YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Üst kurul üyelerinin yurtdışı gündeliği hk.

Karar Özeti

Üst kurul üyelerinin yurtdışı gündeliği hk.

Karar

 

 

 

Kamu İdaresi Türü          Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar     

 

Yılı         2019    

 

Dairesi  6           

 

Dosya No           49322  

 

Tutanak No        50640  

 

Tutanak Tarihi   22.12.2021       

 

Kararın Konusu Harcırah Mevzuatı ile İlgili Kararlar         

 

 

Konu: Üst kurul üyelerinin yurtdışı gündeliğinin “en yüksek Devlet memuru” emsal alınmak suretiyle ödenmesi

 

1-56 sayılı İlamın 1. Maddesi ile, ...Kurulunda 15.01.2012 tarihinden sonra göreve başlayan Üst kurul üyelerinin yurtdışı gündeliğinin tespitinde, Bakanlık müsteşar yardımcısının emsal alınması gerekirken, 375 sayılı KHK kapsamında olmadıkları yönünde alınan Kurul Kararı ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 39’uncu maddesi çerçevesinde “en yüksek Devlet memuru” emsal alınmak suretiyle hesaplamada bulunulması sonucunda ... TL’ ye tazmin hükmü verilmiştir.

 

Kurumu adına Kurum Başkanı …, Diğer sorumlu sıfatıyla sorumlu tutulan Kurul Üyeleri …, …, …, …, …, …, …, harcama yetkilisi olarak sorumlu tutulan …, … ve … ile gerçekleştirme görevlisi olarak sorumlu tutulan …, …, … ile … vermiş oldukları aynı mahiyetteki temyiz dilekçelerinde özetle;

 

... Kurulunun diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak Anayasa’da düzenlendiği konusundaki savunmalarına itibar edilmediğini, ilamda, Üst Kurulun Anayasa’da düzenleniş amacının yayıncılık alanında bağımsız bir otorite kurulması olduğu, Anayasa’da Kurul Üyelerinin mali ve sosyal hakları konusunda herhangi bir düzenleme yer almadığı, Anayasa’nın 104'üncü maddesinde yer alan “Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz ” hükümden dolayı, düzenleyici ve denetleyici kurum başkan ve üyelerinin "görev sürelerinin" düzenlendiği (3) sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nde ...’ün hariç tutulduğu, Kanun koyucunun istese idi yukarıdaki düzenlemede olduğu gibi Üst Kurulu 375 sayılı KHK’nın Ek 11’inci maddesinin kapsamı dışında tutulabileceği yönündeki değerlendirme hakkında;

 

...Kurulu, Anayasanın “... Kurulu, radyo ve televizyon kuruluşları ve kamuyla ilişkili haber ajansları” başlıklı 133’üncü maddesinde düzenlenmiş olup, görevi, üye sayısı ve üyelerinin seçimi usulüne de bu maddede yer verildiğini, Anayasa’nın 133’üncü maddesinin ikinci fıkrasında; “Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulan ...Kurulu dokuz üyeden oluşur. Üyeler, siyasi parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilir. ...Kurulunun kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev süreleri kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verildiğini,

 

...Kurulu, üyelerinin sayısı, seçimi usulü, kuruluşu, görev ve yetkileriyle Anayasa’da düzenlenmiş bulunması nedeniyle Kişisel Verileri Koruma Kurumu da dâhil olmak üzere diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan ayrıldığını,

 

Öte yandan; Anayasanın 104’üncü maddesinde “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Üst kademe kamu yöneticilerini atar, görevlerine son verir ve bunların atanmalarına ilişkin usul ve esasları Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenler. Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.” hükümlerine yer verildiğini, Anayasanın bu düzenlemesi ve 133’üncü maddesinde ...Kurulunun kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev sürelerinin münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülmüş bulunduğundan Üst Kurulun kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev sürelerine ilişkin hususlarda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamamakta ve yine diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumalardan farklı olarak Üst Kurula ilişkin bu hususların münhasıran kanunla düzenlenmesi gerektiğini, nitekim; Anayasanın yukarıda belirtilen düzenlemeleri ve Üst Kurulun diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak değerlendirilmiş bulunması karşısında, 10.07.2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “(3) sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Eki (III) sayılı cetvelde yer alan “DÜZENLEYİCİ VE DENETLEYİCİ KURUM BAŞKAN VE ÜYELERİ” satırında “(... HARİÇ)” ibaresine yer verildiğini, yukarıda belirtilen ve Anayasal mevzuatı gereği Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde dahi ...Kurulunun diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı değerlendirildiğini,

 

Daire kararında, “Eğer kanun koyucu isteseydi, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 11’inci maddesi için de ...’ü açıkça kapsam dışında bırakabilirdi.” şeklinde bir açıklama yapıldığını,

 

Kanun koyucunun iradesinin, ... personelini kapsam dışında bırakmak olduğunu değil, diğer düzenleyici ve denetleyici kumruların atanmış başkan ve üyelerinden, ...’ün seçilmiş Başkan ve üyelerini ayırmak olduğu sonucunu çıkarmak gerektiğini, zira kanun koyucu otorite, eğer 375 sayılı KHK'nın Ek 11 "inci maddesi için “... hariç” gibi bir ibare koysa idi, üyeler ile birlikte kadro karşılığı sözleşmeli statüde çalışan tüm Üst Kurul personelinin de 375 sayılı KHK Ek madde 11 kapsamından çıkarılmasının gerektiğini, ancak istenenin, tüm ... personelini değil, TBMM tarafından seçim yoluyla göreve gelen Üst Kurul üyelerinin, diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlardaki kurul üyelerinden ayrı tutulmasının olduğu, kanun koyucunun amacına aykırı düşmediğini,

 

Üst Kurul üyelerinin diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak, “atama” ile değil Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan “seçimle” göreve getirildiği bu nedenle 375 sayılı KHK’nin Ek 11 ’inci madde kapsamında olmadığı yönündeki savunmalarına da itibar edilmediğini, ilamda, alınan Üst Kurul kararıyla Kurul üyelerinin TBMM tarafından seçilmesi ve metinde geçen “atanan” sözcüğüne dayanarak (lafzi) yorum yapıldığı, söz konusu düzenlemeye dâhil olunmadığına karar verildiği ve uygulamanın bu yönde gerçekleştirildiği; mali haklarla ilgili böyle bir istisnanın kurul kararı ile değil, ancak kanunla düzenleme yapılabileceğinden bahisle, 666 sayılı KHK ile yapılan yasal düzenlemelerin ... üyeleri için bağlayıcı olmadığı değerlendirmesi hakkında;

 

Anayasal düzenlemeye uygun olarak Üst Kurulun kuruluşu, üyelerin seçimi, teşkilatı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasların, 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ile düzenlendiğini, 6112 sayılı Kanun’un 35’inci maddesinde de; “Üst Kurul,... Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen dokuz üyeden oluşur... Seçim için, siyasî parti gruplarının üye sayısı oranında belirlenecek üye sayısının ikişer katı aday gösterilir ve Üst Kurul üyeleri bu adaylar arasından her siyasî parti grubuna düşen üye sayısı esas alınmak suretiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca seçilir. ... Üst Kurul üyelerinin seçimi, adayların belirlenerek ilânından sonra on gün içinde yapılır.” hükümlerine yer verildiğini,

 

Anayasa’nın ve 6112 sayılı Kanun’un söz konusu hükümlerinin tetkikinden de açıkça görüldüğü üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı Cetvelde belirtilen diğer kurul başkan ve üyeleri Cumhurbaşkanınca atanırken, Üst Kurul üyeleri, diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak, atama ile değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan seçimle göreve getirildiğini, Üst Kurul ve üyelerine ilişkin hususlar, açıkça Anayasa’da düzenlenmiş olup, Üst Kurulu diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı kılan hususlardan birisi ve en önemlisinin olduğunu,

 

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesinin birinci fıkrasının 26.04.2016 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 14.04.2016 tarihli ve 6704 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesiyle düzenlenen (b) bendi “5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı Cetvelde sayılan düzenleyici ve denetleyici kurumlar ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun kadro ve pozisyonlarına 15/1/2012 tarihinden sonra ilk defa veya yeniden atanan kurul başkanı, kurul üyesi ve başkan yardımcısı ile murakıp ve uzman unvanlı meslek personeline, ilgili mevzuatı uyarınca ödenen her türlü maaş, aylık, ücret, ek ücret, prim, zam, tazminat, ikramiye, fazla çalışma ücreti, kar payı ve her ne ad altında olursa olsun yapılan diğer ödemeler ile sosyal hak ve yardımlar kapsamında yapılan bütün ayni ve nakdi ödemelerin bir aylık toplam net tutarı; kurul başkanı için bakanlık müsteşarı, kurul üyesi için bakanlık müsteşar yardımcısı, başkan yardımcısı için bakanlık genel müdürü, murakıp ve uzman unvanlı meslek personeli için Başbakanlık uzmanlarına mevzuatında kadrosuna bağlı olarak mali haklar ile sosyal hak ve yardımlar kapsamında yapılması öngörülen ödemelerin bir aylık toplam net tutarını geçemez ve bunlar, emeklilik hakları bakımından da emsali olarak belirlenen personel ile denk kabul edilir.” hükmünü içerdiğini, bu bent hükmünün 26.04.2016 tarihinde yürürlüğe girdiğini, hukukun genel prensipleri ve emsal yargı kararları da gözetilerek anılan tarihten sonra atananları kapsadığı hususunun da göz ardı edilmemesi gerektiğini,

 

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 11'inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan “düzenleyici ve denetleyici kurumların kadro ve pozisyonlarına ilk defa veya yeniden atanan kurul başkan, kurul üyesi” ifadesinde “atanan” ibaresinin seçilmiş olması nedeniyle, bu düzenlemenin “atanan” diğer düzenleyici ve denetleyici kurumların kurul başkanı ve üyelerini kapsadığı, Üst Kurul üyelerinin Anayasa’nın 133’iincü maddesi ve Anayasal düzenlemeye uygun olarak çıkarılan 6112 sayılı Kanunun 35'inci maddesi hükmü uyarınca, diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlarda olduğu gibi “atanma” usulü ile değil de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “seçilme” usulüyle göreve geldikleri dikkate alındığında, “Üst Kurul üyelerinin anılan düzenleme kapsamında olmadığı”nı,

 

Üst Kurul üyelerinin idari makamlarca atanmaması ve yasama organı tarafından seçilmeleri, yürüttükleri görevlerinden alınamamalarının, temel hak ve hürriyetlere ilişkin özel ve önemi haiz bir konuda Anayasa ile görevlendirilmiş bir düzenleyici kurul olmasının bir sonucu olduğunu, atama yoluyla gelinen görevlerde ise idari denetim ve atamaya yetkili amirin hiyerarşik vesayetinin esas olduğunu,

 

Daire kararında “atama” işlemi “bir idari işlem olarak” açıklanmak suretiyle statünün belirlenmesinde işlemi gerçekleştiren tarafların bir rolünün bulunmadığı ifade edilmekteyse de; Üst Kurul üyelerinin seçimi yasama tasarrufu olarak Anayasa yargısının denetimine tabi olup, idari bir işlem olarak idari yargının denetimine tabi olan atama işleminden ayrıldığını, dolayısıyla, “atama” ibaresinin “Üst Kurul üyelerinin yasama tasarrufu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “seçilmesi” işlemini de kapsar bir şekilde değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığını,

 

Muhataplarına yükümlülük getiren, haklarını sınırlandıran mevzuat hükümlerinde dar yorum ilkesinin geçerli olduğunu, dar yorumun yapıldığı durumlarda, bir hususun madde kapsamına girip girmediği konusunda tereddüt hâsıl olursa, o hususun madde kapsamına girmediği sonucuna ulaşıldığını, bu anlamda, muhataplarına yükümlülük getiren, haklarını sınırlandıran mevzuat hükümlerinde herhangi bir hususun yükümlülük kapsamına girip girmediği veya hakkının sınırlandırılıp sınırlandırmadığı hususunda tereddüt hâsıl olması durumunda dar yorum ilkesi gereği söz konusu hususun o mevzuat hükmüne tabi olmadığı sonucuna ulaşıldığını,

 

375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesi de düzenleyici ve denetleyici kurum başkan ve üyelerinin mali ve sosyal haklarına yönelik kısıtlayıcı nitelikte hüküm olması nedeniyle dar yoruma tabi tutulması gerektiğini, bu nedenden dolayı, madde metnindeki “atama” ibaresinin lafzından hareketle, maddenin yalnızca atama usulüyle göreve gelen düzenleyici ve denetleyici kurum başkan ve üyeleri hakkında hüküm ifade ettiği sonucuna varılmalı ve “seçilme" usulüyle göreve gelen Üst Kurul Başkan ve üyeleri hüküm kapsamına dâhil edilmemesi gerektiğini, zira madde metninde ifade edilmediği halde salt “atama” ibaresinden hareketle Üst Kurul Başkan ve üyelerinin de mali ve sosyal haklarının sınırlandırıldığının kabulü, yasa koyucunun düzenlenmesini istediği hususların genişletilmesi amacını taşır ki, bunun yasa koyucunun iradesiyle açıkça çelişen bir duruma neden olacağını,

 

Yükümlülük ve kısıtlamanın kapsamının belirlenmesinin ise sadece yasa koyucunun iradesinde olan bir husus olduğunu, nitekim yasa koyucunun yaptığı birçok mevzuat düzenlemesinde kamu görevlerine “atama” veya “seçilme” göreve gelenleri ayrı şekilde belirterek madde hükmünün kimleri veya hangi hususları kapsayacağını açık bir şekilde belirlediğini, örneğin;

 

5510 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Sigortalı sayılanlar" başlıklı 4’üncü maddesinin (a) bendinde “Kuruluş ve personel kanunları veya diğer kanunlar gereğince seçimle veya atama yoluyla kamu idarelerinde göreve gelenlerden;” ibaresine yer verildiğini,

 

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 6’ncı maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde “Kamu görevlisi deyiminden; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi,” hükmüne yer verildiğini,

 

Kanun koyucunun şayet arzu etseydi, 375 sayılı Kanun Hükmüne Kararname'de, yukarıda sayılan diğer kanunlarda olduğu gibi bu ayrıma yer vereceğini, ancak bu ayrıma gidilmemiş sadece “düzenleyici ve denetleyici kurumların kadro ve pozisyonlarına ilk defa veya yeniden atanan kurul başkan, kurul üyesi” ifadesine yer verildiğini, Üst Kurul üyelerine ilişkin olarak uygulanacak hükmün belirlenmesine esas yorumunun Anayasanın özel düzenlemesine ve lafzına aykırı düşmemesi gerektiğini, Daire kararında yer bulan yorumun ise, Anayasanın lafzına ve düzenlemesine açıkça aykırılık teşkil ettiğini, kanun koyucunun amacı 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesinin yukarıda belirtilen hükmünün kapsamına Üst Kurul üyelerini de almak olsaydı, yapması gerekenin, madde metninde “atanan” ibaresini kullanmak yerine, “atanan ya da seçilen” ibaresini de kullanabileceğini ya da göreve nasıl getirildiklerine bakılmaksızın tüm üyeleri kapsar bir başka hükmü tercih edebileceğini, kanun koyucunun bu yola tevessül etmediğini, Üst Kurul üyelerini anılan düzenlemenin kapsamı dışında bırakmışken, Daire kararında aksi kanaate yer verilmesinin hukuka ve mevzuata aykırılık teşkil ettiğini,

 

Savcı tarafından Daireye sunulan görüşte de; Kanun metninde lafız edilmeyen hususun zorlanarak Üst Kurulun madde kapsamına dâhil edilemeyeceği, TBMM yerine geçip hüküm tesis etmenin mümkün olmadığı, Üst Kurul üyelerinin “atanma” usulüyle değil de “seçilme” suretiyle göreve geldikleri gözetilerek 375 sayılı KHK’nın EK 11’inci maddesine tabi olmadıklarının açık şekilde ifade edildiğini, Savcı görüşünün, Üst Kurulca yapılan uygulamanın haklılığını kanıtlayan son derece isabetli değerlendirmeler içerdiğini ve Kurulca yapılacak temyiz incelemesinde dikkate alınması gereken niteliğinin bulunduğunu,

 

Üst Kurul üyelerinin kadro ve pozisyonlarının bulunmaması nedeniyle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 11’inci maddesinde yer alan düzenlemenin kapsamında bulunmadığı yönündeki savunmalarına da itibar edilmediğini,

 

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile diğer personel kanunlarına tabi çalışan personelin kadrosuz çalıştırılmasının mümkün olmadığını, sözleşmeli personel istihdamında ise kadro yerine pozisyon terimi kullanıldığını, işçiler bu sınıflandırmanın dışında bırakılırsa bir kadro ya da pozisyona bağlı olarak çalışan personelin atama suretiyle göreve alındığını,

 

6112 sayılı Kanun'un 43‘üncü maddesinin 13'üncü fıkrasında; “Üst Kurulun kadroları ekli (I) sayılı cetvelde gösterilmiştir.” denildiğini ve Kanuna ekli kadro cetvelinde “Üst Kurul Başkanı ve Üst Kurul Üyesi" unvanlarının yer almadığını, dolayısıyla 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin anılan hükmünde yer alan “düzenleyici ve denetleyici kurumların kadro ve pozisyonlarına ilk defa veya yeniden atanan kurul başkan, kurul üyesi” ibareleri ile Üst Kurul Başkanı ve üyelerinin kastedilmediği ve dolayısıyla hükmün Üst Kurul Başkanı ve üyelerini kapsamadığını, kamu personel sistemimizde kadrosuz yönetim kurulu ya da denetim kurulu üyeliklerinin bulunduğunu, bunların kamu personelinin mevcut görevlerine ilaveten yürüttükleri üyelik görevleri olabildiği gibi başka bir işle birlikte yürütülmesi mümkün olmayan üyeliklerin de bulunduğunu, bu tip üyeliklerle ilgili ve hususiyetle aylıklarla ilgili konulardaki düzenlemelerde kadro veya pozisyondan söz edilmemesi gerektiğini, şayet kadrodan söz ediliyorsa kadrosu bulunan üyeliklerle ilgili bir düzenleme yapılmış olduğunun anlaşılması gerektiğini, Kanun koyucu tarafından bu hususun göz ardı edilmesinin düşünülemeyeceğini, kadrosu olsun ya da olmasın tüm üyeliklerle ilgili bir düzenleme yapılmak isteniyor olsaydı zaten 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 14’üncü maddesinde belirtildiği şekilde hüküm sevk edilmesi gerektiğini, 631 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Mali Ve Sosyal Haklarında Düzenlemeler İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 14’üncü maddesinde; “Genel bütçeye dâhil daireler, katma bütçeli idareler, kamu iktisadi teşebbüsleri, döner sermayeler, meslek kuruluşları, kefalet sandıkları, mahalli idareler ve bunların birlikleri hariç olmak üzere, özel kanunlarla kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs, teşekkül, fon ve sair adlarla kurulmuş olan bütün kamu kurum ve kuruluşları (bundan sonra "kapsama dâhil kuruluş" olarak anılacaktır) tarafından; yönetim ve denetim kurulu ile kurul, üst kurul üyeleri dâhil tüm personeli için; ilgili mevzuatları uyarınca belirlenen her türlü maaş, aylık, ücret, ek ücret, prim, zam, tazminat, ikramiye, fazla mesai, kar payı ve her ne ad altında olursa olsun yapılan diğer mali ödemeler ile sosyal hak kapsamında yapılan bütün ayni ve nakdi ödemelerin tümünün altı aylık net ortalaması toplamı (bundan sonra "ortalama ücret toplamı" olarak anılacaktır), 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi en yüksek Devlet memuruna her ne ad altında olursa olsun fiilen yapılan mali ve sosyal hak niteliğindeki her türlü ödemeler dâhil bulunacak toplamının altı aylık net ortalamasını (bundan sonra "ortalama kanuni ücret tavanı" olarak anılacaktır) geçemez.” hükmüne yer verildiğini, bu hüküm, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesindeki söz konusu düzenlemenin aksine, kurul başkan ve üyelerinin seçilme veya atanma yoluyla göreve gelip gelmediği ya da kadrosunun olup olmadığı hususlarının tümünü ihtiva eden bir nitelik taşıdığını,

 

Üst Kurul Başkan ve üyelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından seçilmiş olmaları ile kadro ve pozisyonlarının bulunmaması nedeniyle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamemin Ek 11’inci maddesinde yer alan düzenlemenin kapsamında olmadıklarını,

 

Üst Kurul üyelerine yapılacak ödemelerin hesaplanmasında Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanına yapılan ödemelerin esas alınması gerektiği yönündeki savunmalarına da itibar edilmediğini, Sayıştay 6. Daire Kararında yer verilen, “Başbakanlık Müsteşarı” ibaresi geçen bütün kanunlarda sadece bu ifadenin değiştirildiğinden bahisle 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 6112 sayılı Kanun’daki “Başbakanlık Müsteşarı” ibaresi "en yüksek Devlet memuru” şeklinde değiştirilmesine itibar edilmediğini ve 666 sayılı KHK ile 375 sayılı KHK'ya eklenen Ek 11’inci maddenin (b) bendinde yer alan düzenleme yürürlükte olduğu sürece "15.01.2012 tarihinden sonra göreve başlayan üst kurul üyelerine" yapılan aylık ücret hesaplamalarında bu hükümlerin uygulanması gerektiği, bu konuda alınan Üst Kurul Kararının, mevzuata aykırı olduğu değerlendirmesi ile ilgili olarak:

 

09.07.2018 tarihli ve 30473 sayılı (3. Mükerrer) Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 164’üncü maddesiyle 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanunda bazı değişiklikler yapıldığını, bu kapsamda, 6112 sayılı Kanun’un “Üst Kurul üyelerinin teminatı, mali ve sosyal hakları” başlıklı 39’uncu maddesinin de yeniden düzenlendiğini, anılan maddenin birinci fıkrası yeniden düzenlenmiş haliyle “Üst Kurul üyelerine en yüksek Devlet memuru için belirlenen her türlü ödemeler dahil mali haklar tutarında aylık ücret ödenir. En yüksek Devlet memuruna ödenenlerden, vergi ve diğer yasal kesintilere tabi olmayanlar bu Kanuna göre de vergi ve diğer kesintilere tabi olmaz. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ve diğer mevzuat uyarınca en yüksek Devlet memurunun yararlanmış olduğu sosyal hak ve yardımlardan, Üst Kurul üyeleri de aynı usul ve esaslar çerçevesinde aynen yararlanırlar.” hükmünü içerdiğini, bu kanun hükmünün Üst Kurul üyelerinin mali ve sosyal haklarına ilişkin özel ve ayrıca 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre de yeni bir kanuni düzenleme olması nedeniyle, normlar hiyerarşisi de gözetildiğinde bu kanun hükmünün evleviyetle uygulanması gerektiğini,

 

703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 34’üncü maddesinde de “en yüksek Devlet memuru”nun “Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı” olarak belirlendiğini ve “ilgili mevzuatta mali ve sosyal hak ve yardımlar ile emeklilik hakları bakımından Başbakanlık Müsteşarına ve en yüksek Devlet memuruna yapılan atıfların Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanına yapılmış sayılacağı hükme bağlandığını, bu hükümden hareketle, Üst Kurul üyelerine yapılacak ödemelerin hesaplanmasında Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanına yapılan ödemelerin esas alınması gerektiğini,

 

Öte yandan, 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı Cetvelin 1 inci satırında Nükleer Düzenleme Kurumu’na yer verilmiş olup, 09.07.2018 tarihli ve 30473 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 02.07.2018 tarihli ve 702 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7’nci maddesinin on altıncı fıkrasında; “Kurul başkan ve üyeleri ile on birinci fıkrada belirtilen kurum personeline; 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 11 inci maddesi uyarınca belirlenmiş emsali personele mali ve sosyal haklar kapsamında yapılan ödemelerin iki katma kadar aynı usul ve esaslar çerçevesinde Cumhurbaşkanı kararıyla ödeme yapılabilir. Hangi kadro unvanı için ne kadar ödeme yapılacağını belirlemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.” hükmüne yer verilmek suretiyle, 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı Cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlardan olan “Nükleer Düzenleme Kurumu” başkan ve üyelerine yapılacak ödemeler de 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesinin birinci fıkrasından farklı olarak belirlendiğini, dolayısıyla, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 11’inci maddesinin birinci fıkrasının söz konusu hükümlerinin tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlarda uygulanması gereken mutlak ve istisnasız bir hüküm olmadığını, kanun koyucunun, kurul başkan ve üyelerinin mali ve sosyal hak ve yardımları ile diğer ödeme unsurlarının belirlenmesinde, ...Kurulu ile Nükleer Düzenleme Kurumu örneklerinde olduğu gibi, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden farklı ve özel kanuni düzenlemelere de yer verebildiğini,

 

Buna göre, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Diğer mevzuatın bu maddeye aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmünün, asla aksi yürürlüğe konulamayacak, değiştirilemeyecek bir mevzuat hükmü olmadığı, Nükleer Düzenleme Kurumu’nun teşkilatı hakkındaki 702 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’de, personelin mali hakları konusunda 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 11 inci maddesinde belirtilen emsalinin iki katına kadar belirleme yetkisinin ifade edilmiş olmasından ve yine sonraki tarihli 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile de özel kanun niteliğindeki 6112 sayılı Kanunun 39’uncu maddesinde yapılan değişiklikten açıkça anlaşıldığını,

 

Hukukun genel ilkelerinden olan, “Lex posterior derogat legi prior” (Sonraki Kanun Önceki Kanunları İlga Eder) ilkesine göre, normlar hiyerarşisinde aynı düzeyde yer alan ve birbiriyle çatışan iki hüküm arasında konuluş zamanları bakımından öncelik sonralık ilişkisi var ise, bunlardan sonraki tarihli hükmün, önceki tarihli hükmü ilga ettiğini, örneğin iki kanun arasında çatışma varsa, sorun sonraki tarihli kanunun hükmüne göre çözümlendiğini, Lex posterior esasının, zımnî ilga olarak da ifade edilebildiğini,

 

Bir başka ilke olan “Lex specialis derogat legi generali” (Özel Kanun Genel Kanunları İlga Eder) ilkesi gereğince, aynı düzeyde yer alan ve aynı tarihli iki hüküm arasında çelişki varsa, özel hüküm niteliğinde olanının uygulanacağını; genel hüküm niteliğinde olanın ise ihmal edileceğini,

 

Özel olma niteliğinin de, genel olma niteliğinin de nispî bir nitelik olduğunu, her hükmün, bir hükme göre özel, diğer bir hükme göre ise genel olabileceğini, ancak uygulama alanı daha geniş olan hükmün genel hüküm, daha dar olanın ise özel hüküm olduğunu, buna göre 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 11 ’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi, düzenleyici ve denetleyici kurumları kapsayan bir hüküm olduğundan genel hüküm niteliğinde iken; 6112 sayılı Kanunun 39’uncu maddesi hükmü sadece Üst Kurul üyelerini ilgilendirdiğinden özel hüküm niteliğinde olduğunu,

 

Aralarında çatışma olan kurallar arasında hiyerarşi varsa, çatışmanın lex superior esasına göre; çatışan kurallar arasında hiyerarşi olmamakla beraber, öncelik-sonralık ilişkisi varsa çatışmanın lex posterior esasına göre; çatışan kurallar arasında hiyerarşi ve öncelik-sonralık ilişkisi yoksa, çatışmanın lex specialis esasına göre çözümleneceğini,

 

Aynı düzeyde yer alan önceki kanun genel, sonraki kanun özel nitelikte ise sonraki özel kanunun uygulanacağını, bunun hem lex posterior, hem de lex specialis ilkelerinin bir gereği olduğunu,

 

Buna göre, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 11’inci maddesi hükmü, önceki genel kanun hükmü konumunda iken, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 164’üncü maddesi ile değişen 6112 sayılı Kanunun 39’uncu maddesinin, artık sonraki tarihli özel kanun konumunda olduğunu, buna göre, hukuk normlarının çatışması durumunda, hangi kuralın uygulanacağı yönündeki rehber ilkelerden lex posterior ve lex superior ilkelerine göre, Üst Kurul üyelerinin mali ve sosyal haklarının, en yüksek Devlet memuruna eşitlendiğini, sonraki tarihli ve özel kanun düzenlemesini dikkate almak gerektiğini, bunun Üst Kurul üyelerinin mali ve sosyal haklarının hesabında 6112 sayılı Kanun 39’uncu madde hükmünün dikkate alınması ve hesaplamanın en yüksek Devlet memuru dikkate alınarak yapılması, hukukun temel ilkelerinden lex specialis ve lex posterior ilkelerine dolayısıyla hukuka uygun olduğunun göstergesi olduğunu,

 

Şayet sonraki tarihli kanun hükmünün, önceki tarihli hükme olan üstünlüğü bir hukuk ilkesi olarak kabul edilmemiş olsaydı, kanun koyucunun bir kere açıklamış olduğu iradesinden dönmesinin zor hatta imkansız olduğu sonucuna ulaşılacağını, hayatın akışına ve toplumsal ihtiyaçlara aykırı olan böyle bir yaklaşımın, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 11 ’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendini, mutlak suretiyle aşılmaz olarak kabul etmek suretiyle savunulacağı, bunun da yukarıda izah edilen hukuk prensiplerine aykırı düşeceğini, buna göre, nihai şekli itibariyle daha sonraki bir düzenleme hükmünde olan ve ayrıca özel kanun konumunda da bulunan 6112 sayılı Kanunun 39’uncu maddesinin uygulanmak suretiyle Üst Kurul üyelerinin mali ve sosyal haklarının hesaplanmasının hukuka uygun olduğunu,

 

Önceki kanun-sonraki kanun, özel kanun-genel kanun çatışmaları hakkında Yüksek Mahkeme kararları incelendiğinde;

 

Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 9.5.2013 tarihli kararında, lex specialis ve lex posterior gibi ilkelerin ceza hukuku alanında da uygulama imkânı bulduğunu, bu anlamda bahsi geçen ilkelerin, hukukun bir alanı ile sınırlı olmadığını, geneline yaygın vaziyette uygulandığını, anılan Mahkeme kararında "Somut olayda; uygulanması gereken iki ayrı kanunun farklı hükümlerinin seçiminde önceki kanun ve sonraki kanun hususu, bazı durumlarda genel kanun ve özel kanun kriteri ile iç içe ele alınmaktadır. Nitekim Danıştay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 11.2.1988 tarih ve E. 1987/3 K. 1988/1 sayılı Kararında önceki ve sonraki kanun hükümleri arasında çelişme olduğu takdirde somut olayda özel ve sonraki kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Nitekim 2863 sayılı Kanunun 65/b. maddesi, 23/01/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 408. maddesi ile değiştirilmiş olup, niteliği itibarıyla TCK'na göre, sonraki tarihli ve özel kanun niteliğindedir. ” şeklinde,

 

Danıştay 1. Dairesinin 18.2.2009 tarihli ve 2008-1444/334 sayılı kararında “Bilindiği üzere; kanunlar arasında çatışma halinde geçerli kurallar ‘genel kanun-özel kanun ’, ‘önceki kanun-sonraki kanun ilişkisi içinde belirlenir. 5393 sayılı Kanun 2531 sayılı Kanuna göre hem özel kanundur, hem de daha sonra çıkmıştır. Bu nedenle, 5393 sayılı Kanun hükümleri öncelikli olarak uygulanmalıdır. ” şeklinde,

 

Yargıtay’ın 4.6.1958 tarih ve 15/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise “Umumi hükümle hususi hüküm karşılaştığı zaman, hadiseye ancak hususi hükmün tatbik olunabilmesi, hukukun umumi kaideler indendir. ” şeklinde açıklamalara yer verildiğini,

 

Yüksek Mahkemelerin, sonraki kanunun öncekine, özel kanunun genel kanuna olan üstünlüğü hakkında kararlar verdiği ve mantıksal bu hukuk ilkelerinin, en üst düzey hukuk uygulayıcısı konumundaki Yüksek Mahkemelerce de dikkate alındığının görüldüğünü,

 

Özel kanun ile genel kanunun, sonraki tarihli kanun ile önceki tarihli kanunun çatışmasında; sonraki tarihli ve özel kanun niteliğindeki 6112 sayılı Kanunun 39’uncu maddesini uygulamak suretiyle temel hukuk ilkelerine ve Yüksek Mahkeme kararlarına uygun şekilde işlem tesis eden Üst Kurul hakkında verilen tazmin kararlarının kaldırılması gerektiğini,

 

Atama yoluyla gelen diğer düzenleyici ve denetleyici kurum üyelerinden farklı olarak, emekli olan kişilerin Üst Kurul üyeliğine seçilebildiği şeklindeki savunmaya itibar edilmediğini,

 

6112 sayılı Kanun'un 39’uncu maddesinin 5’inci fıkrasında; “Sosyal güvenlik kuruluşlarının herhangi birinden emekli aylığı almakta olanlardan Üst Kurul üyeliklerine seçilenlerin, istekleri hâlinde emekli aylıkları kesilir ve sigorta primleri 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında ödenir. Bu şekilde emekli aylıklarını kestirmek suretiyle yeniden sigorta primi ödeyenlerin görev sürelerinin bitiminde emekli aylıkları genel hükümlere göre yeniden belirlenir.” hükmüne yer verildiğini, bu hükme istinaden Üst Kurul üyeliğine emekli iken seçilenler istekleri halinde emekli aylığını almaya devam edebildiklerini, üye olarak görev yapmakta iken emeklilik şartlarını sağlayanların da Üst Kurul üyeliği devam ederken önceki görevlerinden emekli olarak emekli aylığı alabildiklerini,

 

Ayrıca, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanununun mülga Ek 73’iincü maddesinde de “Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı iştirakçilerinden ek göstergeli veya daha yüksek ek göstergeli bir göreve atananlara; atandıkları görevin ek göstergesi üzerinden emekli aylığı,...yapılabilmesi için, atandıkları görevin ek göstergesi ürerinden, bu göreve başladıkları tarihten itibaren en az Altı ay kesenek ve karşılık ödememiş olanlara bu görev atanmadan önce emekli keseneğine esas alman ek gösterge rakamı üzerinden işlem yapılır...” hükmünün yer aldığını, buna göre 6112 sayılı Kanunun 35’inci maddesi hükümlerine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan seçimler neticesinde göreve başlayan, 5510 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında ilgi devamı kurma talebinde bulunan ve bu nedenle emekli aylığı kesilen Üst Kurul üyelerinin, söz konusu görev için emeklilik bakamından belirlenen ek gösterge rakamından emeklilikte yararlanabilmeleri için en az altı ay kesenek ve karşılık ödemesi zorunluluğunun bulunmadığını, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının görüşünün de bu yönde olduğunu, bu şekildeki bir düzenlemenin “atama” yolu ile gelen diğer düzenleyici ve denetleyici kurum üyeleri için bulunmadığını,

 

Diğer taraftan; 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 30’uncu maddesinde; “ Cumhurbaşkanı tarafından atanan veya görevlendirilenler, Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler ile yükseköğretim kuramlarının öğretim üyeliklerine ve Sağlık Bakanlığının tabip ve uzman tabip kadrolarına yapılacak atamalar hariç olmak üzere, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar, genel bütçeye dâhil dairelerin, katma bütçeli idarelerin, döner sermayelerin, kefalet sandıklarının, sosyal güvenlik kurumlarının ve bütçeden yardım alan kuruluşların kadrolarına açıktan atanamazlar. Diğer kanunların bu fıkraya aykırı hükümleri uygulanmaz.

 

Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.

 

Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11 inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz.

 

Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri;

 

a)...

 

h) Özel kanunlarında veya Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde emeklilik veya yaşlılık aylığı kesilmeksizin çalıştırılma veya görev yapma hakkı verilenlerden Cumhurbaşkanı tarafından atanan veya görevlendirilenler ve Türkiye Büyük Millet Meclisince yapılan seçimler sonucunda görev verilenler,

 

hakkında uygulanmaz” hükmünün bulunduğunu, bu hükme göre emekli olan devlet memurlarının tekrar göreve dönemeyecekleri açıkça hüküm altına alınmışken, TBMM tarafından seçilenler bu düzenlemeden hariç tutulmuş ve emekli iken TBMM tarafından Üst Kurul üyeliklerine seçim yapıldığını, bu düzenlemelerin de “atama” ve “seçilme” ayrımını açıkça ortaya koyduğunu,

 

Milletvekili veya mahalli idareler genel ve ara seçimlerine aday ve aday adayı olmak için görevlerinden istifa eden kamu görevlileri adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde (hâkim ve askerler hariç) tekrar göreve dönebilirken Üst Kurul üyelerinin tekrar üyeliklerine dönemedikleri ve bu nedenle atananlardan farklı oldukları yönündeki savunmalarına itibar edilmediğini,

 

298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun Ek 7 nci maddesinde; “Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere; milletvekili ve mahalli idareler genel ve ara seçimlerinde aday ve aday adayı olan Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler” hükmünün yer aldığını,

 

Seçimle gelinen ve belirli bir süre ile sınırlı olan görevlere geri dönmenin mümkün olmadığını, nitekim Danıştay ve Yüksek Seçim Kurulu kararlarının da bu yönde olduğunu,

 

Yüksek Seçim Kurulu’nun 23.10.2018 tarihli ve 1036 sayılı kararında:

 

“2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun “Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler” başlıklı 18. maddesinde; “Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, ...Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler.” hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm uyarınca 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak mahalli idareler seçimlerinde aday olabilmek için kamu görevlileri, siyasi parti il, ilçe yöneticileri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları (subay ve astsubaylar) ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar seçimin başlangıç tarihinden bir ay önce görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmaları gerektiği sonucuna varılmıştır.

 

...Bu nedenle; 2839 sayılı Kanun’un 18. maddesi kapsamına giren kamu görevlileri, siyasi parti il, ilçe teşkilatı yöneticileri, Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları (subay ve astsubaylar) ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanların 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerinde aday olabilmeleri için, istifa veya emeklilik yoluyla ayrılanlar arasında bir ayrım yapılmaksızın istifa veya emeklilik dilekçelerini yukarıda öngörülen sürede vermiş olmaları gerekir. Aksi halde, öngörülen tarihten sonra emeklilik veya istifa isteminde bulunanların 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçimde aday olmalarına kanunen imkân bulunmamaktadır.” şeklinde açıklamalara yer verildiğini,

 

Görüldüğü üzere, mezkûr Yüksek Seçim Kurulu kararında ve bu karara esas Milletvekili Seçimi Kanunu’nda, Üst Kurulun 5018 sayılı Kanunun (III) sayılı cetvelinde yer alan diğer Düzenleyici ve Denetleyici kurumlardan farklı bir nitelikte değerlendirildiğini,

 

Anayasal dayanağı bulunan Üst Kurulun, ayrıca Milletvekili Seçimi Kanunu ile Yüksek Seçim Kurulu kararlarında da, diğer Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlardan ayrıksı tutulması durumunun, aynı istisna halinin, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 11inci maddesi hakkında uygulanması konusunda da bir dayanak teşkil ettiğini,

 

Mevzuatın çeşitli pek çok alanında karşılaşılan bu “ayrıksı tutulma hali” karşısında, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin ek 11 ’inci maddesi hükmünün, Üst Kurul üyeleri açısından uygulanmaması gerektiğini,

 

Diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlarda Başkan/Başkan Vekili/II. Başkan atama yoluyla belirlendiği, Başkan/Başkan Vekili veya II. Başkanı belirleme yetkisi bulunmadığı, ancak 6112 sayılı Kanunun 36‘ncı maddesinde yer alan hüküm ile Başkan/Başkan Vekilini seçme yetkisi olduğu yönündeki savunmalarına da itibar edilmediğini,

 

6112 sayılı Kanunun 36’ncı maddesinde; “Üst Kurul üyeleri, seçim sonuçlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihten itibaren on beş gün içinde toplanarak kendi aralarından bir Başkan ve bir Başkan Vekili seçer...” hükmünün bulunduğunu, bu hükmü göre TBMM tarafından seçilen Üst Kurul üyeleri kendi aralarında toplanarak Başkan ve Başkan Vekilini belirlediklerini,

 

Oysaki diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlarda Başkan/Başkan Vekili/II. Başkanın atama yoluyla belirlendiğini, diğer düzenleyici ve denetleyici Kurulların belirleme yetkisinin bulunmadığını, bu düzenlemenin de atama ve seçilerek gelmenin belirleyici özelliklerinden biri olduğunu,

 

Yukarıdaki bilgiler dâhilinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul'unca seçilen, kuruluşu, görev ve yetkileri, üyelerinin nitelikleri, seçim usulleri ve görev süreleri Kanunla düzenlenen, radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idarî, malî ve teknik yapıları ve yükümlülükleri belirlenmesi amacıyla kurulan ve kamu tüzel kişiliğine sahip Üst Kurul'da görev yapan ve 15.01.2012 sonrası göreve başlayan Üst Kurul Başkan ve üyelerine; en yüksek Devlet memuru için belirlenen her türlü ödemeler dâhil mali ve sosyal hakların ödenmesi amir kılındığından, mevzuata atfen 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin Ek 34'üncü maddesi ile değiştirilen hükümler doğrultusunda yapılan her türlü ödemeler dâhil mali ve sosyal hakları ile harcırah ödemelerinin hesaplamalarında herhangi bir değişiklik yapılmadığını belirterek verilen tazmin hükmünün kaldırılmasını talep etmişlerdir.

 

Sorumlulardan …, … ile … yukarıdaki hususlara ilave olarak temyiz dilekçelerinde;

 

… dilekçesinde, ...Kurulu Üyeliğinde geçen görev süresinin 15.03.2015 ile 03.11.2017 tarihleri arasını kapsadığını, 03.11.2017 tarihi itibariyle görev süresinin sonra erdiğini, Üst Kurul üyelerinin yurt dışı görevlendirmelerinin kurul kararıyla yapıldığını, Madde 1'de belirtilen yurt dışı harcırahlarının konusu olan 2018 yılına ait yurt dışı görevlendirmelerinin görev süresinin sona ermesinden sonra gerçekleşen bir idari işlem olup, kurul üyelerini yurt dışı için görevlendiren kurul toplantıları ve alınan kararlara dâhil olmadığından, kurul üyelerine ve bürokratlara yapılan harcırah ödemesinin belirlenmesinde gerçekleştirilen idari işlemde de herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını,

 

… dilekçesinde, ...Kurulu Üyeliği görevinin, Temmuz 2017 tarihinde sona erdiğini, görev süresinin sona erdiği Temmuz 2017'den sonra ... Başkanı ve üyelerin büyük çoğunluğunun yenilendiğini, Kurulun idari ve mali işlerini ilgilendiren kararların kurula katılan yeni üyelerin iradesiyle alınmasının/ güncellenmesinin yerinde olacağını, 666 sayılı Kararnamenin eşit şartlarda seçilen ve eşit şartlarda Kurulda görev yapan ... üyeleri arasında eşitsizliğe ve adaletsizliğe yol açacağı düşüncesiyle işyeri barışını bozabileceğinden ilkesel olarak 2016’daki kararda olumlu oy kullandığını,

 

… dilekçesinde, ...Kurulu Üyeliği görevinin, 15.07.2019 tarihinde sona erdiğini,

 

Bu sebeple kurumla herhangi bir organik, hukuki bağlarının kalmadığını, bu tarihten sonra yapılan idari işlemlere müdahil olmadıklarını,

 

Harcırah ve maaş ödemelerinin hesaplanmasında, 09.07.2018 tarih ve 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin esas alındığını, Üst Kurulun yeni bir karar alma ihtiyacı duymayarak 6112 Sayılı Yasa’nın 39’uncu maddesini uygulamaya devam etmesinde bağlayıcı unsurun 703 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi olması nedeniyle sorumluluklarının bulunmadığını,

 

Dolayısıyla Üst Kurul üyelerine yapılan ödemelerle ilgili, görev süresi sonrası teşkil eden idari işlemlerde yetki ve sorumluluklarının bulunmaması, yapılan tüm maaş ve harcırah ödemelerinin 09.07.2018 tarih ve 703 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin hükümlerine bağlı kalınarak gerçekleştirilmesi nedeniyle sorumluluklarının kaldırılmasıyla birlikte verilen tazmin hükmünün kaldırılmasını da talep etmişlerdir.

 

Başsavcılık mütalaasında;

 

Temyize konu olan 6. Dairenin 14.06.2021 tarih ve 56 no.lu ilamının;

 

1’inci maddesinde; Kurumda 15.01.2012 tarihinden sonra göreve başlayan Üst Kurul başkan ve üyelerinin yurtdışı gündeliğinin tespitinde, 375 sayılı KHK kapsamında olmadıkları yönünde alınan 12.05.2016 tarih ve 2016/29-1 sayılı Kurul Kararı ile 6112 sayılı "Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun'un 39'uncu maddesi çerçevesinde; "en yüksek Devlet memuru" emsal alınmak suretiyle hesaplamada bulunulması sonucu neden olunan …-TL kamu zararının sorumlulardan tazminine,

 

2'nci maddesinde; Kurumda 15.01.2012 tarihinden sonra göreve başlayan Üst Kurul üyelerinin aylık ücretlerinin, 375 sayılı KHK'nın ek 11 'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendi uyarınca "bakanlık müsteşar yardımcısı" esas alınarak hesaplanması gerekirken bunun yerine aylık ücretlerin 375 sayılı KHK kapsamında olmadıkları yönünde alınan 12.05.2016 tarih ve 2016/29-1 sayılı Kurul Kararı ile 6112 sayılı Kanun'un 39'uncu maddesi hükmü uyarınca "en yüksek Devlet memuru" esas alınmak suretiyle ödenmesi sonucu neden olunan …-TL kamu zararının sorumlulardan tazminine,

 

Karar verilmiştir.

 

İlgili temyiz dilekçesinde özetle;

 

...Kurulunun diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak Anayasa'da düzenlendiği konusundaki savunmalarına itibar edilmediği, Kurulun üyelerinin sayısı, seçim usulü, kuruluşu, görev ve yetkileriyle Anayasa'da düzenlenmiş bulunması nedeniyle Kişisel Verileri Koruma Kurumu da dâhil olmak üzere diğer tüm düzenleyici ve denetleyici kurumlardan ayrıldığı, Anayasa'da bu hususların münhasıran kanunla düzenlenmesinin öngörülmüş bulunduğundan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenleme yapılamadığı,

 

Üst Kurul üyelerinin diğer düzenleyici ve denetleyici kurumlardan farklı olarak, "atama" ile değil Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda yapılan "seçimle" göreve getirildiği bu nedenle 375 sayılı KHK'nin Ek 11'inci maddesi kapsamında olmadığı yönündeki savunmalarına itibar edilmediği, bu maddede yer alan "düzenleyici ve denetleyici kurulların kadro ve pozisyonlarına ilk defa veya yeniden atanan kurul başkan, kurul üyesi" ifadesinde yer alan "atanan" ibaresinin seçilmiş olması nedeniyle, bu düzenlemenin "atanan" diğer düzenleyici ve denetleyici kurumların kurul başkan ve üyelerini kapsadığı, kendi Üst Kurul üyelerinin TBMM tarafından "seçilme" usulüyle göreve geldikleri hususu dikkate alındığında anılan düzenleme kapsamında olmadığı,

 

Muhataplarına yükümlülük getiren, haklarını sınırlandıran mevzuat hükümlerinde dar yorum ilkesinin geçerli olacağı, 375 sayılı KHK'nın Ek 11 'inci maddesi de düzenleyici ve denetleyici kurum başkan ve üyelerinin mali ve sosyal haklarına yönelik kısıtlayıcı nitelikte hüküm olması nedeniyle dar yoruma tabi tutulmasının gerektiği, Kanun koyucunun Üst Kurul üyelerini anılan düzenlemenin kapsamı dışında bırakmışken, Daire kararında aks


Bu sayfa 326 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor