YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Vekaletin kötüye kullanımının ispatında, tanık beyanlarının önemi hk.

Karar Özeti

3.3.2. Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme zorunluluğu vardır. Davacı işleme konu vekaletnameyi vekil ...’e taşınmaz üzerinde bulunan otelin işletilmesi amacıyla verdiğini ileri sürmektedir. Yargılama aşamasında dinlenen davacı tanıkları da davacının satış iradesinin bulunmadığını beyan etmişlerdir. Davalıların, davacının eşine bir takım ayni ve nakdi yardım yapmış olmaları davacının satış iradesi olduğunu ortaya koymaz.

Karar

 

 

1. Hukuk Dairesi         2022/3783 E.  ,  2022/4663 K.

 

 

MAHKEMESİ : ERZURUM BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ

 

İLK DERECE MAHKEMESİ: GEVAŞ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

 

 

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda İlk Derece Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen karar süresi içinde davacı vekili tarafından adli yardım istekli temyiz edilmiş olmakla; süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

 

I. DAVA

 

Davacı vasisi, vasisi olduğu kısıtlı eşi ...’nın mirasbırakanından intikal eden 123 ada 4 ve 5 parsel (yenileme ile 113 ada 4 ve 5 parsel) ile 138 ada 1 parsel (yenileme ile 112 ada 1 parsel) sayılı taşınmazların ve 123 ada 5 parsel (yenileme ile 113 ada 5 parsel) sayılı taşınmaz üzerindeki otelin işletilmesi amacıyla dava dışı kardeşi ...’i Gevaş Noterliğinin 03/08/2009 tarih ve 1659 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile vekil tayin ettiğini, anılan vekaletname kullanılmak suretiyle mirasbırakandan intikal eden payların diğer davalı kardeşlerine bedelsiz olarak devredildiğini, akit tarihinde kısıtlının fiil ehliyetini haiz olmadığını, temlikin ayrıca irade bozukluğu nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında kısıtlı adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

 

II. CEVAP

 

Davalılar, vekaletnamenin düzenlendiği tarih itibariyle davacının kısıtlı olmadığını, herhangi bir rahatsızlığının da bulunmadığını, devirlerin bedeli karşılığında davacının bilgisi ve onayı dahilinde yapıldığını, iddiaların yersiz olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

 

III.    İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

 

İlk Derece Mahkemesince, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacı vekilinin istinafı üzerine, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince, vekaletnamenin tanzim tarihi ve satış tarihi itibariyle davacının fiil ehliyetini haiz olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Kurulundan rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden bir karar verilmek üzere dosya Mahkemesine gönderilmiş, İlk Derece Mahkemesince, vekaletnamenin ve satış işleminin gerçekleştirildiği tarih itibariyle davacının fiil ehliyetini haiz olduğunun Adli Tıp Kurumu raporu ile saptandığı, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının ise davacı tarafından usulünce ispat edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

IV. İSTİNAF

 

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

 

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

 

2.İstinaf Nedenleri

 

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; vekaletin müvekkilinden 123 ada 5 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki ...Otelin işletilmesi ve kiraya verilmesi amacıyla alındığını, ancak daha sonra davacının bilgisi ve onayı dışında bedel ödenmeksizin dava konusu taşınmazın vekil tarafından davalı kardeşlerine devredildiğini, davalılar tarafından bu işlem sonrasında davacıya bedel ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının usulünce ispatlandığını, kısıtlı müvekkiline Adli Tıp Kurumu raporu öncesinde alınan hastane raporunda da ifade edildiği üzere şizofren tanısı konulduğunu, bu hastalığın dönemsel değişiklikler gösterdiğini, buna ilişkin olarak yapılan itirazın Mahkemece dikkate alınmadığını belirterek, İlk Derece Mahkemesine ait kararın kaldırılmasını istemiştir.

 

3. Gerekçe ve Sonuç

 

Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 11/02/2021 tarihli 2021/22 Esas 2021/262 Karar sayılı kararıyla; davalıların davacının sağlık, evin tamirat masrafları gibi bir takım ihtiyaçlarını karşıladıkları maddi yardımlarda bulundukları birlikte değerlendirildiğinde gösterilen bedel ile satış bedeli arasındaki farkın da makul karşılanacak seviyede olduğu kaldı ki satış bedelinin düşük olması vekalet yetkisinin kötüye kullanıldığını, vekille davalıların birlikte davacıyı zarara uğratma gayesiyle hareket ettiklerine ispata tek başına yeterli kabul edilemeyeceği gerekçesiyle istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

 

V. TEMYİZ

 

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

 

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili    temyiz isteminde bulunmuştur.

 

2. Temyiz Nedenleri

 

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki iddialarını tekrarlayarak kararın bozulmasını istemiştir.

 

3. Gerekçe

 

3.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

 

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.     

 

3.2. İlgili Hukuk

 

3.2.1 Ehliyetsizlik

 

Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

 

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

 

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

 

3.2.2. Vekalet görevinin kötüye kullanılması

 

Türk Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

 

6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

 

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

 

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

 

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

 

Ne var ki, üçüncü kişi, vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

 

3.3. Değerlendirme

 

3.3.1. Somut olayda; davacı ... tarafından dava dışı kardeşi ... ’ın Gevaş Noterliğinin 03/08/2009 tarih ve 1659 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile mirasbırakanından intikal eden taşınmazlar yönünden satış, kiraya verme ve diğer genel işlemleri yapılması amacıyla vekil tayin edildiği, anılan vekaletname kullanılmak suretiyle davacıya mirasbırakanından intikal eden dava konusu taşınmazlardaki payların 02/10/2015 tarihinde davalılara satış suretiyle devredildiği, Adli Tıp Kurumu 4.İhtisas Dairesinin 07/12/2018 tarihli raporu ile gerek vekaletnamenin düzenlendiği tarihte, gerekse devir işleminin yapıldığı tarihte davacının fiil ehliyetini haiz olduğunun tespit edildiği anlaşıldığından davacının bu husustaki temyiz itirazları yerinde değildir.

 

3.3.2. Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme zorunluluğu vardır. Davacı işleme konu vekaletnameyi vekil ...’e taşınmaz üzerinde bulunan otelin işletilmesi amacıyla verdiğini ileri sürmektedir. Yargılama aşamasında dinlenen davacı tanıkları da davacının satış iradesinin bulunmadığını beyan etmişlerdir. Davalıların, davacının eşine bir takım ayni ve nakdi yardım yapmış olmaları davacının satış iradesi olduğunu ortaya koymaz.

 

3.3.3. Hal böyle olunca, tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

 

VI. SONUÇ:

 

 Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine dosyanın kararı veren Gevaş Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08/06/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

 

 


Bu sayfa 320 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor