Trafik kazalarında yayaların sanık olarak yargılanıp yargılanamayacaklarına ilişkin muhalefet şerhli Karar.
12. Ceza Dairesi 2016/174 E. , 2016/5750 K.
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Suç: Taksirle öldürme
Hüküm: TCK'nın 85/1, 62, 51. maddeleri gereğince mahkumiyet Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanıklar tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Dairemizin 26.02.2014 tarihli bozma ilanından sonra yapılan yargılama sırasında bozma ilamı doğrultusunda sanıkların savunmalarının alınması için ... Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazıldığı, talimat mahkemesinde sanık ...'ın 13.02.2015 tarihinde savunması alındığı sırada mahkemece talimat tutanağına koyu renkli olarak yazılan son paragraftaki “davranışları, konuşma tarzının yaşı ile uyumlu olmadığı, kendini tam ifade edemediği ve sağlıklı ifade veremediği, gözlemlendi. Akıl sağlığının gelişip gelişmediği hususunda hakimliğimizce tereddüt oluştuğundan” şeklindeki tespit karşısında suç tarihi itibariyle sanığın işlediği iddia edilen suça karşı TCK'nın 32. maddesi kapsamında bir akıl hastalığının bulunup bulunmadığının CMK'nın 74. maddesi uyarınca alınacak rapor ile tespit edilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinde zorunluk bulunması,
Karşı Oy
Biraz iddialı olsa bile gerekçelerimizi sıralamadan önce şunu da söylemeliyiz, Ceza mevzuatlarımızı düzenlerken esinlendiğimiz ve bir çok hükmünü aynen aldığımız Modern ülkeler hukuk sistemi ve de üçüncü dünya ülkeleri (... Yeni Gine dahil) sözünü edeceğimiz olayla ilgili olarak yayaları sanık olarak kabul edip haklarında kamu davası açmamaktadırlar.
Yayanın sanık olarak yargılanamayacağını ifade ederken, kastettiğimiz suçun oluşumunun özelliğinden dolayı karayolu ulaşımında trafik kazasına karışan araç ile yolda yürümekte olan insanın çarpışan veya çarpma ile karşı karşıya kalan kişi olması halidir. Yoksa aracını yol kenarına bırakıp giden, yanlış parkeden, evinin önünü ıslatıp araçların kaymasına sebep olan, yol kenarlarında satış yapan, satış arabası koyup işportacılık yapan kişilerin bu eyleminden dolayı zararlı bir sonuç doğduğunda kusurlu olmaları halinde tabi ki sanık olarak yargılanabilecektir. Çünkü dikkat ve özen yükümlülüğüne uymamanın meydana getirdiği netice dolayısıyla kişi kusurludur. Kusurlu eylem nedeniyle de cezalandırılacaktır. Bundan kaçış yoktur.
Gerekçelerimizi maddeler halinde sıralarsak:
1-Türk Ceza Kanunu'nda trafikle ilgili iki suç tipi bulunmaktadır. Bunlardan biri 179. Maddedeki "Trafik güvenliğini (Kasten) tehlikeye sokma" suçu ile 180. maddedeki "Trafik güvenliğini taksirle tehlikeye sokma" suçudur.
Bu suçlardan kasten işlenen 179. maddenin fıkralarında insanın (yayanın) bizzat vücut bütünlüğü ile kasten trafik güvenliğini tehlikeye sokmasında (Örneğin, kırmızı ışıkta geçmesi, yola atlama, yola yatma, yoldan sarhoş şekilde sendeleyerek geçme gibi) sanık olması kabul edilmemiştir.
Maddenin birinci fıkrasında sürücü olmayanların, yani insanların (yayanın) hep ortaya koydukları maddi bir engel, koyma, kaldırma ve bozmadan bahsedilmiştir. İkinci ve üçüncü fıkralarında ise sürücülerin kasten sebebiyet verdikleri tehlikeli haller suç olarak gösterilmiştir.
Kısaca Türk Ceza Kanunu’nda karayolu ulaşımıyla ilgili hem kasten hem de taksirle işlenen suçlarda yayanın (insanın) sanık olması, vücut bütünlüğünün neticeye sebep olması halinde fail olması kabul edilmemiştir. Bu durum yerinde, bilinçli bir tercih ve düzenlemedir.
2-Türk Ceza Kanunu’nda kendisini yaralama veya öldürmeye teşebbüsten kişiler cezalandırılmamakta, ancak intihar veya intihara teşebbüslerde azmettiren, teşvik eden, başkasının intiharına yardım eden kişiler cezalandırılmaktadır.
3-2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun yedinci kısmının başlığı "Trafik Kazalarıdır".
Bu bölüm dört maddeden oluşmakta ve kazayla ilgili olarak sürücüler için düzenlemeler getirilmiştir. Bu bölümün son maddesi olan 84. madde ise
"Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller" başlığı altında sürücüler için 12 asli kusurlu hal gösterilmiş, yayalarla ilgili, yayaların kusurlarının tespiti ve asli kusurlu sayılan hiçbir hal gösterilmemiştir.
4-Yine 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu sürücücüler için birçok düzenleme getirmiştir.
Bunlar sağlık şartı ki, gözün görmesi, kulağın işitmesi yeterli görülmemiş ayrıca bunlar için hekim raporu, sürücü olmak için kullanılacak araca uygun sürücü belgesi ve trafiğe elverişli araçla yola çıkılması gibi birçok koşul öngörülmüştür.
Bunun yanında yaya olmak için bunlardan hiç birisi aranmamış, demek ki öyle kolay sürücü olunamıyor. İşte bu bile yaya ile sürücü arasındaki farkı ortaya koymaktadır.
Sürücünün ticari taşıma yapması halinde 24 saatlik sürede 9 saatten ve devamlı olarak 4.5 saatten fazla araç sürmesi yasaklandığı (Yönetmelik, m.98) halde yayalar için yasaklanan bir yürüme süresi veya mesafesi veya uykusuzluk hali ile ilgili düzenleme bulunmamaktadır.
5- Ceza Genel Kurulu’nun yayanın sanık olamayacak olduğuna dair 13.12.1993 tarih ve 1993/221 Esas ve 1993/317 sayılı kararında açıkça belirtildiği gibi, taksirin unsurlarından biri de neticenin öngörülebilir olmasıdır. Bunu hem yaya hem de sürücü olarak ayrı ayrı değerlendirdiğimizde trafikte araçla karşı karşıya kalan yayanın önceliği, kendi canının zarar görmemesidir.
Olayımızda olduğu gibi karşıya geçmeye çalışan yaya sanıkların düşüncesi “ çok dikkatli geçmem lazım, kazaya sebebiyet vermemem gerekir, aksi takdirde yaralanır veya ölebilirim.” Öngördükleri netice budur. Başka bir anlatımla araç bana çarpar, ben de yaralanırım ama bunun yanında sürücü de, yanındakiler de yaralanır veya ölür şeklinde düşünmez. Çünkü demir yığınına çarpmada çarpan canlı zarar görür. Dolayısıyla öngörülen kendisi hakkındaki neticedir. Bu düşünce yani “araç bana çarpar, ben de yaralanırım ama bunun yanında sürücü de, yanındakiler de yaralanır veya ölür” düşüncesi gerek ülkemiz gerekse dünyadaki yayaları nazara alıp değerlendirdiğimizde milyarlarca yayanın böyle bir düşüncesi olamaz, olmamıştır, akıllarından geçmez; dolayısıyla taksirli suçlardaki öngörülebilir bir neticede bu gibi hallerde bulunmamaktadır.
Aynı şekilde sürücü olanlarımız bakımından baktığımızda da yayayla karşı karşıya geldiğimizde ne düşünürüz? "Ben bu yayaya çarpmayayım." O anda öngörülen yayanın yaralanmamasıdır. Hatta belirtilen husus sürücüler bakımından o kadar önemsenir ki yolda bir yaban hayvanına, köpeğe çarpmamak için çeşitli manevralar yapılır ve neticesinde araç sürücüleri ve içindekiler yaralanır veya ölürler. İşte sürücülerin öngördüğü ve olmamasını istediği yayaya veya yoldaki hayvana çarpmamaktır.
6-Yüksek Ceza Genel Kurulu 21.1.2014 tarih, 2013/405 Esas ve 2014/22 sayılı kararında, kendisine yeşil ışık yandığı ve yeşil ışıkta geçtiği halde ölümlü trafik kazasında sanık sürücünün kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Olaya konu kararda mahkeme yeşil ışıkta geçen sürücüyü kusursuz bulmuş, verdiği beraat kararında ısrar edince dosya Yüksek Genel Kurula gelmiş, sürücüler ışıklara yaklaştıklarında hızlarını azaltmak zorunda olmaları nedeniyle kendilerine yeşil ışık yansa bile her zaman kusursuz olamayacakları kabul edilmiştir.
7-Yaşam alanları insanlar için vardır, teknolojik gelişmeler, çağın birçok sorunları, insanların ruh yapılarını bozmuştur. Onun için yayalar dalgın, düşünceli ve unutkan olmaları nedeniyle her zaman trafik kurallarını ihlal etmeleri ihtimali daha fazladır. Bundan dolayı korunmaları gerekir. İşin bu yönü de düşünülerek yayaların trafik kazalarında sanık olarak yargılanmamaları kabul edilmiş, nitekim 90 yıllık ceza uygulaması da bu yöndedir.
Kusur oranının sekiz üzerinden paylaşıldığı 765 sayılı TCK döneminde kabul edilmeyen uygulamayı yeni ceza sisteminde kabul edecek hiçbir yasal düzenleme yapılmamıştır.
8-Yayaların karıştıkları trafik kazalarında kusuru olan yayanın sanık olması, işin içinden çıkılmaz bir uygulama olarak karşımıza çıkacaktır. Her gün örneklerini gördüğümüz, okul çıkışında çocukların, köy yolu kenarında yürüyen yayaların fabrika çıkışında işçilerin kazaya sebebiyet vermeleri halinde binlercesinin sanık olması sonucunu doğurur ki bunun pratikte uygulaması ve bu kişilerin yakalanıp yargılama makamları önüne çıkarılmaları düşünüldüğünde karmaşık bir sorunlar yumağı oluşturacağı muhakkaktır. Yayaların sırtında numara veya plaka benzeri bir alameti farikaları yoktur. Cumhuriyet savcıları mesailerini eşkallerden hareketle sanık aramakla geçirmeleri gerekir.
9-Trafik kazasına sebep olan sürücü ve yaya eşit kusurlu olduğu bir olayda meydana gelen ölümün aracın çarpması sonucu mu ya da yayanın çarpması sonucu mu meydana geldiği düşünüldüğünde aracın çarptığının kabulü gerekeceği ve neticeyi oluşturanın yaya olmadığı açıktır. Görüldüğü gibi neticeyi oluşturmada elverişlilik olma bakımından da yayanın hareketi, sonucu meydana getirmeye elverişli değildir.
10-Yayanın sanık olarak kabul edilemeyeceğini söylerken, yayanın hiç sorumlu olmadığını söylemiyoruz. Kusuru oranında maddi ve manevi tazminattan sorumludur.
Bunun yanında şunu da söyleyebiliriz, ayrıca kusurlu hareketi ile kazaya sebep olan yaya için öngörülen ceza; mevzuatımızdan kalkmış olan idam cezasıdır. Çünkü hakkında kamu davası açılmadan, yargılama yapılmadan tam kusuru ile sebebiyet verdiği cezada hayatını kaybetmektedir.
Mahkemenin kabulünün yerleşmesi demek, sabah büfeden gazete ve ekmek almaya giden babanın, çarşıya alışverişe çıkan annenin, üniversitede okuyup kaza yapar diye kendisine araç alınamayan öğrencinin eve gelmeme sebebinin taksirle ölüme sebebiyet vermeden gözaltına alınıp hakkında 22 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmak amacıyla dava açıldığını kabullenmeye hazır olmak demektir. Nitekim bizim olayımızda da Afyonun bir köyünde oturan çiftçi bir karı kocanın muhtemelen ...’daki asker oğlunu ziyaretten dönerken mola yerindeki dikkatsizliği sonucu meydana gelen kaza sonrası açılan bir kamu davasıdır.
Mahkemenin bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak hakkı saklı kalmakla birlikte karı-koca sanıklar hakkında açılan kamu davasının Türk ve uluslararası uygulama nazara alınarak ceza verilmesine yer olmadığına veya davanın reddine karar verilmesi gerekir.
Sonuç olarak;
Yayanın meydana getirdiği maddi ve manevi zararı tazmin etmesi amacının gerçekleşmesine yardımcı olmanın da onun sanık olarak değil, tazminat davasının davalısı olarak yargılanması olduğundan ceza verilmesine yer olmadığına veya davanın reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun sanıklardan birisi için kusur yeteneğinin araştırılmasına yönelik bozmalarına katılmıyoruz.
|