YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Terör örgütü üyeliğinden hakkında soruşturma açılan kiracının sözleşmesinin, bu nedenle belediyece feshinin hak ihlali olduğu ve tazminat gerektireceği hk. (AYM)

Karar Özeti

45. Somut olayda idare başvurucu hakkında işlem tesis ederken ilgili KHK'da fesih nedeni olarak öngörülen üyelik, iltisak veya irtibatı ortaya koyacak maddi olgu ve olaylara ilişkin bir açıklama yapmamış, kişi hakkında yapılan soruşturma/kovuşturmanın zorunlu bir sonucu olarak sözleşmeyi feshettiği izlenimi uyandıracak şekilde işlem tesis etmiştir. Derece mahkemeleri de idarenin bu yaklaşımını benimsemiş, başvurucunun terör örgütüne üyeliği ve ilgisi bulunmadığına dair iddialarını değerlendirmeden şeklî bir inceleme ile başvurucu hakkında kamu davası açılmasının sözleşmenin feshi için yeterli bir neden olduğu sonucuna varmışlardır. İdarenin ve derece mahkemelerinin benimsediği bu yaklaşım nedeniyle başvurucunun terör örgütüne üyeliği veya iltisak ve irtibatının varlığı somut olarak ortaya konulamamıştır. Öte yandan başvurucu hakkında açılan kamu davasının da beraatle sonuçlandığı nazara alındığında başvurucu hakkında ceza soruşturması/kovuşturması bulunmasının ilgili KHK'nın 8. maddesi uyarınca sözleşmenin feshi için haklı bir neden olamayacağı da yargı mercilerinin bu yöndeki kararlarının bir gereğidir.

 

46. Bu itibarla başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmasının/kovuşturmasının ilgili KHK'nın 8. maddesinde sözleşmenin feshi için neden olarak öngörülen millî güvenliğe tehdit oluşturan yapı, oluşum ya da terör örgütüne üyelik veya iltisak ve irtibat şartını karşıladığından söz etmek mümkün değildir. Aksine bir yorum, hakkında ceza soruşturması/kovuşturması bulunan herkesin bu soruşturma ve kovuşturmanın sonucundan bağımsız olarak doğrudan terör örgütü ile üyelik veya iltisak ve irtibatının varlığının kabulü gibi Anayasa'da teminat altına alınan birçok hak ve güvenceyi anlamsız kılacaktır. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun terör örgütü ile iltisaklı olduğunun kabulünü doğuran takdir yetkisinin keyfîlikten uzak bir biçimde ortaya konulduğunu söylemek mümkün olmadığından kira sözleşmesinin feshedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye yönelik olarak başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili, ayrı ve açık yanıt gerektiren iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılandığının kabulü de mümkün olmamıştır.

 

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Karar

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BAHRİ ALATAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/20423)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 28/11/2023 - 32383

 

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Bahri ALATAŞ

Vekili

:

Av. Ahmet AYDIN

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

 

1. Başvuru, kira sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

 

2. Başvuru 10/7/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

 

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı

beyanda bulunmuştur.

 

III. OLAY VE OLGULAR

 

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

 

5. Başvurucu, uyuşmazlık tarihinde mülkiyeti Samsun Büyükşehir Belediyesine (Belediye/İdare) ait olan Bafra Sebze ve Meyve Hali'nde 6l No.lu dükkânda kiracı olarak Alataşlar Ticaret isimli işyerinin sahibi olarak komisyoncu ünvanı ile faaliyet göstermektedir. Belediye ile başvurucu arasındaki kira sözleşmesi 31/12/2023 tarihine kadar geçerli olacak şekilde düzenlenmiştir.

 

6. 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

7. Bafra Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 9/11/20l6 tarihli yazısı ile başvurucu hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeliği suçundan soruşturma başlatıldığı Belediyeye bildirilmiştir. Bunun üzerine Belediye Encümeni 17/11/2016 tarihli kararı ile başvurucunun kira sözleşmesini 667 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca feshetmiştir. Ardından başvurucu 19/12/2016 tarihinde işyerini boşaltmıştır.

 

A. Başvuru Konusu Dava Süreci

 

8. Başvurucu; kira sözleşmesinin 31/12/2023 tarihine kadar geçerli olduğunu, özel hukuk hükümlerine tabi kira sözleşmesinin idari işlemle iptal edilemeyeceğini ve hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmadığını belirterek sözleşmenin feshine ilişkin işlemin iptali talebiyle 24/1/2017 tarihinde Samsun 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır.

 

9. Mahkeme 23/11/2017 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davanın devam etmekte olduğu belirtilerek 667 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca kira sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı vurgulanmıştır.

 

10. Başvurucunun istinaf talebi üzerine Samsun Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi (Daire) 11/5/2018 tarihinde istinaf talebinin kesin olarak reddine karar vermiştir.

 

11. Nihai karar, başvurucu vekiline 27/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 10/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

 

 

B. Ceza Yargılaması Süreci

 

12. Başvurucu, Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunmasında 2014 yılından itibaren sebze komisyonculuğu yaptığını belirtmiştir. Başvurucu hakkında

FETÖ/PDY'ye üye olma ve 7/2/2013 tarihli ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'a muhalefet suçlarından Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada 6/3/2018 tarihinde beraat kararı verilmiştir. Cumhuriyet savcısının istinaf talebi, Samsun Bölge İdare Mahkemesi 8. Ceza Dairesince 7/5/2019 tarihinde başvurucu yönünden esastan reddedilmiştir. Temyiz edilen istinaf kararı, Yargıtay 16. Ceza Dairesince başvurucu yönünden 21/4/2021 tarihinde onanmıştır.

 

IV. İLGİLİ HUKUK

 

A. Ulusal Hukuk

 

13. 667 sayılı KHK'nın "İrtifak ve İntifa hakları ile kira sözleşmelerinin iptali" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

 

"Mülkiyeti 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununda belirtilen genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçe kapsamındaki idarelere, düzenleyici ve denetleyici kurumlara, sosyal güvenlik kurumlarına, mahalli idarelerle bu idareler tarafından kurulan birlik ve işletmelere, özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları, müessese ve işletmeleri ile sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait diğer ortaklıklara ve vakıflara ait olan her türlü taşınmazın yararlanıcıları ile kiracılarının, milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatının değerlendirilmesi halinde irtifak ve intifa hakları ile kira sözleşmeleri ilgili kurum ve kuruluş tarafından resen iptal edilir. Bu durumda, ilgili kurum ve kuruluşlara ait ve sözleşme tarihinde mevcut bina, yapı ve tesisler hariç olmak üzere, taşınmazların üzerinde yapılan bina, yapı ve tesisler ile her türlü taşınır, alacak ve haklar, belge ve evrak 23/7/2016 tarihinden geçerli olmak üzere bedelsiz olarak Hazineye devredilmiş sayılır."

 

B. Uluslararası Hukuk

 

14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

 

15. AİHM, tahsis veya bu anlama gelebilecek uzun süreli kira sözleşmeleri kapsamında kullanılan işyerlerinin oluşturduğu ticari itibar ve müşteri çevresi nedeniyle birçok açıdan şahsi bir hak niteliği taşıdığı ve ekonomik bir mal varlığı değeri oluşturduğu gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün birinci maddesi anlamında işyerlerini (Iatridis/Yunanistan, B. No: 31107/96, 25/3/1999, §§ 51-55), ayrıca meslek ünvanının kazandırdığı müşteri çevresini mülk olarak kabul etmektedir (Van Marle ve diğerleri/Hollanda [GK], B. No: 8543/79- 8674/79-8675/79-8685/79, 26/6/1986, § 41).

 

16. Stretch/Birleşik Krallık (B. No: 44277/98, 24/6/2003) kararına konu olayda başvurucu, bir yerel yönetimden yirmi iki yıl süreyle bir arazi kiralamıştır. Kira sözleşmesi gereğince başvurucu, kira bedeli ödeyecek ve bu araziye sanayi işletmesi için altı bina inşa edecektir. Kira sözleşmesi ayrıca kira süresinin bitiminde yirmi bir yıllık dönem için kira sözleşmesinin yenilenmesi ihtimaline de yer vermektedir. Sürenin sonunda yerel yönetimin kira sözleşmesine yenileme hükmü koymak suretiyle yetkisini aştığı gerekçesiyle kira sözleşmesi yenilenmemiştir. Bu başvuruda AİHM, başvurucunun kira sözleşmesinin yenileneceğine olan güvenle yaptığı yatırımlara ve bu sözleşmenin yenilenmesinin geçersizliğinin oldukça geç bir tarihte ileri sürüldüğüne dikkat çekerek sözleşmede yer alan yenilenme seçeneğinin kiralayan açısından mülkiyet hakkı kapsamında en azından meşru bir beklenti olarak değerlendirilebileceğini kabul etmiştir (Stretch/Birleşik Krallık, § 35).

 

17. Iatridis/Yunanistan kararına konu olan olay, başvurucunun işlettiği sinemayı tahliye süreci ile ilgilidir. Başvurucu, özel şahıs ile devlet arasında mülkiyeti konusunda uyuşmazlık olan bir sinemayı kiralamış ve 1978 yılından itibaren işletmeye başlamıştır. Taşınmazın mülkiyeti ile ilgili davalar ulusal mahkemeler önünde sürerken 1984 yılında Maliye Bakanlığının kararı ile sinemanın da yer aldığı taşınmaz, Hazine adına tapuya tescil edilmiştir. 1985 yılında başvurucudan işgal bedeli istenmiştir. Başvurucu, 1989 yılında sinemadan tahliye edilmiştir. Sinema, belediye tarafından işletilmeye başlanmıştır. Başvurucu bu işleme karşı açtığı davayı kazanmış ve tahliye işlemi iptal edilmiştir. Bu karara rağmen belediye, sinemayı tahliye etmemiştir. Bunun üzerine başvurucu hem sinemanın kendisine devredilmesi hem de uğradığı zararların tazmini için dava açmıştır. Diğer yandan idare, yerel mahkemenin başvurucunun sinemadan tahliyesine ilişkin kararı iptal ettiğini ancak bu kararın sinemanın başvurucuya geri verilmesini emretmediğini belirterek sinemayı tahliye etmemiştir. Davalar ve idarenin sinemayı tahliye etmeme yönündeki tutumu sürerken başvurucu, AİHM’e başvurmuştur (Iatridis/Yunanistan, §§ 6-30).

 

18. Bu kararda AİHM ilk olarak sinema işletmecisi olan başvurucunun Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün birinci maddesi çerçevesinde bir mülkiyet hakkının bulunup bulunmadığını incelemiştir. AİHM, başvurucunun sinemayı kanunlara uygun bir kira akdine dayanarak on bir yıl boyunca işlettiğine ve bu sürede belirli bir müşteri çevresi oluşturduğuna dikkat çekerek başvurucunun mülkiyet hakkının mevcut olduğunu kabul etmiştir (Iatridis/Yunanistan, § 54). Başvurucu, bir sinema işletmecisi olarak idare tarafından sinemadan tahliye edilmiş ve bu tahliye işleminin iptaline karşın sinema kendisine iade edilmemiştir. AİHM’e göre başvurucu sinemanın yalnızca işletmecisi olduğu için bu müdahale mülkiyetten yoksun bırakma olmayıp mülkiyetin kullanılmasının kontrolü olarak da değerlendirilemez. Bu sebeple müdahale, birinci kural çerçevesinde incelenmiştir (Iatridis/Yunanistan, § 55). AİHM, Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün birinci maddesinin mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin özellikle ve öncelikle hukuki bir temelinin bulunmasını gerektirdiğini ifade etmiştir. Olayda ise tahliye işlemi ulusal mahkeme tarafından iptal edildiğinden bu mahkeme kararından itibaren başvurucunun tahliye işleminin bütün hukuki temeli ortadan kalkmıştır. Bu gerekçeyle AİHM, kanunilik ölçütü yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Iatridis/Yunanistan, §§ 56-62).

 

V. İNCELEME VE GEREKÇE

 

19. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

 

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

 

20. Başvurucu, evvela özel hukuk hükümlerine göre adli yargıda tahliye davası açılması gerektiğini belirterek adli yargı kararı olmadan idari bir kararla verilen tahliye kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu özellikle hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadığı, aksine hakkındaki suçlamalardan beraat etmesine rağmen sırf yürütülen soruşturma gerekçe gösterilerek 31/12/2023 tarihine kadar geçerli kira sözleşmesinin haksız şekilde feshedilmesi neticesinde geçimini temin ettiği dükkânının elinden alınmasından yakınmıştır. Bu gerekçelerle suçta ve cezada kanunilik, masumiyet karinesi, eşitlik ilkeleri ile gerekçeli karar, savunma, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

 

21. Bakanlık görüşünde, yapılacak incelemede Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartları ile Belediyeden temin edilen görüş ve ilgili belgelerin dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.

 

22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği iddialarını yinelemiştir.

 

B. Değerlendirme

 

23. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

 

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

 

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucu Şirketin şikâyetlerinin özü, kira sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin olduğundan tüm şikâyetlerin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

 

1. Uygulanabilirlik Yönünden

 

25. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

 

26. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

 

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

 

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

 

27. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017 §§ 187-191) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır.

 

28. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da OHAL birçok kez uzatılmıştır. OHAL ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 224, 226). OHAL ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin olarak kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).

 

29. Başvurucunun kira sözleşmesinin feshedildiği tarihte Türkiye'de OHAL yönetim usulü yürürlüktedir. Ayrıca başvurucunun şikâyet ettiği fesih işleminin dayanağının OHAL ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğu görülmüştür. Bu itibarla sözleşmenin feshedilmesi işleminin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. ve 35. maddeleri maddesi kapsamında yapılacaktır.

 

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

3. Esas Yönünden

 

a. Mülkün Varlığı

 

31. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

 

32. Başvuru formu ve eklerinde kira sözleşmesinin başlangıç tarihine ilişkin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Bununla birlikte başvurucu, Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki savunmasında 2014 yılından itibaren sebze komisyonculuğu yaptığını belirtmiştir. Buna göre sözleşmenin 31/12/2023 tarihine kadar geçerli olduğu da dikkate alındığında 19/12/2016 tarihinde tahliye edilen işyeri yaklaşık üç yıl işletilmiştir. Bu durumda başvurucunun işyerini kira sözleşmesi kapsamında yaklaşık üç yıldır kullandığı/işlettiği ve sözleşme feshedilmemiş olsaydı 31/12/2023 tarihine kadar kullanmaya devam etme imkânı olduğu dikkate alındığında somut olay bakımından kira sözleşmesinin başvurucuya bir müşteri çevresi ve ticari itibar sağladığı, bunun ise başvurucu açısından şahsi bir hak ve ekonomik bir mal varlığı değeri ifade ettiği değerlendirilmelidir. Dolayısıyla başvuru konusu olayın şartları altında işyerinin kiralanmasının başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülkiyet hakkı kapsamında mülk teşkil ettiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır (tahsis yönünden benzer değerlendirme için bkz. İsmail Akçayoğlu, B. No: 2014/1950, 13/9/2017, § 33; Ahmet Edip Aksungur ve Asaf Uğur Aksungur, B. No: 2016/12044, 20/11/2019, § 41).

 

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

 

33. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

 

34. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen işyeri kira sözleşmesinin feshedilmesinin ticari itibarı ve faaliyetiyle bu kapsamda müşteri çevresi ve gelirleri üzerinde gerçekleşebilecek olumsuz etkileri gözetildiğinde mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bununla birlikte başvurucunun mülkiyetinde bulunmayan taşınmazın çıplak mülkiyetinin Belediyede olması nedeniyle müdahale mülkten yoksun bırakma niteliğinde olmayıp mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesi amacı da taşımamaktadır. Diğer taraftan başvurucunun mülkiyetinde bulunmayan taşınmazı kullanma imkânı sağlayan sözleşmenin feshedilmesiyle başvurucunun taşınmaz üzerindeki kullanma/yararlanma hakkını yitirdiği anlaşılmıştır. Buna göre müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma yetkisine bir müdahale teşkil ettiği ve birinci kural kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (irtifak sözleşmesi yönünden benzer değerlendirme için bkz. Doğan Mimarlık İnşaat Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2019/23070, 17/11/2022, § 30; tahsis yönünden benzer değerlendirme için bkz. Ahmet Edip Aksungur ve Asaf Uğur Aksungur, § 42).

 

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

 

i. Genel İlkeler

 

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür.

 

36. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik şartının sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

 

37. Anayasa'nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya OHAL'lerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa'nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa'nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı olmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).

 

38. Mülkiyet hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve OHAL gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden OHAL'lerde Anayasa'daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.

 

39. Bununla birlikte temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbir yönünden kişilerin OHAL döneminde de ölçüsüz veya keyfî müdahalelere karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması gerekir (benzer yönde bkz. Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 160). Bu bağlamda belirtmek gerekir ki OHAL döneminde de müdahalenin kanuniliğine ilişkin iddia ve itirazların ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanması keyfî müdahaleleri önlemek bakımından önemli bir usul güvencesidir.

 

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

 

40. Somut olayda 2014 yılından tahliye/boşaltma tarihine kadar mülkiyeti Belediyeye ait olan Bafra Sebze ve Meyve Halinde 6l No.lu dükkânda ticari faaliyet gösteren başvurucunun 31/12/2023 tarihine kadar geçerli kira sözleşmesi, başvurucu hakkında FETÖ/PDY ceza soruşturması bulunması nedeniyle 17/11/2016 tarihinde 667 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca feshedilmiştir. Bu işlemin iptali talebiyle açılan dava ise başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan açılan ceza davasının devam etmekte olduğu belirtilerek 667 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca kira sözleşmesinin feshedilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir (bkz. §§ 5-10).

 

41. Başvurucunun tarafı olduğu sözleşmenin 667 sayılı KHK'nın 8. maddesi uyarınca feshedildiği açıktır. Anayasa Mahkemesi, sözleşmenin feshine dayanak teşkil eden ve OHAL tedbiri olarak getirilen düzenlemeyi esas alarak OHAL şartlarında bir ölçülülük kriteri olan durumun gerektirdiği ölçüde kriterinin somut olay bağlamında müdahaleyi haklı kılıp kılmadığını irdeleyecektir (İrtifak sözleşmesi yönünden benzer değerlendirme için bkz. Doğan Mimarlık İnşaat Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,§ 38).

 

42. Başvurucu özellikle hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmamasına, aksine hakkındaki suçlamalardan beraat etmesine rağmen sırf yürütülen soruşturma gerekçe gösterilerek kira sözleşmesinin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiaları karşısında Mahkeme, 667 sayılı KHK'nın 8. maddesine atıfta bulunarak başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan açılan ceza davasının devam ettiğini belirtilerek sözleşmenin feshinin KHK'ya uygun olduğu sonucuna varmıştır.

 

43. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinin varlığı olağan dönemlerde olduğu kadar OHAL şartlarında da zorunludur. Bu bağlamda mülkiyet hakkının usule ilişkin güvencelerinin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır (benzer bir yaklaşım için bkz. Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53). Somut olayda mahkemenin anılan kararında neden-sonuç ilişkisi kurularak şeklî anlamda bir gerekçeye yer verildiği tartışmasızdır. Ancak şeklî anlamda bir gerekçenin varlığı yeterli olmayıp bu gerekçenin makul olması da şarttır. Makul bir gerekçeden söz edilebilmesi için dava konusu maddi olay ve olgulardan hareketle delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması ile varılan sonucun ve bu sonuca varılırken kullanılan takdir yetkisinin sebeplerinin belli bir mantık silsilesi içinde ortaya konulmuş olması gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu yükümlülüğe uyması aynı zamanda hukuki güvenlik ve belirliliğin sağlanması ve keyfî uygulamaların önüne geçilmesi yönünden önem taşımaktadır (benzer değerlendirme için bkz. Doğan Mimarlık İnşaat Gıda Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.,§ 40).

 

44. Sözleşmenin feshine dayanak KHK'nın 8. maddesi millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilere verilen irtifak ve intifa hakları ile kira sözleşmelerinin ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından resen iptal edileceği açık hükmünü içermektedir. KHK'nın bu niteliği ile tesis edilecek idari işlemlerde millî güvenliğe tehdit oluşturan bu yapı, oluşum, grup ya da terör örgütlerine üyelik veya iltisak ve irtibat hususunu esas aldığı ve başkaca bir kriter içermediği açıktır. Anılan hususun ne şekilde ortaya konulacağı ve bunun derecesini belirlemek yargı mercilerinin takdirinde olup Anayasa Mahkemesi ancak yargı mercilerinin yorumunun Anayasa'da bulunan hak ve güvencelere uygunluğunu denetleme yetkisine sahiptir. Her somut olayın özelliğine göre değişmekle birlikte üyelik, iltisak ve irtibatın somut, maddi verilerle ortaya konulması idarenin ve yargısal denetimi yapan makamların yükümlülüğündedir. Bu yükümlülük yerine getirilmeden kişilerin idarenin işlem ve eylemlerine karşı itirazda bulunma ve savunmalarını dile getirme imkânından söz etmek mümkün değildir. Daha da önemlisi millî güvenliği tehdit eden yapılar ya da terör örgütlerine üyelik veya iltisak ve irtibat hâlinde fesih imkânı veren ilgili KHK hükmünün somut olaya uygunluğunu denetlemek de mümkün değildir.

 

45. Somut olayda idare başvurucu hakkında işlem tesis ederken ilgili KHK'da fesih nedeni olarak öngörülen üyelik, iltisak veya irtibatı ortaya koyacak maddi olgu ve olaylara ilişkin bir açıklama yapmamış, kişi hakkında yapılan soruşturma/kovuşturmanın zorunlu bir sonucu olarak sözleşmeyi feshettiği izlenimi uyandıracak şekilde işlem tesis etmiştir. Derece mahkemeleri de idarenin bu yaklaşımını benimsemiş, başvurucunun terör örgütüne üyeliği ve ilgisi bulunmadığına dair iddialarını değerlendirmeden şeklî bir inceleme ile başvurucu hakkında kamu davası açılmasının sözleşmenin feshi için yeterli bir neden olduğu sonucuna varmışlardır. İdarenin ve derece mahkemelerinin benimsediği bu yaklaşım nedeniyle başvurucunun terör örgütüne üyeliği veya iltisak ve irtibatının varlığı somut olarak ortaya konulamamıştır. Öte yandan başvurucu hakkında açılan kamu davasının da beraatle sonuçlandığı nazara alındığında başvurucu hakkında ceza soruşturması/kovuşturması bulunmasının ilgili KHK'nın 8. maddesi uyarınca sözleşmenin feshi için haklı bir neden olamayacağı da yargı mercilerinin bu yöndeki kararlarının bir gereğidir.

 

46. Bu itibarla başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmasının/kovuşturmasının ilgili KHK'nın 8. maddesinde sözleşmenin feshi için neden olarak öngörülen millî güvenliğe tehdit oluşturan yapı, oluşum ya da terör örgütüne üyelik veya iltisak ve irtibat şartını karşıladığından söz etmek mümkün değildir. Aksine bir yorum, hakkında ceza soruşturması/kovuşturması bulunan herkesin bu soruşturma ve kovuşturmanın sonucundan bağımsız olarak doğrudan terör örgütü ile üyelik veya iltisak ve irtibatının varlığının kabulü gibi Anayasa'da teminat altına alınan birçok hak ve güvenceyi anlamsız kılacaktır. Bu açıklamalar ışığında başvurucunun terör örgütü ile iltisaklı olduğunun kabulünü doğuran takdir yetkisinin keyfîlikten uzak bir biçimde ortaya konulduğunu söylemek mümkün olmadığından kira sözleşmesinin feshedilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye yönelik olarak başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili, ayrı ve açık yanıt gerektiren iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılandığının kabulü de mümkün olmamıştır.

 

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

 

4. Giderim Yönünden

 

48. Başvurucu, ihlalin tespiti ve yeniden yargılama ile 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

 

49. Başvuruda mülkiyet hakkı yönünden ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda

kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

 

50. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

 

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

 

 

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 1. İdare Mahkemesine (E.2017/196, K.2017/1920) GÖNDERİLMESİNE,

 

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

 

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

 

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

 

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve Samsun Büyükşehir Belediyesine GÖNDERİLMESİNE 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 


Bu sayfa 249 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor