YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

İşverenin kıdem tazminatı ödemesi yapmak için ihtiyari arabuluculuğu şart koştuğu iddiası, mahkemece hangi hususlar üzerinden değerlendirileceği hk. (Karşı Oy İçerir)

Karar

 

9. Hukuk Dairesi         2024/1071 E.  ,  2024/4042 K.

 

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/3403 E., 2023/3408 K.

KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 8. İş Mahkemesi

SAYISI : 2021/265 E., 2023/202 K.

 

Taraflar arasındaki tespit ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

 

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

 

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

 

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 23.07.2013-14.04.2021 tarihleri arasında davalı asıl işveren ... Elektrik Dağıtım AŞ'ye (... AŞ) ait işyerinde alt işveren ... Enerji Dağıtım ve Perakende Satış Hizmetleri AŞ (... AŞ) bünyesinde muhasebe elemanı olarak çalıştığını, görevlerinin sözleşmeye aykırı şekilde sürekli genişletildiğini, 2021 yılı başından itibaren müvekkiline sürekli psikolojik taciz (mobbing) uygulandığını, 2021 yılı Ocak ayında davalı tarafından emsal çalışanlara ortalama %20 oranında zam yapılmasına rağmen müvekkiline bu zammın uygulanmadığını, davacının attığı e-postalarda bu baskılar nedeniyle iş sözleşmesinin dayanılmaz bir hâl aldığını dile getirdiğini, bunun üzerine davalının "kıdem tazminatı" adı altında bir kısım ödeme yapmayı kabul ettiğini, ancak bunun için Şirketle anlaşmalı olarak arabulucunun tutacağı anlaşma tutanağının imzalanmasını şart koştuğunu, müvekkilinin maddi durumu itibarıyla haklarını alabilmek için işverenin bu dayatmasını kabul ettiğini, davalının iş sözleşmesini sonlandırmasına rağmen aynı zamanda müvekkilinden baskı ile istifa dilekçesi aldığını, aynı gün 15.04.2021 tarihli arabuluculuk tutanağı tanzim edilerek imzalandığını, sonrasında kıdem tazminatı ödendiğini, müvekkilinden alınan istifa dilekçesi ile 15.04.2021 tarihli arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersiz olduğunu ileri sürerek arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğinin tespiti ile kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret, yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

II. CEVAP

1. Davalı ... AŞ vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmadığını, iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından taraflarca imzalanan arabuluculuk tutanağının geçerli olduğunu, davacının arabuluculuk anlaşma belgesinde yazılı tutardan başka hak ve alacağının bulunmadığını, davanın tümden reddi gerektiğini, davacının çalışması sırasında hak kazandığı tüm ücret alacaklarının ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

 

2. Davalı ... AŞ vekili cevap dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasının mümkün olmadığını, zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacının iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından taraflarca imzalanan arabuluculuk tutanağının geçerli olduğunu, işverenin davacıyı istifaya zorlamak için hiçbir nedeni olmadığını, bu düşüncede olan bir işverenin kıdem tazminatı ödemeyeceğini, davacının tüm alacaklarının ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

 

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu arabuluculuk anlaşma belgesinin imzalanması sürecinde davacı ve arkadaşının 22.03.2021 tarihli dilekçe içeriğine göre, çıkış yasağının bulunduğu bir dönemde tazminatları ödenmek koşuluyla işten çıkışlarının yapılmasını talep ettikleri, bu talebin davalı tarafça arabuluculuk yoluyla sürecin tamamlanması şartıyla uygun görüldüğü ve davalı Şirketin protokol yaptığı belirtilen işveren sendikasınca arabulucu avukatın belirlendiği, davacının ya da arkadaşlarının arabulucu avukata yönelik bir itirazda bulunmadıkları, arabuluculuk görüşmelerinin davalı işyerinde yapıldığı ve arabuluculuk görüşmelerinin yapılacağı yer ile ilgili mevzuatta sınırlayıcı bir hüküm bulunmadığı, görüşmelerde arabulucu avukat tarafından arabuluculuk ile ilgili tarafların bilmesi gereken hususların taraflara sözlü olarak aktarıldığı, görüşmeler sırasında arabuluculuk belgesinde yazılı tazminat ve ücret miktarlarının taraflarca birlikte hesaplandığı ve tutanağa hesaplanan bu miktarların aktarıldığı, arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmesi ve arabuluculuk görüşmelerinin çok kısa bir sürede tamamlanmadığı aksine tanık beyanlarından anlaşıldığı kadarıyla uzun sürdüğü, dosyada davacının iradesinin fesada (hata, hile, cebir vb.) uğratılmasına ilişkin herhangi bir somut delil bulunmadığı, arabuluculuk belgesinin imzalanmasında iradenin fesada uğratılması iddiasının yöntemince ispatlanamadığı, yine davacı tarafça anlaşma belgesinin imzalanmaması hâlinde ücretsiz izne çıkarılacaklarının söylendiği iddia edilmişse de davacının bu hususu ispatlayamadığı, davalının davacıdan gelen işten ayrılma talebi sonrasında iş sözleşmesini arabuluculuk yoluyla sonlandırmak istemesinin işveren aleyhine değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, işyerindeki görevi itibariyle attığı imzanın sonuçlarını bilen davacının baskı ile tutanağın imzalatıldığı hususunu yöntemince ispatlayamadığı, sonuç itibarıyla 15.04.2021 tarihli arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olduğu, üzerinde anlaşılan hususlara ilişkin dava açılamayacağı gerekçesiyle aynı taleplere ilişkin açılan davanın reddine karar verilmiştir.

 

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

 

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davacının işyerindeki baskı ve psikolojik taciz (mobbing) nedeniyle bazı hususları işverene attığı e-postada bildirdiğini, işverenin kıdem tazminatı ödemeyi arabuluculuk anlaşma tutanağını imzalaması şartıyla kabul ettiğini, davacının maddi sıkıntılar nedeniyle, ihtiyacı olduğundan bu hususu kabul ettiğini, ardından davacıdan baskı ile istifa dilekçesi de alındığını, işverenin haksız feshini bu şekilde gizlemeye çalıştığını, baskı ile alınan istifa dilekçesinin ve arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersiz olduğunu, arabuluculuk ücretinin nisbi yerine maktu alındığını ileri sürerek istinaf yoluna başvurmuştur.

 

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; Dairenin 2022/3845 Esas sayılı dosyasında verilen hüküm ve bu hükme yönelik olarak Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 2023/6460 Esas, 2023/8714 Karar sayılı kararı ile taraf tanıklarının beyanları itibarıyla baskı iddiasının ispatlanmaması ve 15.04.2021 düzenleme tarihli arabuluculuk tutanağı da dikkate alındığında davacının istinaf sebeplerini ispat edemediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

 

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürülen gerekçeleri tekrar ederek Bölge Adliye Mahkemesi kararının ortadan kaldırılması istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

 

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerli olup olmadığı noktasındadır.

 

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.

 

2. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun (6325 sayılı Kanun) 18 inci maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:

"(5) (Ek: 12/10/2017-7036/24 md.) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz."

 

3. 6325 sayılı Kanun'un 8, 9, 11, 14, 15, 17 ve 18 inci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 30 vd. maddeleri.

 

3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

 

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

 

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

 

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

 

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

 

04.03.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

 

K A R Ş I O Y

 

Arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış işçilik alacaklarının anlaşma tutanağına rağmen dava konusu edilip edilemeyeceği ve edilebilecekse bunun koşulları uyuşmazlık konusudur.

 

Bu hususa ilişkin olarak mevzuat hükümleri incelendiğinde karşımıza çıkan hükümler, 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesine 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun (7036 sayılı Kanun) 35 inci maddesi ile eklenen dördüncü fıkra ile aynı Kanun'un 24 üncü maddesiyle eklenen beşinci fıkradır.

 

6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre “Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı haller hariç, taraflar ve avukatları ile arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.”

 

Aynı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrası ise “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” şeklindedir.

 

Yukarıya alınan maddelerin gerekçesi sırasıyla;

“... 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesine eklenen dördüncü fıkra ile, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacağı hükme bağlanmaktadır. Bu düzenleme yapılırken 19.03.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 'Uzlaşma sağlama' başlıklı 35/A maddesi dikkate alınmaktadır. Zira bu maddede 'Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.' hükmü yer almaktadır. ...”

 

“... 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesine eklenen beşinci fıkra ile, arabulucu huzurunda anlaşılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı hüküm altına alınmaktadır. Anlaşılan hususların bilahare dava edilemeyeceği dikkate alındığında arabulucu tarafından düzenlenecek ve taraflar ve varsa temsilcileri veya avukatları tarafından imzalanacak anlaşma tutanağında 'anlaşılan hususların' net bir şekilde ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin işçi ve işveren tarafı kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma ücreti konusunda anlaştıklarında arabulucunun bu kalemleri ayrıca ve açıkça tutanağa bağlamasında fayda görülmektedir. Anlaşma tutanağının içeriğinden 'anlaşılan hususlar' net bir şekilde görülebilmeli ve bilahare dava açma yasağına tâbi olan bu hususlar tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça tespit edilebilmelidir. ...” şeklindedir.

 

Arabuluculuk anlaşma tutanağının ilâm niteliğinde belge kabul edilmesi, “anlaşılan hususlarda taraflarca dava açılamaz” şeklindeki hüküm, 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının gerekçesi ve 6325 sayılı Kanun'un Türkiye Büyük Millet Meclisinde 07.06.2012 tarihinde kabul edilen ilk metninde yer almayan 18 inci maddesinin dördüncü ve beşinci fıkralarının görülen ihtiyaç ve lüzum üzerine yaklaşık beş yıl sonra çıkarılan 7036 sayılı Kanun'un 24 ve 35 inci maddeleriyle Kanun'a eklenmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; kanun koyucunun açık iradesinin arabulucu önünde konuşulup anlaşma tutanağına bağlanan hususların, arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini yitirmeden hiçbir şartta dava konusu edilmesine müsade etmemek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

 

Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağındaki imzanın sahteliğinin veya taraflardan birisinin iradesinin fesada uğratılmış olduğunun veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığının tespiti durumunda, anlaşma tutanağının iptal edilmesi mümkündür ve iptal kararının kesinleşmesi ile birlikte yukarıda değinilen dava açma yasağı ortadan kalkacağından iptal edilen anlaşma tutanağındaki hususlar dava konusu edilebilecektir.

 

Anlaşma tutanağının sahteliği veya irade fesadı ile sakatlığı veya arabuluculuk görüşmesinin usulüne uygun yapılmadığı iddiası, doğrudan doğruya açılacak bir alacak veya işe iade davasında görülmesi mümkün bir ön sorun mudur; yoksa işe iade veya alacak davasından önce ve bağımsız bir dava olarak açılması zorunlu mudur sorusunun cevabı uyuşmazlığın özüne tekabül etmektedir.

 

Kanun'un "Anlaşılan hususlarda dava açılamaz." şeklindeki net ve emredici hükmü ile aynı doğrultudaki gerekçesi ve anlaşma tutanağını ilâm niteliğindeki belgelerden sayan yaklaşımı karşısında, dava açma yasağı ortadan kalkmadan yani arabuluculuk tutanağı iptal edilip bu karar kesinleşmeden anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılması mümkün olmadığından, bu hususun doğrudan doğruya açılacak işe iade veya alacak davası içerisinde ön sorun olarak tartışılıp karara bağlanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Kanun'un açık hükmünün olduğu yerde yorum veya işçi lehine yorum gibi argümanlarla açık kanun hükmü boşa çıkarılamaz. Bu aşamada hemen belirtmek gerekir ki eğer 6325 sayılı Kanun ilk çıkarıldığı hâliyle kalsaydı yani yaklaşık beş yıl sonra 7036 sayılı Kanun'un 24 üncü maddesi ile 18 inci maddeye eklenen beşinci fıkra olmasaydı hiç kuşkusuz arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerli olup olmadığı ilgisine göre açılacak işe iade veya alacak davasında ön sorun olarak incelenebilirdi. Ancak açıkça belli ki kanun koyucu tam da bu olasılığı engellemek için bilinçli bir tercihle yukarıda değinilen ek maddeyi 6325 sayılı Kanun'a monte etmiştir. Kanun koyucunun iradesi ve kanun hükmü bu kadar açıkken bu yasal değişiklik yapılmamış gibi davranmaya devam etmenin de izahı yoktur.

 

Bu hususta bir diğer görüş de iptal davasının ön sorun olarak ele alınamayacağını benimseyip müstakil dava niteliğini kabul etmekle birlikte, anlaşma tutanağının iptali davası ile duruma göre anlaşma tutanağının konusunu oluşturan işe iade veya alacak davasının birlikte açılabileceği ancak bu durumda müstakil iki davanın varlığı nedeniyle her ikisi bakımından da (işin doğası gereği önce iptal davası ile ilgili karar verilecektir) ayrı ayrı hüküm kurmak gerektiği şeklindedir ki, bu görüşe de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki yukarıda da izah olunduğu üzere anlaşma tutanağının hukuken varlığını sürdürdüğü herhangi bir zaman dilimi içerisinde Kanun'dan kaynaklanan dava açma yasağı nedeniyle anlaşma tutanağının konusu olan hususların dava konusu edilmesi mümkün değildir. İlgili Kanun hükmü bu durumu açıkça ve yoruma imkân bırakmayacak netlikte düzenlemiştir. Meseleyi bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse örneğin; arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanmış kıdem tazminatı bakımından, hem arabuluculuk anlaşma tutanağının irade fesadı nedeniyle iptali ve hem de bakiye kıdem tazminatının tahsili talepli davada, anlaşma tutanağının konusu kıdem tazminatının dava edildiği tarih nedir? Hiç kuşkusuz anlaşma tutanağının iptalinin istendiği tarihtir. Peki bu tarih itibarıyla arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçersiz midir? Yine hiç kuşkusuz henüz iptal edilip bu yöndeki karar kesinleşmediği için arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliliğini devam ettirmektedir. Peki arabuluculuk anlaşma tutanağı hukuken geçerliyken anlaşma tutanağına konu husus dava konusu edilebilir mi? 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki açık ve kesin emredici düzenleme nedeniyle edilemez.

 

Meselenin tartışılması gereken bir diğer yönü de davanın miktarı veya türü bakımından kesinlik hususudur.

 

Bu hususta da iki farklı görüş ortaya çıkmış olup Dairemizin çoğunluk görüşü, iptal davası ile duruma göre işe iade veya alacak davası birlikte açılmış ve mahkemenin de iptal istemi ve sonrasındaki dava bakımından ayrı ayrı hüküm kurduğu hâl ile arabuluculuk anlaşma tutanağının neden geçersiz olduğunu izahla birlikte ayrıca iptal talebinde bulunulmayan ve doğrudan işe iade veya alacak talep edilen davalarda, mahkemenin arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği iddiasını ön sorun olarak inceleyip bu yönde hüküm fıkrası kurmadan doğrudan diğer taleple ilgili karar verdiği durumda, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği hususunun bağımsız bir dava olmayıp diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olduğu, buna bağlı olarak da ön sorun olarak incelenecek bağımsız bir dava olmayan geçersizlik hususunun kesinliğe etkisi olmadığı şeklindedir ki kanaatimizce burada ulaşılan sonuç da hukuka uygun değildir. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından yine örnek vermek gerekirse, işe iade hususunda arabulucuya gitmiş ve arabuluculuk görüşmesi anlaşma ile sonuçlanmış işçinin, iradesinin fesada uğratıldığını iddia edip arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini ve işe iadesini veya geçersizliğin nedenlerini açıkladıktan sonra arabuluculuk anlaşma tutanağının iptalini istemeden doğrudan işe iadesine karar verilmesini istediği bir davada, mahkeme iptal/geçersizlik hususunu ister ön sorun olarak değerlendirmiş, isterse iptal/geçersizlik hususu ile işe iadeyi ayrı iki dava olarak niteleyip iki ayrı hüküm kurmuş olsun, bölge adliye mahkemelerinin işe iadeye dair verecekleri kararlar tür itibarıyla temyizi kabil kararlardan olmadığı için bu kararın Yargıtay tarafından incelenemeyeceği yönündedir. Keza konu işe iade değil de alacak ise bu defa da temyiz edenin sıfatına göre bakılması gereken ret veya kabul miktarı temyiz sınırının altında ise temyiz incelemesinin miktar bakımından kesinlik nedeniyle yapılamayacağı yönündedir.

 

Yukarıda birkaç kez izah edildiği üzere, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan hususlarda söz konusu anlaşma tutanağı açılacak bağımsız bir davada iptal ettirilip kararın kesinleşmesi sağlanmadan dava açılamaz. Davanın bağımsız iptal davası olarak açılması hâlinde verilecek karar tür itibarıyla temyize tâbi olduğu gibi bir miktar söz konusu olmadığı için miktar bakımından kesinliğe de takılmayacak ve her hâlde temyizen incelenmesi mümkün olacaktır. Bizce birlikte dava açılması yine yukarıda izah ettiğimiz üzere mümkün olmamakla birlikte bir an için mümkün olduğunu düşündüğümüzde de tek başına iptal davası iken temyizi kabil olan bir kararın yanına ilave bir dava geldi diye temyizi kabil olmaktan çıktığını düşünmenin hukuki ve mantıki bir dayanağı da bulunmamaktadır.

 

Yine yukarıda izah edildiği üzere, birlikte açılan davalarda iptal/geçersizlik hususunun ayrı bir dava olmayıp diğer davada çözümlenmesi gereken ön sorun olduğu görüşüne katılmamız ve temyiz/kesinlik meselesine bu gözle bakmamız mümkün değildir.

 

Kabul ettiğimiz görüşün, müstakil açılacak iptal davasının yıllar sonra kesinleşeceği gerçeği karşısında, işçinin bu zaman zarfında alacaklarının zamanaşımına uğrama riski ile alacağına oldukça geç kavuşma riskini barındırması hususunda gelmesi muhtemel eleştiriler bakımından da konunun açıklığa kavuşturulmasında fayda vardır. Öncelikle açık ve kesin bir kanun hükmünün uygulanmasından sosyal kaygılarla imtina edilemez. Diğer taraftan dava açmanın kanunen yasak olduğu dönem bakımından dava zamanaşımının işlemeye devam ettiği de işin mahiyeti gereği düşünülemez. Kaldı ki 6098 sayılı Kanun'un 153 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) ncı bendi de bu konu bakımından değerlendirilmeli ve tartışılmalıdır.

 

Son olarak değinilmesi gereken bir husus da, 6100 sayılı Kanun'un 208 inci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Bir belgenin sahteliğini iddia eden kimse, bunu aynı mahkemede ön sorun şeklinde ileri sürebileceği gibi, bu konuda ayrı bir dava da açabilir.” hükmüdür. Buradaki düzenleme “bunu aynı mahkemede ön sorun olarak ileri sürebileceği gibi” ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere, görülmekte olan bir davada taraflardan birisi tarafından sunulan delil niteliğindeki belgeye ilişkin olup ilâm niteliğindeki belgelerden sayılan ve dava açma engeli teşkil eden arabuluculuk anlaşma tutanağının bu kapsamda değerlendirilmesi kanaatimizce mümkün değildir. Çünkü birisi dava açılmasına engel teşkil etmeyen ama davanın sonucunu etkileyebilecek bir delilken, diğeri doğrudan doğruya davanın açılmasına kanunen engel olan ilâm niteliğinde bir belgedir. Mahiyeti gereği de açılmış bir davada sonradan ileri sürülmesinden ziyade dava açılırken başlangıçta davacı tarafından getirilmesi beklenir. Aynı zamanda bu düzenleme sadece sahtecilik (imza inkârı) iddiasına ilişkin olup irade fesadı iddiasını ve diğer hususları kapsamaz. Diğer taraftan 6100 sayılı Kanun'un bu hükmü karşısında özel hüküm olduğu tartışmasız olan 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının varlığı karşısında uygulanma imkânı yoktur ve anılan madde hükmü nedeniyle arabuluculuk anlaşma tutanağının iptaline ilişkin davanın müstakil bir dava olarak açılması zorunludur.

 

Sonuç olarak toparlamak gerekirse;

 

6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasındaki açık hüküm nedeniyle, arabuluculuk anlaşma tutanağına bağlanan konularda sahtecilik, irade fesadı veya arabuluculuk sürecinde usulsüzlük iddiasında bulunarak dava açmak isteyen kimse; öncelikle müstakil bir arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali davası açmalı, eğer tutanağın iptaline karar verilir ve bu karar kesinleşirse ancak bu kesinleşmeden sonra arabuluculuk anlaşma tutanağına konu hususlarda dava açılabilmelidir.

 

Arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliği doğrudan açılmış bir alacak veya işe iade davasında ön sorun olarak değerlendirilemez.

 

Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali ile buna bağlı olarak işe iade veya alacak talepli iki dava, dava yığılması şeklinde birlikte açılamaz ve görülemez. Birlikte açılan davalar bakımından hukuki vasıflandırma adı altında veya başka bir yöntemle iptal istemli dava diğer davanın ön sorunu olarak nitelendirilemez.

 

Birlikte açılan davalarda duruma göre işe iade veya alacak davası tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmeli ve bu talep bakımından dava tarihi itibarıyla 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir.

 

Arabuluculuk anlaşma tutanağının iptali/geçersizliği hususu, bağlantılı diğer davada değerlendirilmesi gereken ön sorun olamayacağından, her ne şekilde açılırsa ve her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, sadece arabuluculuk tutanağının iptali istemli bağımsız bir dava kabul edilmesi gereken talep nedeniyle verilecek her türlü karara karşı her durumda temyiz yolunun açık olduğu kabul edilmelidir.

 

Arabuluculuk görüşmesi sonrasında anlaşmaya varılamadığına dair düzenlenmiş tutanak eklenerek açılan davada aynı talepler bakımından daha önce arabuluculuk anlaşma tutanağı düzenlendiğinin yargılama esnasında ortaya çıkması durumunda 6325 sayılı Kanun'un 18 inci maddesinin beşinci fıkrasının dava açılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek usulden ret kararı verilmelidir. Bu durum dava dilekçesinde açıklanıp anlaşma tutanağının iptali istendikten sonra anlaşmaya varılamadığına dair tutanağa bağlı olarak talepte bulunulmuş olması hâlinde ise iptal istemi tefrik edilip ayrı bir esasa kayıtla davaya devam olunmalı, diğer dava ise yine aynı şekilde yukarıdaki gerekçeyle usulden reddolunmalıdır.

 

Usulüne uygun şekilde bağımsız olarak açılacak iptal davasının görülmesi süresince zamanaşımı süresinin durduğu kabul edilmelidir.

 

Yukarıda açıklanan şekildeki hukuki ve vicdani kanaatim nedeniyle, arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğinin tespiti ile alacak isteminin aynı davada birlikte görülebileceğine ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.


Bu sayfa 138 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor