19. Somut olay yönünden Ayten Saka ve Nurten Saka kararında belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dava tarihi olan 18/9/1991'den itibaren nihai karar tarihi olan 15/4/2019'a kadar (yaklaşık 27 yıl 6 ay) 30,77 TL'nin yasal faizi hesaplandığında bedelin yasal faizi ile birlikte 245 TL civarında olacağı görülmüştür. Oysaki 1991 yılının Eylül ayında Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 100 TL'lik bir mal varlığının başvurucular tarafından başlatılan yargısal sürecin sona erdiği 15/4/2019 tarihinde 194.593TL'ye ulaştığı gözetildiğinde 30,77 TL'lik alacağın sadece yasal faiz ilave edilerek ödenmesinin başvurucuların mağduriyetinin giderilmesinde yetersiz kalacağı açıktır. Kaldı ki 15.388 m²lik taşınmaz için 30,77 TL gibi bir bedelin belirlenmesi davanın bir tarafı yararına ve diğer tarafı aleyhine aşırı derecede orantısızlığa yol açmış, adil denge başvurucular aleyhine bozulmuştur. Bunun yanında bireysel başvuru dosyası ve eklerinde yer alan belgeler incelendiğinde başvurucuların murisi ve diğer davacıların 1991 yılında açtığı bu davanın 2019 yılında sonuçlanmasına yol açacak herhangi bir etkilerinin bulunduğundan da söz etmek mümkün değildir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
GÜLÇİN SARIOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/25945) |
|
Karar Tarihi: 19/3/2024 |
R.G. Tarih ve Sayı: 8/7/2024-32596 |
|
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Kenan YAŞAR |
Raportör |
: |
Olcay ÖZCAN |
Başvurucular |
: |
1. Gülçin SARIOĞLU |
|
|
2. Gülsüm Tülin DOĞAN |
|
|
3. Meryem Tülay COŞKUN |
Vekili |
: |
Av. Emir Ali BAŞER |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, davada hükmedilen bedelin güncel değeri karşılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucuların murisi H.A. ile diğer davacılar 18/9/1991 tarihinde Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) Sınırlı Sorumlu Yünsa Mensupları Kooperatifi (Kooperatif) ve Şenköy Köy Muhtarlığı aleyhine dava açmıştır. Davacılar bu davada 27/10/1934 tarihli ve 1.200 sıra No.lu kök tapu kaydına konu 15.388 m²lik taşınmazın murislerine ait olmasına rağmen kadastro çalışması sonrasında davalı Kooperatif adına düzenlenen tapular içinde bırakıldığını ileri sürmüştür. Buna göre 430 sayılı parselden ifrazen ayrılan 532 sayılı parselde 5.000 m², 429 sayılı parselden ifrazen ayrılan ve yolda kalan 1.500 m², 527 sayılı parselde 1.500 m², 131 ada 7 sayılı parselden ifrazen ayrılan 49 ve 50 sayılı parsellerde ayrı ayrı 1.500 m²lik kısmın kendilerine ait olduğunu ve bunlardan 532, 527 ve 131 ada 49 sayılı parsellerin üçüncü kişilere satıldığını belirterek 429 sayılı parselden ifrazen ayrılan ve yolda kalan 1.500 m² ile 131 ada 50 sayılı parseldeki 1.500 m²lik kısmın tapu kayıtlarının iptalini, hisseleri oranında adlarına tescilini, munzam ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla üçüncü kişilere satılan 532 sayılı parsel için 150.000.000 eski Türk lirası, 527 sayılı parsel için 50.000.000 eski TL ve 131 ada 49 sayılı parsel için 50.000.000 eski TL olmak üzere toplam 250.000.000 eski TL'nin üçüncü kişilere satış tarihinden itibaren kanuni faiziyle birlikte Kooperatiften tahsilini talep etmiştir. Bireysel başvuru dosyasından belirlenemeyen bir tarihte G. İnşaat Taahhüt Ticaret Anonim Şirketi dâhilî davalı olarak davaya katılmıştır.
3. Yargılama sırasında davacılar vekilince yargılamaya konu taşınmazların malikler tarafından satıldığı ileri sürülmüş ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davaya eski maliklere karşı 5.000.000.000 eski TL tazminat üzerinden devam edilmesi talep edilmiştir.
4. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/4/2004 tarihinde ispat edilemeyen davanın reddine karar vermiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesi (Yargıtay Dairesi) 11/4/2005 tarihinde eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Bozma sonrası Asliye Hukuk Mahkemesi 14/10/2008 tarihinde, davanın ispat edildiğini, alınan bilirkişi raporuna göre dava tarihinde bir dönümün değerinin 2 yeni Türk lirası (YTL) olduğunu ve Tapu Müdürlüğünden getirilen dava tarihine ilişkin tapu satış akit tablolarının bu bedeli doğruladığını belirterek davanın kısmen kabulüne, 15.388 m²lik taşınmazın dönümü 2 YTL'den toplam 30,776 TL'nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar vermiştir. Davacılar vekili; temyiz dilekçesinde, hükmedilen bedelin çok düşük olduğunu, tazminatın dava tarihinden değil hüküm veya son keşif tarihine göre hesap edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
5. Yargıtay Dairesi 3/6/2010 tarihinde, tefhim olunan kısa kararla tebliğ olunan gerekçeli karar farklı olduğundan kararı bozmuş ve diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/9/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne ve 30,77 TL'nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar vermiştir. Karar, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
6. Yargıtay Dairesi 4/6/2013 tarihinde kararı bozmuştur. Bozma kararında 28/1/2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkındaki Kanun ile eski TL'den altı sıfır atılarak YTL kullanımına geçildiği, 4/4/2007 tarihli ve 2007/11963 sayılı Bakanlar Kurulu kararının eki karar ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin para birimi olan YTL ve yeni kuruştaki yeni ibarelerinin 1/1/2009 tarihinde yürürlükten kaldırılacağının hükme bağlandığı, bilirkişiler tarafından düzenlenen raporda taşınmazların 1 dönüm değerinin 2.000.000 TL olarak belirtildiği ancak hangi tarihteki para biriminin esas alındığının belirtilmediği açıklanmıştır.
7. Asliye Hukuk Mahkemesi, yeniden yaptığı yargılama sonunda dava tarihi itibarıyla eski TL yürürlükte olduğundan dönümün 2.000.000 eski TL'den hesap edildiğini,15.388 m²lik taşınmazın toplam tazminat bedelinin dava tarihi itibarıyla 30.776.000.000 eski TL olduğunu, hüküm tarihi itibariyle yürürlükte olan para birimine göre ise tazminat miktarının 30,77 TL'ye tekabül ettiğini ifade etmiş ve davanın kısmen kabulü ile, 30,77 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacılara verilmesine karar vermiştir.
8. Davacıların temyiz talebini inceleyen Yargıtay Dairesi 1/6/2018 tarihinde temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermiştir. Davacılar vekili karar düzeltme dilekçesinde 1991 yılındaki paranın alım gücü ile hüküm tarihindeki alım gücü arasında aşırı fark olduğunu, paradan altı sıfır atılmasının ve enflasyonun yüksek olmasının dikkate alınmadığını belirterek denkleştirici adalet ilkesine göre karar verilmesini talep etmiştir. Yargıtay Dairesi karar düzeltme talebini 15/4/2019 tarihinde reddetmiştir.
9. Başvurucu, nihai hükmü 26/6/2019 tarihinde öğrendikten sonra 24/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuru, süresi içinde yapılmıştır.
10. İkinci Bölüm Birinci Komisyon 17/10/2023 tarihinde başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden kabul edilebilirlik hususunun karara bağlanmasının Bölüm kararını gerektirmesi nedeniyle Bölüme gönderilmesine karar vermiştir.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucular, uzayan dava sürecinde değişen ekonomik şartların dikkate alınmadığını, 1991 yılına göre belirlenen bedelden sadece sıfır atılarak hesap yapıldığını, on beş dönümlük taşınmaza 30,77 TL değer biçilmesinin haksız olduğunu belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Adalet Bakanlığı
görüş bildirmemiştir.
12. Başvuru mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
14. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Ayten Saka ve Nurten Saka (B. No: 2018/38147, 20/10/2021) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Ayten Saka ve Nurten Saka kararına konu olayda mirasçılar tarafından tenkis talebiyle 1989 yılında açılan davada bilirkişiler, tenkise konu edilen malların bedelini murisin ölüm tarihi olan 27/2/1988'i esas alarak belirlemiştir. Buna göre tereke bedeli 11.023,85 TL ve her bir davacının saklı payı 413,51 TL hesaplanmıştır. Mahkeme 413,51 TL'nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ayrı ayrı ödenmesine karar vermiştir. Başvurucular 413,51 TL'nin güncel bedeli yansıtmaktan uzak olduğunu belirterek Anayasa Mahkemesine başvurmuş; Anayasa'nın 5., 10., 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Anayasa Mahkemesi, devletin mirasçıların mahfuz hisselerinin ihlal edilmesini önlemeye yönelik tedbirler almasının mülkün korunması kapsamında devlete yüklenen pozitif yükümlülüklerin bir gereği olduğunu ifade etmiş ve mirasçıların mahfuz hisselerine karşı üçüncü kişilerce gerçekleştirilecek müdahalelerin önlenmesine ilişkin olarak yeterli yasal altyapının bulunduğu sonucuna ulaşıldığını ancak şikâyetin bu konudaki kanun hükümlerinin uygulanmasına yönelik olduğunu belirtmiştir. Uyuşmazlığa uygulanacak 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi'nin 517. maddesinde mirasın ölüm ile açılacağının ve murisin ölümüne bağlı olmayan teberru ve taksimlerinin mirasa alakaları noktasından mirasın açıldığı gündeki hâline göre takdir edileceğinin belirtildiğini, Yargıtay içtihadında da tenkise tabi tutulacak mal varlığının ölüm tarihindeki değerinin hesaba katılması gerektiğinin kabul edildiğini ifade etmiştir. Pozitif yükümlülükler yönünden son olarak incelenecek hususun tarafların menfaatleri arasında adil bir denge gözetilip gözetilmediği olduğuna işaret etmiş, taşınmazın güncel değerinin esas alınması hâlinde ihlal edilen miras payının 34.107.142,85 TL şeklinde tespit edildiğini belirtmiştir. Mahkemece başvurucular lehine hükmedilen 413,51 TL ile yasal faizinin toplamda 10.000 TL civarında olacağına vurgu yapmıştır.
16. Anayasa Mahkemesi murisin ölüm tarihi (27/2/1988) itibarıyla varlığı tespit edilen bir alacağın yaklaşık otuz yıldan fazla bir süre sonra ödenmesinin başvuruculara ciddi külfet yüklediğini, bu süre içinde 413,51 TL'lik alacaklarına kavuşamadıklarını, bunu değerlendirme ve enflasyon karşısında değer yitirmesini engelleyecek önlemler alma fırsatı elde edemediklerini belirtmiştir. Mirasın açıldığı 1988 yılı Şubat ayında Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 100 TL'lik bir mal varlığının, örneğin -başvurucular tarafından başlatılan yargısal sürecin nihayete erdiği 25/10/2018 tarihinde 1.183.487,93 TL'ye ulaştığı gözetildiğinde- 413,51 TL'lik alacağın sadece yasal faiz ilave edilerek ödenmesinin başvurucuların mağduriyetinin giderilmesinde yetersiz kalacağının açık olduğunu ifade etmiştir. Derece mahkemelerinin başvurucuların menfaatleri ile davalıların menfaatleri arasında adil bir denge kurabildiği, dolayısıyla mülkiyet hakkının pozitif yükümlülüklerinin devlete yüklediği ödevlere uygun bir inceleme yapabildiklerinin söylenemeyeceğini belirtmiş; Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
17. Somut olayda başvurucuların murisinin de aralarında olduğu davacılar tarafından 18/9/1991 tarihinde açılan davada, davacılara ait tapu kapsamında kalan toplam 15.388 m²lik taşınmazın kadastro çalışması sonrasında Kooperatif adına düzenlenen tapular içinde bırakıldığı ileri sürülmüş; tapu iptali tescil ile üçüncü kişilere geçen kısımlar yönünden tazminat talebinde bulunulmuştur. Yargılama sırasında davacılar vekili yargılamaya konu taşınmazların satıldığını ileri sürmüş ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davaya eski maliklere karşı 5.000.000.000 eski TL tazminat üzerinden devam edilmesini talep etmiştir. Alınan bilirkişi raporunda dönüm bedeli 2.000.000 eski TL olarak belirlenmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi 15.388 m²lik taşınmazın toplam tazminat bedelinin dava tarihi itibarıyla 30.776.000.000 eski TL olduğunu, hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte olan para birimine göre ise tazminat miktarının 30,77 TL'ye tekabül ettiğini ifade etmiş ve 30,77 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacılara verilmesine karar vermiştir. Yargılama sırasında davacılar vekilinin 1991 yılındaki paranın alım gücü ile hüküm tarihindeki alım gücü arasında fazlaca fark olması, paradan altı sıfır atılması ve enflasyonun yüksek olması nedeniyle denkleştirici adalet ilkesine göre karar verilmesi talebi kabul edilmemiştir.
18. Devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında başvurucuların alacağını tahsil etmelerini sağlama yönünde bir yükümlülüğü bulunduğundan söz edilemeyeceği açık olmakla birlikte alacağının tahsiline imkân tanıyan uygun hukuki mekanizmaların kurulması, bu hukuksal yol ve mekanizmaların somut olarak işlerliğinin sağlanması ve taraf menfaatleri arasında adil bir denge kurulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir.
19. Somut olay yönünden Ayten Saka ve Nurten Saka kararında belirtilen ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dava tarihi olan 18/9/1991'den itibaren nihai karar tarihi olan 15/4/2019'a kadar (yaklaşık 27 yıl 6 ay) 30,77 TL'nin yasal faizi hesaplandığında bedelin yasal faizi ile birlikte 245 TL civarında olacağı görülmüştür. Oysaki 1991 yılının Eylül ayında Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 100 TL'lik bir mal varlığının başvurucular tarafından başlatılan yargısal sürecin sona erdiği 15/4/2019 tarihinde 194.593TL'ye ulaştığı gözetildiğinde 30,77 TL'lik alacağın sadece yasal faiz ilave edilerek ödenmesinin başvurucuların mağduriyetinin giderilmesinde yetersiz kalacağı açıktır. Kaldı ki 15.388 m²lik taşınmaz için 30,77 TL gibi bir bedelin belirlenmesi davanın bir tarafı yararına ve diğer tarafı aleyhine aşırı derecede orantısızlığa yol açmış, adil denge başvurucular aleyhine bozulmuştur. Bunun yanında bireysel başvuru dosyası ve eklerinde yer alan belgeler incelendiğinde başvurucuların murisi ve diğer davacıların 1991 yılında açtığı bu davanın 2019 yılında sonuçlanmasına yol açacak herhangi bir etkilerinin bulunduğundan da söz etmek mümkün değildir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
III. GİDERİM
21. Başvurucular; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması, her biri için ayrı ayrı 30.000 TL maddi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
22. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
23. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şarköy Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/82, K.2014/206) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.