Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
1. Hukuk Dairesi 2022/2423 E. , 2022/3584 K.
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Sorgun 1.Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 16/07/2021 tarihli ve 2018/59 Esas - 2021/247 Karar sayılı karar yasal süre içerisinde davacılar ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla; süresinde verildiği anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar, mirasbırakan babaları ...'ın maliki olduğu 104 ada 125 parsel, 113 ada 124 parsel, 115 ada 127 parsel, 123 ada 37 parsel, 115 ada 82 parsel, 125 ada 2 parsel, 126 ada 197 parsel, 110 ada 132 parsel sayılı taşınmazların mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ölünceye kadar bakma akdi ile oğlu ...’a temlik edildiğini, mirasbırakana bakılmadığını, akdin gereklerinin yerine getirilmediğini, akdin iptali için yasal işlem başlatılacağının anlaşılması üzerine ...’in mirasçıları tarafından davalıya temlik edildiğini, davalının alım gücü olmadığını, taşınmazın halen ...’in oğlu ... tarafından kullanıldığını, ayrıca davalının ...'un yakın arkadaşı olduğunu, mirasbırakanın zor durumundan yararlanıldığını ve akit tarihinde ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek, davalı adına olan kaydın miras payları oranında iptali ile adlarına tescile karar verilmesini istemişler, 07/11/2021 tarihli dilekçe ile dava dilekçesinin ve eklerinin ... mirasçılarına tebliğ edilerek davaya dahil edilmelerini talep etmişlerdir.
II. CEVAP
1. Davalı, satışın gerçek olduğunu, satış bedelini bankadan aldığı kredi ve çeklerle ödediğini, buna ilişkin sözleşme yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Dahili davalılar, mirasbırakan ile ölene kadar mirasbırakanları ...’ın ilgilendiğini, her türlü bakım ve masraflarının karşılandığını, sözleşmeden doğan yükümlülüklerin yerine getirildiğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. MAHKEME KARARI
Sorgun 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 29/01/2014 tarihli ve 2011/648 E., 2014/45 K. sayılı kararıyla; mirasbırakanın oğlu ...’e yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşımadığı, davalıya yapılan temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
1.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
2. Bozma Kararı
Dairenin 29.11.2017 tarihli ve 2017/4770 Esas - 2017/6888 Karar sayılı kararıyla; “...yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde tarafların delilleri eksiksiz toplanmak suretiyle tahkikat yapıldıktan sonra, ölünceye kadar bakma akdinin yapıldığı 07.12.2005 tarih itibariyle mirasbırakanın hukuki ehliyetinin tespiti, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı isteğin değerlendirilmesi, yok eğer, yukarıda belirtilen tarihte murisin ehliyetsiz olduğunun anlaşılması halinde, terekenin elbirliği mülkiyetine tabi olduğu ve Türk Medeni Kanunu'nun 702/4 maddesi hükmünün eldeki istek bakımından uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek ehliyetsizlik sebebiyle pay oranında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuştur.
3. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
3.1. Mahkemenin 16/07/2021 tarihli ve 2018/59 Esas - 2021/247 Karar sayılı kararıyla; bozma ilamında belirtilen gerekçe benimsenmek suretiyle devir tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetini haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile saptandığı, oğlu ... tarafından mirasbırakana ölene kadar bakıldığı, her türlü bakım ve masraflarının karşılandığı, sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirildiği, mal kaçırma kastının olmadığı, diğer davalı ...’ya yapılan devrin ise muvazaalı olduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
3.2. Mahkemenin 10/08/2021 tarihli ek kararıyla; davalılar vekilinin davanın mahiyeti gereği lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedildiğini, bu nedenle hükmün tamamlanmasına ilişkin talebi reddedilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına ve ek karara karşı süresi içinde davacılar vekili ve davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuşlardır.
5. Temyiz Nedenleri
5.1. Davacılar vekili temyiz isteminde özetle; dava konusu taşınmazların öncelikle mirasbırakan tarafından oğlu ...’a ölünceye kadar bakma akdi ile devredildiğini, ondan da muvazaalı olarak davalı ...’ya devredildiğini, dava konusu taşınmazları devralan ...’nun İstanbul’da öğretmenlik yaptığını, taşınmazları görmeden satın aldığını, dava konusu taşınmazların hali hazırda ...’ın oğlu ... tarafından kullanıldığını, ...’nun dava konusu taşınmazları satın alabilecek ekonomik güce sahip olmadığını, devir tarihinde mirasbırakanın oldukça yaşlı olduğuu ve işlemin sonuçlarını anlayabilecek durumda olmadığını, ayrıca ... tarafından mirasbırakana bakılmadığını, bakımının diğer çocukları tarafından yapıldığını belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.
5.2. Davalılar vekili ek karara yönelik temyiz dilekçesinde özetle; dava ve temyiz konusu edilen taşınmazların keşfen saptanan toplam 79.643,25 TL değeri üzerinden davacıların talep ettiği 42/48 miras payı karşılığının 69.687,85 TL olduğunu, bu değer üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hatalı olduğunu, kararın vekalet ücreti yönünden düzeltilmesini talep etmiştir.
6. Gerekçe
6.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve ölünceye kadar bakma akdinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
6.2. İlgili Hukuk
6.2.1. Muris muvazaası
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına Yasa'nın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.
Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi için de, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
6.2.2. Ehliyetsizlik
Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ilen hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir. Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
6.3. Değerlendirme
6.3.1. Mahkemece davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik hükmün tashihine veya tamamlanmasına ilişkin talebinin 10/08/2021 tarihli ek kararda belirtilen gerekçe ile reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalılar vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazı yerinde görülmediğinden reddine.
6.3.2. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’ın 31/03/2009 tarihinde öldüğü, geride davacılar ..., ..., ..., ...,..., ... ve ... ile dahili davalılar oğlu ...’in eşi ... ile müşterek çocukları ..., ..., ...(1976), ...(1981), ... ve ...’un kaldığı, mirasbırakanın 07/12/2005 tarihli ölünceye kadar bakım akdi ile 2939,3587,2648,4042,159,527 ve 1319 parsel sayılı taşınmazları oğlu ...’e temlik ettiği, ...’in 22/07/2007 tarihinde öldüğü, mirasçıları tarafından 12/12/2007 tarihli işlemle temlike konu 7 adet taşınmaz ile 1674 parsel sayılı taşınmazın 882 TL bedelle davalı ...’ya devredildiği, taşınmazların yenileme işlemi sonucunda 104 ada 125 parsel, 113 ada 124 parsel, 115 ada 127 parsel, 123 ada 37 parsel, 115 ada 82 parsel, 125 ada 2 parsel, 126 ada 197 parsel, 110 ada 132 parsel sayılı taşınmazların oluştuğu, Sorgun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 15/12/2011 tarih 2010/80Esas, 2011/694 Karar sayılı bir kısım dahili davalıların mirasbırakanın 13 adet taşınmazını oğlu ...’ya muvazaalı olarak temlik ettiği gerekçesiyle açtıkları dava sonucunda, İstanbul Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulunun 05/12/2008 tarihli raporu ile akit tarihi olan 06/11/2007 tarihinde hukuki ehliyeti haiz olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği ve kararın deracattan geçerek 16/09/2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
6.3.3. Somut olayda, mirasbırakanın temlik tarihinde hukuki işlem ehliyetinin bulunduğu Adli Tıp Kurumu raporu ile belirlendiğine göre bu istek bakımından davanın reddine karar verilmiş olması doğrudur. Davacıların vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
6.3.4. Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece, mirasbırakan tarafından yapılan temliklerin muvazaalı olmadığı benimsenerek sonuca gidilmiş ise de, muvazaaya yönelik yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
6.3.5. Şöyle ki, Mahkemece mirasbırakan tarafından temlik tarihi olan 07/12/2005'te tüm malvarlığının tespit edilmediği, oğlu olan ...’a yapılan temliklerin makul oranda kalıp kalmadığının belirlenmediği ve buna göre mirasbırakanın temlikteki gerçek amacının saptanmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
6.3.6. Hal böyle olunca, mirasbırakan tarafından oğlu ...’a yapılan temliklerin , makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığının belirlenmesi ve buna göre mirasbırakanın kastı açıkça belirlendikten sonra, temlikin muvazaalı olduğunun kabulü halinde davalı ...’nun ilk el ...’ın oğlu olan ve payını devreden ...’un yakın arkadaşı olduğu, taşınmazların bulunduğu yerde ikamet etmediği İstanbul’da öğretmen olarak görev yaptığı, taşınmazları kullanmadığı ve dava konusu 123 ada 37 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan evin temlik eden mirasçılardan (...’ın eşi) ... tarafından kullanıldığı olguları birlikte değerlendirildiğinde, davalı ...’nun ediniminde iyiniyetli olmadığı, bir başka ifade ile TMK.nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağının gözetilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
6.3.7. Diğer taraftan, 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 16. ve 30. maddeleri uyarınca, gayrimenkulün aynına taalluk eden davalarda dava değerinin gayrimenkulün değerine göre belirleneceği, dava değerinin belirlenmesinde taşınmazın dava tarihindeki keşfen saptanacak gerçek değerinin esas alınacağı gözardı edilerek eksik harca hükmedilmiş olması da isabetli değildir.
V. SONUÇ:
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, davalılar vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddine, bozma nedenine göre davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/04/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.