YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Çelişkili bilirkişi (kusur) raporlarının varlığı halinde raporlardan birine dayanılarak hüküm kurulabilir mi?

Karar Özeti

27.03.2012 tarihli rapor esas alınarak davalıların sorumluluğuna karar verilmiş ise de, kesinleşen hak sahibi dosyasında hükme esas alınan kusur raporunda davalı işveren ... Elektrifikasyon İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti. firmasının %50 işveren vekili ...'ın %20, kazalı işçinin ise %30 oranında kusurlu olduğu bildirilmiş olup, eldeki davada alınan 05.04.2012 tarihli diğer raporda ise davalı asıl işveren ... Genel Müd.'nün %30, alt işveren... Elektrifikasyon İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti. firmasının %40 (%1'i ...'a ait), davalı ...'un %1, kazalı işçinin ise %30 oranında kusurlu olduğunun bildirilmesi karşısında, aynı olay hakkında çelişkili kusur raporlarının varlığı nedeniyle, 27.03.2012 tarihli kusur raporu hükme esas alınamaz.

Karar

 

 

10. Hukuk Dairesi         2021/72 E.  ,  2021/6282 K.

 

Mahkemesi :İş Mahkemesi
 

No : 2016/382-2019/426

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

 

Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

 

Hükmün, davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

 

Davacı Kurum, 04.12.2002 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirden oluşan sosyal sigorta yardımlarının rücuan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

 

A-Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
 

 

Mahkemece verilen önceki karar, dairemizin 19.01.2016 günlü, 2015/18763 E. - 2016/297 K. sayılı ilamıyla “1-27.03.2012 tarihli rapor esas alınarak davalıların sorumluluğuna karar verilmiş ise de, kesinleşen hak sahibi dosyasında hükme esas alınan kusur raporunda davalı işveren ... Elektrifikasyon İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti. firmasının %50 işveren vekili ...'ın %20, kazalı işçinin ise %30 oranında kusurlu olduğu bildirilmiş olup, eldeki davada alınan 05.04.2012 tarihli diğer raporda ise davalı asıl işveren ... Genel Müd.'nün %30, alt işveren... Elektrifikasyon İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti. firmasının %40 (%1'i ...'a ait), davalı ...'un %1, kazalı işçinin ise %30 oranında kusurlu olduğunun bildirilmesi karşısında, aynı olay hakkında çelişkili kusur raporlarının varlığı nedeniyle, 27.03.2012 tarihli kusur raporu hükme esas alınamaz. Hal böyle olunca, alanında uzman bilirkişi yada bilirkişi heyeti vasıtasıyla, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde kusurun aidiyeti ve oranı tereddüde yer vermeyecek şekilde belirlenerek, raporlar arasındaki çelişki giderilerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yetersiz araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

2-Ceza davasında kusurlu bulunarak mahkum olanlara, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde az da olsa bir miktar kusur verilmesi zorunludur.

 

Ceza dosyasında, sanıklardan davalı ... Elektrifikasyon İnş. Nak. Tic. Ltd. Şti. firması yetkilisi ... ile davalı ... enerji hattından sorumlu mühendisi ...'un cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.

 

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.

 

Diğer taraftan, ceza davasında kusurlu bulunarak mahkum olanlara, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde az da olsa bir miktar kusur verilmesi zorunludur.

 

Bu nedenle, kusur tespitine yönelik tüm bu olgular da irdelenerek, ceza dosyası araştırılıp, olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasanın 26. maddesine de uygun, soyut ifadelere dayanmayan, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerekeceği, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığı ve dayanağı mevzuat hükümleri ayrıntılarıyla irdelenerek, mevcut çelişkiyi giderecek şekilde, iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan alınacak kusur raporu ile sonuca gidilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanlış değerlendirme ile hüküm kurulması isabetsizdir.

 

3- Kararı temyiz etmeyenler yönünden ise Kurum lehine usuli kazanılmış hak doğduğu da gözetilmelidir.” gerekçeleriyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yeni bir bilirkişi raporu alınarak karar verilmiştir.

 

Ancak bozma ilamında, hak sahibi tarafından açılan tazminat davası ve ceza davasında alınan kusur bilirkişi raporlarıyla oluşan çelişkinin giderilmesi, ceza mahkemesinde ceza alan kişilerin de sorumluluklarının belirlenerek bir miktar kusur verilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen, bozmadan sonra alınan kusur bilirkişi raporunda davalılar ... ve ... yönünden kusur oran ve aidiyetleri bildirilmemiş, ceza ve tazminat davalarında alınan raporlar irdelenmeyerek çelişki giderilmemiş, mahkemenin bozmadan önce almış olduğu kusur raporuyla da çelişkili bir raporla yetinilerek hüküm kurulmuştur.

 

Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)

 

Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)

 

Eldeki davada ise, bozmaya uyulmuş ise de bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.

 

B- Mahkemece verilen önceki karar dairemizce bozulmuş ve bozmadan sonra davacı vekili tarafından 06.12.2017 tarihli ıslah dilekçesi verilmiş, mahkemece de bu ıslah dilekçesindeki miktarlar gözetilerek karar verilmiştir.
Her ne kadar 28.07.2020 tarih ve 31199 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 7251 Sayılı Kanun ile HMK’nın 177. Maddesine getirilen ek 2. fıkra ile “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” hükmü getirilmişse de ıslah tarihi itibariyle kanunların geriye yürümezliği ilkesi gereğince bozmadan sonra davanın ıslahı mümkün değildir.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulun 16.03.2005 tarihli 2005/13-97 Esas, 2005/150 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; bilindiği gibi, ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. ve ardından gelen maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176. maddede, davanın her iki tarafının da, yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 177. maddede, ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği belirtilmiştir. Sonraki hükümler, ıslahın şekline ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeleri içermektedir.

 

Yeri gelmişken, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 177. maddesindeki kuralın ve o çerçevede tahkikat kavramının irdelenmesinde yarar vardır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 147. ve izleyen maddeleri hükümlerine göre, tahkikat evresi, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafları duruşmaya çağırmasıyla başlar; tarafların veya vekillerinin duruşmada dinlenmelerinden sonra, gerektiğinde çekişmeli hususlar hakkında tarafların delillerinin toplanmasıyla ve bunların incelenmesiyle sona erer. Tahkikat evresinin ardından, sözlü yargılamanın da (Hukuk Muhakemeleri Kanunu md. 186 ve devamı) tamamlanmasından sonra, davanın hüküm verilecek derecede aydınlanmış olması halinde hüküm verilir ve tefhim edilir. Buna göre, tahkikat kavramı, layihalarla yeterince aydınlanmamış olan bir davada, tarafların duruşmaya çağrılmalarıyla başlayıp, çekişmeli yönlere ilişkin taraf delillerinin toplanmasıyla biten ve uygulamada, davaların tamamına yakın bölümünde gerçekleşen bir evreyi ifade etmektedir. Vurgulanmalıdır ki; tahkikat evresi, bozmanın içerik ve kapsamına göre, bazı hallerde bozmadan sonra da gerçekleşebilir. Ancak, 177. maddedeki "Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir." ifadesinden, Kanunun, tahkikat ve hüküm arasında düzenlediği sözlü yargılama evresinde ıslaha izin vermediği sonucu çıkarılabilmektedir.

 

Uyuşmazlıkla doğrudan ilgisi bulunduğundan, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E., 1948/3 K. ve 06.05.2016 tarih ve 2015/1 E., 2016/1 K. sayılı kararları uyarınca da bozmadan sonra ıslah yapılabilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmış olmakla, ıslah dilekçesi ile belirlenen talep miktarı nazara alınmaksızın karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

 

C- Kabule göre de; hüküm fıkrasında faiz başlangıç tarihi olarak gelir onay tarihi yerine, ilgisiz bir tarihin yazılması, davalı ... Gn.Md. vekilinin ıslah dilekçesine karşı süresinde yapmış olduğu zamanaşımı itirazları irdelenmeksizin karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

 

O halde, davalı ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

 

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ...'ne iadesine 17.05.2021gününde oybirliği ile karar verildi.

 


Bu sayfa 568 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor