YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

İşe iade davasının hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesi ile sendikal tazminat talebinin reddedilmesinin, mahkemeye erişim hakkına aykırı olduğu hk. (AYM)

Karar Özeti

 

29. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

 

30. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik şartının sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

 

31. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun açtığı davayı işe iade davası olarak nitelendirerek davanın 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi kapsamında hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddetmiştir.

 

32. Bununla birlikte başvuruya konu yargılamada başvurucunun işe iade davasının bulunmadığı görülmektedir. Başvurucu ilk derece mahkemesinde açtığı davada açıkça sendikal tazminat talebinde bulunmuş ve dava ilk derece mahkemesince bu kapsamda değerlendirilmiştir. Sendikal tazminat talebine ilişkin dava açma şartlarının ise 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesinde düzenlenmiş olup (bkz. § 11), maddenin son cümlesinde 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre dava açılmamasının ayrıca sendikal tazminat talebini engellemeyeceği vurgulanmıştır. Anılan maddede sendikal tazminat talepli dava açma süresine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte Yargıtay (bkz. § 12) genel hükümlere göre zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu tespit etmiştir. Bu kapsamda uyuşmazlığa konu iş sözleşmesinin 5/5/2016 tarihinde sona erdiği, bu kurumda 25/8/2017 tarihinde açılan davanın on yıllık zamanaşımı süresi içinde olduğu gözetildiğinde davanın niçin hak düşürücü süre yönünden reddedildiği anlaşılamamaktadır.

 

33. Dolayısıyla 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesi gözardı edilerek yapılan nitelendirme üzerine hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin kararda -anılan Yargıtay içtihadı da dikkate alındığında- Bölge Adliye Mahkemesince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile kanuni dayanağın ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır. Bu durumda kanunilik ölçütü yönünde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

 

34. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasıyla ilgili bir unsur içermemektedir.

 

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Karar

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ SAĞLAM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/6130)

 

Karar Tarihi: 9/1/2024

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Ali SAĞLAM

Vekili

:

Av. Onur DENİZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

 

1. Başvuru, sendikal tazminat talebiyle açılan davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

 

2. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

 

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

 

III. OLAY VE OLGULAR

 

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

 

5. Başvurucu 2/7/2012 ile 5/5/2016 tarihleri arasında davalı işyerinde operatör yardımcısı olarak çalışmıştır. Başvurucu, aynı zamanda davalı işyerinde yetkili Türkiye Tüm Kağıt Selüloz Sanayii İşçileri Sendikası (Tümka-İş) üyesidir.

 

6. Tümka-İş ile davalı işyeri arasında 2015 yılı sonunda toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başlamış, bu görüşmelerden sonuç alınamaması üzerine sendika grev kararı almıştır. Başvurucu da sendika kararı doğrultusunda 126 gün süren greve katılmıştır. Sonrasında başvurucunun iş sözleşmesi 5/5/2016 tarihinde işverenle imzaladığı ikale sözleşmesi kapsamında sona ermiştir.

 

7. Başvurucu 25/8/2017 tarihinde, Gebze 1. İş Mahkemesinde sendikal tazminat talepli dava açmıştır. Başvurucu, sendika kararı doğrultusunda katıldığı grev bitiminde işyerinde çalışmaya devam etmek istediğini ancak işverenin kendisine zorla ikale sözleşmesi imzalattırarak iş sözleşmesini sonlandırdığını öne sürmüştür. Başvurucu, işverenin salt sendikal gerekçelerle kendisine baskı uygulayarak imzalattığı ikale sözleşmesi kapsamında kendisini işten çıkardığını belirterek sendikal tazminat talebinde bulunmuştur.

 

8. İlk derece mahkemesi 10/10/2018 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Gerekçeli kararda; başvurucunun kıdem ve ihbar tazminatı ödenmek suretiyle çıkışının yapılması yönünde işverene teklifte bulunduğu, işveren tarafından bu teklifin kabul edilerek taraflar arasında ikale sözleşmesi imzalandığı ve iş akdinin ikale ile sona erdirilmiş olduğu kanaatine varılmıştır. Mahkeme; başvurucunun ikale sözleşmesi esnasında kendisine baskı yapıldığı, irade fesadı bulunduğu yönündeki iddiasının, uzun süre greve katılmış birisi olması gözönüne alındığında hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, tanık beyanları ile de bu hususu ispatlayamadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.

 

9. Başvurucunun anılan kararı istinaf yargı yoluna götürmesi üzerine Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve dava şartı nedeniyle davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının ilgili kısmı şöyledir:

 

"...4857 sayılı İş Kanunu 20. maddesi uyarınca 'İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde işe iade davası açabilecektir.' Maddede düzenlenen bir aylık süre hak düşürücü süredir. Dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında resen araştırılacaktır. Somut olayda davacı işçi, ikale sözleşmesinin geçersiz olduğu, iradesinin fesada uğratıldığı iddiası ile işe iade talep etmiştir. Dosyada mevcut işçi imzasını içeren ikale sözleşmesi 05/05/2016 tarihlidir. Dava ise 25/08/2017 tarihinde, fesihten yaklaşık 18 ay sonra açılmıştır. Davalının cevap dilekçesinde dahi hak düşürücü sürenin geçtiği savunulmasına rağmen mahkemece, dava şartı olup resen gözetilmesi gereken hususun dikkate alınmayıp, dava şartı nedeniyle davanın reddi yerine işin esasına girilerek hatalı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur..."

 

IV. İLGİLİ HUKUK

 

A. Ulusal Hukuk

 

1. Mevzuat

 

10. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun "Fesih bildirimine itiraz ve usulü" kenar başlıklı 20. maddesinin dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan ilgili kısmı şöyledir:

 

"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminin tebliğinden itibaren bir ay içinde işe iade davası açabilecektir.''

 

11. 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun "Sendika özgürlüğünün güvencesi" kenar başlıklı 25. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 

"(5) Sendikal bir nedenle iş sözleşmesinin feshi hâlinde işçi, 4857 sayılı Kanunun (…),20 ve 21 inci madde hükümlerine göre dava açma hakkına sahiptir. İş sözleşmesinin sendikal nedenle feshedildiğinin tespit edilmesi hâlinde, 4857 sayılı Kanunun 21 inci maddesine göre işçinin başvurusu, işverenin işe başlatması veya başlatmaması şartına bağlı olmaksızın sendikal tazminata karar verilir... 4857 sayılı Kanun'un yukarıdaki hükümlerine göre dava açmaması ayrıca sendikal tazminat talebini engellemez"

 

2. Yargıtay İçtihadı

 

12. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 20/5/2019 tarihli ve E.2017/16130, K.2019/11148 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 

''...gerek İş Kanunu'nda, gerekse Borçlar Kanunu'nda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 1/7/2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir. Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat,... istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir...''

 

B. Uluslararası Hukuk

 

13. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

 

14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de -maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamıyla birlikte dikkate alındığında- mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

 

V. İNCELEME VE GEREKÇE

 

15. Anayasa Mahkemesinin 9/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

 

A. Başvurucunun İddiaları

 

16. Başvurucu, sendikal tazminat talepli açtığı davanın Bölge Adliye Mahkemesi tarafından işe iade davası olarak nitelendirilip davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddedilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu öne sürmüştür.

 

B. Değerlendirme

 

17. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

 

18. Başvurucunun şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

 

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

2. Esas Yönünden

 

a. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

 

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

 

21. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olamaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

 

22. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

 

23. Öte yandan Anayasa'nın 36. maddesinin ikinci fıkrasında, hiçbir mahkemenin görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda adil yargılanma hakkı, şartları bulunduğu takdirde kişilere davanın görüldüğü mahkemeden uyuşmazlığın esasının incelenmesini isteme güvencesini de sağlar.

 

24. Somut olayda, istinaf aşamasında başvurucunun sendikal tazminat talepli davasının esası hakkında bir inceleme yapılmadığından mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunulduğu görülmektedir.

 

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

 

25. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye

erişim hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

 

26. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

 

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

 

27. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartlarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 

28. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen, hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).

 

29. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

 

30. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve

hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik şartının sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

 

31. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun açtığı davayı işe iade davası olarak nitelendirerek davanın 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesi kapsamında hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan reddetmiştir.

 

32. Bununla birlikte başvuruya konu yargılamada başvurucunun işe iade davasının bulunmadığı görülmektedir. Başvurucu ilk derece mahkemesinde açtığı davada açıkça sendikal tazminat talebinde bulunmuş ve dava ilk derece mahkemesince bu kapsamda değerlendirilmiştir. Sendikal tazminat talebine ilişkin dava açma şartlarının ise 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesinde düzenlenmiş olup (bkz. § 11), maddenin son cümlesinde 4857 sayılı Kanun hükümlerine göre dava açılmamasının ayrıca sendikal tazminat talebini engellemeyeceği vurgulanmıştır. Anılan maddede sendikal tazminat talepli dava açma süresine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte Yargıtay (bkz. § 12) genel hükümlere göre zamanaşımı süresinin on yıl olduğunu tespit etmiştir. Bu kapsamda uyuşmazlığa konu iş sözleşmesinin 5/5/2016 tarihinde sona erdiği, bu kurumda 25/8/2017 tarihinde açılan davanın on yıllık zamanaşımı süresi içinde olduğu gözetildiğinde davanın niçin hak düşürücü süre yönünden reddedildiği anlaşılamamaktadır.

 

33. Dolayısıyla 6356 sayılı Kanun'un 25. maddesi gözardı edilerek yapılan nitelendirme üzerine hak düşürücü süre yönünden davanın reddine ilişkin kararda -anılan Yargıtay içtihadı da dikkate alındığında- Bölge Adliye Mahkemesince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile kanuni dayanağın ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır. Bu durumda kanunilik ölçütü yönünde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

 

34. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasıyla ilgili bir unsur içermemektedir.

 

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 

VI. GİDERİM

 

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

 

37. Başvuruda mahkemeye erişim hakkı yönünden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu

kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

 

VII. HÜKÜM

 

Açıklanan gerekçelerle;

 

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesine (E.2018/209, K.2018/207) iletilmek üzere Gebze 1. İş Mahkemesine (E.2017/366, K.2018/393) GÖNDERİLMESİNE,

 

D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

 

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

 

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Bu sayfa 66 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor