17. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kamu görevlisi sıfatıyla katıldığı basın açıklamasında attığı sloganlarla doğrudan bir partiyi terör örgütüyle ilişkilendirerek kamu görevlisi hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün gereklerine aykırı davrandığı ve bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
18. Hiç şüphesiz disiplin cezaları memurların kariyerleri üzerinde bir tesir bıraktığı gibi kanunlarda yazılı hâllerde memur statüsünün sona ermesine de neden olabilir. Somut olayda ise başvurucunun mevcut müdahale seçenekleri arasından eyleminin ağırlığına karşılık gelen disiplin cezası uyarınca cezalandırıldığı görüldüğünden müdahalenin orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.
19. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HASAN KARAAĞAÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/21298) |
|
Karar Tarihi: 16/11/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 20/2/2024-32466 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Ali Erdem ŞAHİN |
Başvurucu |
: |
Hasan KARAAĞAÇ |
Vekili |
: |
Av. Duygu DEMİREL BAŞAR |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, kamu görevlisi olan başvurucunun katıldığı bir toplantıda attığı sloganlardan dolayı disiplin cezası ile cezalandırılması nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Adıyaman Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğünde iş ve meslek danışmanı olarak görev yapmaktadır. Başvurucu, Büro Emekçileri Sendikası (Sendika) üyesi ve aynı zamanda işyeri temsilcisidir.
3. Somut olay 2015 yılı Haziran ayından itibaren yoğun bir şekilde maruz kalınan terör eylemleriyle mücadele kapsamında bazı ilçelerde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi etrafında şekillenmiştir (arka plan bilgisi için bkz. Dilek Kaya, B. No: 2018/14313, 17/7/2019, §§ 8-11). Anılan olaylar nedeniyle Sendikanın bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 22/2/2015 tarihli kararıyla sokağa çıkma yasaklarını kınamak amacıyla 29/12/2015 tarihinde (bir gün) kendisine bağlı tüm sendika üyelerinin işyerlerinden çıkıp tüm illerdeki merkezî alanlarda basın açıklamaları yapmaları çağrısında bulunmuştur (kararın tam metni için bkz. Dilek Kaya, § 14). Sendika, bu çağrı çerçevesinde 25/12/2015 tarihinde şube ve temsilciliklerine "İllerde çok acil olarak KESK-DİSK-TMMOB ilgili birimlerinin bir araya gelerek 29 Aralık 2015 salı günü üretimden gelen gücümüzü kullanarak hizmet üretmeme eylemi kapsamında yapılacak basın açıklamasının yer ve saatini belirleyerek diğer emek ve demokrasi güçlerine çağrı yapmaları önemlidir, ..., yapacağımız eyleme gerekli duyarlılığı göstereceğinize olan inancımızla." şeklinde bir yazı göndermiştir.
4. Başvurucu, bu karar doğrultusunda yıllık izinli olduğu 29/12/2015 tarihinde düzenlenen basın açıklamasına katılarak "Katil IŞİD, İş Birlikçi AKP" şeklinde slogan atmış ve attırmış; "Faşizme Karşı Omuz Omuza", "Zafer Direnen Halkların Olacaktır" ve "Gün Gelecek, Devran Dönecek AKP Halka Hesap Verecek" sloganlarına ise eşlik etmiştir.
5. Anılan sloganlar nedeniyle başvurucu hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu, ifade ve savunmasında özetle Sendikanın kararı üzerine basın açıklamasına katıldığını, bu nedenle soruşturulmasının sendika hakkını ihlal ettiğini vurgulamış; bunun dışında sloganlara ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Başvurucunun Adalet ve Kalkınma Partisini IŞİD terör örgütüyle iş birliği yapmakla itham ettiği, faşist yakıştırmasıyla alenen aşağıladığı belirtilerek 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendi uyarınca "herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette bulunduğu" gerekçesiyle başvurucu hakkında kademe ilerlemesinin durdurulması cezasının uygulanması teklif edilmiş ve Disiplin Kurulu kararıyla başvurucunun cezalandırılmasına karar verilmiştir.
6. Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali talebiyle idare mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesi; başvurucunun sübuta eren eyleminin sendikal faaliyet kapsamında olmadığı, ifade özgürlüğü alanı dışında kaldığı ve 657 sayılı Kanun'un "Tarafsızlık ve devlete bağlılık" kenar başlıklı 7. maddesine uygun düşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Söz konusu karar istinaf kanun yolunda kesinleşmiştir.
7. Başvurucu, nihai kararı 12/6/2018 tarihinde öğrendikten sonra 6/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
9. Başvurucu; üyesi olduğu sendikanın aldığı kararı icra etmesi nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, sendika hakkı, ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde; mevcut başvuruda başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken ilgili mevzuat hükümlerinin, yargı içtihatlarının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınarak bir inceleme yapılması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği açıklamalarını yinelemiştir.
10. Anayasa Mahkemesi, önceki kararlarında kamu görevlileri sendikalarının faaliyet alanlarına ilişkin oldukça geniş açıklamalarda bulunmuştur (Ahmet Parmaksız [GK], B. No: 2017/29263, 22/5/2019, §§ 50, 62; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, B. No: 2018/24874, 31/3/2022, §§ 26, 36). Bu bağlamda Sendikanın somut olaydaki eylem çağrısının çalışma hayatına ilişkin olmadığı ve çekirdek faaliyet alanında kalmadığı anlaşıldığından başvurunun sendika hakkı kapsamında kalmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvuru, ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir (sendika kararından kaynaklanan benzer eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında incelendiği kararlar için bkz. Elif Özkan, B. No: 2018/7757, 8/6/2021, §§ 18-21; Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 36; Okan Balcı ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, B. No: 2018/18397, 1/3/2023, § 10).
11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
12. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin dayanağı olan 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin birinci fıkrasının (D) bendinin (o) alt bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır. Müdahalenin kamu hizmetlerinin tarafsızlığının ve nesnelliğinin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu, Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacını taşıdığı değerlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72). Bu itibarla müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.
13. Bilindiği üzere kamu görevlileri sendikalarına üye olmanın veya bu sendikaların kurucusu olmanın ön şartı kamu görevlisi olmaktır. Kamu görevlisi, sendika ile üyelik, yöneticilik veya kuruculuk gibi herhangi bir bağ kurduktan sonra dahi tabi olduğu statü hukukunun etki alanı dışına çıkmamakta; bir başka ifadeyle statü hukukunun getirdiği sorumluluk ve sınırlamaların bir parçası olmaya devam etmektedir. Dolayısıyla anılan ilişki nedeniyle kamu görevlilerinin tabi oldukları statü hukukunun etki alanı dışında bağımsız, alternatif veya ikame bir kimliğe kavuştuklarını kabul etmek mümkün değildir (İdris Gürkan, B. No: 2018/24432, 7/6/2023, § 19). Bu itibarla devletin terör örgütü ile giriştiği meşru mücadele kapsamında uyguladığı sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek amacıyla Sendikanın çağrısı üzerine (bkz. § 3) düzenlenen toplantıya katılan başvurucunun sendika-kamu görevlisi ilişkisi bağlamında kamu görevlisi sıfatıyla hareket ederek slogan attığı tartışmasızdır (benzer değerlendirmeler için bkz. Okan Balcı ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, § 15; Emre Kaya, 2018/26675, 20/12/2022, § 15).
14. Elbette kamu görevlilerinin de herkes gibi bir olaya ilişkin herhangi bir düşünceye sahip olması ve onu paylaşması ifade özgürlüğü kapsamında mümkündür. Ancak devlet memurları söz konusu olduğunda görüşlerini dengeli ve siyaseten yansız olarak açıklayıp açıklamadığı, kişisel tavırlar sergileyip sergilemediği ve tarafsızlıklarının güvence altında olup olmadığı hususlarının ifade özgürlüğü incelemesinde değerlendirileceği de hatırlanmalıdır (Hasan Güngör, B. No: 2013/6152, 24/2/2016, § 49; Zeki Çınar, B. No: 2016/3585, 12/6/2019, § 34; Ömer Yalçın, B. No: 2017/30798, 29/9/2020, § 26).
15. Somut olayda başvurucu, ülkenin belirli bir bölgesinde uzun süre devam eden vahim şiddet olaylarını yalnızca tek bir perspektiften değerlendiren basın açıklamasına katılmıştır. İdare ise atılan sloganları iktidar partisinin IŞİD terör örgütüyle iş birliği içinde olduğunun ve faşist bir politika izlediğinin ileri sürülmesi olarak nitelendirmiştir. Gerçekten de ifadelere bakıldığında başvurucunun iktidar partisine yönelik olarak katı ve kesinlikle suçlayıcı bir dil kullandığı açıktır. Bu bağlamda ifadelerin söz konusu niteliği ile kamuya açık bir alanda yapılan ve basın yoluyla görüşlerin yayılmasını amaçlayan bir toplantıda dile getirilmesi birlikte değerlendirildiğinde eylemin bir siyasi parti aleyhine başkalarını ikna etme çabası olarak kabul edilebilecek propaganda düzeyine ulaştığını kabul etmek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun sokağa çıkma yasaklarına ve operasyona konu olmayan Adıyaman'da görevli olması ile sloganların planlı bir toplantıda ve organize bir şekilde atılması karşısında eylemin spontane bir tepkinin veya olayların süregelen etkisinin bir sonucu olduğu da söylenemez (kullanılan dil yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. Hatice Deniz Aktaş ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, B. No: 2019/18481, § 42; siyasi temelli ifade açıklamalarının değerlendirilmesinde kullanılan ilkeler için bkz. Sinan Akbulut, B. No: 2019/1396, 2/11/2022, § 34; spontane tepki ve süregelen etkinin değerlendirildiği çok sayıda karar arasından bkz. Evrim Sönmez, B. No: 2019/2241, 12/7/2023, § 25).
16. Son olarak başvurucunun görevi gereği iş gücü piyasasının temel aktörleri olan iş arayanlara, işverenlere ve öğrencilere istihdam ekseninde odaklanmış bütünsel danışmanlık hizmeti sunulmasından sorumlu olduğu da somut olayın değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Başvurucu bu hizmetler kapsamında ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencilerinin kariyer planlamasına ve uygun mesleği seçmelerine yardımcı olmak, Türkiye İş Kurumuna kayıtlı iş arayanların iş bulmalarına ve bu kişilere diğer mesleki konularda (uyum, beceri ve meslek/iş değiştirme) destek olmak, işverenleri bilgilendirmek ve nitelikli iş gücü temini vs. talepleri karşılamak gibi görevleri yürütmektedir. Dolayısıyla başvurucunun istihdam gibi kişilerin hayatını idame ettirmesi için hayati önemde olan bir alanda kamu hizmeti sunulmasından sorumlu olduğu da gözetildiğinde eylemiyle başta danışmanlık hizmeti vereceği öğrenciler olmak üzere kendisinden nesnel davranması beklentisi olan diğer kişiler (işçi ve işveren) üzerinde tek yanlı, uygunsuz ve şiddetli etkiler yaratmaya elverişli fikirleri aşılama tehlikesi yarattığı kabul edilmelidir (benzer bir olayda öğretmenler yönünden yapılan değerlendirmeler için bkz. Okan Balcı ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, § 17).
17. Yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun kamu görevlisi sıfatıyla katıldığı basın açıklamasında attığı sloganlarla doğrudan bir partiyi terör örgütüyle ilişkilendirerek kamu görevlisi hakkında disiplin cezasına hükmedilmesini gerektirecek davranışlardan kaçınma yükümlülüğünün gereklerine aykırı davrandığı ve bu itibarla uygulanan disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiği sonucuna ulaşmıştır (disiplini etkileyen davranışlardan kaçınma yükümlülüğüne ilişkin olarak bkz. Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63; Şah İsmail Harmancı, B. No: 2018/15359, 17/11/2021, § 38; disiplin hukukunun amaçları için bkz. Ayfer Altuntaş ve İkbal Ünzile Gürsoy, § 53).
18. Hiç şüphesiz disiplin cezaları memurların kariyerleri üzerinde bir tesir bıraktığı gibi kanunlarda yazılı hâllerde memur statüsünün sona ermesine de neden olabilir. Somut olayda ise başvurucunun mevcut müdahale seçenekleri arasından eyleminin ağırlığına karşılık gelen disiplin cezası uyarınca cezalandırıldığı görüldüğünden müdahalenin orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.
19. Açıklanan gerekçelerle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu ve Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.