Dosya kapsamında, sanığın arkadaşının da içinde bulunduğu bir grubun üzerine yüklenen "suç örgütü kurma, örgüte üye olma, tefecilik, yağma, kasten yaralama" suçları dolayısıyla yürütülen soruşturmada alınan dinleme kararlarına yansıyan sanığın görüşmelerinin, "tesadüfen elde edilen delil" olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu, sanığın üzerine atılı eylemin ise 5411 sayılı Kanun'un 73/3. maddesi delaletiyle 159. maddesinde yazılı "bankacılık veya müşteri sırrının ifşası" suçu olduğu, bu suçun ise CMK'nin 135. maddesinde yazılı katalog suçlar arasında da bulunmaması karşısında tapelerin "tesadüfen elde edilen delil" olarak da kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu suretle sanığın 01.02.2013 tarihinde başka dosyanın sanığı ile arasında geçen tek bir görüşmesinin bulunduğu, iletişimin tespiti tutanağının sanık yönünden hukuka uygun ele geçirilmiş bir delil olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan sanığın aşamalardaki üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, görüşmeyi hatırlamadığı, olsa olsa arkadaşının elindeki çek fotokopisi üzerinden okuduğu T.C. kimlik numarasından ilgili kişinin adresini vermiş olabileceğini, bunun da her bankanın hamile vermesi zorunlu bilgilerden olduğu yönündeki savunmalarının, tek başına sanığın üzerine atılı suçu işlendiğine ilişkin cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olarak değerlendirilemeyeceği de gözetilerek, CMK'nin 223/2-e maddesi uyarınca beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
7. Ceza Dairesi 2021/12850 E. , 2021/12106 K.
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5411 sayılı Yasaya muhalefet
HÜKÜM : Hükümlülük, erteleme
Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
1- Sanığın üzerine atılı suça konu eylemin 01.02.2013 günü işlendiği iddia edilmesine rağmen gerekçeli kararda suç tarihinin 13.02.2014 olarak yazılması,
2- İletişimin tespiti, kayda alınması, dinlenmesi ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesiyle ilgili 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135. maddesindeki iletişim tespiti karar tarihinde yürürlükte olan düzenleme;
"Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet Savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır."
Şeklinde olup, yine aynı maddenin 6. fıkrası da,
"Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümlerin ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir,
a)Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (Madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
3. İşkence (Madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, Madde 102),
5. Çoçukların cinsel istismarı (Madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti (Madde 188),
7. Parada sahtecilik (Madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç Madde 220),
9. Fuhuş (Madde 227, fıkra 3)
10. İhaleye fesat karıştırma (Madde 235),
11. Rüşvet (Madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (Madde 282),
13. Silahlı örgüt (Madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (Madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (Madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (Madde 12 ) suçları,
c) Bankalar Kanunu'nun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz." biçimindedir.
Yine, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 138. maddesinin 2. fıkrasında "Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir."
Hükümleri yer almaktadır.
Anılan yasal düzenlemeler ışığında bir suç soruşturması nedeni ile dinleme kararı alınabilmesi için suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmamasının gerekli olduğu gibi, aynı zamanda soruşturması yapılan suçların da 6. fıkrada düzenlenen suçlardan olması gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 2013/10-283 Esas, 2013/599 Karar ve 10.12.2013 tarihli kararında da, "İfade alma ve sorgunun 5271 sayılı CMK'nun 148. maddesinde sayılan şekillerde yapılması, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiye bu hakkının hatırlatılmaması delil elde etme yasaklarına; duruşmada tanıklıktan çekinen tanığın önceki ifadesinin okunamaması, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı kanunun 135. maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir." şeklinde belirtilen yasak delil niteliğinde olan kanıtların hükme esas alınamayacağı ifade edilmiştir.
Dosya kapsamında, sanığın arkadaşının da içinde bulunduğu bir grubun üzerine yüklenen "suç örgütü kurma, örgüte üye olma, tefecilik, yağma, kasten yaralama" suçları dolayısıyla yürütülen soruşturmada alınan dinleme kararlarına yansıyan sanığın görüşmelerinin, "tesadüfen elde edilen delil" olarak değerlendirilmesinin mümkün olduğu, sanığın üzerine atılı eylemin ise 5411 sayılı Kanun'un 73/3. maddesi delaletiyle 159. maddesinde yazılı "bankacılık veya müşteri sırrının ifşası" suçu olduğu, bu suçun ise CMK'nin 135. maddesinde yazılı katalog suçlar arasında da bulunmaması karşısında tapelerin "tesadüfen elde edilen delil" olarak da kabul edilmesinin mümkün olmadığı, bu suretle sanığın 01.02.2013 tarihinde başka dosyanın sanığı ile arasında geçen tek bir görüşmesinin bulunduğu, iletişimin tespiti tutanağının sanık yönünden hukuka uygun ele geçirilmiş bir delil olarak kabul edilemeyeceği, öte yandan sanığın aşamalardaki üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği, görüşmeyi hatırlamadığı, olsa olsa arkadaşının elindeki çek fotokopisi üzerinden okuduğu T.C. kimlik numarasından ilgili kişinin adresini vermiş olabileceğini, bunun da her bankanın hamile vermesi zorunlu bilgilerden olduğu yönündeki savunmalarının, tek başına sanığın üzerine atılı suçu işlendiğine ilişkin cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil olarak değerlendirilemeyeceği de gözetilerek, CMK'nin 223/2-e maddesi uyarınca beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık müdafii ile katılan vekilinin bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, HÜKMÜN, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 30.09.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.