31. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre başvurucuya ödenmesi gereken 5.590,17 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin davanın açıldığı tarihle ödeme tarihleri arasındaki değer kaybını telafi edecek fark ile ödenmesi gereken bedel 8.617,42 TL'dir.
32. Başvurucunun kararın infaz edilmediği yönünde bir şikâyetinin de olmadığı gözetildiğinde ödemeye esas karar tarihi dikkate alınarak başvurucuya yasal faiz ödemesi yapıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda tüketici fiyat endeksi verileri uyarınca TÜİK verilerine göre tazminata uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten bireysel başvuru tarihine kadar enflasyonun yaklaşık %10 oranında olduğu, diğer bir deyişle kamulaştırma bedelinin yargılama sırasında enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.
33. Sonuç olarak başvurucuya, başvuruya konu dava tarihiyle ödemenin yapıldığı tarihlere kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında olduğu tartışmasız olan kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmıştır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ZÜBEYDE TATAR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/10194) |
|
Karar Tarihi: 22/5/2024 |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan |
: |
Basri BAĞCI |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Ömer ÇINAR |
Raportör |
: |
Özge ULUKAYA |
Başvurucu |
: |
Zübeyde TATAR |
Vekili |
: |
Av. Abdurrahman BAYAR |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru; kamulaştırma sırasında taşınmazın tamamının kamulaştırılmaması, kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi ve aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
2. Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) başvurucuya ait taşınmazın 2.150,9 m²lik kısmının 7/12/2007 tarihinde kamulaştırmasına karar vermiştir. Başvurucu 11/11/2013 tarihinde Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) TEİAŞ aleyhine kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davası; TEİAŞ ise 17/6/2014 tarihinde Van 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) başvurucu aleyhine kamulaştırma bedel ve tescil davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi kamulaştırma bedel ve tescil davasının başvurucunun açtığı tazminat davasıyla birleştirilmesine karar vermiştir. Mahkemece iki kez keşif yapılmış, 22/7/2015 tarihli keşif zaptında Mahkeme gözlemi olarak dava konusu taşınmazın çevresinde yerleşim yeri bulunmadığı, belediye hizmetlerinden yararlandığına ilişkin herhangi bir emareye rastlanılmadığı ve taşınmazın tarlalarla çevrili sürülmemiş arazi niteliğinde olduğunun gözlemlendiği açıklanmıştır. Bilirkişi raporlarında ise dava konusu taşınmazın mücavir alan içerisinde ve uygulama imar planının dışında kaldığı, belediyenin temizlik ve yol hizmetlerinden yararlandığı gerekçesiyle arsa vasfında kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir. İkinci bilirkişi raporunda kamulaştırma bedeli taşınmazın arsa veya arazi olarak kabul edilmesi ihtimaline binaen alternatifli şekilde hesaplanmıştır.
3. Mahkeme 20/10/2015 tarihinde kamulaştırmasız el atmaya dayalı açılan tazminat davasının kabulüyle tespit edilen 17.605,75 TL tazminatın taleple bağlı kalınarak 5.400,00 TL'sinin başvurucuya ödenmesine ve dava konusu taşınmazın 2.150,90 m²lik kısmı üzerinde TEİAŞ lehine daimî irtifak hakkı tesisine karar vermiş, kamulaştırma bedel ve tescil davasının konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Kararda keşif mahallinde yapılan gözlem neticesinde taşınmazın üzerinde ve çevresinde yapılaşma olmadığının tespit edildiği açıklanmış, taşınmazın meskûn mahalde bulunmaması sebebiyle arazi/tarla vasfında olduğu kabul edilerek değerlendirme yapıldığı belirtilmiştir. Taraflarca temyiz edilen Mahkeme kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin (Daire) 12/6/2017 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında kamulaştırma yapan idare tarafından bedel tespit ve tescil davası açıldığı takdirde öncelikle bedel tespit ve tescil davası yönünden inceleme yapılarak karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
4. Mahkeme; bozma kararına uyarak kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davasının görülen davadan ayrılmasına, tazminat davası yönünden yargılamaya başka bir esas üzerinden devam edilmesine karar vermiştir. Mahkemece 20/10/2017 tarihinde taşınmaz mahallinde keşif yapılmış, keşif zaptında yer alan Mahkeme gözleminde taşınmazın kuru tarım arazisi vasfında olduğunun ve çevresinde tarım arazilerinin bulunduğunun tespit edildiği açıklanmıştır. 13/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda üzerinde buğday üretimi yapılan dava konusu taşınmazın niteliğinin kuru tarım arazisi olduğu ifade edilmiş, net gelir metodu uygulanarak buğday-yonca münavebesi dikkate alınmak suretiyle kamulaştırma bedeli 3.852,94 TL olarak belirlenmiştir. Bilirkişi raporunda taşınmazın iklim, toprak ve topoğrafik yapısı göz önünde bulundurulduğunda kapitalizasyon faiz oranın %5 olarak tespit edildiği açıklanmıştır. Taşınmazın yüksek verimli kuru tarım arazisi niteliği, ana karayoluna ve mücavir alana yakın olması, taşınmaz üzerinde hayvansal ve tarımsal projelerin uygulanmasının mümkün olması nedeniyle %100 oranında objektif değer artışı uygulanması gerektiği ifade edilmiştir. Kamulaştırma nedeniyle değer düşüklüğü oranı elektrik hattının taşınmazın tam ortasından geçmesi ve irtifak alanının taşınmazın yaklaşık beşte birine tekabül etmesi nedeniyle %8 olarak belirlenmiştir.
5. Mahkeme 28/11/2017 tarihinde davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın 2.150,90 m²lik kısmı üzerinde TEİAŞ lehine daimî irtifak hakkı tesisine, kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 3.852,94 TL'nin başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen Mahkeme kararı, Dairece 15/10/2018 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında münavebeye esas alınan yoncanın satış fiyatının hatalı olarak tespit edilmesi ve dava konusu taşınmazın yüz ölçümü, geometrik durumu ve enerji nakil hattı güzergahı dikkate alındığında değer düşüklüğü oranının %10 yerine %8 olarak kabul edilmesi sebebiyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiği ifade edilmiştir. Ayrıca 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesinin (8) numaralı fıkrasında yapılan değişikliğin dikkate alınmamasının hatalı olduğu açıklanmıştır.
6. Mahkeme bozma kararına uyarak 13/11/2017 tarihli bilirkişi raporunu hazırlayan bilirkişi heyetinden ek rapor alınmasına karar vermiştir. Alınan ek raporlarda 13/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda yapılan değerlendirmelere bağlı kalındığı belirtilerek bozma kararı doğrultusunda buğday-yonca münavebesi ve 2014 yılında ait veriler dikkate alınmak suretiyle kamulaştırma bedelinin 5.590,17 TL olarak hesaplandığı ifade edilmiştir.
7. Mahkeme 30/4/2019 tarihinde ek bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın 2.150,90 m²lik kısmı üzerinde TEİAŞ lehine daimî irtifak hakkı tesisine, kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 5.590,17 TL'nin 3.852,94 TL'lik bölümü için 18/10/2014 tarihinden önceki karar tarihi olan 28/11/2017 tarihine, kalan 1.547,06 TL için ise 18/10/2014 tarihinden karar tarihine kadar yasal faiz işletilmesine karar vermiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen Mahkeme kararı, Dairenin 13/1/2020 tarihli kararıyla onanarak kesinleşmiştir.
8. Nihai karar, başvurucu vekili tarafından 4/2/2020 tarihinde öğrenilmiştir. Başvurucu vekili 4/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
9. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Kamulaştırma Bedelinin Düşük Belirlendiğine İlişkin İddia Yönünden
10. Başvurucu;
i. Dava konusu taşınmazın arsa vasfında olmasına rağmen arazi/tarla vasfında kabul edilmesi sebebiyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini ifade etmiştir.
ii. Mahkemenin beş bilirkişi raporu aldığını ancak raporlar arasındaki çelişkiyi gidermeden karar verdiğini belirtmiştir. Bilirkişi heyetinin taraflı davrandığını, dava konusu taşınmazın yanında yer alan taşınmaz için daha yüksek bir kamulaştırma bedeli tespit edildiğini iddia etmiştir.
iii. Taşınmazın üzerinde enerji nakil hattının geçirilmesi sebebiyle kullanılamaz hâle geldiğini bu nedenle tamamının kamulaştırılması gerektiğini açıklamıştır.
iv. Taşınmazın sulu tarım arazisi niteliğinde olduğu ve taşınmazda yonca, buğday, sebze ve meyve tarımı yapıldığı dikkate alınmaksızın Yargıtay içtihadı gereği toplam giderin toplam gelirin üçte birinden fazla olamayacağına ilişkin kabule aykırı olarak hesaplama yapıldığını ifade etmiştir.
v. Kapitalizasyon faiz oranının %3 yerine %5 olarak kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu açıklamış, kamulaştırılan taşınmazın objektif değer artış oranının %100'den daha fazla olmasına rağmen düşük hesaplandığını vurgulamıştır.
vi. Sonuç olarak başvurucu açıklanan nedenlerle eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
11. Bakanlık görüşünde, kamulaştırma bedelinin ödenmiş olması hâlinde başvurucunun mağdur sıfatının devam edip etmediğinin değerlendirilmesi gerektiği, diğer hak ihlali iddialarının ise kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
12. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. Kamulaştırılan taşınmaz, başvurucunun mülkiyetinde bulunduğundan mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun taşınmazının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
14. Uyuşmazlık konusu taşınmaz 2942 sayılı Kanun çerçevesinde kamulaştırılmıştır. Dolayısıyla kamulaştırma yoluyla yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan taşınmazın üzerinden elektrik iletim hattı geçmesi nedeniyle yapılan kamulaştırma işleminin kamu yararı amacına dayandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
15. Anayasa Mahkemesi Mehmet Akdoğan ve diğerleri (B. No: 2013/817, 19/12/2013), Mukadder Sağlam ve diğerleri (B. No: 2013/2511, 22/1/2015), Abdülkerim Çakmak ve diğerleri (B. No: 2014/1964, 23/2/2017), Cevat Aydın (B. No: 2014/13886, 4/10/2017), Ali Taşgeldi (B. No: 2018/30814, 16/11/2021) ve Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti. (B. No: 2015/12563, 24/5/2018) kararlarında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu kararlarda, taşınmaz bedelinin tespitinin teknik ve uzmanlık gerektirmesi nedeniyle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevinde olduğu, Anayasa Mahkemesinin görevinin kamulaştırma bedelinin tespiti yönteminin gerçek bedelin ödenmesini temin edip etmediğini incelemekten ibaret olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin bir temyiz mercii olmadığı, inceleme yetkisinin sınırlı olduğu ve bir temyiz mercii gibi hareket ederek derece mahkemesi kararlarını her yönüyle hukuka uygunluk denetimine tabi tutmayacağına dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 46. maddesine gerçek değerin kamulaştırma bedeli olarak ödenmesi mülkiyetten yoksun bırakılan malikler için anayasal bir güvencedir. Bu madde ışığında taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın şartları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir.
16. Belirtilen ilkeler kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, Mahkemenin keşif mahallinde yapılan gözlem neticesinde dava konusu taşınmazı üzerinde ve çevresinde yapılaşma olmaması ve meskûn mahalde bulunmadığının anlaşılması sebebiyle arazi/tarla vasfında kabul ettiği anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Mahkemenin keşif sırasındaki gözlemiyle taşınmazın filli durumunu tespit ederek yaptığı değerlendirmenin taşınmazın gerçek değerinin tespitine engel teşkil etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Öte yandan başvurucunun başvuru formunda taşınmazın arsa vasfında kabul edilmesi gerektiğini gösterir herhangi bir somut veri sunamadığı görülmüştür.
17. Mahkemenin hükme esas aldığı ek rapora dayanak teşkil eden 13/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın yüksek verimli tarla arazisi olması, en yakın ana karayoluna yaklaşık 1,5 km uzaklıkta bulunması ve mücavir alana yakınlığı sebebiyle objektif değer artış oranı %100 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak Mahkeme tarafından benimsendiği anlaşılan bilirkişi raporunda objektif değer artış oranının tespitine ilişkin gerekçenin ilgili ve yeterli olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
18. Başvurucu net gelir yönteminde yapılan hesaplamasında giderlerin gelirlerin üçte birinde fazla olamayacağına ilişkin Yargıtay içtihadına aykırı hesaplama yapılıp münavebeye esas alınan ürünlerin de hatalı olarak tespit edilerek kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğini ileri sürmüştür. Yargıtayın belirlediği kriterler doğrultusunda her bölgenin ve her taşınmazın somut özelliklerine göre tarımsal veriler değişebilmektedir. Kamulaştırma bedeli de her taşınmazın özellikleri dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu sebeple her taşınmazın değerinin farklı olması kaçınılmazdır. Diğer yandan teknik ve uzmanlık gerektiren kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespitine yönelik hangi verilerin ve hangi ürünlerin münavebeye esas alınacağı uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Kaldı ki başvurucunun Yargıtay içtihadına aykırı şekilde hesaplama yapıldığını ileri sürmekle birlikte bu iddiasını destekler nitelikte içtihat sunmadığı anlaşılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun söz konusu tarımsal veriler ve münavebeye esas alınacak ürünlere ilişkin şikâyetleri hakkında yargılama makamları tarafından 2942 sayılı Kanun'da öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun olarak kamulaştırma bedelinin hesaplandığı kanaatine varılmıştır.
19. Başvurucunun bir diğer şikâyeti kamulaştırma bedelinin tespitinde kapitalizasyon faizinin %3 yerine %5 olarak kabul edilmesine yöneliktir. Kapitalizasyon faizi taşınmazın bedelinin belirlenmesinde hesaba katılan bir unsur olup yıllık net gelir ile gerçek satış bedeli arasındaki oranı ifade etmektedir. Başvuru formu incelendiğinde başvurucunun sulu tarım arazileri için kapitalizasyon faiz oranın %3 olarak kabul edildiği yönünde yerleşik içtihat oluştuğunu beyan ettiği ancak başka herhangi bir açıklamada bulunmadığı tespit edilmiştir. Öte yandan kapitalizasyon faiz oranının %3 olarak uygulandığı emsal taşınmazlar hakkında da somut veri sunulmadığı görülmüştür. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki inceleme yetkisinin sınırları ve niteliği gözetildiğinde kapitalizasyon faiz oranının yüksek belirlendiği iddiasına yönelik daha öte bir inceleme yapılmasına yetecek verilerin başvurucu tarafından temin edilmediği anlaşılmıştır.
20. Başvurucu kamulaştırılan taşınmazın kadim su kaynaklarıyla sulanmasına rağmen sulu tarım arazisi olarak kabul edilmediğini ileri sürmüştür. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın kuru tarım arazisi olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmıştır. Öte yandan keşif sırasında yapılan Mahkeme gözleminde taşınmazın kuru tarım arazisi vasfında olduğu tespit edilmiştir. Başvuru formunda sadece taşınmazın sulu tarım arazisi niteliğinde olduğunun öne sürülmesi Mahkemenin ulaştığı kanaatin keyfî olduğunun kabulü için yeterli değildir. Mahkemenin kanaatinin sorgulanabilmesi için başvurucunun bundan daha öte dayanaklar göstermesi -örneğin kendisininkiyle aynı özelliklere sahip taşınmazların sulu tarım arazisi olarak kabul edildiğini ortaya koyması- beklenir. Başvurucunun açıklanan yönde bir çabaya girişmemiş olması karşısında Mahkemenin ulaştığı kanaatin keyfî ve temelsiz olduğunun söylenmesi için hiçbir neden bulunmamaktadır.
21. Başvurucu taşınmazın üzerinden elektrik hattı geçirilmesiyle birlikte yapı inşa edilemeyecek hâle geldiğini belirterek taşınmazın tamamının kamulaştırılması gerektiğini iddia etmiştir. Bilirkişi raporunda elektrik hattının taşınmazın tam ortasında geçmesi ve irtifak alanının taşınmazın yaklaşık beşte birine tekabül etmesi nedeniyle değer düşüklüğü oranı %8 olarak tespit edilmiş, Daire dava konusu taşınmazın yüz ölçümü, geometrik durumu ve enerji nakil hattı güzergahı dikkate alındığında değer düşüklüğü oranının %10 olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu bağlamda Mahkemece, anılan Daire kararı doğrultusunda değer düşüklük oranının taşınmazın mevcut durumu ve elektrik enerji hattının özellikleri dikkate alınarak belirlendiği anlaşılmıştır. Öte yandan başvurucu tarafından kamulaştırma işlemiyle vasfı arazi/tarla olarak belirlenen taşınmazın bu niteliğine uygun olarak kullanılmasının imkânsız hâle geldiğini gösterir somut bir veri sunulmamıştır.
22. Başvurucu son olarak bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden kötü niyetle hazırlanan bilirkişi raporuna dayalı olarak kamulaştırma bedelinin tespit edilmesinden yakınmıştır. Mahkemece Dairenin bozma kararından sonra önceki bilirkişi heyetinden ek rapor alınmak suretiyle kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir. Hükme esas alındığı anlaşılan ek bilirkişi raporunda bozma kararı kapsamında kaldığı anlaşılan hususlar hariç olmak üzere önceki bilirkişi raporunda yer alan tespitlere göre karar verildiğinin açıklandığı, kamulaştırma bedelinin önceki bilirkişi raporlarına kıyasla daha yüksek hesaplandığı görülmüştür. Bu kapsamda başvurucunun anılan iddialarının temelinin bulunmadığı anlaşılmıştır.
23. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin önceki içtihatlarında ortaya koyduğu ilkeler uyarınca Mahkeme tarafından hükmedilen kamulaştırma bedelinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi orantılı kıldığı, müdahalenin taşıdığı kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengeyi bozmadığı sonucuna varılmıştır.
24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kamulaştırma Bedelinin Değer Kaybına Uğratılarak Ödendiğine İlişkin İddia Yönünden
25. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinin değer kaybına ilişkin kararlarında atıf yaparak kamulaştırma bedeline en yüksek faiz oranının uygulanması gerekirken yasal faiz işletilmesinden yakınmaktadır. Başvurucunun bu şikâyetinin kamulaştırma bedelinin değer kaybına ilişkin olduğu kabul edilmelidir. (bazı farklarla birlikte bkz. Menderes Titiz, B. No: 2019/5574, 8/12/2022, § 39).
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
27. Somut olayda dava konusu taşınmazın tapuda başvurucu adına kayıtlı olduğu anlaşılmakla birlikte başvurucunun taşınmazının kamulaştırılmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucuya ait taşınmazın kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).
28. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Mehmet Akdoğan ve diğerleri (§§ 41-65) ile Ali Şimşek ve diğerleri (B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 58-69) kararlarında belirtilmiştir. Buna göre kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).
29. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için derece mahkemelerince tespit edilen gerçek değer ile başvurucuya yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucunun mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).
30. Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 5.590,17 TL'nin 3.852,94 TL'sine 18/10/2014 tarihinden önceki karar tarihi olan 28/11/2017 tarihine kadar, 1.547,06 TL'sine 18/10/2014 tarihinden karar tarihine kadar yasal faiz işletilmesine karar verildiği görülmüştür. Yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin 3.852,94 TL'si 27/11/2017 tarihinde, kamulaştırma bedelinden geriye kalan 1.737,23 TL ise 5/4/2019 tarihinde başvurucuya ödenmiştir.
31. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre başvurucuya ödenmesi gereken 5.590,17 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin davanın açıldığı tarihle ödeme tarihleri arasındaki değer kaybını telafi edecek fark ile ödenmesi gereken bedel 8.617,42 TL'dir.
32. Başvurucunun kararın infaz edilmediği yönünde bir şikâyetinin de olmadığı gözetildiğinde ödemeye esas karar tarihi dikkate alınarak başvurucuya yasal faiz ödemesi yapıldığı kabul edilmelidir. Bu durumda tüketici fiyat endeksi verileri uyarınca TÜİK verilerine göre tazminata uygulanan yasal faize rağmen alacağın hak kazanıldığı tarihten bireysel başvuru tarihine kadar enflasyonun yaklaşık %10 oranında olduğu, diğer bir deyişle kamulaştırma bedelinin yargılama sırasında enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğradığı görülmektedir.
33. Sonuç olarak başvurucuya, başvuruya konu dava tarihiyle ödemenin yapıldığı tarihlere kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamında olduğu tartışmasız olan kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşılmıştır. Belirtilen değer kaybının miktarı gözetildiğinde müdahaleyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu sebeple söz konusu müdahalenin kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozduğu sonucuna varılmıştır.
34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Aleyhe Vekâlet Ücretine Hükmedilmesine İlişkin İddia Yönünden
35. Başvurucu, kamulaştırma bedel ve tescil davasında aleyhine kamulaştırma bedelinin %15'ine tekabül edecek miktarda vekâlet ücretine hükmedilmesinden yakınmaktadır. Başvuruya konu kamulaştırma bedel ve tescil davasında Mahkemece başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
37. Başvurucunun kamulaştırma bedel ve tescil davasında aleyhine vekâlet ücretine hükmedildiğine ilişkin iddiasının temyiz dilekçelerinde yer almadığı tespit edilmiştir. Temyiz dilekçelerinde kamulaştırma bedelinin düşük tespit edildiği belirtilmiş ancak aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünde herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
38. Bireysel başvuruda ileri sürülen tüm iddiaların öncelikle olağan başvuru yollarında ileri sürülmesi ve yargı makamlarının bu iddiaları tartışmasına fırsat verilmesi gerekmektedir. Yargı makamlarının birtakım iddiaları resen inceleme mecburiyetinin bulunması başvurucunun bunları -bireysel başvuruda bulunabilme koşulu olarak- ileri sürme yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine ilişkin iddiasını temyiz aşamalarında ileri sürme sorumluluğunu yerine getirmeyen başvurucunun bu şikâyetinin incelenmesi bireysel başvurunun ikincilliği ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
39. Açıklanan gerekçelerle aleyhe vekâlet ücretine hükmedildiğine ilişkin iddianın temyiz aşamasında ileri sürülmediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu, başvuruda yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır
42. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
43. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 60.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın
gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
A. 1. Kamulaştırma bedeli yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Aleyhe vekâlet ücretine hükmedilmesi yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Kamulaştırma bedelinin değer kaybına uğratılarak ödendiğine ilişkin iddia yönünden Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapmak amacıyla Van 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2018/852, K.2019/354) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 22/5/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.