YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Belirsiz alacak davalarında, dava sürecinde artırılan bedele hangi tarihten itibaren faiz işletilir?

Karar Özeti

Somut olayda, davacının dava konusu alacak bakımından davasını belirsiz alacak davası türünde açmış olmasına rağmen söz konusu alacağın tamamına dava tarihinden itibaren faize hükmetmek gerektiği halde bir bölümüne dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmiştir. Belirsiz alacak olarak talep edilen alacaklarda dava açıldıktan sonra yargılama esnasında artırılan alacak miktarları bakımından zaman aşımı süreleri işlemeyeceği gibi artırılan miktar bakımından faize hükmedilirken de kısmi davadan farklı olarak tüm alacağa dava tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gözetilmeksizin karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Karar

 

 

9. Hukuk Dairesi 2021/2380 E.  ,  2021/8488 K.

 

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : ... 48. Hukuk Dairesi

 

DAVA TÜRÜ : ALACAK

 

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 14. İş Mahkemesi

 

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde temyizen incelenmesi taraf vekilince istenilmesi ve davalı avukatınca duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 27/04/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına vekili Avukat .... ile karşı taraf adına vekili Avukat ... geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

 

Y A R G I T A Y K A R A R I

 

Davacı İsteminin Özeti:

 

Davacı vekili, müvekkilinin 11.08.2007-31.03.2016 tarihleri arasında davalı nezdinde çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı tarafından haksız yere feshedildiğini, davacıya aylık ücretin dışında hiçbir koşul ileri sürülmeden 3 ayda bir vekalet ücreti ödeneceğinin belirtildiğini, vekalet ücretinin temel ücrete dahil edildiğini, bu konuyla ilgili olarak düzenlenmiş banka yönetmelikleri bulunduğunu, vekalet ücretlerinin banka nezdinde açılmış vekalet ücretleri havuzunda toplandığını, toplanan tutarların 3 ayda bir hukuk baş müşaviri tarafından hazırlanan listeye göre ödendiğini, davalı bankanın iç mevzuatında sözleşmeli avukat tarafından tahsil edilen tutarların %50’sinin avukatlara dağıtılması gerektiğini ancak davalı banka tarafından karşı taraf vekalet ücretlerinin %25’inin vekalet ücreti havuzuna aktarıldığını, kalan %25’inin ise gelir kaydettiğinin öğrenildiğini, daha sonra hazırlanan listenin ilgili birime gönderildikten sonra ikinci bir kesintiye uğradığını, davalı bankanın bu kesintileri gizlediğini, davalı bankanın ... 23. İş Mahkemesinin 2015/358 ve 2015/361 esas sayılı dosyalarında, davalı bankanın hukuka aykırı kesintileri ikrar ettiğini, yapılan kesintinin hukuka aykırı olduğunu beyanla, yapılan birinci ve ikinci kesintilerin hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalı Cevabının Özeti:

 

Davalı vekili, dava konusu alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı ile davalı arasında işçi-işveren ilişkisi olduğunu, davacının karşı taraf vekalet ücreti ödemesine hak kazanmasının mümkün olmadığını, davacının talep ettiği karşı taraf vekalet ücreti alacağının davalı bankanın sözleşmeli avukatları tarafından takip edilen dosyalardan kaynaklandığını, davacının bu dosyalara vekalet sunmadığını, davacının sözleşmeli avukatlarla yaptığı sözleşme gereği karşı taraf vekalet ücretinin %50’sinin sözleşmeli avukata, %50’sinin bankaya ait olduğunu, davacının bu ücretin kadrolu avukatlara ait olduğunu iddia ettiğini, bu ücretin tasarruf yetkisinin bankada olduğunu, bu tutarın bir bölümünün avukatlara performans bonusu olarak dağıtılmasının ve dağıtılacak rakam ve oranlara bankanın karar verilmesinin yönetim hakkının sonucu olduğunu, sözleşmeli avukatlar ile banka arasında imzalanan sözleşmenin tarafının kadrolu avukatlar olmadığını, davacının talep ettiği karşı taraf vekalet ücreti alacaklarının kadrolu avukatlara dağıtılmasının davacının iş sözleşmesinden kaynaklanmadığını, bankanın işyeri uygulaması haline gelmiş uygulamadan kaynaklandığını, davacının bu uygulamayı yıllardan beri bildiğini, davacının çalışmaya başlamadan evvel süregelmekte olan bir uygulama olduğunu, davacının talep ettiği karşı taraf vekalet ücretinin ücret olmayıp ücretin eki niteliğinde olduğunu, kadrolu avukatların ücretinin bankanın üst düzey yöneticilerinden fazla olması nedeniyle objektif iyi niyet kuralları çerçevesinde kesintiye gidildiğini, alt düzeyde çalışan bir personelin üst düzey bir personelden daha fazla gelir elde etmesinin iş yerinde huzursuzluk yarattığını bu nedenle kesinti yapıldığını, çalışanların gelir durumlarını dengelemek amacıyla daha sonra ikinci bir kesinti yapıldığını, kesinti yapılmasına karşın davacının gelir oranının arttığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

 

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:

 

Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiştir.

 

İstinaf Başvurusu:

 

İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı ve davalı vekilleri istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

 

Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :

 

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna göre ileri sürülen istinaf sebepleri ile resen bakılacak kamu düzenini ilgilendiren hususlar dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile tarafların istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir

 

Temyiz:

 

Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı, davacı ve davalı vekilleri temyiz başvurusunda bulunmuştur.

 

Gerekçe:

 

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın kanuni gerektirici sebeplerine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

 

2-İş hukuku, işçi hakları yönünden sürekli ileriye yönelik gelişimci bir karaktere sahiptir. Bu anlayıştan hareket edildiğinde, işçinin haklarının iş ilişkisinin devamı sırasında daha ileriye götürülmesi, iş hukukunun temel amaçları arasındadır.Çalışma koşulları bakımından geriye gidişin işçinin rızası hilafına yapılamaması gerekir.

 

4857 sayılı İş Kanunu’nun 22’nci maddesindeki, “işveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir” şeklindeki düzenleme, çalışma koşullarındaki değişikliğin normatif dayanağını oluşturur.

 

Uygulamada, yazılı olarak yapılan iş sözleşmelerinde çoğunlukla işçinin yerine getireceği iş, unvanı, ücret ve ekleri belirtilmekle birlikte, çalışma koşullarının tespitine yönelik ayrıntılı düzenlemelere yer verilmemektedir. Bu noktada çalışma koşullarının tespiti ve değişikliğin yapılıp yapılmadığı konularında ispat sorunlarını beraberine getirmektedir. Çalışma koşullarında işçi aleyhine esaslı değişiklik yapıldığı konusunda ispat yükü işçidedir.

 

Çalışma koşullarını belirleyen kaynaklar arasında, iş sözleşmesinin eki sayılan personel yönetmeliği veya işyeri iç yönetmeliği gibi belgeler de yerini alır. Bu nedenle işçinin açık veya örtülü onayını almış personel yönetmeliği, iş sözleşmesi hükmü niteliğindedir. İşyerinde öteden beri uygulanmakta olan personel yönetmeliğinin kural olarak işçi ile iş ilişkisinin kurulduğu anda işçiye bildirilmesi gerekir. Daha sonra yapılacak olan değişikliklerin de işçiye duyurulması bağlayıcılık açısından gereklidir. Yasal veya sözleşme gereği bir zorunluluk olmadığı halde, işyerinde uygulana gelen “işyeri uygulamaları” da çalışma koşullarının belirlenmesinde etkindir.

 

Dosyaya sunulan “Mayıs 1999 tarihli Takip İşleri Uygulama Esasları (Takip İşleri Genelgesi)” 46’ncı maddesinin (a) fıkrasına göre; başka daimi kadrolu avukatların takip ettikleri işlerden dolayı fiilen tahsil edilen vekalet ücretlerinin Hukuk Müşavirliği Yönetmeliğinin 12. maddesi gereğince yarısının işi takip ve sonuçlandıran avukata ödeneceği, bu vekalet ücretinin diğer yarısının ise, müşavirlerin, raportör avukatların ve avukatların performansı gözönünde tutulmak suretiyle başhukuk müşavirinin taktir ve onayına bağlı olarak dağıtılması için muhasebe müdürlüğüne herhangi bir kesinti yapılmaksızın maledileceğinin kararlaştırıldığı, davalı bankanın “Mayıs 1999 tarihli Takip İşleri Uygulama Esasları (Takip İşleri Genelgesi)” 46’ncı maddesinin (b) fıkrasında ise, davalı bankanın devamlı kadrosunda olmayıp, gerek duyulduğu zaman ve yalnız belirli veya bazı işlere ilişkin olmak kaydıyla akit serbestisi çerçevesinde geçerli usullere göre "avukatlık hizmet ve ücret sözleşmesi" kapsamında istihdam edilen avukatların vekalet ücreti sözleşmelerinde mahkeme ve icra dairelerince hüküm altına alınan vekalet ücretinin yarısının bu sözleşmeli avukatlara, diğer yarısının ise hukuk müşaviri, müşavir ve avukatlara ait olduğunun kararlaştırıldığı görülmüştür.

 

Yine dosyaya sunulan “18.12.2006 tarihli Kredi İzleme ve Takip Uygulama Esasları” adlı belgenin 5.9.5.4 numaralı “Vekalet Ücretinin Dağıtımı, ödenmesi ve Muhasebeleştirilmesi” başlıklı maddesinin; “Bankanın vekaletini üstlenmiş avukatlar, hukuksal durumlarına göre; Banka daimi kadrosunda olup, Banka mevzuatı ve Hukuk Müşavirliği görev tanımları kapsamında görev alan avukatlar,

 

Banka daimi kadrosunda olmayıp, gerek görüldüğünde ve sadece belirli bazı işlere ilişkin olmak kaydıyla, mevzuat hükümlerine göre yeni avukatlık hizmet ve ücret mukavelesi düzenlenerek istihdam edilen avukatlar, şeklinde iki grupta ele alınabilir.

 

Şubeler tarafından tahsil olunan vekalet ücretinin ödenme şekli ve vergilendirilmesi, avukatların yukarıda açıklanan durumlarına göre değişmektedir.

 

Birinci grupta bulunan avukatların takip ettikleri işlerden dolayı fiilen tahsil edilen vekalet ücretleri bu uygulama esasları dahilinde ve takdiren aşağıda belirtilen esaslar dahilinde hak sahiplerine dağıtılır.

 

İkinci grupta yer alan, Banka devamlı kadrosunda olmayıp, gerek duyulduğu zaman ve yalnız belirli veya bazı işlere ilişkin olmak kaydı ve akit serbestisi içerisinde ve geçerli usullere göre "Yeni Avukatlık Hizmet ve Ücret Sözleşmesi" (EK: 14) akdedilerek istihdam edilen sözleşmeli

 

Avukatların sözleşmelerinde;

 

"Dava ve icra takibi nedeniyle, mahkeme ve/ya icra dairelerinden veya haricen borçlu ve/ya davacı ya da davalı taraftan alınacak vekalet ücretleri Hukuk Müşavirliğinden alınan hukuki yardım nedeniyle vekil ve Banka Hukuk Müşavirliği arasında eşit oranda paylaştırılacak" şeklinde yer alan hükme İstinaden ödenir.

 

Bu nedenle, vekalet ücretinin yarısı Hukuk Müşavirliği Müşavir ve Avukatlarına aşağıdaki şekilde dağıtılır ve muhasebeleştirilir.

 

Birinci grupta bulunan avukatların takip ettikleri İşlerden dolayı fiilen tahsil edilen vekalet ücretleri Baş Hukuk Müşaviri'nce, mahkeme ve İcra dairelerince karşı tarafa yükletilmek üzere takdir edilecek vekalet ücretlerinin fiilen tahsili halinde bu uygulama esasları dahilinde ve takdiren aşağıda belirtilen esaslar dahilinde hak sahiplerine dağıtılır. Bu gruptaki tüm avukatlarca tahsil edilen vekalet ücretleri vekalet ücreti hesabında toplanır. Bu hesaptaki tutarın :

 

%25'i tüm avukatlara - görev seviyesi ve görev tanımlarına bakılmaksızın – ödenir.

 

%25'i Baş Hukuk müşaviri, Hukuk Müşaviri, I. Müşavir Avukatlar, Müşavir Avukatlar ile Raportör Avukatlara görev seviyeleri gözönüne alınarak orantılı olarak ödenir.

 

%25'i Yapılan tahsilatlar gözönüne alınarak, tahsilatı yapan avukatlara ödenir.

 

%25'i performanslar gözönünde tutulmak suretiyle Baş Hukuk Müşaviri'nin takdir ve onayına bağlı olarak dağıtılır.” şeklinde düzenlendiği görülmüştür.

 

Somut uyuşmazlıkta davacı, davalı işyerinde 11.08.2008-31.03.2016 tarihleri arasında kadrolu avukat olarak çalışmıştır. İlk Derece Mahkemesince “18.12.2006 tarihli Kredi İzleme Ve Takip Uygulama Esasları” başlıklı işyeri yönetmeliğinin, davacı işe girmeden önce işyerinde uygulandığına ilişkin delil bulunmadığı gerekçe gösterilerek dava konusu “karşı taraf vekalet ücreti” alacağı hüküm altına altına alınmıştır. İlk Derece Mahkemesi kararına tarafların istinaf itirazında bulunmaları üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; davalı bankanın tek taraflı tasarrufu ile işyerindeki çalışma koşullarının davacı aleyhine değiştirildiğini, işverence dağıtılan %50 oranındaki karşı taraf vekalet ücretinin önce %25'e düşürülüp, geri kalan %25'inin davalı bankaya gelir kaydedildiği, 2009 yılında ise dağıtılan %25 ücretten %30 oranında daha kesinti yapıldığını, söz konusu kesintilerin 4857 sayılı İş Kanunu'nun 22’nci maddesinde öngörülen işyeri uygulaması ile oluşan çalışma koşullarında esaslı değişiklik niteliğinde olduğunu, davalı bankanın tek taraflı tasarrufuyla davacı aleyhine yaptığı uyuşmazlık konusu % 25’lik ve %30’luk kesintilerin hukuki veya sözleşmesel dayanağı bulunmadığını, anılan esaslı değişiklerin davacı avukatı bağlamayacağı gerekçe gösterilerek tarafların istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir.

 

Şöyle ki yapılan esaslı değişikliğe yazılı muvafakat edilmediği gözetildiğinde, 2009 yılında işverence tek taraflı olarak uygulanan %30’luk kesinti nedeniyle hesaplanarak kabul edilen karşı taraf vekalet ücreti alacağı noktasında isabetsizlik bulunmamakta ise de davacının, davalı işyerinde 11.08.2008 tarihinde çalışmaya başladığı, davalı tarafından dosyaya ibraz edilen 19.08.2016 tarihli işyeri kayıtlarına dair dilekçe eklerinde; hukuk müşavirliği vekalet ücreti havuz hesabındaki (banka geneli) toplam tutarlar, davacıya ait ödeme oranları, baş hukuk müşaviri tarafından davacıya ödenmesi gereken karşı taraf vekalet ücreti miktarları ile davacıya ödenen miktarların gösterildiği, söz konusu belgeler ve davacının işe giriş tarihi birlikte değerlendirildiğinde davalı tarafından karşı taraf vekalet ücretlerinden yapılan %25’lik kesintiye ilişkin esaslı değişikliğin, davacının işe giriş tarihinden önce yapıldığı anlaşılmış olup davacının çalışmaya başlamasından önce işverence son verilen işyeri uygulamasına göre dava konusu karşı taraf vekalet ücretinden %25'lik kesinti yapıldığından bahisle alacak hesaplanması isabetli değildir.

 

İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince belirtilen yönler gözetilmeden dava konusu alacağın kabulüne dair yazılı gerekçe ile hüküm kurulması hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.

 

3-Ücret alacağı bakımından faize hak kazanmak için kural olarak işveren temerrüde düşürülmelidir. Ancak, bireysel ya da toplu iş sözleşmesinde açıkça bir ödeme günü kararlaştırılmış ise, belirlenen ödeme tarihi sonrasında faiz işlemeye başlar.İşverenin dava tarihinden önce temerrüde düşürülmesi durumunda, istekle bağlı olarak temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmelidir. Bunun dışında dava veya ıslah tarihlerinden itibaren talep edilen miktarlarla sınırlı olarak faize karar verilmelidir.

 

Diğer taraftan alacağın belirsiz alacak davası yolu ile talep edilmesi durumunda faiz başlangıç tarihlerinin belirlenmesinde, dava tarihi ve miktar artırım tarihi şeklinde ayrım yapılmamalı, anılan alacaklarda hüküm altına alınacak tüm miktara dava tarihinden itibaren faiz işletilmelidir.

 

Somut olayda, davacının dava konusu alacak bakımından davasını belirsiz alacak davası türünde açmış olmasına rağmen söz konusu alacağın tamamına dava tarihinden itibaren faize hükmetmek gerektiği halde bir bölümüne dava tarihinden itibaren faiz hükmedilmiştir. Belirsiz alacak olarak talep edilen alacaklarda dava açıldıktan sonra yargılama esnasında artırılan alacak miktarları bakımından zaman aşımı süreleri işlemeyeceği gibi artırılan miktar bakımından faize hükmedilirken de kısmi davadan farklı olarak tüm alacağa dava tarihinden itibaren faiz işletilebileceği gözetilmeksizin karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

 

Sonuç: Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, davacı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalıya, davalı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine, 27.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 371 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor