YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Yargılama esnasında usulün değişmesi halinde, nasıl bir yol izleneceği hk.

Karar Özeti

Usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, usul kanunu hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olması, yeni hükümlerin daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

Karar

YARGITAY

 

3. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2021/6169

 

Karar Numarası: 2022/4137

 

Karar Tarihi: 26.04.2022

 

VEK. AV. ...

 

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden davanın kabulüne yönelik olarak verilen karar; davalı vekili tarafından duruşmasız, davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 26/04/2022 tarihinde gelen davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... ...'in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

 

Davacı; davalının 13/04/2011 tarihli sözleşme gereği kiracısı olduğunu, kira süresinin alışveriş merkezinin açılış tarihinden itibaren on beş yıl olarak belirlendiği halde davalının tek taraflı fesih iradesi ile kiralananı 31/12/2016 tarihinde boşaltıp teslim ettiğini, kira süresinin dolmasına on yıla yakın bir süre olduğunu ileri sürerek; kiralananın süresinden önce tahliye edilmesi nedeniyle makul süre kira alacağının tespiti ile şimdilik 10.000 Euro'nun davalıdan tahsilini talep etmiştir.

 

Davalı; sözleşmede ortak alan giderinin ve kira bedelinin yabancı para birimi üzerinden olması, tüm ısrarlara rağmen bedelin Türk Lirasına çevrilmemesi, alışveriş merkezinin yeterince cazip kılınmaması, artan maliyetler gibi sebeplerle sözleşmenin devamının mümkün olmadığını, kira sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, durumun ise gönderilen ihtarname ile yazılı olarak davacıya bildirildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

 

İlk derece mahkemesince; fesih sebebinin subjektif nitelikte olduğu, sözleşmenin nisbiliği ilkesi gereği kiracının yabancı para üzerinden belirlenen kira bedelinden bilirkişilerce makul süre olarak belirlenen dört aylık süre kadar sorumlu olacağı, davacının kısmi davası yönünden dava ıslah edilerek harcın tamamlanmadığı, külli tespit ile kısmi edanın birlikte talebinin yerinde olmadığı, davacı tarafın fazlaya ilişkin haklar yönünden ek eda davası açabileceği gerekçesiyle, 10.000 Euro yönünden davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.

 

Bölge adliye mahkemesince; davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yasal düzenlemeler dikkate alınarak davacının külli tespit talebinin kabulü ile erken fesih nedeniyle uğradığı dört aylık makul süre kira kaybının 19.258,13 Euro olduğunun tespitine, kısmi eda talebinin ise kabulü ile 10.000 Euro'nun dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4/a maddesi gereğince işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

 

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

 

2- Davalının külli tespit talebinin kabulüne ilişkin kurulan hükme yönelik temyiz itirazları yönünden;

 

Usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, usul kanunu hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olması, yeni hükümlerin daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

 

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında, derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.

 

Dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden, çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.

 

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir.

 

Çünkü usule ilişkin kanunlar -aksine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (YİBK’nın 08/07/1942 tarihli ve E:13, K:19; Hukuk Genel Kurulunun 23/09/1964 tarihli ve E:7/1139, K:575; 09/03/1988 tarihli ve E:860, K:232; 23/11/1988 tarihli ve E:1988/1-825, K:1988/964; 22/02/2012 tarihli ve E:2011/2-723, K:2012/87 sayılı ilamları).

 

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1. maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir.

 

Bu madde hükmüne göre; kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/02/2011 tarihli ve 2011/19-735 E. 2012/93 K. ile 22.02.2012 gün ve 2011/2-733 E.- 2012/87 K.sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

 

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HMK'nın 107/3 maddesinde; "Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlemesinin bulunduğu, bu fıkranın ise 22/07/2020 tarihli 7251 sayılı Kanun'un 7.maddesi ile mülga hale geldiği açıktır. Yukarıda belirtildiği üzere tamamlanmamış işlemlere yürürlüğe giren usul hükümleri (veya kanunu) derhal uygulanacağından, davacının eda davası açarak iddiasını ileri sürmesi nedeniyle ayrıca tespit davası açmasında hukuki bir yararı bulunmadığının kabulü gerekir.

 

Hal böyle olunca bölge adliye mahkemesince; istinaf incelemesinin yapıldığı tarih itibariyle tespit davasının hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde bu talep yönünden davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

 

3- Davacının hükmedilen makul süre kira bedeline ilişkin temyiz itirazları yönünden;

 

Her ne kadar bölge adliye mahkemesince 11/07/2018 tarihli bilirkişi raporu dikkate alınarak, sözleşme ile kararlaştırılan asgari kira bedeli hesaplanmak suretiyle belirlenen makul süre kira bedeli tespit edilmiş ise de; dosya arasında mevcut 01/12/2016 ve 21/12/2016 tarihli faturalardan, son ödenen aylık kira bedelinin 57.520,15 Euro olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki, ilk derece mahkemesinin de kabulü bu yönde olup, tarafların bu hususta itirazları bulunmamaktadır.

 

O halde bölge adliye mahkemesince; aylık kira bedelinin 57.520,15 Euro olduğu ve buna göre davalının tespit edilen dört aylık makul süre kira bedelinden sorumlu olduğu taleple bağlılık ilkesi gözetilmek suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

 

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle tarafların sair temyiz itirazlarının reddine; 6100 sayılı HMK'nin 371. maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı yararına, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davacı yararına, BOZULMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın aynı Kanun'un 373/2 maddesi uyarınca kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 26/04/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 140 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor