YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Vasi olarak atanmadığı halde çocuğu adına tapu iptal davası açan ancak dava süreci içinde vasi atanan davacının, davayı açarken hukuki ehliyeti bulunmadığı gerekçesi ile (dava şartı noksanlığı) davanın red edilemeyeceği hk.

Karar Özeti

 

Hukuk Genel Kurulunun 03.03.1993 tarih, 773/82 sayılı kararında da; dava şartlarının davanın açıldığı tarihten, hükmün kurulduğu tarihe kadar varlığını devam ettirmesinin temel kural olduğu açıkça vurgulanmıştır. Bu yasal düzenlemeler ve yargısal uygulamalar karşısında şüphesiz hakim, davanın başında dava şartlarının mevcut olup olmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırmak zorundadır. Ne var ki; dava açılırken bulunmayan dava şartının yargılama sırasında tamamlanması halinde usul ekonomisi yönünden davanın esasına girilerek sonuçlandırılması gerekeceği de gerek doktrinde gerekse Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Başka bir deyişle, yargılama sırasında dava şartı noksanlığının ortadan kalkması halinde 6100 sayılı HMK'nın 30. maddesindeki usul ekonomisine ilişkin düzenleme karşısında davanın reddedilemeyeceği kuşkusuzdur.

Karar

 

1. Hukuk Dairesi         2022/2362 E.  ,  2022/3133 K.

 

 

MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

 

İLK DERECE

 

MAHKEMESİ : ... 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

 

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

 

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil istekli dava sonunda ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09/11/2016 tarihli ve 2016/154 Esas 2017/158 Karar sayılı kararıyla davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 22/03/2017 tarihli 2017/168 Esas 2017/158 Karar sayılı kararıyla, HMK’nın 353/1-b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin olarak verilen karar yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.

I. DAVA

Davacı, kızı ... ...’nın evli ve 44 yaşında olup, eşinin Hollanda’da çalıştığını, 2 yıldır kızının savurgan ve hesapsız davranışlar içerisinde olduğunu, ...’da açtıkları restorandan dolayı yaklaşık 400-500.000 TL zarar ettiğini, hesapsız şekilde kredi kartlarını kullanarak son iki yıl içerisinde yaklaşık 150-200.000 TL civarında borç ödediklerini, kızı ...’in 1-2 saat uyku uyuduğunu, çok öfkeli ve ailesi ile konuşmayan biri olup, arkadaş edindiği güvenilmez insanların kandırmaları neticesinde birçok şeyi kaybettiğini, olmayan borçlar için senetler imzaladığını, mal varlığını başkalarına aktardığını, kızına bipolar bozukluk, manik atak ya da psikotik atak teşhisleri konulduğunu, kızının tedaviye yanaşmadığını, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/138 Esas sayılı vesayet dosyasının 07/03/2016 tarihinde açıldığını ve derdest olduğunu, fiil ehliyeti bulunmayan kızının dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazda bulunan 16 no’lu meskeni tapuda 344.000 TL bedel göstermek suretiyle davalıya satış yolu ile temlik ettiğini, yapılan işlemin geçersiz olup kızına bedel ödenmediğini, dairenin değerinin 800 bin-1 milyon TL arasında olduğunu, yapılan işlemin ehliyetsizlik ve aldatma nedeniyle geçersiz olduğunu, aşırı yararlanma koşullarının da oluştuğunu ileri sürerek, dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazda bulunan 16 nolu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile kızı ... ... adına tescilini istemiş; aşamalarda, vesayet dosyasında yetkisizlik kararı verilerek dosyanın ... Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiğini ve derdest olduğunu beyan etmiştir.

 

II. CEVAP

 

Davalı, husumete izin kararı bulunmadığı için davanın öncelikle usulden reddi gerekip davacının taraf sıfatı bulunmadığını, satış işlemi sırasında davacının kızının akli dengesinin yerinde olduğunu ve satış tarihi itibarıyla vesayet altına da alınmadığını, işlemin geçerli olduğunu, satış tarihinin 26/02/2016, vesayet dava tarihinin ise 07/03/2016 olduğunu, dava konusu dairenin satılık olduğunu daha önce tanıdığı birinden duyduğunu ve dairenin satışı ile ilgilenen bir emlak ofisi aracılığı ile davacının kızı ile görüştüklerini, kızının yanında arkadaşı dava dışı ...’nın da olduğunu, taşınmaz üzerinde haciz ve ipotek olduğunu, davacının kızının taşınmazın icra kanalıyla satılırsa çok ucuza gideceğinden dışarıdan birisine satmak istediğini söylediğini, icra dosyalarındaki toplam borç miktarını öğrendiğini, 24/02/2016 tarihinde davacının kızına 10.000 TL verdiğini, pazarlık sonucu dairenin satış bedeli olarak 630.000 TL üzerinden anlaştıklarını, 26/02/2016 tarihli emlak alım satım sözleşmesi düzenlendiğini, aynı gün emlakçı ve satıcının satış işlemleri için tapuya müracaat ettiğini, icra dosyaları ve ipotek borcunun kendisi tarafından kabul edildiğini, toplam icra dosyalarına ve ipotek alacaklısına satıcının 350.000 TL borcu olduğunun öğrenildiğini, alacaklı vekilleriyle anlaşmalar yapılarak dava konusu dairenin 26/02/2016 tarihinde satış işleminin yapıldığını, 630.000 TL satış bedelinden 350.000 TL icra borçlarının düşüldüğünü, 30.000 TL’nin bankada satıcıya nakten verildiğini, satıcının bankaya verdiği talimat üzerine satıcının yakın arkadaşı olan dava dışı ...’nın hesabına 250.000 TL havale edildiğini, bu şekilde 630.000 TL’nin ödendiğini, satıcının satış bedeli ile ...’dan bir daire alıp kalanı ile de kafe açacağını beyan ettiğini, aldatma ya da aşırı yararlanma şartlarının oluşmadığını, 2010 yılından itibaren cebri ihale işlemleriyle taşınmazlar satın aldığını, ekonomik durumunun iyi olup alım gücünün bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

 

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

 

İlk Derece Mahkemesince, dava tarihi itibarıyla fiil ehliyetine sahip olup, kısıtlı olmayan, ergin bir kişi adına vekili ya da yasal temsilcisi olmayan birinin dava açamayacağı, somut olayda, dava tarihi itibarıyla kısıtlı olmayan, fiil ehliyetine sahip kızı adına eldeki davayı açan davacının taraf sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

 

IV. İSTİNAF

 

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

 

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

 

2.İstinaf Nedenleri

 

Davacının kızı olan ... ...’nın, ... Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığının heyet raporu ve ... Üniversitesi Hastanesinin heyet raporlarının, “kişinin akli dengesinin akıllıca yaşam sürdürmesinin yeterli olmadığı, ruhsal olarak kendi işlerini görecek güce sahip olmadığı, sürekli yardıma muhtaç olduğu, başkalarının emniyetini tehdit etmediği, muhafaza altına alınmasına gerek olmadığı, vasi tayini gerektiği” yönünde olduğunu, eldeki davanın öncelikle hukuki ehliyetsizlik nedenine dayalı olup, vesayet davasının, eldeki davadan önce açıldığını, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/138 Esas sayılı vesayet dosyasında yetkisizlik kararı verildiğini ve dosyanın ... Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiğini, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/587 Esas sayılı vesayet dosyasının derdest olduğunu, her ne kadar eldeki davada aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, HMK’nın 54. maddesine göre, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde eksikliğin ileride giderilebileceğinin düzenlendiğini, davacı ...’nın vasi adayı olup, muhtemelen vasi olarak atanacağını, TMK’nın 462. maddesine göre, fiil ehliyeti bulunmayan kişilerin taşınmazının satışında vesayet makamının ve vasinin izni gerektiğini, vesayet dosyasının ön mesele yapılarak sonucunun beklenmesi ve vasi adayı davacı ...’nın açtığı eldeki davanın görülerek iptal tescile karar verilmesi gerektiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

 

3. Gerekçe ve Sonuç

 

... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 22/03/2017 tarihli 2017/168 Esas 2017/158 Karar sayılı kararıyla;davacı ...’nın, kızı ...’ya vesayeten eldeki davayı açtığını bildirdiği, ancak davacının kızının dava tarihi itibarıyla kısıtlı olmayıp, davacının da vasi sıfatını taşımadığı anlaşılmakla, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle HMK’nın 353/1-b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

 

V. TEMYİZ

 

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

 

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 

2. Temyiz Nedenleri

 

İstinaf başvurusunun oyçokluğu ile reddedildiğini, kararda yer alan muhalefet şerhi doğrultusunda kararı temyiz ettiklerini, vesayet davasının açıldığını ancak yetkisizlikle ...’na gönderildiğini, derdest olduğunu, duruşmasının 13/07/2017 tarihine bırakıldığını, bu dosyada davacının kızının kısıtlanması gerektiği yönünde rapor bulunduğunu, eldeki dava tarihinden sonra davalının taşınmazı bir başkasına devrettiğini, HMK’nın 125. maddesindeki haklarının öncelikle kullandırılması gerektiğini, kısıtlının haklarının tehlikede olması nedeniyle babasının dava açtığını, vesayet dosyasında tedbiren kısıtlama talebinde bulunduğunu, ancak bir karar verilmeden taşınmazın davalı tarafından 3. bir kişiye satıldığını, vesayet dosyasının derdest olup kamu düzenine ilişkin olduğundan beklenilmesi gerektiğini, vasi atanması halinde vasiye davanın ihbarı ile TMK’nın 462/8. maddesi uyarınca husumete izin kararı alınarak vasi huzuru ile davanın yürütülmesi, kısıtlama talebi reddedildiği taktirde davanın aktif husumet ehliyeti yönünden reddine karar verilebileceğini, Bölge Adliye Mahkemesi kararının doğru olmadığını, vesayet dosyasının akıbetine göre Yerel Mahkemenin bir karar vermesi gerektiğini belirterek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını istemiştir.

 

3.Gerekçe

 

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

 

Uyuşmazlık; ehliyetsizlik, aldatma (hile) ve aşırı yararlanma (gabin) hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

 

3.2. İlgili Hukuk

 

3.2.1. Bilindiği üzere; Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 10. maddesine göre, “ Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.”, TMK’nın 14. maddesine göre, “Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur.”, TMK’nın 16/1. maddesine göre, “Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle borç altına giremezler. Karşılıksız kazandırmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları kullanmada bu rıza gerekli değildir.”

 

TMK’nın 405. maddesine göre, “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır. Görevlerini yaparlarken vesayet altına alınmayı gerekli kılan bir durumun varlığını öğrenen idari makamlar, noterler ve mahkemeler, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.”

 

TMK’nın 406. maddesine göre, “ Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.”

 

3.2.2. Diğer yandan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 50. maddesine göre, “Medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.”, HMK’nın 51. maddesine göre, “Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.”, HMK’nın 52. maddesine göre, “Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir.”, HMK’nın 54/1. maddesine göre, “Kanuni temsilciler, davanın açılıp yürütülmesinin belli bir makamın iznine bağlı olduğu hâllerde izin belgelerini, tüzel kişilerin organları ise temsil belgelerini, dava veya cevap dilekçesiyle mahkemeye vermek zorundadırlar; aksi takdirde dava açamaz ve yargılamayla ilgili hiçbir işlem yapamazlar. Şu kadar ki, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkeme, kanuni temsilcilerin veya tüzel kişilerin organlarının, yukarıda belirtilen eksikliği gidermeleri şartıyla dava açmalarına yahut davayla ilgili işlem yapmalarına izin verebilir. (2) İzin belgesinin alınması için mahkemeye müracaat edilmesi gerekiyorsa ilgiliye, müracaatı için kesin süre verilir. Bu süre içinde mahkemeye başvurulması hâlinde bu konuda karar verilinceye kadar beklenir. (3) Süresi içinde belgelerin ibraz edilmemesi veya mahkemeye başvurulmaması hâlinde, dava açılmamış veya gerçekleştirilen işlemler yapılmamış sayılır.”, HMK’nın 56. maddesine göre, “Taraflardan birinin vesayet altına alınması veya kendisine yasal danışman atanması talebi mahkemece uygun bulunur ya da mahkemece gerekli görülürse, bu konuda kesin bir karar verilinceye kadar yargılama ertelenebilir. (2) Taraflardan biri kanun gereğince tedavi, gözlem veya koruma altına alınmış yahut başkalarıyla görüşmekten yasaklanmış olup da kendisi veya vekilinin mahkemede bulunması mümkün değilse, o kimse hakkında davayı takip için kayyım atanıncaya kadar yargılama ertelenebilir.” düzenlemelerine yer verildiği açıktır.

 

Bunun yanı sıra; HMK’nın 114. maddesinin 1. fıkrasının d bendine göre, tarafların, taraf veya dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması dava şartlarındandır. Yine HMK’nın 115. maddesine göre, Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder. Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.

 

Hukuk Genel Kurulunun 03.03.1993 tarih, 773/82 sayılı kararında da; dava şartlarının davanın açıldığı tarihten, hükmün kurulduğu tarihe kadar varlığını devam ettirmesinin temel kural olduğu açıkça vurgulanmıştır. Bu yasal düzenlemeler ve yargısal uygulamalar karşısında şüphesiz hakim, davanın başında dava şartlarının mevcut olup olmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırmak zorundadır. Ne var ki; dava açılırken bulunmayan dava şartının yargılama sırasında tamamlanması halinde usul ekonomisi yönünden davanın esasına girilerek sonuçlandırılması gerekeceği de gerek doktrinde gerekse Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatlarıyla kabul edilmiştir. Başka bir deyişle, yargılama sırasında dava şartı noksanlığının ortadan kalkması halinde 6100 sayılı HMK'nın 30. maddesindeki usul ekonomisine ilişkin düzenleme karşısında davanın reddedilemeyeceği kuşkusuzdur.

 

Usul ekonomisini düzenleyen 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 30. maddesinde, “Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.” denilmektedir.

 

3.2.3. Hemen belirtilmelidir ki; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 125. maddesinde, “(1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. (1) b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür.” düzenlemesi yer almaktadır.

 

3.3. Temyiz Nedenlerinin Değerlendirilmesi

 

3.3.1. Somut olaya gelince; eldeki dava ...’ya vesayeten açıldığı belirtilmek suretiyle babası davacı ... tarafından 28/03/2016 tarihinde açılmış; ...’nın ehliyetsizlik ve savurganlık nedenleriyle kısıtlanması istemiyle yine babası davacı ... tarafından ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/138 Esas sayılı dosyası üzerinden 07/03/2016 tarihinde vesayet davası açılmış; anılan vesayet dosyasında verilen 20/07/2016 tarihli yetkisizlik kararı ile vesayet dosyası ... Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmiş ve 2016/587 Esasına kaydedilmiş; vesayet dosyası derdest iken, sonucu beklenmeksizin eldeki davada 09/11/2016 tarihli karar ile Mahkemece, davanın aktif husumet yokluğundan reddine karar verilmiş; kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince 22/03/2017 tarihli karar ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş; kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairenin 07/11/2018 tarihli geri çevirme kararı ile vesayet dosyasının akıbetinin araştırılması ve karar verilmiş ise kararın temin edilerek gönderilmesi istenilmiş; geri çevirme üzerine gönderilen vesayet karar ve kayıtlarına göre; ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/587 Esas 2020/908 Karar sayılı 05/11/2020 tarihli kararı ile kısıtlı adayı ...’nın, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 01/10/2018 tarihli raporuna göre; fiil ehliyetini haiz olduğunun, vasi ya da yasal danışman atanmasına gerek bulunmadığının belirtilmesi üzerine TMK’nin 405. maddesine göre kısıtlanması talebinin reddine; ancak kısıtlı adayının geçimini ailesinin sağladığı halde hakkında çok sayıda icra takibi oluşu, kendisini sürekli borç altına sokması, harcamalarının savurganlık boyutuna ulaşması, kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan davranışları ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olması nedeniyle TMK’nın 406. maddesi uyarınca kısıtlanmasına, babası davacı ...’nın velayeti altında bırakılmasına karar verildiği, kararın 12/05/2021 tarihinde kesinleştiği, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin anılan vesayet dosyasında verilen 27/07/2021 tarihli ek karar ile kısıtlının velisi davacı ...’nın 08/03/2021 tarihinde ölümü üzerine velayet görevinin sona erdiği belirtilerek kısıtlıya ...’nun TMK’nın 420. maddesine göre temsilci olarak atanmasına karar verildiği, yine 02/09/2021 tarihli ek karar ile, yetkisizlik kararı verilmek suretiyle vesayet dosyasının ... Nöbetçi Sulh Hukuk Mahkemesine gönderildiği, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2021/1784 Esas 2022/15 Karar sayılı 04/01/2022 tarihli kararı ile; kısıtlının kısıtlanma nedeninin ortadan kalkmadığı anlaşılmakla, savurganlık nedeniyle TMK’nın 406. maddesine göre kendisine ...’nun vasi olarak atanmasına karar verildiği, kararın 07/02/2022 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.

 

Dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazda bulunan 16 no’lu bağımsız bölümün tamamı ... adına kayıtlı iken, bizzat tamamını 26/02/2016 tarihinde davalı ...’a satış yoluyla temlik ettiği, eldeki davanın açılmasından bir gün sonra 29/03/2016 tarihinde dava konusu taşınmazın davalı tarafından dava dışı ...’a satış yoluyla devredildiği kayden sabittir.

 

3.3.2. Somut olayda, her ne kadar aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı vasisi olduğunu bildirerek eldeki davayı açan ...’nın, dava tarihinden önce açmış olduğu vesayet davasında, ...’nın TMK’nın 406. maddesi uyarınca kısıtlanarak, babası davacı ...’nın velayeti altında bırakılmasına karar verildiği ve bilahare babası ...’nın ölümü üzerine de ...’nun vasi olarak atandığı, ...’nın yargılama sırasında kısıtlanmış olması nazara alındığında, babası davacı ... tarafından eldeki davanın açılmasının usul ekonomisi ilkesine uygun olduğu açıktır.

 

Hal böyle olunca; kısıtlı ...’nın vasisine tebligat çıkartılmak suretiyle davanın ihbarı ile vasinin yasal temsilci olduğu gözetilerek davaya katılımının sağlanması, HMK’nın 54. ve TMK’nın 462/8. maddeleri uyarınca husumete izin kararı alınması için vasiye süre verilmesi ve vasi huzuru ile eldeki davanın yürütülüp sonuçlandırılması, bu işlemler tamamlandıktan sonra HMK’nın 125. maddesi gereğince davacı tarafa tercih hakkının sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

 

VI. SONUÇ

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 8. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 310 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor