3.2.7. Zilyetlik, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 973. maddesinde, "Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir. Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır" şeklinde tanımlanmıştır. Bir şeye malik olmayan kimsenin zilyetliği zamanla o şeyin mülkiyetinin kazanılmasını sağlayabilir. Mülkiyetin kazanılma sebeplerinden biri olan zilyetliğin konusu ancak maddi şeylerdir. Zilyetliğin tanımında da görüleceği gibi, zilyetlik olması için bir şeyin bulunması ve ayrıca o şey üzerinde fiili hâkimiyetin kurulması ve kullanılması gerekir (İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 tarihli ve 1996/4 E., 1998/3 K. sayılı kararı).
1. Hukuk Dairesi 2022/2315 E. , 2022/3464 K.
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkin açılan davadan dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin kararın, davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda; davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kabulü ile kararın kaldırılıp yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine dair verilen karar, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı Y.. K.., kadastro çalışmaları esnasında ... ada ... parsel sayılı taşınmaza revizyon gören Hazine adına kayıtlı 65 cilt, 130 sayfa, 1047 sıra numaralı 5.000,00 metrekare yüzölçümündeki tapu kaydının fazla yazıldığını iddia ederek, fazlalığın kendilerine ait ... ada 16 parsel sayılı taşınmaza isabet ettiğini belirterek, çekişmeli taşınmazın bir bölümünün tapu kaydının iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili, çekişmeli ... ada ... parsel sayılı taşınmazın eski tapu kayıtlarına dayanılarak tespit ve tescil edildiğini, bu hali ile yapılan tescil işleminin doğru olduğunu, taşınmazın sınırlarının sabit olup genişlemeye elverişli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, 31.05.2017 tarihli ve 2013/167 Esas - 2017/451 Karar sayılı kararında, teknik bilirkişi raporunda (B) harfi ile gösterilen bölüm üzerinde davacı lehine zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne, 03.03.2017 havale tarihli fen krokisinde (B) harfi ile gösterilen 103.109,47 metrekarelik kısmın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
Yerel Mahkeme kararına karşı yasal süresi içerisinde davalı Hazine vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
2. İstinaf Nedenleri
Davalı Hazine vekili tarafından sunulan istinaf dilekçesinde; dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazın dayanak kaydı olan cilt:65, sayfa:130, sıra:1047 de kayıtlı 28.05.1938 tarihli tapunun fen bilirkişi tarafından dosyaya sunulan krokide (A) harfi ile gösterilen 53.000,00 metrekarelik yeri kapsadığı belirlenmesine karşın taşınmazın sınırlarının sabit olması nedeniyle 50.000,00 m² olarak kabul edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3. Gerekçe ve Sonuç
... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2017/1203 Esas - 2017/1306 Karar sayılı kararında, tespite esas tapunun sınırlarını gösteren taşınmazların tamamının zeminde yer aldığı ve sınırları sabit ve zemin ile uyumlu olan tespite dayanak tapu kaydının miktarıyla değil, hudutları ile geçerli olduğu, böylece davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusunun haklı olduğu kabul edilerek davalı Hazine vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın kaldırılıp yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin yukarıda sözü edilen kararına karşı yasal süresi içerisinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Temyiz Nedenleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde, delillerin takdiri ve olaya uygulamasında hataya düşüldüğünü, davalı Hazineye ait tespite esas dayanak tapu kaydının gayrisabit hudutlu olduğu ve miktarıyla geçerli olduğunu, çekişmeli taşınmaz bölümü üzerinde davacı köy tüzel kişiliği lehine iktisap koşullarının oluştuğunu belirterek, ... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesinin 2017/1203 Esas ve 2017/1306 Karar sayılı kararının bozulmasını talep etmiştir.
3. Gerekçe
3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Maddi olayları ileri sürmek, taraflara hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m.33). İddianın ileri sürülüş şekli, dosya kapsamına göre temyiz kanun yolu başvurusuna konu dava, kadastro öncesi nedenlere dayalı köy tüzel kişiliği tarafından Hazine aleyhine açılan tapu kaydının iptali ile tescil isteğine ilişkindir.
3.2. İlgili Hukuk
3.2.1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi uyarınca, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını
ispatla yükümlüdür”.
3.2.2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “İspat yükü” başlığını taşıyan 190. maddesinde de;
(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
3.2.3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinin 1. fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. 2. fıkrasında ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir.
3.2.4. Bilindiği üzere, harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanun'un 719, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca kapsam belirleneceği kuşkusuzdur. Ancak böyle bir harita ve kroki yoksa veya uygulanabilir nitelik taşımıyorsa öncelikle tapu kaydının ilk tesisinden itibaren tüm gittileri ile birlikte Tapu Sicil Müdürlüğünden istenilmesi, gitti kayıtlarının yüzölçümlerinde veya sınırlarında bir değişiklik varsa dayandığı belgelerin incelenip, doğru ve yasal bir nedenin bulunup bulunmadığının araştırılması,doğru esasa dayanmıyorsa,ilk tesisindeki sınırlara itibar edilmesi, ayrıca uygulamada yararlanmak üzere varsa komşu taşınmaz kayıtlarının getirtilmesi,böylece yanların dayandığı, usulüne uygun olarak çıkarılmış tüm belgeler toplandıktan, dosya öteki yönlerden de keşfe hazır hale geldikten sonra yöreyi iyi bilen yaşlı ve yansız yerel bilirkişi veya bilirkişiler aracılığı ile uygulama yapılması, kayıtlardaki her sınır yerel bilirkişi veya bilirkişilerden sorulup arazi üzerinde tespit edilmesi; gerektiğinde sınırlar hakkında açıklayıcı doyurucu bilgiler alınması, bilinmeyen sınırlar yönünden taraflara tanık dinletme olanağının sağlanması,komşu taşınmaz kayıtlarının da aynı şekilde uygulanarak yerel bilirkişi ve tanık sözlerinin denetlenmesi gerekir. Öte yandan sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınması zorunludur.
3.2.5. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti” başlıklı 14. maddesinde; "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir." Olağanüstü zamanaşımı yolu ile taşınmaz mülkiyetinin kazanılması ve taşınmazın zilyedi adına tespitine ilişkin temel koşulların 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Buna göre; tapuda kayıtlı olmayan bir taşınmaz, aralıksız ve nizasız yirmi yıllık süreyle malik sıfatı ile elinde bulunduran ve zilyedi olan kişi adına tespit ve tescil edilecektir.
3.2.6. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 17. maddesi, "Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14. maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir."
3.2.7. Zilyetlik, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 973. maddesinde, "Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir. Taşınmaz üzerindeki irtifak haklarında ve taşınmaz yüklerinde hakkın fiilen kullanılması zilyetlik sayılır" şeklinde tanımlanmıştır. Bir şeye malik olmayan kimsenin zilyetliği zamanla o şeyin mülkiyetinin kazanılmasını sağlayabilir. Mülkiyetin kazanılma sebeplerinden biri olan zilyetliğin konusu ancak maddi şeylerdir. Zilyetliğin tanımında da görüleceği gibi, zilyetlik olması için bir şeyin bulunması ve ayrıca o şey üzerinde fiili hâkimiyetin kurulması ve kullanılması gerekir (İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 tarihli ve 1996/4 E., 1998/3 K. sayılı kararı).
3.2.8. Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi gereğince zilyedi lehine taşınmazın tespiti koşullarına ilişkin yapılan açıklamaların yanında, 3402 sayılı Kanun'un "Hazine adına tespit" başlıklı 18. maddesinde;
"Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur.
Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez" hükmüne yer verilmiştir.
3.2.9. 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinden önce gelen 13, 14 ve 17. maddelerinde mülkiyet hakkının tespitine ilişkin esaslar düzenlenmiştir. Kanun'un önceki maddelerinde özel veya tüzel kişiler adına taşınmaz malların tespit ve tescil şartlarına yer verilmişken, Kanun'un 18/1. fıkrası ile bunların dışında kalan ve tescile tabi olan malların Hazine adına tespit ve tescil edileceği, diğer bir deyişle özel ve tüzel kişiler lehine iktisap şartları oluşmayan malların Hazineye ait olması esası getirilmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında ise kamunun yararlanmasına mahsus orta malları ile hizmet mallarının (3402 sayılı Kanun'un m. 16/1), ormanların (6831 sayılı Orman Kanunu m. 1 vd), Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da (TMK'nın m.715) kamu hizmetine tahsis edilmeyen yerler ile kanunlar uyarınca devlete kalan yerlerin olağanüstü zamanaşımı zilyetlik yolu kazanılamayacakları açıkça ifade edilmiştir.
3.3. Değerlendirme
3.3.1. Kadastro sonucu ... ili, Merkez ilçesi, ... köyü çalışma alanında bulunan ... ada ... parsel sayılı taşınmaz, Hazineye ait 28.05.1938 tarih ve 1047 sıra numaralı iskan tapusu kapsamında kaldığı gerekçesiyle 156.109,47 metrekare olarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir
3.3.2. Davacı köy tüzel kişiliği, çekişmeli taşınmazın kuzeyinde yer alan ... ada ... parsel sayılı taşınmazın maliki olduğunu ve davalı Hazinenin tespite esas dayanak tapusunun 5.000,00 metrekare olmasına rağmen kendi zilyet ve tasarruflarında olan ve 06.06.2016 tarihli teknik krokide (B) harfiyle gösterilen taşınmaz bölümünün de Hazine tapusunun kapsamında kaldığı gerekçesiyle tespitinin yapıldığını, ancak Hazine tapusunun bu bölümü kapsamadığını, böylece Hazine adına yapılan tespitin hatalı olduğunu belirterek bu bölüme yönelik dava açmıştır.
3.3.3. Keşifte dinlenen mahalli bilirkişiler, temyize konu taşınmazın (B) bölümünün 1960 yılına kadar davacı köye ait tarla olarak kullanıldığını, 1960 yılından sonra köydeki insanların büyük kısmının büyük şehirlere göç etmesi üzerine köyde kimsenin kalmadığını, taşınmazın 1995 yılına kadar ekilip biçilmediğini, 1995 yılından sonra ise köye dönüş yapan kişiler tarafından çekişmeli taşınmaz bölümünün ot biçmek ve hayvan otlatmak suretiyle kullanıldığını belirtmişlerdir.
3.3.4. Yerel Mahkeme tarafından, Hazine tapusunun (A) kısmıyla gösterilen 53.000,00 metrekalik alanı kapsadığı, (B) kısmının ise Hazine tapusu kapsamında kalmadığı, (B) kısmı üzerinde davacı köy tüzel kişiliği lehine zilyetlikle iktisap koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek 06.06.2016 tarihli teknik krokide (B) harfiyle gösterilen taşınmaz bölümünün Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
3.3.5. Davalı Hazine tarafından hükme yönelik yapılan istinaf talebi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından tespite esas Hazine tapusunun keşifte uygulandığı ve dayanak tapunun 4 tarafının sabit hudutlu olduğu, sabit hudutlu tapu kaydının miktarıyla değil, hudutları ile geçerli olacağı, bu sebeple 156.109,47 metrekare yüzölçümlü taşınmazın tamamının Hazineye ait olduğu gerekçesiyle Yerel Mahkeme hükmünün kaldırılarak (B) harfiyle gösterilen yer yönünden davacının davasının reddine karar verilmiştir.
3.3.6. Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı tarafın dayandığı ve iskanen oluşan 28.05.1938 tarih ve 1047 sıra numaralı tapu kaydının, doğusunda okunan “... Yolu”, güneyindeki “... Harmanı”, batısındaki “Köy Çayırı” kuzeyindeki “Köy Tarlalarının” zeminde mevcut olduğu ve bu hudutların sabit sınır olduğu kabul edilmişse de, bu görüşe katılmak imkansızdır. Şöyle ki; sözü edilen tapu kaydının sınırlarında tarif edilen "Köy Tarlaları" ve "Köy Çayırı" hudutları kural olarak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınır yerlerinden olup, bu durumda kaydın yüzölçümü ile belirlenmesi zorunludur. Davalı Hazinenin tespite esas dayanak tapusunun miktarıyla geçerli olacağı ve temyize konu (B) bölümünü kapsamadığı tereddütsüzdür. Ne var ki; tapu kaydının kapsamının dışında kalan çekişmeli (B) bölümü üzerinde davacının kazanım elde edebilmesi için zilyetlikle iktisap koşullarının lehine oluşmuş olması gerekmektedir. Ancak, dosya arasında yer alan 13.06.2016 tarihli ziraat mühendisi bilirkişi raporunun içeriği ile ekinde yer alan fotoğraflar ve mahallinde alınan beyanlardan; çekişmeli taşınmaz üzerinde uzun yıllardır tarım yapılmadığı, üzerinde çayır bitkileri olduğu, taşınmaz bölümünün kültürel tarım arazisi vasfı taşımadığı, böylece davacının iktisaba elverişli zilyetliğinin bulunmadığı kuşkusuzdur.
3.3.7. Bu durumda, gayrisabit sınırlı olan tapu kayıtlarının miktarlarıyla geçerli olacağı dikkate alınarak tapunun miktarı dışında kalan yerler yönünden davacı köy lehine zilyetlik koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek davanın reddedilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince belirtilen yazılı gerekçe ile ret kararı verilmesi isabetsizdir.
3.3.8. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, sonucu itibariyle doğru bulunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesinin değiştirilerek ve düzeltilerek onanması, HMK'nın 370. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü gereğidir.
VI. SONUÇ
Hal böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince davanın reddine dair verilen karar açıklanan gerekçeyle sonucu itibariyle doğru olduğundan, davacının temyiz itirazlarının reddi ile hükmün gerekçesinin DÜZELTİLEREK ONANMASINA, alınan temyiz karar harcının temyiz eden davacıya geri verilmesine, 25/04/2021 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.