9. Yargıtay uygulamasında da; 4721 sayılı Kanun'un 185 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, evlilik birliği süresince ve boşanma kararının kesinleşmesi anına kadar eşlerin karşılıklı olarak cinsel sadakat yükümlülüğünün devam ettiği hususu istisnasız şekilde kabul edilmiştir. Eşler, evlilik birliği devam ettiği sürece ve hatta boşanma davası açılsa dahi boşanma kararı kesinleşinceye kadar başka birisiyle cinsel ilişkiye girmemelidir. Aksine davranış "cinsel sadakat yükümlülüğünün" ihlâline yönelik davranışlardan olup, boşanma davasında kusur belirlemesi bakımından hükme esas alınır.
Hukuk Genel Kurulu 2022/765 E. , 2023/974 K.
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/280 E., 2022/636 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.01.2022 tarihli ve
2021/9694 Esas, 2022/467 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili 11.07.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 25.04.2011 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının olduğunu, eşlerin kuzen olup evlendikten sonra Kayseri'de müvekkilinin babasına ait evde yaşamaya başladıklarını, davalının evliliğin ilk gününden beri birlik görevlerini yerine getirmediğini, eşine saygısız davrandığını, sürekli dışarı çıktığını, evde yemek dahi yapmadığını, davacının işten döndüğü çoğu zaman davalının evde olmadığını, nerede olduğu sorulduğunda "gezmedeydim, parktaydım" şeklinde cevaplar verdiğini, davalının ailesini evde istemediğini, bu nedenle tartışma yaşandığını, eşini intihar etmekle tehdit ettiğini, ... sarsıcı davranışlarda bulunduğunu, bu nedenle eşlerin Avusturya ülkesine taşındığını, ne var ki davalının tüm olumsuz davranışlarını burada da devam ettirdiğini, Avusturya'da oturdukları evin yakınındaki bir dönercide çalışan erkeği eve almaya çalışırken yakalandığını, ailesine eşi hakkında "erkek olmadığını, oturum izni alabilmek amacıyla evliliğe devam ettiğini" söylediğini, bunu duyan davacının yaşadıklarına daha fazla dayanamadığını ve boşanmak istediğini ileri sürerek tarafların boşanmasına ve küçük çocuğun velâyetinin babaya verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili 16.08.2017 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin üzerine düşen tüm sorumluluklarını yerine getirdiği hâlde davacının bunun tam aksine davrandığını, eşi ile yakınlık kurmadığını, sohbet etmediğini, sürekli olarak terslediğini, ilgilenmediğini, ekonomik şiddet uyguladığını, çalışmadığını, evin ihtiyaçlarının aileler tarafından giderildiğini, müvekkilinin cep telefonu dahi kullanmasına izin verilmediğini, tek başına dışarı çıkmasının yasaklandığını, erkeğin eşini gezmeye, yemeğe, sinemaya götürmediğini, eşine fiziksel şiddet uyguladığını, son olarak tatil için Türkiye’ye geldiklerinde davacının müvekkilini ailesinin yanına bıraktığını ve erkeğin ortak çocuğu yanına alarak Avusturya’ya döndüğünü, müvekkilinin de çocuğundan ayrı kalmaya dayanamayarak kendi şartları ile yurtdışına gittiğini, eşi ve ailesi tarafından eve alınmadığını ve bu nedenle müvekkilinin kadın sığınma evinde yaşamak zorunda kaldığını belirterek öncelikle haksız davanın reddine, mahkeme aksi kanaatte ise velâyetin anneye verilmesine, çocuk yararına 1.500,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.04.2019 tarihli ve 2017/132 Esas, 2019/104 Karar sayılı kararı ile; tarafların yaşadıkları problemlerden sonra 2014 yılında Avusturya ülkesinde yaşamaya başladıkları, evlilik birliğinin devam etmiş olması nedeniyle bu tarihten önce gerçekleştiği iddia edilen olaylarla ilgili eşlere kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı, dinlenen tanıklar ... ... ve ... ...’in beyanlarına göre kadının yurt dışında dönerci olduğu söylenen kişi ile ... sarsıcı hareketler içerisinde bulunduğu, bunun dışında telefonda yüklü olan program vasıtası ile davacının ses kaydına ilişkin sunulan delilin hukuka aykırı yolla elde edilmiş olması nedeniyle kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı, boşanmaya sebep olan olaylarda ... sarsıcı davranışlarda bulunan kadının tam kusurlu olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetin babaya verilmesine, davalının tazminat ve nafaka taleplerinin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 14.09.2021 tarihli ve 2019/1767 Esas, 2021/1325 Karar sayılı kararı ile; tarafların 25.04.2011 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, eşlerin 2014 yılında Türkiye'den Avusturya ülkesine taşındıkları, davacı erkeğin hâlen Avusturya'da yaşadığı, dosyada mevcut Avusturya Cumhuriyeti Josefstadt Mahalli Mahkemesi'nin 27 P 109/17t-29 sayılı velâyet davasında verilen 16.04.2018 tarihli kararla "ortak çocuğun velâyetinin müşterek olarak anne ve babasına bırakıldığı, anne ve baba arasında sağlanan anlaşma uyarınca çocuğun bakım ve ihtiyaçlarının babası tarafından karşılanmasına" karar verildiği, davacı tarafça sunulan ve davalı kadına ait olduğu iddia edilen "allevvsahin" isimli sosyal medya hesabına ilişkin gönderilerde tarih bulunmadığı gibi gönderi tarihlerinin de tespit edilemediği, eşlerin Avusturya ülkesinde yaşadıkları döneme ilişkin davacının anne ve babasının "komşuların beyanı üzerine davalı kadını takibe aldıklarını, eve yakın bulunan yaklaşık 55 yaşındaki dönercinin sırtına davalı kadının elini samimi bir şekilde koyduğunu davacının babasının gördüğünü, kadının dönerciye girdiğini, akabinde oradan çıktığını, apartmana girdiğini, onun ardından dönercinin de apartmana girmesi üzerine kendilerinin de arkalarından girdiğini, davacının babasının dönerciyi apartmanda yakaladığını, sen burada ne arıyorsun, polisi arıyorum demesi üzerine dönercinin kaçarak uzaklaştığını, bunun üzerine davacı ile konuşarak davalıyı Türkiye'de baba evine bıraktıklarını" beyan ettikleri, davacının kardeşi olan tanık ... ...'in ise "davalı kadına bu durumu söylemediklerini ve davalı ile beraber yaşamaya devam ettiklerini" beyan ettiği, dinlenen tanık beyanlarının ... sarsıcı davranış iddiasını ispata yeterli olmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının ... sarsıcı davranışlar sergilediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile erkeğin davasının reddi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosya kapsamı ve toplanan delillere göre davalı kadın eşin ... sarsıcı davranışlarda bulunduğuna ilişkin davacı iddiasının ispat edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre tarafların boşanmalarına karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 185 inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166 ncı maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.
3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
4. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
5. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın mâli sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
6. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (4721 sayılı Kanun md. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (4721 sayılı Kanun md. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166/2 nci maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim "ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı" kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
7. Eldeki davaya gelince; İlk Derece Mahkemesince, kadın eşin ... sarsıcı davranışlarda bulunduğu, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de davalının istinaf istemi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince dinlenen tanık beyanlarının ... sarsıcı davranış iddiasını ispata yeterli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Özel Daire tarafından ise yapılan yargılama ve toplanan delillerden kadının ... sarsıcı davranışlar sergilediğinin anlaşıldığı, dolayısıyla taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik olduğu gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar bozulmuştur.
8. Evlilik birliğinin devamı süresince eşlerin karşılıklı olarak sadık kalma diğer bir ifade ile birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü bulunmaktadır. Dolayısıyla sadakat yükümlülüğü en geniş hâliyle eşlerin birbirlerine sadık kalmasını ifade etmektedir. Bu husus evliliğin genel hükümlerinin düzenlendiği 4721 sayılı Kanun'un 185 inci maddesinin üçüncü fıkrasında "eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar" hükmü ile düzenlenmiştir. Kanun koyucu tarafından her iki eş için de emredici hüküm olarak düzenleme altına alınan "sadık kalma" kavramından sadece cinsel sadakatin anlaşılmaması gerekir. Çünkü eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü sadece cinsel anlamda değil; duygusal, ekonomik, sosyal, fiziksel ve görsel anlamlardaki sadakat yükümlülüğününü de kapsamaktadır. Belirtilen hususlar, yasal düzenleme bulunmasa dahi evliliğin doğasından kaynaklanan en tabii sonuçlardandır.
9. Yargıtay uygulamasında da; 4721 sayılı Kanun'un 185 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, evlilik birliği süresince ve boşanma kararının kesinleşmesi anına kadar eşlerin karşılıklı olarak cinsel sadakat yükümlülüğünün devam ettiği hususu istisnasız şekilde kabul edilmiştir. Eşler, evlilik birliği devam ettiği sürece ve hatta boşanma davası açılsa dahi boşanma kararı kesinleşinceye kadar başka birisiyle cinsel ilişkiye girmemelidir. Aksine davranış "cinsel sadakat yükümlülüğünün" ihlâline yönelik davranışlardan olup, boşanma davasında kusur belirlemesi bakımından hükme esas alınır.
10. Yargıtay sadakat yükümlülüğü konusunda "içten bağlılık" ilkesine yer vermektedir. Yani eşlerden birisinin davranışı içten bağlılığa aykırı ise bu durum sadakat yükümlülüğün ihlali anlamına geldiği görüşünü benimsemiştir. Yargıtayca benimsenen bu görüşe göre "eşine içten bağlı kişinin yapmayacağı davranışlar" sadakat yükümlülüğünün ihlali olarak kabul edilmektedir.
11. Yargıtay eşler arasında boşanma kararının kesinleşmesi anına kadar devam eden sadakat yükümlülüğünü, sadece eşlerden birisinin eşi dışındaki kişiyle cinsel ilişkiye girmesi olarak değil aynı zamanda eşlerin "... sarsıcı hareketlerde bulunmama" yükümlülüğünü de kapsadığını kabul etmektedir. Gerçekten de, Yargıtay içtihatları ile ... sarsıcı davranış olarak kabul edilen kusurlu davranışlara bakıldığı zaman, ortada her ne kadar cinsel bir ilişki olmasa da "eşine içten bağlı olan bir kişi bu hareketleri yapmaz" duygu ve düşüncesinden hareket edilerek, bu davranışların evlilik birliğini temelinden sarstığı kabul edilmektedir.
12. Somut olaya gelince; nüfus kayıtlarına göre hala-dayı çocuğu olmakla kuzen oldukları anlaşılan tarafların 25.04.2011 tarihinde evlenerek Kayseri'de yaşamaya başladıkları, 26.08.2011 tarihinde ortak çocuklarının dünyaya geldiği, her ne kadar evlilik birliğinin devam etmiş olması nedeniyle kadına kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmış olsa da dosyadaki bilgi ve belgelerden kadının 2014 yılında Kayseri'de bir başka erkekle ... sarsıcı davranışlarda bulunduğu, bu durumun ortaya çıkması üzerine davalının pişman olduğunu beyan ederek özür dilediği, olayın ailesi tarafından duyulması hâlinde babasının kendini öldürebileceğini söylediği, bu olaydan sonra davacının ailesi ile birlikte aldığı anlaşılan ortak kararla evlilik birliğinin devam ettiği ve eşlerin Avusturya ülkesine taşınarak Viyana'da yaşamaya başladıkları, dosyada davalı tanıkları olarak dinlenen ..., ... ve ...'nın Türkiye'de yaşamaları nedeniyle yurt dışında devam eden evlilik birliği hakkında görgüye dayalı bilgilerinin bulunmadığı, buna karşılık davacı erkeğin yurt dışında yaşayan annesi ..., babası ... ile kardeşi olduğu anlaşılan ...'ü tanık olarak bildirdiği, ... ve ...'ın birbirini doğrular, görgüye dayalı ve benzer beyanlarına göre; ...'ın gelini olan davalı kadının çamaşırları arasında altı tane farklı değişik telefon numarası bulduğu, ...'in ise yine gelini olan davalıyı evin yakınlarında dönercide çalışan bir erkekle samimi şekilde gördüğü, bu bilgiyi birbirleri ile paylaşan kayınvalide ve kayınbabanın komşulardan ve dönercide çalışan diğer bir personelden "gelinlerinin dönerci ile görüştüğüne dair" duyumların da etkisiyle oluştuğu anlaşılan şüpheyle hareket ederek davalıyı takip etmeye başladıkları, yaptıkları takipte "gelinin dönerciye girdiğini, akabinde ordan çıktığını, bunun ardında dönercinin apartmana girdiğini, merdivenlerde çıkarken dönerciyi dairelerinin önünde yakaladıklarını, ...'in dönerciye -senin dükkanın dönerci burda ne arıyorsun, polisi arıyorum- demesi üzerine dönercinin kaçarak uzaklaştığını, bunun üzerine oğulları ile konuşarak davalıyı baba evine bırakmaya karar verdiklerini" beyan ettikleri, diğer tanık ...'ün ise bu olaya ilişkin bilgisinin tamamen anne ve babasından duyuma dayalı olduğu, bundan başka görgüye dayalı bilgisinin ise dosyada hükme esas alınmayan davalının ailesi ile arasında gerçekleştirdiği telefon görüşmesine ilişkin detaylar hakkında olduğu anlaşılmıştır.
13. Özel Dairenin toplanan delillere göre "... sarsıcı davranış" vakıasının ispatlandığı belirlemesi karşısında, Bölge Adliye Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin direnme karar gerekçesi incelendiğinde, tanık beyanlarıyla gerçekleştiği anlaşılan vakıanın davalı ile paylaşılmamış, dolayısıyla davalının kendini savunmasına olanak tanınmamış olmasına dayandırıldığı görülmekle birlikte, hayatın olağan akışında, ... sarsıcı davranış vakıasını öğrenen tarafın bu durumu karşı taraf ile paylaşarak, olayı sorgulaması ve açıklama beklemesi gerektiği düşüncesi üzerine vurgu yapılmıştır. Halbuki evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için; taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olması yeterlidir. Belirlenen bu sebep açısından tanıkların, kusurlu olan eş ile bu durumu paylaşmamış olmaları veya açıklama istememeleri, tanık beyanlarına itibar edilmemesine gerekçe olmayacağı gibi bu tanık beyanlarını değerden düşürücü bir sebep olarak da sayılamaz.
14. Yapılan açıklamalar ışığında dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı tanıkları Büyamin ... ve ... ...'in, davalı hakkında ileri sürülen ... sarsıcı davranış vakıası hakkındaki beyanlarının dava dilekçesindeki anlatım ile bire bir uyumlu olduğu, vakıanın yurt dışında gerçekleştiği gözetildiğinde davacı ve ailesinin davalı kadın ile "Türkiye'de yaşayan ailesine teslim edilene kadar geçen süre içerisinde" yurt dışında birlikte yaşamaya devam etmelerinin Türk toplum yapısının örf ve adetlerine uygun olduğu, tarafların evliliğindeki geçmiş yaşam öyküsü dikkate alındığında yaşanan bu yeni olay hakkında davalıdan açıklama yapması istenmemesinin anlaşılabilir olduğu, yakın akrabalık ilişkisi dikkate alındığında evlilik nedeniyle yurt dışına götürülen kadının yaşanan olaylardan sonra sağ salim baba evine teslim edilmesi gerektiği görüşüyle hareket eden kayınvalide ile kayınbabanın görgüye dayalı beyanlarının birliğin temelinden sarsıldığını kabule elverişli, hayatın olağan akışına uygun ve samimi bulunduğu, aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olanın tanıkların gerçeği söylediklerinin kabulü olduğu, akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamayacağı, dosyada davacı tanıklarının olmamışı olmuş gibi ifade ettiğini kabule dair bir delil de bulunmadığı gözetildiğinde, kadının ... sarsıcı nitelikteki kusurlu davranışı sabit olup boşanmaya karar verilmelidir.
15. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
16. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
18.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi