Yeri gelmişken ticari iş ile ticari davanın farklı kavramlar olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Hangi hususların ticari davaya vücut vereceği 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre;
“21 inci maddenin birinci fıkrası gereğince her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın:
1. Bu kanunda;
2. Medeni Kanunun, rehin mukabilinde ikraz ile meşgul olanlar hakkındaki 876 ila 883 üncü maddelerinde;
3. Borçlar Kanununun, bir işletmenin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki 179 ve 180, rekabet memnuiyetine dair 348 ve 352, neşir mukavelesi hakkındaki 372 ila 385, itibar mektubu ve itibar emri hakkındaki 399 ila 403, komüsyona dair 416 ila 429, ticari mümessiller ve diğer ticari vekiller hakkındaki 449 ila 456, havale hakkındaki 457 ila 462, vedia hakkındaki 463 ila 482 nci maddelerinde;
4. Alameti farika, ihtira beratı ve telif hakkına mütaallik mevzuatta;
5. Bu kanunun 135 inci maddesinde yazılı ticarete mahsus yerler hakkındaki hususi hükümlerde;
6. Bankalar ve ödünç para verme işleri kanunlarında; tanzim olunan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere Kanun’un 21/2 maddesindeki ticari iş karinesinin ticari davaya vücut vereceği yönünde kanun koyucunun herhangi bir iradesi bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki bir hususun ticari iş mahiyetinde olması bu hususa ilişkin yargılamaya mutlak surette ticari dava olma özelliği kazandırmayacaktır.
Nitekim, yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulanması mümkün olmamakla birlikte 6502 sayılı TKHK’nın 83/2. maddesinde bu konuya açıklık getirilmiştir. Buna göre taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyecektir.
Hukuk Genel Kurulu 2017/620 E. , 2019/914 K.
MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
Taraflar arasındaki “ayıp nedeniyle sözleşmeden dönme ve bedel iadesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.10.2012 tarihli, 2011/668 E., 2012/604 K. sayılı karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 18.02.2014 tarihli, 2013/7636 E., 2014/4167 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı, davalıların ithalatçısı ve satıcısı oldukları 2011 model... HB 1.4 marka aracı, 17.10.2010 tarihinde davalılardan Neskar Otomotiv…A.Ş.’den satın aldığını, aracı, ithalatçı firmanın resmi web sayfasında yer alan USB bağlantı, kırmızı kapı içi aydınlatmaları, hava kalite sensörü, iklim kontrollü çift bölgeli klima ve diğer özellikleri nedeniyle tercih ettiğini, ancak araç teslim edilirken bu vasıfların bulunmadığını görerek itirazi kayıt ile teslim tutanağını imzaladığını, söz konusu ayıpların giderilmesi için yaptığı başvuruların sonuçsuz kaldığını, öte yandan 3.4.2011 tarihinde yağışlı bir havada seyir halinde iken ön yolcu kısmından araç içine su girdiğini fark ettiğini, yetkili servis tarafından da bu durumun teyit edildiğini, aracın bu yönden de gizli ayıplı olduğunu ileri sürerek, aracın iadesine, ödemiş olduğu 42.881,45 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, “davalının resmi internet sitesinde yer alan ancak davacıya satılan araçta bulunmayan eksikliklerin ayıp olarak kabul edilmesi gerektiği, yine alınan bilirkişi raporuna göre aracın ön camından su alması nedeniyle de ayıplı olduğu, ancak söz konusu bu ayıpların giderilmesinin mümkün olması nedeniyle araç bedelinin iadesi talebinin reddine, araçtaki eksiklikler yönünden talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği” belirtilerek, davanın kısmen kabulüne, araçtaki ayıplar nedeniyle 3.500 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Alınan bilirkişi raporunda, dava konusu araç üzerindeki eksik ekipmanların araca takılmasının 3.500 TL’lik bir masraf gerektirdiği, “aracın içine su alma” şikayetinin ise onarılabilecek arızalardan olması nedeniyle garanti kapsamında giderilmesi gerektiği” belirtilmiş olup, mahkemece de bilirkişi raporunun benimsenmiş olmasına ve “aracın su alma” probleminin de ayıp olarak kabul edilmesine rağmen, sadece araçtaki eksik ekipmanlar yönünden 3.500 TL’nin tahsiline karar verilip, “aracın su alması” yönündeki ayıp iddiası ile ilgili hüküm kurulmamış olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
3-Davalılar tacir olup, taraflardan biri için ticari olan iş, diğer taraf için de ticari sayıldığından davacı, 4489 sayılı Yasa ile değişik 3095 sayılı Yasanın 2/2. maddesi gereğince dava konusu alacağına, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında faiz talep edebilir. Davacı, dava dilekçesinde alacağına avans faizi uygulanmasını talep ettiğinden, mahkemece hükmedilen alacağa avans faizi uygulanması gerekirken, yasal faiz uygulanmış olması da usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir...”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece (2) nolu bozma nedenine uyulmuş, (3) nolu bozma nedeni yönünden önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Dava ayıp nedeniyle tüketicinin sözleşmeden dönme ve bedel iadesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin davalı firmadan satın aldığı aracın vaat edilen bir kısım donanımlara sahip olmaması ve ön camından su alması nedeniyle ayıplı olduğunu ileri sürerek satım sözleşmesinin feshi ile satış bedelinin avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilleri benzer savunmalarında davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece eksik donanım ve su alma sorunlarının 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesi gereğince ayıp mahiyetinde olduğu, ancak sözleşmenin tümden feshi ile bedel iadesine karar verilmesinin ayıpların niteliğine göre hakkaniyete uygun olmayacağı gerekçesiyle eksik donanımın tamamlanması için gerekli olduğu bilirkişilerce tespit edilen 3.500TL yönünden davanın kısmen kabulüne, davacı tacir sıfatı taşımadığından bu bedelin davalılardan yasal faizi ile birlikte tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Her iki tarafın temyizi üzerine Özel Dairece hüküm yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme (2) nolu bozma nedeni yönünden Özel Daire kararına uymuş ve araçtaki su alma probleminin davalılarca ücretsiz onarılmasına karar vermiş, avans faizine ilişkin (3) nolu bentte belirtilen bozma nedenine ise ilk karardaki gerekçelerini tekrar etmek suretiyle direnmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık tüketici tarafından ayıp nedeniyle uğranılan zararın avans faizi ile tazmini istemiyle açılan davada hükmolunacak faizin yasal faiz mi avans faizi mi olması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
1- Davacı vekilinin Özel Daire ve Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık noktasına ilişkin temyiz itirazları yönünden yapılan inceleme:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 4077 sayılı TKHK hükümleri çerçevesinde ayıplı mal iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Bilindiği üzere Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanununa göre daha özel hükümler içerir ve tüketici hukukunda tezahür eden hukuki ilişkileri kurallara bağlar. Başka bir anlatımla bu Kanun, kapsamına aldığı konuları ve sözleşmeleri tamamen değil, sadece tüketicinin korunması bakımından gerekli olduğu kadarıyla düzenlemektedir. Bu Kanun’da düzenleme bulunmayan hâllerde ise genel hükümlere başvurulması gerekir.
Nitekim somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken 4077 sayılı TKHK’da genel hükümlere başvurma gerekliliğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de sonradan yürürlüğe giren 6502 sayılı TKHK’nın 83/1. maddesinde açıkça bu durum düzenlenmiş olup yaşanan tereddütlerin de önüne geçilmiştir.
Yerel Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık TKHK’a tabi olayda davalı şirketin para borcunun hangi faiz türüyle ödeneceği hususundan doğmuştur.
4077 sayılı Kanunda faizle ilgili bir düzenleme olmadığı gibi taraflar arasında da bu yöne ilişkin herhangi bir kararlaştırma bulunmadığından Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinden yararlanılmalıdır.
Uyuşmazlık 818 sayılı Borçlar Kanununun yürürlüğü döneminde doğmuş olmakla birlikte 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesindeki “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76 ncı, faize ilişkin 88 inci, temerrüt faizine ilişkin 120 nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138 inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” düzenlemesi gereği somut olaya uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun “Faiz” başlıklı 88. maddesi;
“Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz” hükmünü haizdir.
Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 120. maddesi ise;
“…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur” düzenlemesini içermektedir.
Eldeki uyuşmazlıkta davalılar tacir olup yürürlük tarihi itibariyle uygulanması gereken mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 3. maddesinin “Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir.” hükmüne göre hangi hususların “ticari iş” sayılacağı kanun koyucu tarafından kesin surette belirlenmemiş ise de madde lafzından ticari sayılan işletmelerle ilgili bir kısım işler ile ticari işletme dışında kalmakla beraber istisnai olarak TTK’da düzenlenmiş olan hususların ticari iş sayıldığını anlamak mümkündür.
Öte yandan 6762 sayılı TTK’nın 21/2. maddesinde, taraflardan yalnız biri için ticari iş mahiyetinde olan mukavelelerin, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça diğeri için de ticari iş sayılacağı düzenlenmiştir. Buna göre TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca ticari temerrüt faizinin uygulanabilmesi için uyuşmazlığın taraflardan birisi için TTK’nın 3. maddesi kapsamında ticari iş olması ve bu ticari işin tacir olan kişi ile tacir olmayan kişi arasında mevcut “akdi ilişki-sözleşme”den kaynaklanması şarttır. İki taraf arasındaki uyuşmazlığın örneğin bir haksız fiilden kaynaklanması hâlinde Kanunun 21/2. maddesinin uygulanması mümkün olmayacaktır (Doğanay, İ.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 1. Cilt, İstanbul 2004, s.202 vd.).
Yeri gelmişken ticari iş ile ticari davanın farklı kavramlar olduğunu belirtmekte fayda vardır.
Hangi hususların ticari davaya vücut vereceği 6762 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiş olup buna göre;
“21 inci maddenin birinci fıkrası gereğince her iki taraf için ticari sayılan hususlardan doğan hukuk davaları ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın:
1. Bu kanunda;
2. Medeni Kanunun, rehin mukabilinde ikraz ile meşgul olanlar hakkındaki 876 ila 883 üncü maddelerinde;
3. Borçlar Kanununun, bir işletmenin satılması veya diğeriyle birleştirilmesi hakkındaki 179 ve 180, rekabet memnuiyetine dair 348 ve 352, neşir mukavelesi hakkındaki 372 ila 385, itibar mektubu ve itibar emri hakkındaki 399 ila 403, komüsyona dair 416 ila 429, ticari mümessiller ve diğer ticari vekiller hakkındaki 449 ila 456, havale hakkındaki 457 ila 462, vedia hakkındaki 463 ila 482 nci maddelerinde;
4. Alameti farika, ihtira beratı ve telif hakkına mütaallik mevzuatta;
5. Bu kanunun 135 inci maddesinde yazılı ticarete mahsus yerler hakkındaki hususi hükümlerde;
6. Bankalar ve ödünç para verme işleri kanunlarında; tanzim olunan hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.”
Madde metninden de anlaşılacağı üzere Kanun’un 21/2 maddesindeki ticari iş karinesinin ticari davaya vücut vereceği yönünde kanun koyucunun herhangi bir iradesi bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki bir hususun ticari iş mahiyetinde olması bu hususa ilişkin yargılamaya mutlak surette ticari dava olma özelliği kazandırmayacaktır.
Nitekim, yürürlük tarihi itibariyle somut olaya uygulanması mümkün olmamakla birlikte 6502 sayılı TKHK’nın 83/2. maddesinde bu konuya açıklık getirilmiştir. Buna göre taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemeyecektir.
Bu açıklamalardan sonra faiz konusuna dönülecek olursa; bu konuda özel düzenlemelerin yer aldığı 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun “Temerrüt Faizi” başlıklı 2. maddesi;
“Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1 inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.
Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz” düzenlenmesini içermektedir.
Anılan düzenlenme uyarınca yanlar arasında sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranın istenmesi mümkündür.
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olay incelendiğinde;
Eldeki uyuşmazlıkta davalılar tacir olup yanlar arasındaki araç satış sözleşmesi, TTK’nın 3. maddesi uyarınca davalılar için ticari iş niteliğindedir ve davacı tüketici 3095 sayılı Kanunun 2/2. maddesi uyarınca temerrüt hâlinde avans faizi isteminde bulunabilir.
Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2019 tarihli, 2017/13-608 E., 2019/810 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
Hâl böyle olunca aynı yöne işaret eden Özel Daire kararına uymak gerekirken avans faizine hükmedilemeyeceği yönünde verilen direnme kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bu yönden bozulması gerekir.
2- Davacı vekilinin Mahkemece uyulan kısımlara ilişkin temyiz itirazları yönünden ise bozma kararı doğrultusunda değerlendirme yapıldıktan sonra yeni bir hüküm kurulmuş olup uyulan kısımlara ilişkin temyiz itirazlarının Özel Dairece incelenmesi gerektiğinden bu yönden inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin avans faizi istemine ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararının üçüncü bendinde gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle uyulan kısımlar yönünden yeni hüküm bulunduğundan davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, aynı Kanun'un 440/III-1. maddesine göre karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 19.09.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.