyen kısmın ayrı bir davayla talep edilmesi veya aynı davada ıslah yoluyla dava konusuna dahil edilmesi mümkündür. (Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E. 2003/271 K. sayılı kararı; 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E. 2019/576 K. sayılı kararı; 2019/22-223 E. 2019/491 K. sayılı kararı; Dairemizin 2015/12282 E. 2015/20563 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.)

 

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; usul bakımından davacı yüklenicinin yaptığı imalat ve proje bedellerine ilişkin kendisi tarafından dosyaya sunulan faturalar, iş belgeleri, ödeme kayıtları, (3.441.292,30 TL) dava açılmadan önce davacı tarafından değişik iş dosyasında yaptırılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporundaki tespitler, davacı tarafından gönderilen 28.10.2014 tarihli ihtarname ile değişik iş dosyasında tespit edilen (3.062.577 TL+KDV) imalat ve proje bedellerinin ödenmesinin istenildiği hususları dikkate alındığında eldeki asıl davanın kısmi dava olduğunun kabulü gerekir. Bu kapsamda asıl davanın belirsiz alacak davası olarak görülerek sonuçlandırılmış olması nedeniyle usulden reddi gerekir ise de dava açılırken fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 100.000,00 TL bedelle dava açılıp harcının ödendiği, birleşen ek davanın da fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 1.000.000,00 TL bedelle açıldığı, alınan bilirkişi raporlarındaki miktara ve talebine göre 2.915.111,12 TL üzerinden eksik olan harcın tamamlandığı gözetildiğinde dava ve usul ekonomisi bakımından 6100 sayılı HMK'nun 115/2.maddesi de dikkate alınarak, artık dava değerinin tamamlandığı kabul edilerek kısmi dava hükümlerine göre davaya devam edilmelidir.

 

Davanın esasına ilişkin olarak ise; davacı yüklenici asıl ve birleşen davasında davalılara ait taşınmazlarda ön sözleşmeye dayalı olarak yaptığı imalat ve proje bedellerinin tahsilini istemiştir. Mahkemece taraflar arasında yapılan sözleşmenin resmi şekilde yapılmaması nedeniyle geçersiz olduğu kabul edilmek suretiyle asıl ve birleşen ek davanın reddine karar verilmiştir.

 

Taraflar arasında 13/07/2013 günlü ön sözleşme, ileride yapılacak arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine ilişkin olup, mahkeme kararında belirtildiği üzere arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri TMK'nın 706, TBK'nın 237, Tapu Kanunu'nun 26 ve Noterlik Kanunu'nun 60. maddesi uyarınca resmi şekilde düzenlenmeleri zorunludur. TBK'nın 29. (BK m. 22) maddesi uyarınca belirtildiği üzere bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin yapılacak ön sözleşmeler ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri de resmi şekil şartına tabi olmakla geçerlilik şekline uyulmaksızın yapılan sözleşmeler hukuken geçersiz olacak ve geçerli sözleşmelerde olduğu gibi, tarafları bakımından hak ve borç doğurmayacak, taraflar ancak geçersiz sözleşmeye dayalı olarak birbirlerine verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri isteyebileceklerdir (15. HD. 2018/1876 E. 2018/4927 K. sayılı kararı).

 

Somut olayın incelenmesinde; ön sözleşme adi yazılı olup, TBK'nın 29. maddesine aykırı olarak resmi şekle uygun düzenlenmiş değildir. Davalı arsa sahipleri de arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin yapılmadığını, ön sözleşmenin geçersiz olduğunu, yapı ruhsatı alınmadan inşaat yapıldığını savunmuşlardır. Ancak dosya kapsamından; sonradan itirazla imar durumu askıya alınmış olsa dahi ön sözleşmede kararlaştırılan imar değişikliği için davacının belediyeye müracaat ettiği, konut imar alanını ticari imar alanına çevirttiği ve imarı büyükşehir belediyesinin onayladığı, davacının davalı arsa sahiplerinin talebi üzerine taşınmazdan arsa sahiplerinin kiracısının çıkmasını ve ağaçlardan temizlenmesini sağladığı, davacının ön sözleşmede kararlaştırıldığı üzere mimari proje ve diğer projelerin yapımında davalıların seçtiği mimar ile çalışarak projeler hazırlattığı, davalıların şikayeti üzerine imar kirliliğine sebebiyet vermek suçundan Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/6244 sayılı soruşturma dosyasında davacı hakkında takipsizlik kararı verildiği anlaşılmaktadır. O halde davaya konu sözleşme geçersiz olsa dahi, davacı yüklenici, sözleşmeye dayanarak yaptığı davalı arsa sahiplerinin yararına ve onun mal varlığında artışa sebebiyet verecek harcamaları ve inşaattan sonra kullanılabilecek proje bedellerini talep edebilecektir. Davacı yüklenici de eldeki davada taşınmaza yaptığı imalat bedelleri ile proje bedellerini talep etmiştir. O halde mahkemece asıl ve birleşen ek dava bakımından davacının nihai talebi de göz önünde tutularak bilirkişi raporlarında hesaplanan proje bedelleri ile imalatlar bedelinden, taşınmazların çevreleme bedeli, totem ve platform bedeli, şantiye binası bedeli, su pompası bedeli gibi sökülüp götürülebilir imalatların bedeli düşülerek, gerekirse bu hususta ek rapor alınarak ve davalıların zamanaşımı itirazları da göz önünde tutularak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

 

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı-birleşen davada, davacı arsa sahiplerinin birleşen davaya yönelik temyiz taleplerinin reddiyle hükmün ONANMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı yüklenici tarafından açılan birleşen ek davaya ilişkin hükmün davalı-birleşen davada davacı arsa sahipleri yararına, 3 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı yüklenici tarafından açılan asıl ve birleşen ek davaya ilişkin hükmün asıl ve birleşen ek davada davacı yararına BOZULMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


Bu sayfa 421 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor