Davacıların muris muvazaasına dayalı iddialarına gelince, davacı ...’in payını diğer davacılarla aynı tarihte kardeşine değil annesine temlik ettiği, annenin payı ile birlikte bu hissenin de ardışık işlemle yine aynı tarihte davalıya intikal ettiği, bütün işlemlerin aynı anda ve aynı amaçla yapıldığı göz önüne alındığında murisin diğer mirasçılardan mal kaçırdığından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Zira diğer mirasçıların da amacı davalıya oturduğu taşınmazdaki paylarını rızalarıyla temlik etmektir. Rızaya dayalı temliklerden 16 yıl sonra dava açılmasını engelleyen yasal bir düzenleme yoksa da Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.
1. Hukuk Dairesi 2022/3146 E. , 2022/4303 K.
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı Gebze 5. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 09/03/2021 tarihli ve 2019/532 Esas - 2021/38 Karar sayılı hükmün düzeltilerek onanmasına ilişkin olan Dairenin 16/12/2021 tarihli ve 2021/6970 Esas - 2021/7965 Karar sayılı kararın düzeltilmesi süresinde davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, tetkik hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’dan kalan 5 parsel sayılı taşınmazın intikal işlemleri için dava dışı dayılarına vekalet verdiklerini, ancak vekalet görevinin kötüye kullanılarak kardeşleri olan davalı ...’ın taşınmazın tamamını adına tescil ettirdiğini, ayrıca aynı taşınmazdaki anneleri Tamaşa’nın payını da muvazaalı olarak devraldığını ileri sürerek, babalarından intikal eden paylar ile anneleri Tamaşa’dan intikal etmesi gereken paylar yönünden tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davacıların dava konusu taşınmazın satışı için dayıları olan dava dışı ...'ı vekil tayin ettiklerini, anılan vekaletname uyarınca ...un davacılardan ... ve ...in miras paylarını kendisine, diğer davacı ...’in payını da anneleri Tamaşa'ya temlik ettiğini, daha sonra Tamaşa’nın payını kendisine devrettiğini, satış bedelini davacılara ödediğini, taşınmazın devir tarihinden itibaren kendisinin kullanımında olduğunu, davacıların 16 yıl sonra kötüniyetli olarak dava açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, vekilin ölü olması nedeniyle dinlenemediği, davacı tarafın vekilin vekalet görevini kötüye kullanmasını gerektirecek bir sebep ileri sürmediği, vekaletin kötüye kullanıldığının kanıtlanamadığı, aksine toplanan delillerden davaya konu taşınmazın davalının parasıyla alındığı ancak tapu kaydının mirasbırakan adına oluştuğu hususunun anlaşıldığı, davacıların dayıları olan vekil ...un sağ olduğu 16 yıllık dönemde ... aleyhine dava açmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen ilk karar Dairece; “...Eldeki davada, davacılar mirasbırakanları ...’den kendilerine intikal eden paylar açısından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mirasbırakan Tamaşa’nın davalı ...’a temlik ettiği paylar yönünden ise muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili talebinde bulunmuşlardır. Somut olayda, ... ve ...in vermiş olduğu vekaletnamenin genel yetkili vekaletname, ...’inkinin ise özel yetkili vekaletname olduğu anlaşılmakla, Mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda vekalet görevinin kötüye kullanılması hususunda hükme yeterli bir araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı taleplerine gelince; Mahkemece davacıların muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı talepleri yönünden herhangi bir araştırma yapılmamıştır...Hal böyle olunca, taraflarca bildirilen delillerin eksiksiz toplanması ile vekalet görevinin kötüye kullanılması hususunda; taşınmaz başında keşif yapılarak temlik tarihindeki rayiç bedelin tespit edilmesi, davalı savunması ile davalı tanıkları beyanları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve yukarıdaki ilkeler birlikte değerlendirilerek vekilin iradesinin saptanması, muris muvazaası hususunda ise mirasbırakan Tamaşa’nın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşıyıp taşımadığının tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tespit edilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda Mahkemece, davalının savunması ile davalı tanıklarının beyanları arasında çelişki bulunduğu, davalı tarafça taşınmazın satın alındığı ve bedelinin ödendiğinin kanıtlanamadığı, vekilin tarafların dayısı davalının ise kardeşi olduğu, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, tarafların annesi Tamaşa’dan devredilen paylar yönünden mirasbırakan üzerine kayıtlı başka taşınmaz olmadığı, taşınmazı satmasını gerektirir ekonomik bir sıkıntısının bulunmadığı, satış nedeniyle herhangi bir bedel ödenmediği, satışın mal kaçırma kastıyla yapıldığı ve muvazaa nedeniyle geçersiz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar Dairece düzeltilerek onanmıştır.
Karara karşı, davalı vekili tarafından süresinde karar düzeltme yoluna başvurulmuştur.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı HMK’nin 190/1. maddesi uyarınca; ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Öte yandan, 4721 sayılı TMK’nin 6. maddesinde, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her birinin, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda, davacılar babaları ...’dan kalıp vekil aracılığıyla davalıya devredilen payları yönünden vekalet görevinin kötüye kullanıldığı, mirasbırakan anneleri Temaşa tarafından davalıya devredilen pay yönünden ise işlemin muvazaalı olduğu iddialarını öne sürerek tapu kaydının iptali ile payları oranında adlarına tescilini, olmadığı takdirde bedelin tahsilini talep etmişlerdir.
Dosya kapsamından; davaya konu taşınmazda davalı ...’un oturduğu, mirasbırakan ... adına kayıtlı taşınmazın 20/10/1997 tarihinde vekil ..., davalı ... ve mirasbırakan Temaşa huzurunda tüm mirasçılara intikal ettiği ve aynı işlemle davacı ... ve ...ile dava dışı ...paylarının vekil aracılığıyla davalıya devredildiği, davacı ... payının ise mirasbırakan Temaşa’ya devredildiği, Temaşa’nın ise aynı tarihte bir sonraki işlemle maliki bulunduğu payı davalıya devrettiği, davalının taşınmazda murisin ölümünden sonra da oturmaya devam ettiği, davanın 17/09/2013 tarihinde açıldığı, bu tarihten davanın açıldığı tarihe kadar yaklaşık 16 yıl boyunca davacılar tarafından herhangi bir hak talebinde bulunulmadığı, bu nedenle davacıların da bu durumu bildiklerinin anlaşıldığı, aksi yöndeki kabulün hayatın olağan akışına uygun düşmediği, tüm dosya kapsamındaki deliller değerlendirildiğinde vekaletlerin davacılar tarafından taşınmazı kullanan kardeşleri olan davalıya devir amacıyla verildiği kanaatinin oluştuğu, böyle olmasa dahi en azından aradan geçen zaman nedeniyle vekilin işlemine onay verildiğinin kabulünün gerektiği, bu nedenle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı davanın haklı olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacıların muris muvazaasına dayalı iddialarına gelince, davacı ...’in payını diğer davacılarla aynı tarihte kardeşine değil annesine temlik ettiği, annenin payı ile birlikte bu hissenin de ardışık işlemle yine aynı tarihte davalıya intikal ettiği, bütün işlemlerin aynı anda ve aynı amaçla yapıldığı göz önüne alındığında murisin diğer mirasçılardan mal kaçırdığından bahsetmek de mümkün olmayacaktır. Zira diğer mirasçıların da amacı davalıya oturduğu taşınmazdaki paylarını rızalarıyla temlik etmektir. Rızaya dayalı temliklerden 16 yıl sonra dava açılmasını engelleyen yasal bir düzenleme yoksa da Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.
Açıklanan bu nedenlerle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yönündeki kararın isabetsiz olduğu anlaşılmıştır.
Kabule göre de, davaya konu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden davacıların miras payına isabet eden miktar belirlenerek bu değer üzerinden karar ve ilam harcına hükmedilmesi gerekirken usul ve yasaya uymaksızın daha düşük karar ve ilam harcına hükmedilmiş olması hatalıdır.
Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin (6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla) HUMK'un 440. maddesi uyarınca kabulüne, Dairenin 16/12/2021 tarihli ve 2021/6970 Esas - 2021/7965 Karar sayılı kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, hükmün açıklanan nedenlerle 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın iadesine, 30/05/2022 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğu ile karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...'den kendilerine intikal eden paylar açısından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mirasbırakan Tamaşa'nın davalı ...'a temlik ettiği paylar yönünden ise muris muvazaası hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuşlardır.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma kararında gösterildiği şekilde işlem yapılmış; vekil ...'un tarafların dayısı, davalının ise davacıların kardeşi olduğu, toplanan delillerden vekil ile davalının el ve işbirliği içerisinde davacıları zararlandırdıkları, herhangi bir bedel de ödemedikleri anlaşıldığından vekaletin kötüye kullanılması olgusunun sabit olduğu, muris muvazaası yönünden de mirasbırakan Tamaşa'nın paylarını davalıya temlik ettiği, başkaca taşınmazı kalmadığı, davalı tarafça herhangi bir bedel de ödenmediği, yapılan işlemin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, davanın kabul edilmesinde ve hükmün düzeltilerek onanmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından davalının karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.