YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından gelir bağlanmış olması şart mıdır?

Karar Özeti

 

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 22/06/2018 tarih 2016/5 E - 2018/6 sayılı kararında, ana ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların ana ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir.


Eldeki davada, Mahkemece verilen 16/12/2015 tarihli bir önceki kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 12/09/2017 tarih ve 2016/3584 E. - 2017/6140 K. sayılı ilamıyla “maddi tazminat isteminde bulunan davacı babaya iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanmama nedeninin Kurumdan sorulması, gelen yanıta göre gerekirse davacı babaya Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığını hasım göstererek iş kazası sigorta kolundan kendilerine ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti davası açması için önel verilmesi, dava açılması halinde 6100 sayılı HMK'nun 165/2. maddesi gereğince bu dava için bekletici mesele yapılması, kesinleşen mahkeme kararı ile dava reddedilmiş ise davacı babanın maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi, dava kabul edilmiş ise yapılan hesaptan Kurumca davacı anne ve babaya bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücuya tabi kısımlarının maddi tazminat miktarlarından tenzil ederek, çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi” yönünden bozma kararı verilmiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılamada kurumdan gelen yazı cevabına göre davacı anneye sigortalının ölümü nedeniyle peşin sermaye değerli gelir bağlanmış iken; davacı babaya gelir bağlanmadığının bildirildiği, bozmadan önce hesap bilirkişiden alınan 26/08/2015 tarihli raporda işlemiş (bilinen) devre sonu olarak 24/06/2015 tarihi esas alınmak, ancak gelirler tenzil edilmemek suretiyle davacı babanın maddi tazminat alacağı 26.166,42 TL, annenin maddi tazminat alacağı 30.048,87 TL olarak hesap edilmişken, bozmadan sonra alınan 22/05/2020 tarihli hesap raporunda işlemiş (bilinen) devre sonu 31/12/2020 tarihi olarak esas alınmak ve anne için bağlanan gelirin rücuya kabil kısmı tenzil edilmek suretiyle davacı babanın maddi tazminat alacağı 67.250,73 TL, anneni maddi tazminat alacağı ise 77.139,04 TL olarak belirlenmiş, mahkemece bu hesap raporuna itibar edilerek taleple bağlı ve fazlaya ilişkin maddi tazminat talep hakları saklı kalmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.

 

Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, davacıların mahkemece verilen bir önceki kararı temyiz etmemiş olması nedeniyle o kararda esas alınan verilerin davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu gözetilip, asgari ücretteki değişiklikler nedeniyle rapor alınarak davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakkın bertaraf edilemeyeceği dikkate alınarak, 26/08/2015 tarihli hesap raporunda davacı anne için hesap edilen maddi tazminat alacağından, bu davacıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmını tenzil etmek, baba için de anılan rapor ile hesap edilen maddi tazminat alacağına hükmederek davacıların maddi tazminat istemleri hakkında fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutmadan bir karar vermekten ibarettir.

Karar

 

 

10. Hukuk Dairesi  2020/11654 E.  ,  2021/2892 K.

 

Mahkemesi: İş Mahkemesi
 

Dava, iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.

 

Mahkemece, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

 

Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

 

1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

 

2-Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).

 

Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)

 

Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).

 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 55. maddesinde ise “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.

 

Adalet Komisyonu'nun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”

 

Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.

 

Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı Kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.

 

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK.19.03.2008 gün ve 2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.

 

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 22/06/2018 tarih 2016/5 E - 2018/6 sayılı kararında, ana ve/veya babanın çocuğunun haksız fiil ve veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, destek ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların ana ve/veya babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği kabul edilmiştir.

 

Eldeki davada, Mahkemece verilen 16/12/2015 tarihli bir önceki kararın davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin 12/09/2017 tarih ve 2016/3584 E. - 2017/6140 K. sayılı ilamıyla “maddi tazminat isteminde bulunan davacı babaya iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanmama nedeninin Kurumdan sorulması, gelen yanıta göre gerekirse davacı babaya Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığını hasım göstererek iş kazası sigorta kolundan kendilerine ölüm geliri bağlanması gerektiğinin tespiti davası açması için önel verilmesi, dava açılması halinde 6100 sayılı HMK'nun 165/2. maddesi gereğince bu dava için bekletici mesele yapılması, kesinleşen mahkeme kararı ile dava reddedilmiş ise davacı babanın maddi tazminat isteminin reddine karar verilmesi, dava kabul edilmiş ise yapılan hesaptan Kurumca davacı anne ve babaya bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücuya tabi kısımlarının maddi tazminat miktarlarından tenzil ederek, çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi” yönünden bozma kararı verilmiştir. Bozmaya uyularak yapılan yargılamada kurumdan gelen yazı cevabına göre davacı anneye sigortalının ölümü nedeniyle peşin sermaye değerli gelir bağlanmış iken; davacı babaya gelir bağlanmadığının bildirildiği, bozmadan önce hesap bilirkişiden alınan 26/08/2015 tarihli raporda işlemiş (bilinen) devre sonu olarak 24/06/2015 tarihi esas alınmak, ancak gelirler tenzil edilmemek suretiyle davacı babanın maddi tazminat alacağı 26.166,42 TL, annenin maddi tazminat alacağı 30.048,87 TL olarak hesap edilmişken, bozmadan sonra alınan 22/05/2020 tarihli hesap raporunda işlemiş (bilinen) devre sonu 31/12/2020 tarihi olarak esas alınmak ve anne için bağlanan gelirin rücuya kabil kısmı tenzil edilmek suretiyle davacı babanın maddi tazminat alacağı 67.250,73 TL, anneni maddi tazminat alacağı ise 77.139,04 TL olarak belirlenmiş, mahkemece bu hesap raporuna itibar edilerek taleple bağlı ve fazlaya ilişkin maddi tazminat talep hakları saklı kalmak üzere karar verildiği anlaşılmıştır.

 

Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, davacıların mahkemece verilen bir önceki kararı temyiz etmemiş olması nedeniyle o kararda esas alınan verilerin davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu gözetilip, asgari ücretteki değişiklikler nedeniyle rapor alınarak davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hakkın bertaraf edilemeyeceği dikkate alınarak, 26/08/2015 tarihli hesap raporunda davacı anne için hesap edilen maddi tazminat alacağından, bu davacıya bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücuya kabil kısmını tenzil etmek, baba için de anılan rapor ile hesap edilen maddi tazminat alacağına hükmederek davacıların maddi tazminat istemleri hakkında fazlaya ilişkin talep hakkını saklı tutmadan bir karar vermekten ibarettir.

 

Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

 

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde temyiz eden davalıya iadesine 09/03/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 


Bu sayfa 253 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor