YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Takip giderleri için teminat göstermekten muafiyetin de adli yardım kapsamında olduğu hk. (AYM)

Karar Özeti

1. Hukuki uyuşmazlıkların çözümlenmesi sürecinde bir tarafın hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla alınan geçici hukuki koruma tedbirlerinin diğer tarafın hakları üzerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabileceği açıktır. Bu bağlamda karşı tarafın menfaatlerini etkileyen geçici hukuki koruma tedbirlerinin uygulanmasını güçleştirmek ve ortaya çıkabilecek zararları karşılamak amacıyla talepte bulunan tarafa belli külfetler öngörülebilmesi mümkündür. Ancak itiraz konusu kuralda olduğu gibi ihtiyati haciz kararının uygulanmasında aranan teminat şeklindeki mali külfetlerin ekonomik durumu müsait olmayan kişilerin mahkemeye erişim hakkını tamamen ortadan kaldırmaması ya da aşırı derecede güçleştirmemesi gerekir.

 

2. Bu doğrultuda 2004 sayılı Kanun’un 15. maddesinde atıf yapılan 6100 sayılı Kanun’un 334. ila 340. maddelerinde düzenlenen adli yardım kurumu ile kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilmelerinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin gerekçesinde de ihtiyati haciz gibi geçici hukukî korumalarda istenilecek teminatlar bakımından adli yardım sayesinde tüm giderlerden geçici olarak muafiyet tanınması hususuna vurgu yapılmıştır. Ayrıca 6100 sayılı Kanun’un 335. maddesinde takip giderleri için teminat göstermekten muafiyetin adli yardım kapsamında olduğu açıkça hüküm altına alınmıştır (bkz. §§ 9-18).

Karar

 

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

 

Esas Sayısı : 2023/102

 

Karar Sayısı : 2023/203

 

Karar Tarihi : 30/11/2023

 

R.G.Tarih-Sayı : 19/1/2024-32434

 

 

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi

 

İTİRAZIN KONUSU: 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 3/7/1940 tarihli ve 3890 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 259. maddesinin birinci fıkrasının “adli yardımlı davalar” yönünden Anayasa’nın 2., 5., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.

OLAY: Maddi ve manevi tazminat talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

 

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ

 

 

Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 259. maddesi şöyledir:

 

 “İhtiyati hacizde teminat:

 

Madde 259 – (Değişik: 3/7/1940-3890/1 md.)

 

 

İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur.

 

Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.

 

Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder.

 

Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür.

 

II. İLK İNCELEME

 

1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 31/5/2023 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygun olup olmadığı hususu görüşülmüştür.

 

2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirlenmiştir. Anılan maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış; söz konusu fıkranın (a) bendinde de “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Anayasa Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.

 

3. İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunu ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça göstermesi gerektiği, (2) numaralı fıkrasında da itiraz başvurusunda gerekçeli başvuru kararının aslının Anayasa Mahkemesine sunulacağı ifade edilmiştir.

 

4. Anılan İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde ise Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği belirtilmiştir.

 

5. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından iptali istenen kuralın “İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul…” bölümüne ilişkin herhangi bir gerekçe belirtilmediği tespit edilmiştir.

 

6. Bu itibarla kuralın “İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul…” bölümüne yönelik başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından reddi gerekir.

 

7. Açıklanan nedenlerle; 2004 sayılı Kanun’un 3890 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 259. maddesinin birinci fıkrasının,

 

  1. İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul…” bölümünün iptaline yönelik başvurunun başvuruda bulunan Mahkemece bu kısma ilişkin gerekçe sunulmaması nedeniyle 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE,
  2. …ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur…” bölümünün esasının incelenmesine,

 

OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

 

III. ESASIN İNCELENMESİ

 

8. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör İsmail Emrah PERDECİOĞLU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

 

A. Anlam ve Kapsam

 

9. 2004 sayılı Kanun’un 257. ila 268. maddelerinde ihtiyati haciz kurumu düzenlenmiştir. İhtiyati haciz ile alacaklının bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak amacıyla mahkeme kararına dayanılarak borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulması sağlanmaktadır.

 

10. 2004 sayılı Kanun’un 259. maddesinde ihtiyati hacizde teminat usulü düzenlenmiştir. Buna göre kural olarak ihtiyati haciz isteyen alacaklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan sorumlu olduğu gibi ilama dayanan alacaklar hariç olmak üzere alacaklı, ihtiyati haciz isteyebilmek için teminat vermek zorundadır. Alacak ilam niteliğinde bir belgeye dayanıyor ise teminatın gerekli olup olmadığı hususunda mahkemenin takdir yetkisi bulunmaktadır.

 

11. Kanun’un 259. maddesinde ayrıca ihtiyati haciz istenebilmesine yönelik teminat tutarı için 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na atıfta bulunularak ihtiyati haciz isteyenin söz konusu Kanun’un 96. maddesinde yazılı teminatı vermeye mecbur olduğu belirtilmiştir. Ancak 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca mevzuatta mülga 1086 sayılı Kanun’a yapılan yollamalar 6100 sayılı Kanun’un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağından belirtilen hususta 1086 sayılı mülga Kanun’un 96. maddesine karşılık gelen 6100 sayılı Kanun’da Teminat hükümlerinin düzenlendiği Beşinci Bölüm’de yer alan “Teminatın tutarı ve şekli” başlıklı 87. maddenin dikkate alınması gerektiği anlaşılmaktadır.

 

12. Bununla birlikte 2004 sayılı Kanun’un 259. maddesinde alacaklılar için ekonomik bir külfet teşkil eden bu teminatın ödenmesinde adli yardımdan yararlanan kişilerin muaf tutulmasına yönelik açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

 

13. Öte yandan 2004 sayılı Kanun’un 15. maddesinde “İcra takiplerinde, müzahereti Adliye kararları takibe yetkili icra mahkemesi tarafından Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 465 ve müteakip maddelerine tevfikan ittihaz olunur.” denilmekte, 1086 sayılı mülga Kanun’un “Müzahereti adliye” başlıklı 465. ve takip eden maddelerinde ise adli yardım kurumunun düzenlendiği görülmektedir.

 

14. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca 2004 sayılı Kanun’un 15. maddesinde mülga 1086 sayılı Kanun’un 465. ve takip eden maddelerine yapılan atıfların anılan hükümlere karşılık gelen 6100 sayılı Kanun’un “Adli yardım” başlıklı 334. ve takip eden maddelerine yapıldığı anlaşılmaktadır.

 

15. 6100 Kanun’un 334. ila 340. maddelerinde, bir yargılama sürecinin gerektirdiği mali külfetlerden ekonomik sebeplerle geçici olarak muaf tutulabilmeyi sağlayan adli yardım kurumuyla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kanun’un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilmesine imkân tanınmıştır.

 

16. 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin gerekçesinde “…Bazen dava açılmadan önce talep edilmesi gereken ihtiyatî haciz ve ihtiyatî tedbir gibi geçici hukukî korumalarda özellikle teminatların oldukça yüksek meblağlara ulaşabileceği göz önüne alındığında, bu teminatı ve diğer yargılama giderlerini ödemek zorunda kalacak olan kişilere, haklı oldukları yolunda hâkimde kanaat uyandırmaları hâlinde, adli yardım sayesinde, tüm giderlerden geçici olarak muafiyet tanınması, etkin bir hukukî korumanın gerçekleşmesine önemli ölçüde hizmet edecektir…” denilmiştir.

 

17. Bu çerçevede ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir gibi kurumların işletilebilmesi bakımından yüksek teminat tutarları söz konusu olduğunda etkin bir hukuki koruma sağlanabilmesi için ekonomik koşulları müsait olmayan kişilerin de adli yardımdan yararlanabilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.

 

18. Kanun’un 335. maddesinde ise adli yardım kararının, yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet; yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten muafiyet; dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin devlet tarafından avans olarak ödenmesi; davanın avukat ile takibi gerekiyorsa, ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temini şeklindeki hususları sağlayacağı belirtilerek adli yardım kurumunun kapsamı belirlenmiştir.

 

B. İptal Talebinin Gerekçesi

 

19. Başvuru kararında özetle; ihtiyati haczin ihtiyati tedbirin özel bir türü olduğu ancak ihtiyati tedbir bakımından adli yardımdan yararlanan davacılardan teminat istenmediği hâlde ihtiyati hacizde bu hususun düzenlenmemesinin kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olduğu, bu durumun hak arama özgürlüğünü açıkça engellediği, uygulamada istinaf mahkemelerince ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için her durumda teminat yatırılması görüşünün benimsendiği, kuralla ekonomik durumu müsait olmadığı için adli yardımdan yararlanan kişilerin mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale yapıldığı, teminatın miktarı bakımından hiçbir belirleme içermeyen kuralın anayasal anlamda herhangi bir meşru amaç taşımadığı belirtilerek kuralın “adli yardımlı davalar yönünden” Anayasa’nın 2., 5., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

 

C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

 

20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

 

21. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

 

22. 2004 sayılı Kanun’un 257. ve takip eden maddelerinde usul ve esasları düzenlenmiş bulunan ihtiyati haciz kurumu ile bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence altına almak için borçlunun mallarına önceden geçici olarak el konulması sağlanmaktadır. Bu sayede alacağa ulaşmak için başlatılan icra takibi veya açılan dava sürecinde borçlunun mallarına kesin haciz koydurma yetkisi elde edilmesinin uzun zaman almasından kaynaklanabilecek sakıncalar hafifletilmiş olacaktır. Dolayısıyla ihtiyati haciz kurumu, konusu ve amacı itibarıyla icra veya dava süreçlerinin uzayabilmesi ihtimaline karşı alacağın esasıyla ilgili ileride verilecek bir mahkeme kararının icra edilebilmesine katkı sunan bir araç niteliğindedir.

 

23. Bu itibarla ihtiyati haciz talebi için teminat gösterme şartı öngören kuralla mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilmektedir.

 

24. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, meşru amaca dayanması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.

 

25. Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlarda sıkça vurgulandığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olmaları gerekir.

 

26. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvence altına alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

 

27. İtiraz konusu kural, herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için teminat gösterilmesinin zorunlu olduğunu hüküm altına almakla birlikte bu teminatın neye göre belirleneceğini de açıkça göstermektedir. Dolayısıyla kuralın temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yönünün bulunmadığı açıktır.

 

28. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM, E.2022/124, K.2023/135, 26/7/2023, § 16; E.2018/99, K.2021/14, 3/3/2021, § 24; E.2016/150, K.2017/179, 28/12/2017, § 288).

 

29. Ayrıca adil yargılanma hakkı, niteliği gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa'da ifade edilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu haktan yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisi olduğu alanlarda belirli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan belirli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, § 74).

 

30. İhtiyati haciz kurumu, alacak iddiasında bulunan tarafın menfaatinin korunmasına hizmet etmekle birlikte, alacakla ilgili uyuşmazlık henüz çözümlenmeden ihtiyati hacze konu eşya üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına sebebiyet vereceğinden gerek borçlu gerekse üçüncü kişiler yönünden katlanılması gereken birtakım külfetlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu külfetlerin alacaklının takip ya da dava sonunda iddiasında haksız çıkması durumunda borçlunun ve/veya üçüncü kişilerin zararına dönüşmesi de söz konusu olabilir.

 

31. Bu itibarla kural kapsamında ihtiyati hacze konu edilen değerler üzerinde borçlu ve üçüncü kişilerin mülkiyet hakkına ilişkin tasarruf yetkilerinin kısıtlanması sonucunu doğuracak taleplerin ileri sürülebilmesinin güçleştirilmesi ve ihtiyati haciz kararı uygulanmasından dolayı ileride bu kişiler yönünden oluşabilecek zararların telafi edilebilmesi amacıyla teminat şartının öngörüldüğü açıktır. Dolayısıyla kuralın mahkemeye erişim hakkının sınırlandırılması bakımından anayasal anlamda meşru bir amacının bulunmadığı söylenemez.

 

32. Mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.

 

33. İhtiyati haciz kararının uygulanabilmesini teminat gösterilmesi şartına bağlayan kuralın borçlunun ya da üçüncü kişilerin değerleri üzerindeki tasarruf yetkilerinin kısıtlanmasının güçleştirilmesi ve ihtiyati haciz nedeniyle ortaya çıkabilecek zararların karşılanması şeklindeki meşru amaca ulaşmak bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu amaca ulaşılabilmesi için daha hafif bir sınırlama aracının etkili ve yeterli olabileceği, dolayısıyla kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın gerekli olmadığı da söylenemez.

 

34. Hukuki uyuşmazlıkların çözümlenmesi sürecinde bir tarafın hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla alınan geçici hukuki koruma tedbirlerinin diğer tarafın hakları üzerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkarabileceği açıktır. Bu bağlamda karşı tarafın menfaatlerini etkileyen geçici hukuki koruma tedbirlerinin uygulanmasını güçleştirmek ve ortaya çıkabilecek zararları karşılamak amacıyla talepte bulunan tarafa belli külfetler öngörülebilmesi mümkündür. Ancak itiraz konusu kuralda olduğu gibi ihtiyati haciz kararının uygulanmasında aranan teminat şeklindeki mali külfetlerin ekonomik durumu müsait olmayan kişilerin mahkemeye erişim hakkını tamamen ortadan kaldırmaması ya da aşırı derecede güçleştirmemesi gerekir.

 

35. Bu doğrultuda 2004 sayılı Kanun’un 15. maddesinde atıf yapılan 6100 sayılı Kanun’un 334. ila 340. maddelerinde düzenlenen adli yardım kurumu ile kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilmelerinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin gerekçesinde de ihtiyati haciz gibi geçici hukukî korumalarda istenilecek teminatlar bakımından adli yardım sayesinde tüm giderlerden geçici olarak muafiyet tanınması hususuna vurgu yapılmıştır. Ayrıca 6100 sayılı Kanun’un 335. maddesinde takip giderleri için teminat göstermekten muafiyetin adli yardım kapsamında olduğu açıkça hüküm altına alınmıştır (bkz. §§ 9-18).

 

36. Bu itibarla itiraz konusu kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamanın kişilere orantısız bir külfet getirmediği ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

 

37. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.

 

Kuralın Anayasa’nın 2. ve 35. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. ve 35. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

 

Kuralın Anayasa’nın 5. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.

 

IV. HÜKÜM

 

9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 3/7/1940 tarihli ve 3890 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değiştirilen 259. maddesinin birinci fıkrasının “...ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96 ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur.” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 30/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

Başkan

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üye

Engin YILDIRIM

Üye

Muammer TOPAL

Üye

M. Emin KUZ

Üye

Rıdvan GÜLEÇ

Üye

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Üye

Yıldız SEFERİNOĞLU

Üye

Selahaddin MENTEŞ

Üye

Basri BAĞCI

Üye

İrfan FİDAN

Üye

Kenan YAŞAR

Üye

Muhterem İNCE

       
 

 


Bu sayfa 67 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor