Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
1. Hukuk Dairesi 2022/6060 E. , 2022/6405 K.
MAHKEMESİ : İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : SALİHLİ 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükmün Dairece bozulması üzerine, verilen direnme kararı davalılar vekilince süresi içinde temyiz edilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, 198 parsel sayılı bağ vasıflı taşınmazını ekonomik sıkıntı çekmesi nedeniyle dava dışı ...’ın kendisine verdiği kredi borcuna teminat teşkil etmesi için satış suretiyle devrettiğini, borç ödendiğinde çekişmeli taşınmazın iadesinin kararlaştırıldığını, krediyi ödediğini, ancak yeniden paraya ihtiyacı olması nedeniyle dava konusu taşınmazı bu kez de yakın arkadaşı olan davalıların mirasbırakanı ...’ya devrini sağladığını, Aptil’in kullandığı toplam 30.000,00 TL krediyi aldığını, bu kredinin tamamını bankaya ödemesine karşın Aptil’in anlaşmaya aykırı olarak taşınmazı iade etmediğini, arada küçük miktarlı bir takım kredilerin de kendisi ve Aptil için çekildiğini, ancak Apdil ve eşinin kendi adlarına biri 35.000,00 TL biri de 26.000,00 TL toplam 61.000,00 TL kredi daha kullandıklarını, bu kredilerin bilgisi dışında kullanıldığını ve kendisine verilmediğini, kötüniyetli olarak bu kredileri de ödemesini istediklerini ileri sürerek, dava konusu 198 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalılar, açılan davanın haksız ve yersiz olduğunu, mirasbırakanları ...’nun dava konusu taşınmazı dava dışı ...’dan gerçek bedeli üzerinden satın aldığını, iyiniyetli 3. kişi konumunda bulunduğunu, öte yandan mirasbırakanları Aptil’in davacı ve yakınları için çektiği krediler nedeniyle davacıdan alacaklı olduklarını, bu kredilerin ödenmediğini bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, inanç sözleşmesine ilişkin yazılı bir belge olmadığı, taraflar arasında sözlü olarak yapılmış bir inanç sözleşmesi bulunduğu, ancak davacı tarafın yükümlülüklerini yerine getirdiğini yazılı belge ile kanıtlayamadığı, davalıların mirasbırakanı Aptil’in de ceza mahkemesindeki beyanının iptal ve tescile dayanak olamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
1. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
2. Gerekçe ve Sonuç
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 31/01/2018 tarihli ve 2018/6 E., 2018/4165 K. sayılı kararıyla; inanç sözleşmesine dayalı dava açılabilmesi için davacı yanın öncelikle kendi edimini yerine getirmesi gerektiği, dosya kapsamındaki tanık anlatımları ve davacının zımni kabulüne göre davacının davalıya ödemesi gereken bir bedel bulunduğu gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerektiğinden bahisle, 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince hüküm ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
1. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Birinci Bozma Kararı
Dairenin 16/05/2019 tarihli ve 2018/2754 Esas 2019/3048 Karar sayılı kararıyla; “...ara malik ... ile davalıların mirasbırakanı ... yukarıda yer verilen beyanları ile maddi vakayı kabul etmiş, bir başka deyişle kendilerine temlikin bedelsiz olarak kredi kullanılması amacıyla yapıldığını ifade etmişlerdir. Bu beyanlar HMK’nın 188. maddesi uyarınca ikrar niteliğindedir. Böyle bir durumda yazılı delile ve yemin deliline gerek olmaksızın davacı ile Faruk ve Aptil arasında inançlı işlem bulunduğu hususu tartışmasız hale gelmiştir. Bu aşamada çözümlenecek sorun inançlı temlik nedeniyle davalıların mirasbırakanı ...’nun ne miktarda kredi çektiği, davacıya ne kadarını verdiği, davacının da kendisine verileni hangi ölçüde geri ödediği hususudur. 6098 sayılı TBK’nın 97. maddesinde de; "Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir." hükmüne yer verilmiştir. Davacı taraf, dava açmak ile kendi edimini yerine getirmek istediğini karşı tarafa bildirmiştir. Dava açmadan önce varsa borcunu yerine getirmemiş olması tek başına inançlı işleme dayalı bir davanın ret sebebini teşkil etmez. O halde yapılacak iş, davacı ile davalıların mirasbırakanı ... arasında dava konusu taşınmazın inançlı işlem ile devri nedeniyle oluşan alacak-verecek miktarının saptanması, bu kapsamda ilgili bankadan ... tarafından temin edilen kredi borcunun kim veya kimler tarafından ödendiği hususları üzerinde durulması, buna ilişkin kayıtların getirtilmesi, varsa davacının davalıların mirasbırakanı ...’ya olan borç miktarının kayda dayalı saptanarak Mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmesi, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
3. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen İkinci Karar
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 08/04/2021 tarihli ve 2019/1801 E., 2021/819 K. sayılı kararıyla; krediler üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacının davalıya 112.100,00 TL borçlu olduğu ve bu bedelin mahkeme veznesine süresi içerisinde depo edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
4. Bozma Sonrası Mahkeme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.
5. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 23/03/2022 tarihli ve 2022/626 E. 2022/1453 K. sayılı kararıyla; “...Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir. Bu husus, taraflarca temyiz konusu da yapılmadığından artık inançlı işlemin varlığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Çözümlenmesi gereken husus, taraflar arasındaki inançlı işlem gereğince, dava konusu taşınmazın iadesinin gerekip gerekmediği ve davacı tarafın taşınmazların iadesini isteyebilmesi için taraflar arasındaki alacak-borç miktarının saptanması yönündedir. Esasen bu hususun gözetilmesi gerektiğine hükmüne uyulan bozma ilamında da işaret edilmiştir. Ne var ki, Mahkemece, bozma ilamına uyulduğu halde, bozma gerekleri yerine getirilmemiş, TBK’nin 97. maddesi uyarınca taraflar arasındaki alacak-borç miktarı ispat kuralları çerçevesinde belirlenmeden ve hangi kredilerin inançlı işlem çerçevesinde çekildiği tespit edilmeden, alacak-borç durumunun farazi verilere dayanarak tespit edildiği bilirkişi kurulu raporunda belirlenen bedel depo ettirilmek suretiyle davanın kabulü yoluna gidilmiştir. Bilindiği üzere TMK’nın 6. ve 6100 sayılı HMK’nın 190. maddeleri gereğince herkes iddiasını ispat ile mükelleftir. Davalılar, mirasbırakanları tarafından taşınmazın teminat gösterilmek suretiyle çekilen krediler ve hatta taşınmaz teminat gösterilmeksizin aynı bankadan ve başka bankalardan kullanılan kredilerin inançlı işlem kapsamında çekildiğini iddia ettiğine göre, bu kredilerin inançlı işlem çerçevesinde kullanıldığını ve bedellerinin davacıya teslim edildiğini ispat yükü davalı taraftadır. Davalıların iddialarını ispatlaması halinde ise, davacı kendisine ödenen bedeli bankaya ödediğini ispatla mükelleftir. Öte yandan, davacı dava dilekçesinde taşınmaz teminat gösterilmek suretiyle toplamda 30.000,00 TL kredinin kendisi için çekildiğini kabul etmiş, dava dilekçesinin devamında ise arada ufak tefek bazı kredilerin de kendisi için çekildiği beyanında bulunmuştur. Bu nedenle, davacının isticvap edilmek suretiyle kabullendiği kredilerin hangi kredilerden oluşuğunun somutlaştırılması gerekir. Ayrıca, öngörülen alacak-borç miktarının tanıkla ispatı mümkün olmadığı gibi davanın tarafları dışında üçüncü kişi Rukiye Kökkaya tarafından kullanılıp, davalılar mirasbırakanı Apdil’in kefil olduğu kredilerin inançlı işlem kapsamında kullanıldığının kabulü de mümkün değildir. O halde yapılacak iş, HMK’nın 169-175. maddeler kapsamında davacının isticvap edilmek suretiyle kabullendiği kredilerin hangileri olduğunun somutlaştırılması, ardından ispat kuralları çerçevesinde davacı ile davalıların mirasbırakanı ... arasında dava konusu taşınmazın inançlı işlem ile devri nedeniyle oluşan alacak-borç miktarının saptanması, bu kapsamda ilgili bankadan ... tarafından temin edilen kredi borcunun kim veya kimler tarafından ödendiği hususları üzerinde durulması, tarafların maddi olguya ilişkin ikrar ve kabullerinin değerlendirilmesi, varsa davacının davalıların mirasbırakanı ...’ya olan borç miktarının kayda dayalı saptandıktan sonra, daha önce depo edilen bedel gözetilmek suretiyle eksik olan bedeli depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmesi, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
6. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 27/05/2022 tarihli ve 2022/1272 E., 2022/1425 K. sayılı kararıyla; ilk bozma kararı doğrultusunda bilirkişi incelemelerinin yaptırıldığı ve son olarak alınan 15/02/2021 tarihli bilirkişi raporuyla davacının davalıya 112.100 TL ödeme yapması gerektiğinin belirlendiği, bu rapora itibar edilerek davacıya bu miktarı mahkeme veznesine depo etmesi için süre verildiği, davacının süresinde bu miktarı mahkeme veznesine depo ettiği, davacının kendi üzerine düşen edimi yargılama aşamasında yerine getirdiği, Yargıtay bozma ilamında belirtilen davacının isticvap edilmesini gerektirir bir hususun kalmadığı, tüm delillerin toplandığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
7. Direnme Kararına Karşı Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Temyiz Nedenleri
Davalılar vekili; direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalıların maddi olarak mağdur olmasına sebebiyet verdiğini, dosyaya sunulan belgeler ile mağduriyetlerinin 287.395,00 TL olduğunu, dosyaya sunulan davalıların ödemelerini gösterir banka kayıtları, icra dosyaları, 22.01.2016 tanzim tarihli 100.000 TL bedelli bono sureti ve dinlenen tanık beyanları ile davacının üzerine düşen edimlerini yerine getirmediğinin ve davacının mirasbırakanları Abdil Aksu’yu değişik bankalardan kredi çektirmek suretiyle borçlandırdığının ve kredileri ödemediğinin sabit olduğunu, daha sonra borçların katlanarak arttığını ve davalılar tarafından kapatıldığını, tüm bu hususlara ilişkin ödeme belgeleri ve 100.000 TL’lik bono sureti de dosyaya sunulduğu halde bilirkişi raporunda davalıların yaptığı ödemelerden bahsedilmeden eksik inceleme ile rapor tanzim edildiğini,depo kararı verilmesi gereken miktarın 287.395,00 TL olması gerektiğini, ayrıca borcun doğum tarihinden davalılar tarafından ödemelerin yapıldığı tarihlere kadar olan sürelere ilişkin faizlerin hesap edilmediğini, eksik inceleme ile karar verildiğini, ayrıca davanın açılmasına davacının kendi kusuru sebebiyet verdiği için yargılama gidermeri ve vekalet ücretinden davacının sorumlu olması gerektiğini belirterek, hükmün bozulmasını istemiştir.
9. Gerekçe
9.1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
9.2. İlgili Hukuk
9.2.1. Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 97. m.). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
9.3. Değerlendirme
Somut olayda, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir. Bu husus, taraflarca temyiz konusu da yapılmadığından artık inançlı işlemin varlığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Çözümlenmesi gereken husus, taraflar arasındaki inançlı işlem gereğince, dava konusu taşınmazın iadesinin gerekip gerekmediği ve davacı tarafın taşınmazların iadesini isteyebilmesi için taraflar arasındaki alacak-borç miktarının saptanması yönündedir. Esasen bu hususun gözetilmesi gerektiğine hükmüne uyulan bozma ilamında da işaret edilmiştir. Ne var ki, Mahkemece, bozma ilamına uyulduğu halde, bozma gerekleri yerine getirilmemiş, TBK’nin 97. maddesi uyarınca taraflar arasındaki alacak-borç miktarı ispat kuralları çerçevesinde belirlenmeden ve hangi kredilerin inançlı işlem çerçevesinde çekildiği tespit edilmeden, alacak-borç durumunun farazi verilere dayanarak tespit edildiği bilirkişi kurulu raporunda belirlenen bedel depo ettirilmek suretiyle davanın kabulü yoluna gidilmiştir.
Bilindiği üzere TMK’nın 6. ve 6100 sayılı HMK’nın 190. maddeleri gereğince herkes iddiasını ispat ile mükelleftir. Davalılar, mirasbırakanları tarafından taşınmazın teminat gösterilmek suretiyle çekilen krediler ve hatta taşınmaz teminat gösterilmeksizin aynı bankadan ve başka bankalardan kullanılan kredilerin inançlı işlem kapsamında çekildiğini iddia ettiğine göre, bu kredilerin inançlı işlem çerçevesinde kullanıldığını ve bedellerinin davacıya teslim edildiğini ispat yükü davalı taraftadır. Davalıların iddialarını ispatlaması halinde ise, davacı kendisine ödenen bedeli bankaya ödediğini ispatla mükelleftir.
Öte yandan, davacı dava dilekçesinde taşınmaz teminat gösterilmek suretiyle toplamda 30.000,00 TL kredinin kendisi için çekildiğini kabul etmiş, dava dilekçesinin devamında ise arada ufak tefek bazı kredilerin de kendisi için çekildiği beyanında bulunmuştur. Bu nedenle, davacının isticvap edilmek suretiyle kabullendiği kredilerin hangi kredilerden oluştuğunun somutlaştırılması gerekir.
Ayrıca, öngörülen alacak-borç miktarının tanıkla ispatı mümkün olmadığı gibi davanın tarafları dışında üçüncü kişi Rukiye Kökkaya tarafından kullanılıp, davalıların mirasbırakanı Apdil’in kefil olduğu kredilerin inançlı işlem kapsamında kullanıldığının kabulü de mümkün değildir.
Hal böyle olunca, HMK’nın 169-175. maddeler kapsamında davacı isticvap edilmek suretiyle kabullendiği kredilerin hangileri olduğunun somutlaştırılması, ardından ispat kuralları çerçevesinde davacı ile davalıların mirasbırakanı ... arasında dava konusu taşınmazın inançlı işlem ile devri nedeniyle oluşan alacak-borç miktarının saptanması, bu kapsamda ilgili bankadan ... tarafından temin edilen kredi borcunun kim veya kimler tarafından ödendiği hususları üzerinde durulması, tarafların maddi olguya ilişkin ikrar ve kabullerinin değerlendirilmesi, varsa davacının davalıların mirasbırakanı ...’ya olan borç miktarının kayda dayalı saptandıktan sonra, daha önce depo edilen bedel gözetilmek suretiyle eksik olan bedeli depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi, yatırdığı takdirde tapu iptal ve tescil isteğinin kabul edilmesi, aksi halde davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki bozma kararı yerindedir.
VI. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; bozma kararının düzeltilmesine gerek görülmediğinden, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6763 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı HMK'nın 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca görevli Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 04/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.