YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Arabuluculuk faaliyetinin yargılama ile farklarını ortaya koyan açıklayıcı örnek Kr.

Karar

 

10. Hukuk Dairesi         2021/2800 E.  ,  2023/4645 K.

 

 

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi

 

SAYISI : 2020/1917 E., 2021/24 K.

 

HÜKÜM/KARAR : Esastan ret

 

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 10. İş Mahkemesi

 

SAYISI : 2018/612 E., 2020/229 K.

 

Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta iş kazasından ölen sigortalının hak sahipleri tarafından açılan maddi ve manevi tazminatların tahsili istemi davadan dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

 

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

 

Bölge Adliye Mahkemesi kararın davacılar vekili tarafından temyiz edildiği; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi ... tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

 

I. DAVA

 

Davacılar vekili dava dilekçesi ile; murisleri olan ...'ün davalı Radosan Ahşap Dekorasyon şirketinde kapı montaj ustası olarak çalıştığını, bu davalının diğer davalılardan oluşan iş ortaklığı (Ayaz inşaat) 'ndan aldıkları iş kapsamında bina inşaatı işinde çalışırken asansör boşluğuna düşerek vefat ettiğini, davacıların eş, çocuk ve anne olduğunu, davalı Radosan şirketi yetkilisi tarafından arabuluculuk anlaşmasının irade fesadı nedeniyle geçersiz olduğunu, tutanağa konu paranın geri alındığını, davalılardan ...'la yapılan anlaşma sonucu taşınmazın tapu kaydında devir ve tescilinin davalı ... adına gerçekleştirildiğini ancak sigorta şirketi tarafından ödenecek para ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmediğini, kazanın davalıların kusuru nedeniyle meydana geldiğini ileri sürerek davacılar İlknur ve Muzaffer Akgün için maddi, davacı ... için manevi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

 

II. CEVAP

 

1.Davalı Radosan şirketi vekili cevap dilekçesinde, kazanın diğer davalılar olan inşaat sahiplerinin kusuru ile meydana geldiğini, davacıların murisinin mobilya imalatçısı olarak part time, asgari ücretle çalıştığını, ihtiyari arabuluculuk yoluna başvurulması ile 27.03.2018 tarihinde anlaşma ile sürecin tamamlandığını, ödeme yapıldığını uyuşmazlığın arabuluculuk nezdinde anlaşma ile sonuçlanması nedeniyle davanın reddi gerektiğini ileri sürmüştür.

 

2.Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davanın husumet yokluğu sebebiyle müvekkili açısından usulden reddi gerektiğini, adi ortaklıkların tüzel kişiliği bulunmaması sebebiyle açılacak davaların ortaklara karşı açılabildiği, ancak müvekkilinin adi ortaklığın tarafı olan Ayaz ve Özçiçek İnş Ltd. Şti.'nin sahibi olduğu, bu sebeple doğrudan sorumluluğuna gidilmesi mümkün olmayıp davanın bu yönüyle usulden reddinin gerektiği, davacı tarafın dava dilekçesinde de belirtmiş olduğu gibi diğer bir davalı olan Radosan Ahşap Dek. Mobilya Tasarım İnş.Orman Ürünleri ve Tekstil San. Tic.Ltd.Şti. ile ihtiyari arabuluculuk işlemlerinin yapıldığı, ihtiyari arabuluculuk sonucu imzalanan anlaşma tutanağının ilam niteliğinde belge olarak kabul edildiğini, dava konusunda bir ilam bulunmaktayken aynı uyuşmazlık için tekrar yargı yoluna başvurulmasının doğru olmadığını, bu açıdan da davanın reddinin gerektiğini, müvekkili ile davalı Radosan şirketi arasındaki ilişkinin ise bir iş sözleşmesine değil, “eser sözleşmesine” dayandığı, tüm bunlara rağmen müvekkilin davacıların mağduriyetlerini mali yönden bir miktar da olsa gidermek adına kendilerine bir ev verdiğini, müvekkili yönünden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

 

3.Davalı (Ergo Sigorta A.Ş.) HDI Sigorda A.Ş. vekili cevap dilekçesinde, davacılarca davalı Radosan Ahşap Dek. Mobilya Tasarım İnş. Orman Ürünleri ve Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. arasında kaza neticesi uğranıldığı bildirilen maddi ve manevi zararların ihtiyari arabuluculuk kapsamında anlaşma tutanağı düzenlenmek suretiyle sonuçlandırıldığını kaza sebebiyle uğranıldığı iddia olunan maddi ve manevi zararın tazmini amacıyla taraflarca dava açılamayacağını, inşaat sigorta poliçesi ile sigortacı, inşaatlarda önceden öngürülemeyen kazaların sigorta konusu inşaat ve bu inşaat ile ilgili diğer eklenti ve tesislerde oluşturacağı hasarları belirli şartlar dahilinde teminat altına aldığını, bu husus İnşaat Sigorta Poliçesi Genel Şartlarında da açıkça belirtildiğini, bu kapsamda davacılar murisinin 09.03.2018 tarihinde geçirdiği iddia olunan kaza neticesi vefatı sebebiyle talep olunan maddi-manevi tazminat taleplerinin İnşaat Sigorta Poliçesi kapsamında teminat dahilinde bulunmadığını, davacı tarafın maddi tazminat talebinin içeriğini açıklaması gerektiğini, ilgili inşaat poliçesi nezdinde düzenli İnşaat Sigorta Poliçesindeki 3.Şahıs Mali Mesuliyet teminat limiti Tefriksiz (Bedeni ve Maddi ) 100.000,00-TL olup ilgili poliçede manevi tazminat teminatı bulunmadığını, dava dilekçesinin tebliği ihbar kabul edilerek hasar dosyası açıldığını, sigortacının sorumluluğu ancak tüm hasar evrakının ikmali ile başlayacağından temerrüt olgusunun gerçekleşmediğini, dolayısıyla tazminat talepleri yönünden ve yine kaza tarihinden itibaren talep olunan en yüksek banka mevduat faiz ve feriler açısından da müvekkilinin bu aşamada sorumlu tutulamayacağını davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

 

4. Davalı ... tarafından cevap dilekçesi sunulmamıştır.

 

 

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararında özetle; somut olayda müteselsil sorumlulardan birisi ile arabuluculuk anlaşması gerçekleştiği, bu durumun TBK m.166/1 anlamında basit ifa kapsamında yani yalnızca ödeme yapılan miktar kadar diğer borçluları sorumluktan kurtaran bir durum olmadığı, zira dava konusu hakkında müteselsil sorumlulardan birisi ile arabuluculuk müessesesi kapsamında anlaşılmış ve bu alacak hakkında dava açma yasağı gündeme geldiği, dava açma yasağı anılan istinaf ilamında da belirtildiği üzere bir çeşit dava şartı olup; Arabuluculuk Kanunu’nun 18/5 maddesi gereği davanın reddi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

 

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

 

B. İstinaf Sebepleri

 

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı Radosan şirketi yetkilisi tarafından ölen işçi ...'ün ailesini görüşmeye çağırarak çeşitli belgeleri imzalamalarını istediğini, daha sonra bankaya yatan paranın kendilerinden elden geri alındığını, ilkokul mezunu olan davacıların acıları tazeyken avukatları olmadan görüşmeye katıldıklarını, babasıyla abisinin aynı işyerinde çalışmaları nedeniyle güven duyarak ilgili belgeleri imzaladıklarını, arabuluculuk süreci ve sonucu hakkında bilgilendirilmediklerini, hak kazandıkları tazminatlar ile ödenen tazminatlar arasında fahiş fark bulunduğunu, arabuluculuk sürecinin resmi şartlar altında yapılmadığını, anlaşmanın irade fesadı altında imzalandığını, mahkemenin öncelikle irade fesadı bulunup bulunmadığını değerlendirmesi gerektiğini, davacı tanıklarının sırf akrabalık ilişkisi nedeniyle beyanlarına itibar edilmemesinin hatalı olduğunu, arabuluculuk sürecinin gizliliği dikkate alındığında başka tanık bulunmadığının takdir edilmesi gerektiğini, arabuluculuk tutanağının irade fesadı altında imzalanıp imzalanmadığının değerlendirme yetkisinin mahkemeye ait olduğu konusunda emsal Yargıtay kararı bulunduğunu, mahkemece verilen kararın hatalı olduğunu, ileri sürmüştür.

 

C. Gerekçe ve Sonuç

 

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "Davacılar ile davalı Radosan şirketi yetkilisinin 6325 sayılı HUAK çerçevesinde ihtiyari arabuluculuk sürecine başvurdukları, arabulucu tarafından arabuluculuğun temel ilkeleri, süreci son tutanak ve mali yönden sonuçları hakkında bilgilendirildikleri anlaşılan tazminat miktarlarının açıkça belirtildiğinin anlaşıldığı, davacıların iddia ettiği irade fesadı halinin ispatlanamadığı, davacılar ile davalı Radosan şirketinin arabuluculuk anlaşması ile maddi ve manevi tazminat talepleri konusunda anlaşılması ve ödenmesi nedeniyle 6325 sayılı HUAK 18/5 inci maddesi uyarınca anlaşılan konularda tekrar dava açılamayacağından mahkemece davanın reddine karar verilmesinde bir aykırılık bulunmadığı, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, vakıa mahkemesi hakiminin objektif, mantıksal ve hayatın olağan akışına uygun, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitlerine ve uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, HMK’nın 355 inci maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan inceleme sonucu, ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı" gerekçesi ile davacıların istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verilmiştir.

 

V. TEMYİZ

 

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

 

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 

B. Temyiz Sebepleri

 

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf nedenleri ile kararı temyiz ederken, 6098 sayılı TBK.'un 30 ve 39 uncu maddeleri kapsamında aşırı yararlanma ve irade fesadı hallerine dayanmıştır.

 

C. Gerekçe

 

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

 

İş kazası nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatında, ihtiyari arabuluculuk sonunda düzenlenen tutanağın uyuşmazlığı sona erdirip erdirmediği, arabuluculuk anlaşma tutanağı nedeni ile aynı isteklerle ilgili dava açılıp açılmayacağı noktasında olup aşırı yararlanma ve irade fesadı nedeni ile arabuluculuk anlaşma tutanağının geçersizliğine ve geçersizlik halinde fark destekten yoksun kalma nedeni ile maddi ve manevi tazminatların istemine ilişkindir.

 

2. İlgili Hukuk:

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 nci maddeleri, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 7, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 28 ila 39, 417 ve 420 ncı maddeleri, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 15, 17 ve 18 inci maddleri, 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun 4 ncü Maddeleridir.

 

3. Değerlendirme:

 

1. Dosya içeriğine göre davacıların murisinin davalı A. Şirket işyerine 11.08.2015 tarihinde kapı montaj işçisi olarak girdiği ve 09.03.2018 tarihinde iş kazası geçirerek öldüğü anlaşılmaktadır. Ölümden sonra murisin eşi ve oğlu mirasçıları ile hak sahipleri, anne, baba ve kardeşler ile 27.03.2018 tarihinde ayrı iki adet arabuluculuk anlaşma tutanağı ile davacı eş için 15.000,00 TL, davacı çocuk için 15.000,00 TL ve davacı anne için 2.000,00 TL manevi tazminatı, davacı eş ve çocuk için toplam 30.000,00 TL ve davacı anne için 4.000,00 TL maddi tazminatın ödenmesi konusunda davalılardan şirket ile anlaştıkları, bu şekilde arabuluculuk anlaşma tutanağının düzenlendiği, ayrıca arabuluculuk faaliyeti dışında 13.04.2018 tarihinde yapılan protokol ile davalı müteahhit ... tarafından Mamak ilçesi 50989 ada 2 parselde kain 7 nolu taşınmazı davacı eşe devredeceği, sigorta poliçesi kapsamında sigorta şirketince yapılacak kusur incelemesi sonucunda tazminat miktarının 100.000,00 TL altında kalması halinde farkı davalı müteahit tarafından tamamlanacağı kararlaştırılmıştır.

 

2. Davacılar vekili, Radosan şirketinin işveren, diğer davalılar ... ve ...'ın yükleniciler olduğunu, ölen muris eşinin ilkokul mezunu olduğunu, acısı taze iken tutanakların imzalatıldığını, tutanakların TBK.'un 28 ve devamı maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca tutanağa bağlanan tazminatların bankaya yatırılıp, müvekkillere çektirildikten sonra sizi sonra mağdur etmeyiz denilerek şirket yetkililerince bankada çekildikten sonra geri alındığını, banka kamera görüntülerinin istenmesi ile 27-28 mart 2018 tarihindeki hesap hareketleri kontrol edildiğinde, bunun anlaşılacağını, protokol ile taşınmaz tescil edilmiş ise de sigorta şirketince kusur incelemesi yapılmadığını, maddi tazminatın karşılanmadığını belirterek, davacı eş ve çocuk için maddi tazminat, anne için ise manevi tazminat talep etmiştir.

 

3. Davacı tarafın banka kamera kayıtları ile hesap hareketleri incelenmesi iddiasına yönelik yazılar yazılmış ise de banka hesap hareketleri gönderilmemiş, kamera kayıtlarının ise zamanaşımına uğradığı ve bulunmadığı belirtilmiştir. Davacı tarafın bu yöndeki iddiası araştırılmamıştır.

 

4. İş uyuşmazlıklarında arabuluculuğun maddi hukukta yaratacağı en önemli sorun; 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/5 maddesi düzenlemesi nedeni ile “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz” düzenlemesidir. Bu kural bir dava şartı düzenlemesi niteliğinde değildir. Zira mah-keme kararı olmadığından maddi ve şekli anlamda kesin hüküm kabul edilemez. Bu hükmün, arabuluculuk tutanağının hukuki niteliği ile birlikte Anayasa ve İş Hukukunun emredici kuralları kapsamında değerlendirilmesi gerekir. “Dava açılamaz” düzenlemesinin, Anayasa’nın ilgili hükümleri değerlendirildiğinde pek de isabetli olmadığı, aslında alacaklarla ile ilgili tarafların hak ve yükümlülüklerinin sona erdiği, dava açılabileceği, ancak anlaşmanın geçerli olması halinde anılan alacak hakkının doğmadığı kabul edilmelidir.

 

5. Belirtmek gerekir ki hükümler dikkate alındığında, devletin yargı yetkisinin mutlak egemenliğine halel getiren her düzenleme, hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına gelir. Yargı yoluna başvuruyu dolaylı ya da doğrudan zorlaştıran veya engelleyen düzenlemeler de hak arama özgürlüğünü ihlal eder. Bu nedenle arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflar anlaşılan konular hakkında, anlaşmanın geçerli olmadığını ileri sürerek, iptali ile hak ve alacakların yargı yolu ile hüküm altına alınmasını talep edebilmelerine engel bir durum değildir. Kanun koyucunun genel yaklaşımı karşısında HUAK.’un 18/5 madde hükmüne mutlak şekilde bağlı kalınamayacağını savunmak güç olsa da, olması gereken hukuk bakımından kanunun emredici hükümlerine uygun biçimde yapılan anlaşmalar açısından dava açılamayacağı kabul edilmelidir(Mutlay, F. B. s: 45-46. Konuya ilişkin yapılan detaylı açıklamalar için bkz. Do-ğan Yenisey Kübra, İş Hukukunun Emredici Yapısı, Beta, ... 2014, 229 vd.). Kısaca dava açılamaz kuralı hükmü, iş mevzuatının emredici hükümlerine aykırı olmayan anlaşmalar için hüküm ifade eder(Ekmekçi/Özekes/Atalı. s: 142.).

 

6. İş hukuku açısından işçi alacaklarına mahsus olmak üzere ibraname ile ilgili ağırlaştırılmış şekil şartları getirilmiştir. Hükme göre (TBK Mad. 420 II), ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi ge-rektiği gibi buna ilişkin ödemenin hak tutarına nazaran noksansız olarak yapılması gerekmektedir. Bu hükmü, lafzına uygun olarak, ibra konusu alacağın tamamının belirtilmesi ve ayrıca bu belirtilen alacağın tamamının ödenmesi şeklinde anlamak mümkündür(Tam ifa). İşçi ve işveren arabuluculuk sürecine hiç başvurmadan, doğrudan borcu sona erdiren bir sözleşme yaptıklarında, TBK.’un 420 inci maddesi gere-ğince bu sözleşme içerik itibariyle her zaman başta Anayasa açısından ol-mak üzere iş mevzuatının emredicilik yapısı ve TBK bakımından denetime tabi olabilecektir. Dolayısıyla, işçilik alacaklarının sulh sözleşmesine ya da ibra sözleşmesine veya benzeri bir sözleşmeye konu olması halinde sözleş-meler geçersiz kabul edilebilecek veya sözleşmeler olası bir davada örneğin hizmet tespit davasında delil teşkil edecektir.

 

7. Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenecek anlaşma belgesi, her şeyden önce borçlar hukuku anlamında bir sözleşmedir. Arabuluculuk faali-yeti sonunda düzenlenecek anlaşma belgesinin konusunu, uyuşmazlığın çözümüne yönelik taraflarca benimsenen yöntemler oluşturacaktır. Bu çözüm yöntemi, bir sulh sözleşmesi şeklinde olabilecektir. Öğretide anlaşma belgesinin sulh benzeri sözleşme olarak nitelendirildiği görülmektedir. (Kıyak, Emre. Arabuluculuk Sonucunda Ulaşılan Anlaşma Belgesinin Hukuki Niteliği. www.taa.gov.tr. TAAD, Yıl:6, Sayı:21 (Nisan 2015) s: 532. AŞPOLAT-TUĞSAVUL, Melis, Türk Hukukunda Arabuluculuk, Yetkin, Anka-ra, 2012. S: 185). Nitekim damga vergisine ne şekilde tabi olacağını genelge ile belirleyen Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı’nın yazısı üzerine verdiği cevapta “kanunun aradığı şartlarda düzenlenmesi durumunda sulh sözleşmesi olarak değerlendirilmesi” gerektiğini belirtmiştir(Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’nün 01.11.2017 tarihli ve 86493661-19259 sayılı yazısına, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın verdiği 09.03.2018 gün ve E. 30833 sayılı yazı. İcra edilebilirlik şerhi verilmeden resmi işlemlerde kullanılması halinde damga vergisine tabi tutulacağı da belirtilmiştir).

 

8. İşçinin feragat ve irade serbestini sınırlayan hükümler bu nedenle kabul edilmiştir. Bu hükümlere örnek olarak birbirini tamamlayan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/5 ve 6098 sayılı TBK.’un 420 inci maddeleri gösterilebilir. 6098 sayılı TBK.’un 420. maddesi uyarınca;

 

"İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olma-sı, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.

 

Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.

 

İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır".

 

9. TBK m. 420’de düzenlenen konu belirli bir isim taşıyan sözleşme değil, işçinin haklarından vazgeçme yasağıdır. Madde işçinin alacağının vazgeçmesiyle değil, ancak ve ancak ifa ile sona erebileceğini düzenlemiştir(Ekmekçi/Özekes/Atalı. s:137.). Taraflar arasındaki bu sözleşmeye arabulucunun dahil olması, arabuluculuk faaliyetinin olması bu olguyu değiştirmez. Zira arabulucu da sonuçta sözleşmede üçüncü kişi olarak bulunmakta, sözleşmenin niteliğini değiştirmemekte ve usul sözleşmesi niteliğini vermemektedir. Belirtmek gerekir ki arabuluculuk bir yargılama faaliyet değildir. Yargılama faaliyetinin konusu olan davada sulh ve feragat, arabuluculukta geçerli olmadığı gibi arabuluculuk faaliyeti ile iş yargılama süreci de eş değer değildir.

 

10. İşçi ve işverenin arabuluculuk faaliyeti sonucunda arabulucu vasıtası ile düzenlediği tutanağın (sözleşmenin) TBK.’un belirtilen kuralarına göre şekil şartlarına tabi tutulması, aşırı yararlanma, yanılma, korkutma ve aldatma durumlarda geçersizliğini ileri sürülmesi olanaklıdır. Arabuluculuk anlaşma tutanağı, kural olarak maddi hukuka ilişkin bir sözleşme olduğuna göre, şekil şartı yönünden 6325 sayılı HUAK hükümlerine tabi tutulmalı, yasadaki şekle uygun yapılmamış ise TBK. 12/2 maddesi uyarınca geçersiz kabul edilmelidir.

 

11. Anlaşma tutanağının tarafların iradesi esas alınarak değerlendirilmesi gerekir (TBK. 19) . Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan arabuluculuk anlaşma tutanakları hükümsüzdür(TBK. mad. 27) .

 

12. Gabin (aşırı yararlanma) halinde, arabuluculuk tutanağına karşı bağlı olmadığı bildirilerek alacağın tamamının tahsili veya oransızlığın giderilmesi istemi ile dava açılabilir(TBK. mad. 28) . Arabuluculuk süreçlerinin işçilik alacaklarını bertaraf etme yönünde bir amaca hizmet etmesi halinde İş Hukuku çerçevesinde bulunabilecek çözümlerden biri de, anlaşma tutanağı kapsamında yapılan ödemelerin, gerçek tazminat ve alacak tutarlarına göre aşırı oransız olması halinde, anlaşmaya varılan hususlarda dava açılabileceğinin kabulüdür(Çil, Şahin. Dava Şartı Olarak Arabuluculuk. s:49).

 

13. Anlaşma tutanağı; yanılma (hata, TBK. mad. 30 vd , Ki, TBK. mad. 31/1.5 “Yanılanın, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa, bunun esaslı bir yanılma olduğunu kabul etmiştir. Kısaca gabin hali-ni yanılma olarak belirtmiştir), aldatma (TBK. 36.) ve korkutma (TBK. 37) hallerinde imzalanmış ise geçersizliği ileri sürülebilir.

 

14. 6098 sayılı TBK.’un 39. maddesine göre “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya ver-diği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Somut uyuşmazlıkta dava 20.12.2018 tarihinde açıldığına göre hak düşürücü süre içinde açılmıştır.

 

15. Taraflar arasındaki ihtiyari arabuluculuk tutanağı, maddi anlamda bir sulh sözleşmesi olup, yukarda belirtilen yasal emredici kurallar kapsamında incelenmesi gerekir.. Bu tutanağın özellikle aşırı yararlanma kapsamında geçersizliği ileri sürüldüğüne göre maddi tazminat yönünden kusur ve destek zararı hesaplanmalı, anlaşma ile hüküm altına alınanların ödenip ödenmediği (ki geri alındığı iddia edilip, banka hesap hareketleri incelenmesi iddiası var) araştırılmalı, anlaşma tutanağından bağımsız olarak protokol ile tescili sağlanan taşınmazın değeri de belirlenerek gabin ve aşırı yararlanmanın gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalı, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Davacı annenin de manevi tazminat istemi anlaşma tutanağı ile hüküm altına alınan miktarın ödenip ödenmediği araştırılarak değerlendirilmelidir. İhtiyari arabuluculuk tutanağının yukarıda açıklana maddi ve hukuki olgular kapsamında geçerliliği değerlendirilmeden, salt 6285 sayılı HUAK.'ın 18/5 maddesi uyarınca ilam niteliğinde olduğu ve dava açılamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

 

VI. KARAR:

 

Açıklanan sebeplerle;

 

1.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

 

2. İlk Derece Mahkemesi kararının sair yönler incelenmeksizin BOZULMASINA,

 

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine,

 

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

 

02.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


Bu sayfa 69 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor