YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Makul sürede yargılama hakkında ilişkin davada, sürenin bitiş anının bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih olacağı hk.

Karar Özeti

  1. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, deprem sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazimini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
  2. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 18/10/1999 tarihidir.
  3. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

Karar

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

S.A. VE L.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2656)

 

Karar Tarihi: 17/11/2014

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

Başkan :             Alparslan ALTAN

Üyeler  :             Serdar ÖZGÜLDÜR

                            Celal Mümtaz AKINCI

                            Muammer TOPAL

                            M. Emin KUZ

Raportör            :             Elif KARAKAŞ

Başvurucular     : 1- S.A.

                2- L.A.

 

            Vekili                                   : Av. Yüksel AYDIN

 

I.            BAŞVURUNUN KONUSU

 

1.           Başvurucular, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu oturdukları konutun yıkılması ve birinci derece akrabalarını kaybetmeleri nedeniyle hizmet kusuruna dayalı olarak açtıkları maddi ve manevi tazminat davasının halihazırda derdest olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, ihlalin tespiti ile manevi zararlarının tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.

 

II.           BAŞVURU SÜRECİ

 

2.           Başvuru, 25/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

 

3.           İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 14/4/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

 

4.           Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

 

5.           Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 9/7/2014 tarihli yazı ile benzer şikâyetlere ilişkin başvurularda sunulan görüşlere atıf yapılarak ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

 

III.         OLAY VE OLGULAR

 

A.          Olaylar

 

6.           Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

 

7.           Başvurucuların, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen depremde ikamet ettikleri konutları yıkılmış, ikinci başvurucunun bacağı kesilmiş, birinci başvurucunun eşi ve aynı zamanda ikinci başvurucunun babası ile birinci başvurucunun oğlu ve aynı zamanda ikinci başvurucunun kardeşi vefat etmiştir.

 

8.           Başvurucular, oturdukları konutun yıkılmasında ve ailelerinden iki kişinin hayatını kaybetmesinde idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğradıklarını ileri sürdükleri 135.000,00 TL maddi ve manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi istemiyle İçişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Yalova Belediye Başkanlığı aleyhine 18/10/1999 tarihinde Bursa 1. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır.

 

9.           Bursa 1. İdare Mahkemesi, 4/7/2001 tarih ve E.1999/1030, K.2001/739 sayılı kararıyla "davacı tarafından yıkılan yapının yapımı sırasında gerekli denetimlerin yapılmaması nedeniyle davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunduğu savı ile tazminata hükmedilmesi istenmekte ise de zarar, mücbir sebep sayılması gerektiği açık olan ve yukarıda alıntı yapılan bilimsel raporda da büyüklüğü ve yıkıcılığı vurgulanan deprem sonucu meydana gelmiş olup, kusurdan uzak, önceden bilinmeyen, karşı konulamayan, idarenin faaliyetleri dışından gelen gerçek bir olay olan mücbir sebep, zararı idareye yüklenebilir olmaktan çıkaran, zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağını ortadan kaldıran etkenlerin başında gelir. Bu duruma göre de olayın gelişimi ve zararın belirtilen niteliği karşısında idarenin tazmin sorumluluğundan söz etmeye olanak bulunmamaktadır. Öte yandan, depremin umulmayan hal olarak nitelendirilmesine olanak olmadığı, umulmayan hallerde nedensellik bağının kurulması koşuluyla idarenin kusursuz sorumluluğundan söz edilebilirken, nedensellik bağı bütünüyle ortadan kalkan mücbir sebep hallerinde idarenin tazmin sorumluluğuna da gidilememektedir." gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

 

10.         Başvurucuların temyizi üzerine anılan karar, Danıştay 6. Dairesinin 27/4/2004 tarih ve E.2002/549, K.2004/2628 sayılı kararıyla "karşı konulamaz doğal bir afet olan deprem, toplumsal yaşamın bir gerçeğidir. Depremin meydana geldiği bölgede bu gerçeklik veri olarak alınmak suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin olumsuz eyleminin bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğine kabule olanak bulunmamaktadır. Bu durumda, mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depremin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir." gerekçesiyle bozulmuştur. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 10/6/2005 tarih ve E.2005/868, K.2005/3434 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

 

11.         Bozma kararına uyan yerel mahkeme, 19/10/2007 tarih ve E.2005/1374, K.2007/2095 sayılı kararıyla, davacılardan S.A.'nın bina için 15.000,00 TL, eşya için 3.000,00 TL, defin masrafı için 78,00 TL, ölen eşi ve oğlu ile sakat kalan ve %30 oranında işgücü kaybına uğrayan oğlu için toplam 69.500,00 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplandığı, ancak eşinin ölümünden dolayı kendisine bağlanan emekli maaşının mahsubu ile hesaplanan 8.938,00 TL olmak üzere toplam 27.016,95 TL maddi ve 6.000,00 TL manevi; diğer davacı L.A.'nın sürekli işgöremezliği nedeniyle 50.000,00 TL maddi, 9.000,00 TL manevi tazminat isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin kısmının (7.983,05 TL maddi, 30.000,00 TL manevi) reddine, hükmedilen 92.016,00 TL tazminatın davanın açıldığı 18/10/1999 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte olayda kusurlu görülen Yalova Belediye Başkanlığından alınarak davacılara ödenmesine karar vermiştir.

 

12.         Başvurucular ve davalı Yalova Belediye Başkanlığı tarafından temyiz edilen karar, Danıştay 6. Dairesinin 9/5/2012 tarih ve E.2012/635, K.2012/2292 sayılı kararıyla manevi tazminat ve yargılama giderleri yönünden bozulmuş, maddi tazminata ilişkin kısım yönünden ise onanmıştır.

 

13.         Bursa 1. İdare Mahkemesi, 8/11/2013 tarih ve E.2013/929, K.2013/951 sayılı kararıyla bozma kararına uymuş ve davacıların manevi tazminat isteminin 35.000,00 TL lik kısmının kabulüne, fazlaya ilişkin 10.000,00 TL lik kısmının reddine, kabul edilen tazminatın davanın açıldığı, 18/10/1999 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte olayda kusurlu görülen Yalova Belediye Başkanlığı tarafından davacılara ödenmesine hükmetmiştir.

 

14.         Bu karar, başvurucular tarafından 21/2/2014 tarihinde temyiz edilmiş olup, başvuru tarihi itibarıyla dava Danıştay 6. Dairesi önünde derdesttir.

 

 

B.           İlgili Hukuk

 

15.         6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin  (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

 

IV.         İNCELEME VE GEREKÇE

 

16.         Mahkemenin 17/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 25/2/2014 tarih ve 2014/2656 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

 

A.          Başvurucunun İddiaları

 

17.         Başvurucular, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle açtıkları davanın on beş yıldır sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

 

B.           Değerlendirme

 

              1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 

18.         Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

2. Esas Yönünden

 

19.         Başvurucular, 1999 yılında idari yargıda açmış oldukları davaya ilişkin yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

 

20.         Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

 

21.         Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

 

22.         Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.

 

23.         Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da, Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, deprem sonucunda idarenin hizmet kusuru nedeniyle oluştuğu ileri sürülen zararların tazimini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

 

24.         Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından 18/10/1999 tarihidir.

 

25.         Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

 

26.         Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, idarenin hizmet kusuruna dayalı olarak deprem nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararların tazmini istemini konu alan tam yargı davasında ilk derece mahkemesince verilen kararın iki kez Danıştay ilgili Dairesince bozulduğu, ilk temyiz aşamasının iki yılı aşan bir sürede, ikinci temyiz aşamasının da yaklaşık dört yıllık bir sürede sonuçlandırıldığı, başvurucuların uğradığı zararlara ilişkin olarak idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla ilk derece mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, 12/5/2014 tarihi itibarıyla Danıştay kayıtlarına giren dosyanın hâlihazırda Danıştay 6. Dairesi önünde derdest olduğu anlaşılmaktadır.

 

27.         İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 16).

 

28.         Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM tarafından verilen birçok ihlal kararında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 54-60).

 

29.         Başvuruya konu davanın üç ayrı idareye karşı açılmış olması ve bilirkişi incelemesini gerektirmesi hususları başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on beş yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

 

30.         Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

 

31.         Başvurucular, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 200.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

 

32.         6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 

              “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

 

33.         Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin on beş yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuların her birine net 16.600,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 

34.         Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 

35.         Başvuruya konu yargılamanın on beş yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

 

V.          HÜKÜM

 

Açıklanan gerekçelerle;

 

A.          Başvurucuların,

 

              1. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 

              2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 

B.           Başvurucuların her birine net 16.600,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

 

C.           Başvurucular tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA

MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

 

D.          Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

 

E.           Kararın bir örneğinin ilgili derece Mahkemelerine gönderilmesine,

 

17/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

 


Bu sayfa 125 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor