YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Belirlenebilir bir alacak için belirsiz alacak davası açılması davanın esastan reddi sonucunu doğuracağı hk. (Karşı Oy İçerir)

Karar Özeti

Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına, davacının dava dilekçesinde davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiş olmasının yanısıra temyiz dilekçesinde de davasının belirsiz alacak davası olduğu ve talebin belirsiz alacak davasına konu olabileceği yönünde beyanda bulunmuş olması nedeniyle davanın davacının iradesine aykırı olarak kısmi dava olduğunun kabul edilemeyecek olmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

Karar

 

 

11. Hukuk Dairesi 2020/4374 E.  ,  2021/6442 K.

 

MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13. HUKUK DAİRESİ

 

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.05.2019 tarih ve 2018-965/501 sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi'nce verilen 23.10.2019 tarih ve 2019-1986/1448 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

 

Davacı vekili, davacı ile davalı arasında 01/06/2018 tarihinde, sözleşmenin imzalandığı tarihten, 31/05/2019 tarihine kadar geçerli olmak üzere davacının satıcı, davalı tarafın alıcı olduğu süt alım satım sözleşmesi imzalandığını, sözleşmede, uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul Mahkeme ve İcra Dairelerinin yetkili olduğunun kararlaştırıldığını, davalı tarafca davacıya gönderilen "mutabakat mektubu" ile 31.08.2018 tarihi itibariyle davacının 538.591,59 TL alacak bakiyesi bulunduğunun bildirildiğini, davacının bakiye alacakta mutabık olarak mektubu imzalandığını, ancak bakiye alacağın ve 07.09.2018 tarihli 3 adet, 14.09.2018 tarihli 3 adet, 21.09.2018 tarihli 3 adet, 28.09.2018 tarihli 2 adet, 30.09.2018 tarihli 2 adet fatura ile sabit olan toplam 743.432,15 TL alacağın davacıya ödenmediğini, davalı aleyhine Susurluk İcra Müdürlüğü'nün 2018/1190 E. sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, sözleşmenin "cezai şart" başlıklı 11. maddesine göre, satıcının süt parasını taahhüt edilen tarihte ödememesi, taraflar arasında anlaşılan miktarda sütün gerekçesiz olarak alıcı tarafından alınmaması ve de alıcının herhangi bir sebeple taahhütlerine aykırı davranması halinde, satıcının 2 aylık süt alacağına karşılık gelen cezai şart tutarının, alıcı tarafından, satıcıya ödenmesi gerektiğini, davacı satıcının alım satım sözleşmesine uygun olarak sütü teslim etmeye hazır olmasına rağmen, alıcı tarafından sütün alınmadığını, davalı alıcının sözleşmedeki taahhütlerine uymadığını ileri sürerek, davacının, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 2 aylık süt alacağına karşılık şimdilik 50.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

 

Davalı vekili, belirlenebilir alacaklar bakımından belirsiz alacak davası açılmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, davalı şirketin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davacının alacak iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, davalının ödemelerini zamanında ve eksiksiz olarak yaptığını, bu durumun bilirkişi incelemesi neticesinde de ortaya çıkacağını belirterek, haksız ve kötü niyetli olarak açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

 

İlk derece mahkemesince, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gerektiği, belirlenememe halinin, gerekli dikkat ve özenin gösterilmesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi ya da objektif olarak imkansızlığa dayanması gerektiği, taraflar arasındaki sözleşme ve düzenlenen faturalar ile aylık süt alım miktarı belli olduğundan talep edilebilecek olan cezai şart alacağı miktarı da belirlenebilir olduğundan, davacının dava konusu ettiği alacağın, belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesiyle davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.

 

Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

 

Bölge Adliye Mahkemesince, taraflar arasında imzalanan “süt alım sözleşmesi” incelendiğinde, satıcının davacı, alıcının davalı olduğu, sözleşmenin 3. maddesinde sözleşme süresinin 01/06/2018-31/05/2019 tarihleri arasında olduğu, sözleşmenin verilecek süt miktarı başlıklı 9. maddesinde, ''alıcı, satın alacağı çiğ süt miktarını kooperatife/mutemete aylık olarak bildirecek olup, satıcı, belirlenen bu miktarın tamamını sözleşme süresi boyunca alıcıya vermeyi kabul ve taahhüt eder'', sözleşmenin cezai şart başlıklı 11.3 maddesinde, ''satıcının süt parasının taahhüt edilen tarihte ödenmemesi, taraflar arasında anlaşılan miktarda sütün gerekçesiz olarak alıcı tarafından alınmaması ve de alıcının herhangi sebeple taahhütlerine aykırı davranması halinde, satıcının 2 aylık süt alacağına karşılık gelen cezai şart tutarı alıcı tarafından satıcıya ödenir." hükmünün düzenlendiği, taraflar arasındaki sözleşme ve düzenlenen faturalar ile aylık süt alım miktarının davacının kendisine bildirildiği, kendisinin de ne kadar süt satacağını defter ve kayıtlarından belirleyerek 2 aylık süt tutarını bilebilecek durumda olduğu, basiretli bir tacir gibi davranması gerektiğinden, mahkemenin, davacının, dava konusu ettiği alacağın belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden dava şartı yokluğundan davanın reddine dair kararının usul ve yasaya uygun olduğu, davacı vekilince sunulan istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

 

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

 

Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına, davacının dava dilekçesinde davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiş olmasının yanısıra temyiz dilekçesinde de davasının belirsiz alacak davası olduğu ve talebin belirsiz alacak davasına konu olabileceği yönünde beyanda bulunmuş olması nedeniyle davanın davacının iradesine aykırı olarak kısmi dava olduğunun kabul edilemeyecek olmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK'nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

 

SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi ile Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın HMK'nın 370/1. maddesi uyarınca ONANMASINA, HMK'nın 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı bakiye 14,90 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 22/11/2021 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY

 

Dava, taraflar arasında düzenlenen 01.06.2018 tarihli süt alım-satım sözleşmesinin 11. maddesinde öngörülen cezai şartın tahsili istemine ilişkindir.

 

6100 sayılı H.M.K 33 maddesinde "Hakimin, Türk Hukukunu re'sen uygulayacağı",

 

HMK 107/1 maddesinde "davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklının, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değer belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceği",

 

HMK 109/2 maddesinde düzenlenen kısmi dava açma yasağına ilişkin hükmün davadan önce 01.04.2015 tarih ve 6444 sayılı Yasa'nın 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılması sonucu dava tarihi itibari ile kısmi dava açmanın mümkün olduğu,

 

HMK- 115/2 maddesinde "mahkemenin dava şartı noksanlığını tesbit etmesi halinde davanın usulden reddine karar verileceği",

 

HMK 115/3 maddesinde de, "dava şartı noksanlığı mahkemece davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse dava şartı noksanlığından ötürü davanın usulden reddedilmeyeceği " düzenlenmiştir.

 

Somut uyuşmazlıkta;

 

16.10.2018 dava tarihinde davacı vekilince, davalının sözleşmeye aykırı davrandığı iddiasıyla fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla 50.000.00 TL'nin tahsili istemiyle belirsiz alacak davası açılmış,

 

Davalı davanın reddini savunmuş,

 

İlk Derece Mahkemesince alacak miktarı belli olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacağı gerekçisiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi ve davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

 

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekilince temyiz edilmiş olup, sayın çoğunluk görüşü doğrultusunda davacı vekilinin temyiz istemi red edilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararı onanmıştır.

 

Sayın çoğunluğun onama gerekçesine katılamıyorum.

 

HMK 114/1-h maddesinde dava şartları arasında sayılan hukuki yarar, yargı merciinde dava açılabilmesi için davacının davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal koruma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilkedir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan bir yararı olmalı ve hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyaç bulunmalıdır. Öte yandan bu yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", " doğmuş ve güncel" olması da gerekmektedir.

 

Bir davada hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

 

Bu ilkeden hareketle bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylece kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır.

 

Bu açıklamalar kapsamında somut uyuşmazlığa bakıldığında davacı vekili 50.000.00 TL değer göstermek suretiyle belirsiz alacak davası açmış olup kamu düzeni mülahazası ile yazılı şekilde belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.

 

Dava, belirsiz alacak davası olarak açılmakla birlikte HMK 107/1 maddesinde düzenlenen koşulların bulunmaması nedeniyle alacak belirli bulunduğundan, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması mümkün değil ise de, alacağının ödenmediğini iddia eden davacının, mevcut yasal düzenlemeler karşısında dava açmaktan başka bir yolla alacağına kavuşma imkanı olmayıp, bir mahkeme kararına ihtiyaç bulunması karşısında eldeki davayı açmakta hukuki yararı mevcuttur. Başka bir anlatımla alacağı olduğunu iddia eden davacının alacağının tahsili amacı ile ister kısmi, ister tam eda veya belirsiz alacak davası açmasında her zaman hukuki yararı vardır. Zira davacı davalıdan olan alacağını talep etmektedir. Dava tarihi itibariyle belirli alacaklar içinde artık kısmi dava açılması mümkün hale geldiğine ve davacının alacaklarının bir kısmını dava ettiğinin dava dilekçesi içeriğinden anlaşılmasına, davanın kısmi dava olarak görülmesi için gerekli koşulların somut olayda bulunmasına göre, açılan davada hukuki yarar bulunmadığına ilişkin bölge Adliye Mahkemesi kararında isabet bulunmamaktadır.

 

Bu yöndeki kabulün T.C. Anayasası'nın 141 ve 6100 sayılı HMK 30. maddesinde düzenlenen davaların en az giderle ve mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını öngören "usul ekonomisi" ilkesine de uygun olacağı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan hak arama özgürlüğüne ve mahkemeye erişim hakkına da hizmet edeceği açıktır. (HGK 16.05.2019 gün E: 2016/22-/1166-K: 2019/576 sayı)

 

Bu halde davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kararın onanmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.


Bu sayfa 283 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor