18. Somut olayda serbest avukat olan ve arabuluculuk yapan başvurucu hakkında terör örgütüyle ilgili birtakım suçlardan kamu davası açılması üzerine başvurucunun arabuluculuk sicilindeki kaydı idari işlemle silinmiştir. Kaydın silinme işleminin gerekçesi, başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olmama şartını sağlamaması olarak kabul edilmiştir. Derece mahkemeleri de başvurucu hakkında açılan ceza davalarına dayanarak benzer gerekçeyle başvurucunun iptal talebini reddetmiştir. Başvurucunun temel iddiası, hakkında açılan ceza davasının terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilmesi bakımından yeterli kabul edilemeyeceğine ve ne şekilde irtibatlı ya da iltisaklı olduğuna ilişkin gerekçelerin ortaya konulamadığına ilişkindir.
19. Başvuruya konu süreç kesinleştikten sonra neticelenen ceza davasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütü propagandası yapma suçu ile görevli memura direnme suçu bakımından her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delilin bulunmadığı gerekçesiyle beraat, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan HAGB kararı verilmiştir. Ayrıca anılan süreçte başvurucunun serbest avukatlık faaliyetlerine devam ettiği görülmüştür.
20. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından başvurucunun devam eden bir ceza yargılamasının bulunmasının terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olduğunun kabul edilebilmesi açısından bir şüpheye neden olsa da başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda bu türden bir şüpheye dayanılarak arabuluculuk kaydının silinmesini kamusal makamlardan beklenen ikna edici nitelikte gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturduğunu Şükran Dağ Cabir kararında kabul etmiştir. Kararda, terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için yalnızca kovuşturma bulunmasının yeterli görülmesinin söz konusu kavramların kapsam ve sınırlarının yargı kararlarıyla belirlenmesi konusunda yargısal makamlara tanınan takdir yetkisinin öngörülen yükümlülüklere uygun şekilde kullanılmaması anlamına geleceğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun terör örgütleriyle irtibat ya da iltisak içinde bulunulduğunun kabulü açısından hakkında derdest bir ceza davası bulunmasının tek başına yeterli görüldüğü ve söz konusu işlem ya da kararın gerekçesinin bu tespit üzerinden oluşturulduğu durumda ilgili kişinin beraatine karar verilmesinin söz konusu gerekçeyi tamamen dayanaksız duruma getireceğini ifade etmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 39, 40).
21. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak mevcut başvuruya özgü şartlarda başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin ortaya konulamadığı, başvurucunun ilave tedbirlere maruz bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanamadığı değerlendirilmiştir. Uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL şartlarında da yerine getirilmesi gerektiği açık olmasına rağmen mevcut başvurunun şartlarında anılan yükümlülüğe uygun şekilde hareket edilmediği kanaatine varılmıştır. Somut olayda başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan HAGB kararı verilmiş ise de kararda sadece kovuşturmaların devam etmesinin gerekçe gösterilmesinin yeterli olmadığı da belirtilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükran Dağ Cabir, § 41).
22. Bu itibarla öngörülen güvencelere uygun şekilde gerçekleştirilmeyen tedbirin durumun gerektirdiği ölçüyü koruduğu söylenemeyeceğinden OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı değerlendirilmiştir.
23. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DERYA HAYVA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2019/34707)
Karar Tarihi: 2/11/2023
R.G. Tarih ve Sayı: 13/2/2024-32459
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan : Kadir ÖZKAYA
Üyeler : Engin YILDIRIM
M. Emin KUZ
Basri BAĞCI
Kenan YAŞAR
Raportör : Ayşenur TUNCER
Başvurucu : Derya HAYVA
Vekili : Av. Ertuğrul ÇABUKER
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, arabulucular sicilinden silinme işleminin tesis edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) şartlarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. Şükran Dağ Cabir, B. No: 2019/19839, 15/3/2023, §§ 5-7.
3. Van Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapan ve aynı zamanda arabuluculuk faaliyetinde bulunan başvurucunun arabulucular sicilindeki kaydı Adalet Bakanlığının (Bakanlık) 22/8/2017 tarihli işlemiyle silinmiştir. İşleme ilişkin olarak Bakanlık tarafından gönderilen bildirimde başvurucunun terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı olmamak şartını taşımadığının anlaşıldığı belirtilmiştir.
4. Başvurucu, söz konusu işlemin iptal edilmesi talebiyle 12/10/2017 tarihinde Ankara 7. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan terör örgütüyle iltisaklı olduğu gerekçesiyle arabuluculuk sicilinden silinmesine ilişkin işlemin usule ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu; kendisine savunma imkânı verilmeden, hakkında hiçbir maddi veri olmadan uydurma bir iddia ile yaptırım uygulandığını, mevzuatta sonradan yapılan bir düzenlemenin geçmişe dönük uygulandığını, masumiyet karinesinin, hukuki güvenlik ilkesinin ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiştir.
5. İdare tarafından Mahkemeye sunulan 27/11/2017 tarihli savunma dilekçede; başvurucunun 2017 yılında PKK/KCK terör örgütünün propagandasını yapma suçu, kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama suçlarından hakkında soruşturma yürütüldüğü, akabinde görevi yaptırmamak için direnme, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, yönetme bunların hareketlerine katılma ve terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı, söz konusu ceza yargılamasına Van 2. Ağır Ceza Mahkemesince devam edildiği ifade edilmiştir.
6. Mahkeme 17/4/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucu hakkında PKK terör örgütü propagandası yapma ve bu örgütle ilgili olarak kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme, bu yürüyüşlere katılma suçlarında çeşitli mahkemelerde kovuşturmaların devam ettiği, bu nedenle dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı vurgulanmıştır.
7. Başvurucu, İdare Mahkemesince verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf başvuru dilekçesinde; kararın masumiyet karinesine aykırı olduğunu, hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığını, mevzuatta yapılan değişikliğin sonraki arabuluculuk siciline kabule ilişin uygulanması gerektiğini, kararın gerekçesiz olduğunu ve söz konusu davaların bir siyasi partinin Van örgütlenmesinde demokratik haklar kapsamında yaptığı siyasi faaliyetler sırasında geçen olaylar nedeniyle açıldığını belirtmiştir. Ayrıca başvurucu, hakkında bir dava açılmış olmasının terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olarak kabul edilebilmek için yeterli görülmesinin hukuka aykırı olduğunu vurgulamıştır.
8. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi 12/9/2019 tarihli kararıyla istinaf talebinin kesin olarak reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; İdare Mahkemesince verilen kararın usule ve hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı belirtilmiştir.
9. Başvurucu, nihai kararı 7/10/2019 tarihinde öğrendikten sonra 14/10/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
10. Van 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/11/2019 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütü propagandası yapma suçu ile görevli memura direnme suçu bakımından beraatine, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, suçtan kurulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; kamera kayıtlarının incelenmesi, Görüntülü İnceleme ve Olay tutanakları ile tanık beyanları dikkate alındığında başvurucunun bir grupla hareket ederek 2911 sayılı Kanun'a aykırı olan bir gösteriye katıldığı, eylemci grup içinde bulunan başvurucunun gruba öncülük edip grubun dağılması yönünde yapılan anonslara rağmen grubun bir arada kalmasını sağladığı, grubun amaçladığı eylemlerini devam ettirmesi için çaba gösterdiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme ve terör örgütü propagandası yapma suçunu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delilin bulunmadığı ifade edilmiştir. Beraat kararı, istinaf kanun yoluna başvurulmadığından 16/11/2019 tarihinde kesinleşmiştir. HAGB ve denetimli serbestlik kararına karşı başvurucunun yaptığı itiraz Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kararın usul ve hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
11. Başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 22/3/2021 havale tarihli dilekçesinde hakkındaki beraat kararının kesinleşmesi sonucu Arabuluculuk Daire Başkanlığına yeniden sicile kaydolmak için yaptığı başvuru olumlu sonuçlandığından arabulucu olarak sicile tekrar kaydedildiğini ifade edilmiştir.
12. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
13. Başvurucu; hakkında verilen kararların gerekçesiz olduğunu, hangi nedenlerle terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı kabul edildiğine ilişkin bir açıklama yapılmadığını, irtibat ve iltisak kavramlarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin iddiasının değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Henüz sonuçlanmamış bir ceza davası gerekçe gösterilerek arabulucular sicilinden silinmesinin masumiyet karinesine aykırı olduğunu, sicilden silinmesi nedeniyle arabuluculuk mesleğini yapamadığını, bu durumun sosyal çevresine ve mesleki gelişimine zarar verdiğini ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu, serbest avukatlık faaliyetlerine devam edebildiği hâlde arabuluculuk yapmasının engellenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek tüm bu nedenlerle adil yargılanma hakkının, çalışma hakkının, mülkiyet hakkının, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının, ifade özgürlüğü ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
14. Bakanlık görüşünde; Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu bir beyanda bulunmamıştır.
15. Başvurucunun arabulucular sicilinden kaydının silinmesine ilişkin işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvurudaki müdahalenin başvurucunun mesleki faaliyetlerinin aksamasına yol açtığı, sosyal çevresiyle olan ilişkilerini ve itibarını olumsuz şekilde etkilediği, bu etkinin ciddi olduğu ve belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 24,25).
16. Başvurucunun arabulucular siciline kaydının dört yıla yakın bir süre sonra yeniden yapıldığı ancak kaydın yenilenmesinin işlemden doğrudan ve uzun süre etkilenen başvurucunun mağdur sıfatını sona erdirmeyeceği değerlendirilmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
17. Anayasa Mahkemesi Şükran Dağ Cabir kararına konu benzer somut olayda Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca, müdahalenin Anayasa'daki çekirdek haklarla ilgili olup olmadığı, anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunup dokunmadığı, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırılık teşkil edip etmediği ve durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespitiyle sınırlı bir inceleme yapılacağını kabul etmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 26-28). Anılan kararda başvurucunun arabulucular sicilinden kaydının silinmesine ilişkin tedbirin ve bu kapsamda derece mahkemelerince sonuca bağlanan uyuşmazlığın Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle keyfî olmaması ve söz konusu tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken elbette ülkemizde olağanüstü hâl (OHAL) ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ve OHAL ilanı sonrasında ortaya çıkan şartların dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir (Şükran Dağ Cabir, § 32). Somut olayda da anılan karardaki ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum görülmemiştir.
18. Somut olayda serbest avukat olan ve arabuluculuk yapan başvurucu hakkında terör örgütüyle ilgili birtakım suçlardan kamu davası açılması üzerine başvurucunun arabuluculuk sicilindeki kaydı idari işlemle silinmiştir. Kaydın silinme işleminin gerekçesi, başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olmama şartını sağlamaması olarak kabul edilmiştir. Derece mahkemeleri de başvurucu hakkında açılan ceza davalarına dayanarak benzer gerekçeyle başvurucunun iptal talebini reddetmiştir. Başvurucunun temel iddiası, hakkında açılan ceza davasının terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğunun kabul edilmesi bakımından yeterli kabul edilemeyeceğine ve ne şekilde irtibatlı ya da iltisaklı olduğuna ilişkin gerekçelerin ortaya konulamadığına ilişkindir.
19. Başvuruya konu süreç kesinleştikten sonra neticelenen ceza davasında başvurucu hakkında silahlı terör örgütü propagandası yapma suçu ile görevli memura direnme suçu bakımından her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delilin bulunmadığı gerekçesiyle beraat, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan HAGB kararı verilmiştir. Ayrıca anılan süreçte başvurucunun serbest avukatlık faaliyetlerine devam ettiği görülmüştür.
20. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından başvurucunun devam eden bir ceza yargılamasının bulunmasının terör örgütüyle iltisaklı ya da irtibatlı olduğunun kabul edilebilmesi açısından bir şüpheye neden olsa da başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda bu türden bir şüpheye dayanılarak arabuluculuk kaydının silinmesini kamusal makamlardan beklenen ikna edici nitelikte gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturduğunu Şükran Dağ Cabir kararında kabul etmiştir. Kararda, terör örgütüyle irtibatlı ya da iltisaklı olarak kabul edilmek için yalnızca kovuşturma bulunmasının yeterli görülmesinin söz konusu kavramların kapsam ve sınırlarının yargı kararlarıyla belirlenmesi konusunda yargısal makamlara tanınan takdir yetkisinin öngörülen yükümlülüklere uygun şekilde kullanılmaması anlamına geleceğini belirtmiştir. Ayrıca başvurucunun terör örgütleriyle irtibat ya da iltisak içinde bulunulduğunun kabulü açısından hakkında derdest bir ceza davası bulunmasının tek başına yeterli görüldüğü ve söz konusu işlem ya da kararın gerekçesinin bu tespit üzerinden oluşturulduğu durumda ilgili kişinin beraatine karar verilmesinin söz konusu gerekçeyi tamamen dayanaksız duruma getireceğini ifade etmiştir (Şükran Dağ Cabir, §§ 39, 40).
21. Somut olayda da anılan ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Sonuç olarak mevcut başvuruya özgü şartlarda başvurucunun terör örgütleriyle irtibatlı ya da iltisaklı olduğu hususunda verilen idari ve yargısal kararlarda objektif ve ikna edici nitelikte gerekçelerin ortaya konulamadığı, başvurucunun ilave tedbirlere maruz bırakılmasına ilişkin gerekliliğin söz konusu kavramların kapsamını gösterecek şekilde somut olgulara dayalı olarak ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanamadığı değerlendirilmiştir. Uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL şartlarında da yerine getirilmesi gerektiği açık olmasına rağmen mevcut başvurunun şartlarında anılan yükümlülüğe uygun şekilde hareket edilmediği kanaatine varılmıştır. Somut olayda başvurucu hakkında kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma ile ihtara rağmen dağılmamakta ısrar etme suçundan HAGB kararı verilmiş ise de kararda sadece kovuşturmaların devam etmesinin gerekçe gösterilmesinin yeterli olmadığı da belirtilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şükran Dağ Cabir, § 41).
22. Bu itibarla öngörülen güvencelere uygun şekilde gerçekleştirilmeyen tedbirin durumun gerektirdiği ölçüyü koruduğu söylenemeyeceğinden OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı değerlendirilmiştir.
23. Açıklanan gerekçelerle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
III. GİDERİM
24. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
25. Başvurucunun Anayasa Mahkemesine sunduğu 22/3/2021 havale tarihli dilekçesinde hakkında beraat kararlarının kesinleşmesi sonucu Arabuluculuk Daire Başkanlığına sicile yeniden kayıt için yaptığı başvurunun olumlu sonuçlanması nedeniyle arabulucu olarak sicile tekrar kaydedildiği ifade edildiğinden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır.
26. Öte yandan ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebilmesi için başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 7. İdare Mahkemesi (E.2017/3004), Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesi (E.2019/1504) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.