YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Kurumca işçilerin zamanaşımına uğramış alacaklarının ödemesinin, kamu zararına yol açmayacağı hk.

Karar Özeti

Belediyelerin, yasalar tarafından kendilerine tevdi edilen görevlerini yerine getirirken vaz geçilmez unsurları olan çalışanlarının ücretlerini tam olarak ve zamanında ödemesi gerekmektedir. Hangi nedenle olursa olsun Belediyenin personelinin ücretlerini ödememesi düşünülemeyeceğinden, çalışanlarının alacaklarını zamanaşımına uğratması ve bu itirazı ileri sürerek ödemeden kaçınması her şeyden öte sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayacaktır.

 

Bu itibarla, 325 sayılı EK İlamın 3. Maddesi ile verilen tazmin hükmünün BOZULARAK, yukarıda belirtilen hususların yeniden değerlendirmeni teminen Dairesine Tevdiine

Karar

 

Kamu İdaresi Türü          Belediyeler ve Bağlı İdareler     

 

Yılı         2015    

 

Dairesi  7           

 

Dosya No           45983  

 

Tutanak No        49217  

 

Tutanak Tarihi   17.3.2021         

 

Kararın Konusu Çeşitli Konuları İlgilendiren Kararlar      

 

 

Konu: Zamanaşımına uğratılmış davalar.

 

81 sayılı İlamın 33. maddesi ile tazminine hükmolunan ... TL ile ilgili olarak, 31.10.2018 tarih ve 45227 sayılı Temyiz Kurulu Kararı ile, sorumluların daire yargılaması sırasında duruşma istedikleri halde duruşmaya çağrılmadıklarına ilişkin itirazları karşısında itirazın incelenerek yeniden bir hüküm tesisine binaen 81 sayılı ilamın 33. Maddesiyle verilen tazmin hükmünün bozularak Dairesine Tevdiine karar verilmesi üzerine Dairesince;

 

325 sayılı EK İlamın 3. Maddesiyle; ... Belediyesinden emekli olan işçilerin açtıkları alacak davalarında belediye avukatlarınca zaman aşımı definin ilk dilekçede ileri sürülmemesi üzerine zamanaşımına uğramış olan alacakların yargılanması neticesinde belediye aleyhine verilen kararlar dolayısıyla ... TL kamu zararının tazminine karar verilmiştir.

 

Diğer sorumlular ... ile ... aynı mahiyetteki temyiz dilekçelerinde özetle;

 

Sayıştay ilamında, davalı idarece davacı işçilere ödenen tazminatın tamamından sorumlu olduklarına hükmedildiğini, ancak verilen kararın bu açıdan hukuka aykırı olduğunu, çünkü dava konusu edilen alacakların bir kısmı zamanaşımına uğramış iken bir kısmının da yasada öngörülen süreler içerisinde dava yolu ile talep edildiğini, dolayısıyla alacakların bir kısmı açısından zamanaşımının söz konusu olmadığını, hal böyle iken davalı idarece ödenen tazminatların tamamından sorumlu tutulmamaları gerektiğini, konusunda uzman bilirkişilerce öncellikle talep edilen alacakların ne olduğu, bu alacaklardan hangilerinin zamanaşımına uğradığının ayrıntılı olarak belirlenmesi ve ardından uzlaşma yolu ile ödenen alacak miktarından ne kadarının zamanaşımı itirazı görmeyen kısma ait olduğunun tespit edilmesi gerektiğini, ancak bunun yapılmadığını, Sayıştay ilamının bu açıdan da mevzuata uygun olmadığını,

 

Avukatlık Kanunu ile Borçlar Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre vekil açısından tazminat sorumluluğunun doğabilmesinin en önemli unsurunun, vekilin görevini yaparken kusurlu davranmış olması gerektiğini, nelerin davayı takip eden avukat açısından kusur teşkil edeceğinin Yargıtay içtihatları ile belirlendiğini, Yargıtay’ın " hükmü temyiz etmemeyi, açılan davanın takipsiz bırakılmasını ve karar düzeltme yoluna başvurmamayı” davayı takip eden avukat açısından "kusur" olarak kabul ettiğini, Sayıştay 7. Dairesinin kusur değerlendirmesini Yargıtay içtihatlarına uygun olarak yapmadığını, bu şekilde eksik inceleme ve değerlendirmeye dayanan bir karar verdiğini,

 

Ayrıca yine yargılamalar devam ederken kurum içi yazışmalar ile özellikle Mali Hizmetler Müdürlüğünden dava açan şahıslarla ilgili dava konusu yaptıkları tazminat talepleri bakımından varsa yapılmış ödemeler, bunlara ilişkin ödeme makbuzlarının istendiğini, ancak Mali Hizmetler Müdürlüğünce bu yazılı taleplerinin yanıtsız bırakıldığını, ödemelere ilişkin makbuzların süresi içerisinde iletilmesi halinde bu makbuzların dosyaya sunulmasının mümkün olacağını, bu şekilde açılan davaların önemli ölçüde yerel mahkemece reddinin sağlanabileceğini, ancak bunun yapılmamasının ve Mali Hizmetler Müdürlüğünün ilgili personeli hakkında hiçbir işlem tesis edilmemesinin de hakkaniyete uygun olmadığını belirterek verilen tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmişlerdir.

 

Başsavcılık mütalaasında;

 

Dava konusu edilen alacakların bir kısmı zamanaşımına uğramış iken bir kısmının da yasada öngörülen süreler içerisinde dava yolu ile talep edildiği, dolayısıyla alacakların bir kısmı açısından zamanaşımı söz konusu olmadığı, hal böyle iken davalı idarece ödenen tazminatların tamamından sorumlu tutulmasının hakkaniyet gereği olmadığı, kendilerince yapılması gerekenin, konusunda uzman bilirkişilerce öncellikle talep edilen alacakların ne olduğu, bu alacak kalemlerinden hangilerinin zamanaşımına uğradığının ayrıntılı olarak belirlenmesi ve ardından uzlaşma yolu ile ödenen alacak miktarından ne kadarının zamanaşımı itirazı görmeyen kısma ait olduğunun tespitinin gerektiği, bunun yapılmadığı, Sayıştay İlamının bu açıdan da mevzuata uygun olmadığı,

 

Avukatlık Kanunu ile Borçlar Kanununun ilgili hükümlerine göre vekil açısından tazminat sorumluluğunun doğabilmesinin en önemli unsurunun vekilin görevini yaparken kusurlu davranmış olması olduğu, nelerin davayı takip eden avukat açısından kusur teşkil edeceğinin Yargıtay içtihatları ile belirlendiği, Yargıtay’ın, hükmü temyiz etmemeyi, açılan davanın takipsiz bırakılmasını ve karar düzeltme yoluna başvurmamayı davayı takip eden avukat açısından "kusur" olarak kabul ettiği, Sayıştay 7. Dairesinin vermiş olduğu kararında kusur değerlendirmesini Yargıtay içtihatlarına uygun olarak yapmadığı ve bu şekilde eksik inceleme ve değerlendirmeye dayanan bir karar verdiği,

 

Yargılamalar devam ederken kurum içi yazışmalar ile özellikle Mali Hizmetler Müdürlüğünden dava açan şahıslarla ilgili dava konusu yaptıkları tazminat talepleri bakımından varsa yapılmış ödemeler ile bunlara ilişkin ödeme makbuzlarının istenildiği, ancak Mali Hizmetler Müdürlüğünce bu yazılı taleplerinin yanıtsız bırakıldığı, savunmalarında da ifade edildiği üzere, ödemelere ilişkin makbuzların süresi içerisinde tarafına iletilmesi halinde bu makbuzların dosyaya sunulmasının mümkün olacağı ve bu şekilde açılan davaların önemli ölçüde yerel mahkemece reddinin sağlanabileceği, bunun yapılmaması ve Mali Hizmetler Müdürlüğünün ilgili personeli hakkında hiçbir işlem tesis edilmemesinin de hakkaniyet gereği olmadığı, 

 

ifade edilerek, 325 nolu İlamın 3 üncü maddesine ilişkin hükmün bozulmasına yönelik karar verilmesi talep edilmiştir.

 

İlama ilişkin "Kamu Zararı Hesap Tablolarında" kamu zararı hesabına yönelik ödeme emri bazında; Davacının adı soyadı, dosya esas numarası, emeklilik tarihi, mahkemece hükmedilen tutar, uzlaşılan tutar, dava açılış tarihi, talep edilen alacağın niteliği (kıdem, ihbar, yıllık izin, fazla mesai, ilave tediye, sosyal haklar, vs), talep edilen alacaklardan hangilerinin zamanaşımına uğradığına ilişkin açıklama ve bunlardan zamanaşımına uğrayan tutarlara dair detay bilgilere, konuya dair örnek de gösterilmek suretiyle yer verildiğinden ve zamanaşımına uğramamış tutarlar kamu zararı hesabına dahil edilmediğinden; sorumlunun, dava konusu edilen alacakların bir kısmı zamanaşımına uğramış iken bir kısmının da yasada öngörülen süreler içerisinde dava yolu ile talep edildiği, dolayısıyla alacakların bir kısmı açısından zamanaşımı söz konusu olmadığı, hal böyle iken davalı idarece ödenen tazminatların tamamından sorumlu tutulmasının hakkaniyet gereği olmadığına ve Sayıştay İlamının bu açıdan da mevzuata uygun olmadığına yönelik iddiası hukuki dayanaktan yoksun bulunmaktadır.

 

Temyize konu İlam hükmü, sorumlunun diğer iddialarını da değerlendirip mevzuat dayanaklarıyla birlikte karşıladığından, talebin reddedilirek İlam hükmünün tasdik edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

 

Arz ederim.” Denilmiştir.

 

 

 

Duruşmaya katılan Sayıştay Savcısı önceki mütalaasının aksine, alacak mahkeme kararı ile tespit edilmiş olup bu paranın çalışanlar tarafından hak edilmediğine ilişkin hiçbir tespit de bulunmamaktadır.

 

Belediyenin çalışanına borçlu olduğu bir tutarı zamanaşımı definde bulunarak ödemeden imtinası, çalışanın hakkının gaspedilmesi anlamına gelmektedir

 

Bu çerçevede mahkeme kararı ile ödenen tutarlar kanunen ödenmesi gereken tutar olup, 5018 sayılı Kanunun 71. Maddesine göre kamu zararının konusu olmadığı değerlendirilmektedir.

 

Ancak, Belediyenin hukuk temsilcisi olarak görev yapan sorumluların zamanaşımı defini ileri sürmemesinden mütevellit ret edilmeyen davalar nedeniyle Belediyenin ödemek zorunda kaldığı vekalet ücretleri ve karşı tarafa yüklenmesi gereken dava masraflarının kamu zararı oluşturduğu değerlendirilmektedir.

 

Bu nedenle kamu zararı tutarının vekalet ücretleri ve diğer karşılaşılan masraflar olarak tespitinin yapılabilmesi açısından bozularak dairesine iadesinin uygun olacağını ifade etmiştir.

 

 

 

İşbu dosyayla duruşma talebinde bulunan ... yazılı savunmasına ilaveten, mahkemeye ilk itiraz olarak zamanaşımı def’inin matbu dilekçelerinde bulunduğunu, ilk birkaç dosyada zamanaşımı def’inin bulunduğunu; ancak daha sonraki dosyalarda dilekçe matbu olmasına rağmen zamanaşımı def’inin bulunmadığını, dilekçelerin değiştirilmiş olabileceğine ilişkin ifadeleri ile Sayıştay Başsavcılığının sözlü açıklamaları dinlenildikten ve dosyada mevcut belgelerin okunup incelenmesinden sonra, işbu dosyayla duruşma talebinde bulunan sorumlu ...’a 09.03.2021 tarihinde duruşma günü bildirilmiş olmasına karşın duruşmaya katılmadığından, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 369 uncu maddesi hükmü uyarınca dosya üzerinde ve gıyabında,

 

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

 

325 sayılı EK İlamın 3. Maddesiyle; ... Belediyesinden emekli olan işçilerin açtıkları alacak davalarında belediye avukatlarınca zaman aşımı definin ilk dilekçede ileri sürülmemesi üzerine zamanaşımına uğramış olan alacakların yargılanması neticesinde belediye aleyhine verilen kararlar dolayısıyla ... TL kamu zararının tazminine karar verilmiştir.

 

... Belediyesinden emekli olan işçilerin açtıkları alacak davalarında belediye avukatlarınca zaman aşımı definin ilk dilekçede ileri sürülmemesi üzerine zamanaşımına uğramış olan alacakların yargılanması neticesinde belediye aleyhine verilen kararlar dolayısıyla belediye bütçesinden aktarılan tutarın bir kamu zararı oluşturmadığı açıktır. Zira kamu zararı tanımı 5018 sayılı Kanunun "Kamu Zararı" başlıklı 71. maddesinde, "Kamu zararı, mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.

 

Kamu zararının belirlenmesinde;

 

a) İş, mal veya hizmet karşılığı olarak belirlenen tutardan fazla ödeme yapılması.

 

b)Mal alınmadan, iş veya hizmet yapılmadan ödeme yapılması,

 

c)Transfer niteliğindeki giderlerde, fazla veya yersiz ödemede bulunulması,

 

d) İş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek fiyatla alınması veya yaptırılması,

 

c) İdare gelirlerinin takip, tahakkuk veya tahsil işlemlerinin mevzuata uygun bir şekilde yapılmaması,

 

f)(5436 sayılı Kanunun 10'uncu maddesinin a/9 fıkrası ile çıkarılan bent)

 

g) Mevzuatında öngörülmediği halde ödeme yapılması, Esas alınır.

 

Kontrol, denetim, inceleme, kesin hükme bağlama veya yargılama sonucunda tespit edilen kamu zararı, zararın oluştuğu tarihten itibaren ilgili mevzuata göre hesaplanacak faiziyle birlikte ilgililerden tahsil edilir. Alınmamış para, mal ve değerleri alınmış, sağlanmamış hizmetleri sağlanmış; yapılmamış inşaat, onarım ve üretimi yapılmış veya bitmiş gibi gösteren gerçek dışı belge düzenlemek suretiyle kamu kaynağında bir artışa engel veya bir eksilmeye neden olanlar ile bu gibi yanıltıcı belgeleri bilerek düzenlemiş, imzalamış veya onaylamış bulunanlar hakkında Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunların bu fiillere ilişkin hükümleri uygulanır. Ayrıca, bu fiilleri işleyenlere her türlü aylık, ödenek, zam, tazminat dâhil yapılan bir aylık net ödemelerin iki katı tutarına kadar para cezası verilir.

 

Kamu zararlarının tahsiline ilişkin usul ve esaslar, Maliye Bakanlığı ’nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikte belirlenir" hükümleri bulunmaktadır.

 

Belediyelerin, yasalar tarafından kendilerine tevdi edilen görevlerini yerine getirirken vaz geçilmez unsurları olan çalışanlarının ücretlerini tam olarak ve zamanında ödemesi gerekmektedir. Hangi nedenle olursa olsun Belediyenin personelinin ücretlerini ödememesi düşünülemeyeceğinden, çalışanlarının alacaklarını zamanaşımına uğratması ve bu itirazı ileri sürerek ödemeden kaçınması her şeyden öte sosyal devlet ilkesiyle bağdaşmayacaktır.

 

Bu itibarla, 325 sayılı EK İlamın 3. Maddesi ile verilen tazmin hükmünün BOZULARAK, yukarıda belirtilen hususların yeniden değerlendirmeni teminen Dairesine Tevdiine,( Temyiz Kurulu ve 5. Daire Başkanı ... ile Üyeler ve ... ve ...’ın ilave gerekçeleri ile Üyeler ..., ..., ..., ... ile ...’ın karşı oy gerekçelerine karşı) oyçokluğu ile

 

Karar verildiği 17.03.2021 tarih ve 49217 sayılı tutanakta yazılı olmakla işbu ilam tanzim kılındı.

 

 

 

İlave gerekçe

 

Temyiz Kurulu ve 5. Daire Başkanı ...’nın ilave gerekçesi

 

İş sözleşmelerinin sona ermesinde; İş Kanununa göre işçinin ücreti ile sözleşme ve Kanundan doğan para ile ölçülmesi mümkün menfaatlerinin tam olarak ödenmesi zorunludur. Ücret ile işçinin bu Kanundan veya toplu iş sözleşmesinden veya iş sözleşmesinden doğan ücret ödemelerini süresi içinde kasten ödemeyen veya eksik ödeyenlerin, asgari ücreti işçiye ödemeyen veya noksan ödeyen, ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını zorunlu tutulduğu halde özel olarak açılan banka hesabına ödemeyen işveren, işveren vekili ve üçüncü kişinin bu durumda olan her işçi ve her ay için Türk Lirası idari para cezası ile cezalandırma sorumluluğu bu Kanunla hükme bağlanmıştır.

 

İşçi alacaklarına ilişkin dava dosyaları incelendiğinde; bazı işçi alacaklarının neredeyse otuz yıl önce emekli olmuş işçilere ait olduğu görülmüştür. Uzun yıllara dayanan söz alacakların neden 2013 yılına kadar işçiler tarafından talep edilmediği ve Belediye tarafından alacakların zamanında ödenmediği anlaşılamamıştır. İş Kanununa göre işçi alacaklarının zamanında ödemesini yapmayan ve mahkeme masrafları ile faiz ödenmesine sebep olan kamu görevlilerinin de sorumluluğu bulunmasına rağmen, ilamda sadece Belediyeyi vekaleten temsil eden ve çoğu alacak davasında zamanaşımı definde bulunmayan ... ile ... sorumlu tutulmuş, bu tür alacak davalarında bu iki avukatla birlikte temsil eden diğer Kurum avukatları sorumlu tutulmamıştır. Adı geçen avukatlar bazı davalarda zamanaşımı def’ini ileri sürmelerine rağmen mahkeme tarafından bu itirazları ret edilmiş ve işçi alacaklarının ödenmesine hükmedilmiştir. Belediye açılan davalarda işçilerin alacağının olmadığını iddia etmişse de; mahkeme marifetiyle bilirkişiler görevlendirilmiş ve işçilerinin alacağı olduğuna hükmedilmiştir. Bu sebeple her ne kadar adı geçen avukatlar zamanaşımı definde bulunmamışlarsa da, ki bazı dosyalarda bulunmuşlardır, işçi alacakları zamanaşımına uğramış olsa da yargı kararına istinaden ödendiğinden, somut olayda kamu zararı bulunmamaktadır.

 

 

 

Üye ...’ın ilave gerekçesi

 

Kurul Kararına katılmakla birlikte usul yönünden;

 

Sayıştay Yargılamasında ilk derece mahkemesi olarak dairelerce verilen kararlara karşı sorumlular olağan kanun yolu olarak temyiz ve karar düzeltme, olağanüstü kanun yolu olarak ise yargılamanın iadesi yoluna müracaat edebilirler. 6085 Sayılı Kanunun, Temyiz başlıklı 55. Maddesindeki düzenlemeye göre Temyiz Kurulu; temyiz olunan hükmü olduğu gibi veya düzelterek tasdik etmeye, bozma kararı vererek daireye göndermeye ya da Kurul üye tam sayısının üçte iki çoğunluğu ile daire kararını tümüyle ortadan kaldırmaya karar verebilir. Kaldırma kararı (doğası gereği Sayıştay dairelerince kamu zararının sorumlularına ödettirilmesi ile yönündeki kararlar hakkında verilebilecek bir karar olup) kamu zararının oluşmadığı dolayısıyla da dairece haklarında hüküm tesis edilen sorumlular hakkında hüküm tesis edilmesi gerekmediği sonucuna ulaşan ve sorumluların beratı anlamına gelen bir hükümdür.

 

Bu düzenlemede yer verilen “kurul üye sayısının üçte iki çoğunluğu ile kaldırılması” şeklindeki kısmın klasik anlamdaki temyiz uygulamalarının dışına taşan bir düzenleme olduğu ortadadır. Hukuk sisteminde ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın kaldırılması ve bunun yerine yeni bir karar verilmesi uygulaması istinaf mahkemeleri aşamasında görülebilen bir uygulamadır. İstinaf mahkemelerince verilen kararlar (İlk derece mahkemesinin kararını kaldıran kararlar dahil) hakkında da belli şartlar altında temyiz yoluna gidilebilmektedir. Oysa Sayıştay Temyiz Kurulunca verilen kaldırma kararına karşı karar düzeltme dışında müracaat edilebilecek bir kanun yolu ve mercii bulunmamaktadır. Türk Hukuk Sisteminde Temyiz İncelemesi sürecinde verilebilecek kararlardan farklı ve temyizi kabil olmayan bir yöntem olarak belirlenmiş olması nedeniyle de 6085 Sayılı Kanunda normal karar çoğunluğundan farklı olarak kaldırma kararı için Kurulun üçte ikisinin çoğunluğu aranmıştır.

 

İlk derecede kamu zararını tazminle yükümlü tutulmuş olan sorumluların haklarında verilmiş olan bu kararın, sorumlular lehine sonuçlanması için en kısa ve kesin olan yol dairece verilmiş olan tazmin kararının kaldırılması olup sorumluların temyiz başvuruları da çoğunlukla “kararın kaldırılması veya bozulması” şeklinde bir taleple sonlandırılmaktadır. Bu sebeple temyiz başvurusunda taraflarca kaldırma talep edilmişse öncelikle bu talebin görüşülmesi ve sonuçlandırılması gereklidir.

 

Ancak kaldırma kararının alınabilmesi için bozma veya tasdik kararlarından farklı bir çoğunluk (Kurulun üçte ikisinin oyu) aranmakta olduğundan bunun altında kalan oylama sonuçlarında bozma kararı verildiği kabul edilemeyeceğinden sonuca ulaşmak üzere müzakere ve oylamaya devam edilmesi gerekmektedir.

 

Kaldırma talebine yönelik müzakereler sonrasında yapılan oylamada Kurulun üçte iki çoğunluğu ile kaldırma kararı çıkmadığı halde kaldırma yönünde kullanılan oyların karar çoğunluğuna ( 9 ile 13 arasında bir oya) ulaştığı gerekçe gösterilerek müzakerelere devam edilmemiş ve kaldırma gerekçelerine dayalı olarak bozma kararı verildiği sonucuna ulaşılmıştır.

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle kaldırma kararının oylandığı ancak bu kararın gerektirdiği üçte iki çoğunluğa ulaşılmadığı halde kurulun çoğunluğunun kaldırma yönünde oy kullandığı gerekçesiyle kaldırma gerekçeli bozma kararı verildiği sonucuna ulaşılamaz. Açıklanan nedenlerle müzakerelere devam edilerek kaldırma kararı dışındaki seçenekler üzerinde görüşme yapılmalı, tasdik veya bozma kararları oylanmalıdır.

 

Üye ...’ın ilave gerekçesi

 

Öncelikle; borçlunun zamanaşımı def’ini ileri sürüp sürmeme konusunda takdir hakkı olduğu düşünülmektedir. Nitekim Yargıtay Kararlarında zamanaşımından feragat edilip edilmeyeceği hususu değerlendirilmiştir. Örnek olarak, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.01.2013 tarihli ve Esas:2010/38436; Karar:2013/253 sayılı Kararında zamanaşımı konusunda;

 

“…Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.”

 

Şeklinde genel bir değerlendirme yapıldıktan sonra Karara konu dava ile ilgili olarak zamanaşımından feragat konusuna da değinilmiş ve şu değerlendirmeler yapılmıştır:

 

“Borçlar Kanununun 139 uncu maddesinde (6098 sayılı TBK 160), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür. Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 19/11/1963 tarih, 5924-6419 sayılı Kararı). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun, bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi, çelişkili davranış yasağını oluşturur. Bu durum Medeni Kanunun 2 nci maddesine aykırı olup, hukuken korunamaz ( Y.H.G.K. 23.02.2000 gün ve Esas:2000/15-71 ; Karar:2000/116 sayılı Kararı).

 

Bu durumda, ister takdir hakkını kullanmak suretiyle, ister ise ihmalen zamanaşımı def’ini ileri sürmeyen borçlunun, bundan dolayı sorumlu tutulamayacağı; ancak, bunun hukuki sonuçlarına da katlanmak zorunda olduğu anlaşılmaktadır.

 

Bu meyanda, İlamda, kamu zararı iddiasına konu olan işlemler;

 

“... Belediyesinden emekli olan işçilerin açtıkları alacak davalarında, mahkeme; zamanaşımı definde bulunulmadığından, ayrıntısı kamu zararı tablosunda gösterildiği üzere, zamanaşımına uğramış işçi alacaklarından ötürü Belediyenin ... TL ödemesine karar vermiştir.

 

Bu durumda Belediyeyi vekâleten temsil eden belediye avukatları, açılan davada süresi içinde zamanaşımı defini ileri sürerek alacak davalarının reddini sağlayabilecekken defi ileri sürmemeleri neticesinde Belediyeyi çok yüklü bir borç ödemek zorunda bırakmışlardır.”

 

Şeklinde açıklanmıştır.

 

Savunmalarda da belirtildiği üzere, bu borcun konusu, Belediyeden emekli olmuş işçilerin çalıştıkları sürelerde Belediye idaresi tarafından kendilerine ödenmemiş olduğunu ileri sürdükleri, hizmet akdi ile çalışmaları karşılığında kendilerine ödenmesi gereken; fazla mesai, resmi-dini tatil, ikramiye, ilave tediye, izin yardımı, bayram yardımı…gibi alacaklardır.

 

Bu alacakların ödenmesi için toplam 24 işçi tarafından Asliye Hukuk Mahkemesine (İş Mahkemesi sıfatıyla) dava açılmış; davalara ilişkin zamanaşımı süreleri dolmasına rağmen, büyük bir kısmı için davalı Belediye vekilleri tarafından zamanaşımı def’i ileri sürülmemiş, davalar işçiler lehine sonuçlandıktan sonra, alacaklı işçi vekilleri ile Belediye Başkanlığı arasında tek tek düzenlenen protokollerle, uzlaşma yoluna gidilmek suretiyle; vekalet ücreti, yargılama gideri, icra vekalet ücreti, icra masrafı… gibi giderlerden feragat karşılığında işçi alacakları ödenmiştir.

 

“Kamu zararı” diye gösterilen; mahkeme kararları ile işçiye çalışmalarının karşılığında ödenmesi öngörülen bu ödemelerdir. Bunlardan bir kısmının dahi, daha önce, işçilerin çalıştıkları zaman diliminde zaten ödenmiş olduğuna dair herhangi bir bulgu, belge ve tespit de yoktur. Bu durumda, hem mer’i mevzuat, hem de hakkaniyet ilkesi gereği bu borcun işçilere ödenmesi yerinde bir işlemdir.

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “ Dürüst davranma” başlıklı 2’nci maddesinde;

 

“ Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

 

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”

 

Denilmektedir.

 

Bu meyanda; davalı Belediye vekilleri tarafından zamanaşımı def’inin ileri sürülmeyerek işçi alacaklarının ödenmesi suretiyle, 5018 sayılı Kanunda ifade olunan; “Mevzuata aykırı işlem veya eylemler sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunduğunu” iddia etmek, hukuki bir yaklaşım değildir.

 

Bu itibarla; İlam hükmünün kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.”

 

Karşı oy gerekçesi

 

Üyeler ..., ..., ... ile ...’ın karşı oy gerekçesi

 

4857 sayılı İş Kanunu’nun “Ücret ve ücretin ödenmesi” başlıklı 32’nci maddesinin sekizinci fıkrasında;

 

“Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır. ”,

 

“Sözleşmenin sona ermesinde izin ücreti” başlıklı 59’uncu maddesinin birinci fıkrasında;

 

“İş sözleşmesinin, herhangi bir nedenle sona ermesi halinde işçinin hak kazanıp da kullanmadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren başlar. ”,

 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146’ncı maddesinde ise;

 

“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. ”

 

Hükümleri yer almaktadır.

 

4857 sayılı İş Kanunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu ve Yargıtay içtihatları doğrultusunda; işçi alacaklarında zamanaşımı iş sözleşmesinin sona erdiği tarihte başlar. İşçi ücretleri beş yıllık zamanaşımına, Kıdem tazminatında zamanaşımı ile ilgili düzenleme bulunmadığından Borçlar Kanunu’nun yukarıda yer verilen 146’ncı maddesi ve yargı içtihatları gereği 10 yıllık zamanaşımı süresine, İhbar tazminatı 10 yıllık zamanaşımı süresine, fazla çalışma, hafta ve genel tatil ücretleri ile ikramiye ve sosyal yardımlara ilişkin ücretler 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Ancak fazla çalışma ücretleri fazla çalışmanın gerçekleştiği ay muaccel hale gelir ve zamanaşımı süresi bu tarihten itibaren işlemeye başlarken; yıllık ücretli izin ücretleri, işçinin izne hak kazandığı tarihte değil, işçinin işten ayrılmasıyla muaccel hale gelir ve bu tarihten itibaren ileriye doğru beş yıl geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.

 

Sonuç itibariyle ücret, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma, hafta ve genel tatil ücretleri ile ikramiye ve sosyal yardımlara yazılı işçi alacakları yukarıda bahsedilen mevzuat hükümleri gereği belli zamanaşımı sürelerine tabidir.

 

Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalınmasını ifade edip, alacak hakkını sona erdirmez sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme” özelliğini ortadan kaldırır. Bu itibarla, zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse, hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip, onu incelemesi mümkün değildir.

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda zamanaşımı def’inin gerek yazılı yargılama gerekse basit yargılama usulünde davanın hangi aşamalarında ileri sürüleceği düzenlenmiştir. Buna göre basit yargılama usulünün uygulandığı davalarda “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı HUMK’un 320. Maddesinde;

 

“ (1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.

 

(2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür. (1)

 

(3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.

 

(4) Basit yargılama usulüne tabi davalarda, işlemden kaldırılmasına karar verilmiş olan dosya, yenilenmesinden sonra takipsiz bırakılırsa, dava açılmamış sayılır.

 

Yazılı yargılama usulünün uygulandığı davalarda “Ön incelemenin kapsamı” başlıklı 137’nci maddesinde;

 

“(1) Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder ve bu hususları tutanağa geçirir.

 

(2) Ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve Tahkikat için duruşma günü verilemez. ”,

 

“İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi” başlıklı 141’inci maddesinde ise;

 

“(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.

 

(2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır. ”

 

“Süreler hakkında karar” başlıklı 142. Maddesinde;

 

“ (1) Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.”

 

Denilmektedir.

 

Yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinden anlaşılacağı üzere; zamanaşımı, alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırdığından, davalının ileri sürmesi halinde dikkate alınır. Zamanaşımı savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur.

 

Rapor dosyası ve eki belgelerin incelenmesi neticesinde; ... Belediyesinden emekli olan işçilerin açtıkları alacak davalarında, söz konusu alacaklar zamanaşımına uğramış olmasına rağmen, Belediyeyi vekâleten temsil eden belediye avukatları, açılan davada süresi içinde zamanaşımı defini ileri sürerek alacak davalarının reddini sağlayabilecekken def’i ileri sürmemeleri neticesinde Belediyeyi çok yüklü bir borç ödemek zorunda bırakmışlardır. Belediye ile avukatları arasında yapılan vekâlet sözleşmesi sonucu itibariyle bir güven ilişkisi olduğundan vekâlet konusunun yerine getirilmesinden vekile düşen başlıca yükümlülük onu özen ve sadakatle icra etmesidir. Borçlar Kanunu’nun 390/1. maddesi özenle ifa borcunun sınır ve kapsamını çizmiştir. Anılan madde hükmüne göre vekilin sorumluluğu genel olarak hizmet sözleşmesinde işçinin sorumlu olduğu hükümlerine tabidir. Vekilin özenle ifası, hizmet sözleşmesinde olduğu gibi, sözleşmenin hükümlerine BK'nın 321. maddesinde açıklanan işçinin özen ve sadakat borcuna ilişkin unsurlara göre belirlenecektir. BK'nın 390/2. maddesine göre vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir. Vekilin özenle ifada bulunduğunun kabulü için tedbirli ve basiretli şekilde hareket etmesi gereklidir. BK'nın 32 ve 98. madde hükümleri her türlü kusuru kapsar. O nedenle vekilin görevini tedbirli ve basiretli şekilde yerine getirmeyip süresi içinde zamanaşımı def’inde bulunmaması nedeniyle oluşan zararla kusur arasında bir illiyet bağı bulunduğu açıktır.

 

Temyiz dilekçesinde; yargılamalar devam ederken kurum içi yazışmalar ile özellikle Mali Hizmetler Müdürlüğünden dava açan şahıslarla ilgili dava konusu yaptıkları tazminat talepleri bakımından varsa yapılmış ödemeler ile bunlara ilişkin ödeme makbuzlarının istenildiği, ancak Mali Hizmetler Müdürlüğünce bu yazılı taleplerinin yanıtsız bırakıldığı, ödemelere ilişkin makbuzların süresi içerisinde taraflarına iletilmesi halinde bu makbuzların dosyaya sunulmasının mümkün olacağı ve bu şekilde açılan davaların önemli ölçüde yerel mahkemece reddinin sağlanabileceği, Mali Hizmetler Müdürlüğünün ilgili personeli bu işlemleri zamanında yapmadığı halde hakkında hiçbir işlem tesis edilmediğini iddia edilmişse de; alacak davalarını açan işçilerin emekli olduğu tarih ile dava açma tarihleri bellidir. Mali Hizmetler Müdürlüğü ile yapılan iç yazışmalar bu kişilere ne kadar ödeme yapıldığı ve alacak talebinin belirlenmesi ile ilgili olup alacakların zamanaşımına uğraması ile ilgisi bulunmamaktadır.

 

Bunun yanında sorumlular, dava konusu edilen alacakların bir kısmı zamanaşımına uğramış iken bir kısmının da yasada öngörülen süreler içerisinde dava yolu ile talep edildiği, dolayısıyla alacakların bir kısmı açısından zamanaşımı söz konusu olmadığını, hal böyle iken davalı idarece ödenen tazminatların tamamından sorumlu tutulmalarının hakkaniyete uygun olmadığını ifade etmişlerse de; kamu zararı tablosunda; talep edilen alacaklardan hangilerinin zamanaşımına uğradığına ilişkin açıklama ve bunlardan zamanaşımına uğrayan tutarlara dair detay bilgilere, konuya dair örnek de gösterilmek suretiyle yer verildiğinden ve zamanaşımına uğramamış tutarlar kamu zararı hesabına dahil edilmediğinden sorumluların bu iddiası dayanaktan yoksundur.

 

Bu itibarla 325 sayılı EK İlamın 3. Maddesi ile verilen tazmin hükmünün tasdikine karar verilmesi gerekir.

 

Üye ...’un karşı oy gerekçesi

 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun “Kişisel sorumluluk ve zarar” başlıklı 12. Maddesinde; “(Değişik: 12/5/1982 - 2670/5 md.) Devlet memurları, görevlerini dikkat ve itina ile yerine getirmek ve kendilerine teslim edilen Devlet malını korumak ve her an hizmete hazır halde bulundurmak için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.

 

Devlet memurunun kasıt, kusur, ihmal veya tedbirsizliği sonucu idare zarara uğratılmışsa, bu zararın ilgili memur tarafından rayiç bedeli üzerinden ödenmesi esastır.

 

Zararların ödettirilmesinde bu konudaki genel hükümler uygulanır. Ancak fiilin meydana geldiği tarihte en alt derecenin birinci kademesinde bulunan memurun brüt aylığının yarısını geçmeyen zararlar, kabul etmesi halinde disiplin amiri veya yetkili disiplin kurulu kararına göre ilgili memurca ödenir.”

 

“Kişilerin uğradıkları zararlar” başlıklı 13. Maddesinde;

 

(Değişik birinci fıkra: 6/6/1990 - 3657/1 md.) Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar, cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır.

 

(Ek: 26/3/2002 - 4748/3 md.) İşkence ya da zalimane, gayri insani veya haysiyet kırıcı muamele suçları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilen kararlar sonucunda Devletçe ödenen tazminatlardan dolayı sorumlu personele rücu edilmesi hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü uygulanır.

 

12 nci maddeyle bu maddede belirtilen zararların nevi, miktarlarının tespiti, takibi, amirlerin sorumlulukları ve yapılacak işlemlerle ilgili diğer hususlar Cumhurbaşkanınca düzenlenecek yönetmelikle belirlenir.” hükümleri doğrultusunda, işçi alacakları için açılan davalarda zamanaşımı defininin ileri sürülmemesi sebebiyle Belediye tarafından, Belediyeyi vekâleten temsil eden belediye avukatları hakkında idari soruşturma yapılması ve bu soruşturma sonuçlanıncaya kadar Daire tarafından hüküm dışı kararı verilmesini teminen, 325 sayılı Ek İlamın 3. Maddesi ile verilen tazmin hükmünün bozularak Dairesine tevdiine karar verilmesi gerekir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Bu sayfa 156 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor