6100 sayılı HMK’nın 150. maddesinde, işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde yenilenmeyen davanın açılmamış sayılacağı düzenlenmiş olup, aynı maddenin 7. fıkrasında ise, her ne sebeple olursa olsun açılmamış sayılmasına karar verilen davadaki talebin dahi vaki olmayacağı düzenlenmiştir. Ancak İcra Hukukunda, 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesi anlamında takibin açılmamış sayılmasına dair bir kurum bulunmadığından, gerek itirazın iptali davası açılmaması gerekse de takip dosyasının işlemden kaldırılması sebebiyle, takibin hiç yapılmamış gibi kabul edilmesine imkan bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olaydaki gibi itiraza rağmen itirazın iptali davasına konu edilmemiş bir takip ve bu takipte alacağın tahsiline yönelik yapılan her işlem zamanaşımını kesecek ve yeni bir zamanaşımı süresi başlatacaktır. Davalı asıl borçluya karşı 29.05.2009 tarihinde takip başlatılmış ve ödeme emri 09.06.2009 tarihinde tebliğ edilmiş ve bu tarihten itibaren 10 yıllık yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır ( 6098 sayılı TBK’nın 154/2 ve 157/2. maddeleri). Davacı yan 26.04.2019 tarihinde arabuluculuğa başvurmuş ve 31.05.2019 tarihinde arabuluculuğun başarısızlıkla sonuçlandığına dair tutanak düzenlenmiş, 10.06.2019 tarihinde ise işbu dava açılmıştır. 10 yıllık zamanaşımı süresinin 09.06.2009 tarihinde işlemeye başladığı, 6325 sayılı Kanunun 16/2 maddesine göre arabuluculuk sürecinde zamanaşımı süresinin durduğu ve davanın 10.06.2019 tarihinde açıldığı gözetildiğinde asıl borçluya karşı açılan davanın zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, bölge adliye mahkemesince, asıl borçluya karşı açılan davanın esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülememiş, bozmayı gerektirmiştir.
11. Hukuk Dairesi 2021/2396 E. , 2022/6884 K.
MAHKEMESİ : BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 6. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen davada Batman 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 25.02.2020 tarih ve 2019/179 E- 2020/155 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kısmen kabul-kısmen reddine dair Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi'nce verilen 10.12.2020 tarih ve 2020/1449 E- 2020/1155 K. sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, Tarımsal Amaçlı Kooperatiflere Kullandırılacak Kredilere İlişkin Yönetmelik kapsamında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesine konan ödenekten ortakların mülkiyetinde uygulanmak üzere...-...T.T.K. 300 başlık damızlık sığır yetiştiriciliği projesinden yararlanan davalı ... ile davacı arasında 04/09/2006 tarihinde Kooperatiflerin Ortaklardan Alınan Taahhütname ve Borçlanma Sözleşmesi tanzim edildiğini, sözleşmeyi ...’nin asıl borçlu, diğer davalıların ise müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, sözleşmenin 16. maddesinde ödemelerin belirlenen vade tarihlerinde yapılacağı öngörüldüğü halde borçluların sorumluluklarını yerine getirmediklerini, bunun üzerine Batman İcra Müdürlüğünün 2009/75 E. sayılı dosyasında davalılar hakkında takip başlatıldığını, borçluların itirazı üzerine takibin durduğunu, 26/04/2019 tarihinde arabuluculuğa başvurulduğunu, anlaşma sağlanamadığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydı ile 72.875,10 TL'nin müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar vekili, davaya konu sözleşme tarihi ve ilk ödeme vadesine göre alacağın zamanaşımına uğramış olduğunu, kefalet sözleşmesinin kanuna uygun düzenlenmediğini, Bakanlığın hastalıklı hayvan temin ettiğini ve kusurlu olduğunun, sözleşme koşullarının müvekkilleri aleyhine Bakanlığın hatası nedeniyle aşırı derecede değiştiği ve güçleştiğini, borcun doğumuna ilişkin sözleşmenin geçersiz hale geldiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davaya konu alacağın 04/09/2006 tarihli sözleşmeden kaynaklandığı ve bu alacak için davacı banka tarafından davalılara yönelik Batman İcra Dairesinde 2009/75 E. sayılı icra takibi başlatıldığı ve alacaklı tarafından takibi ilerletmek amacıyla yapılan en son işlemin davalı borçlulara gönderilen ödeme emirleri olduğu, sonrasında ise takibi ilerletmek amacı ile herhangi bir işlem yapılmadığı, borçluların usulüne uygun olarak ve süresinde takibe itiraz etmiş ve bu itirazın alacaklı bankaya usulüne uygun bildirilmiş olmasına rağmen 1 yıllık yasal süre içerisinde itirazın iptali davası açılmadığı, bu nedenle takiplerin düştüğü, davaya konu alacağın sözleşmeden kaynaklanmış olması nedeniyle 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, eldeki davanın 17/06/2019 tarihinde açıldığı, davalı tarafça usulüne uygun olarak cevap verme süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunulduğu, her ne kadar davacı tarafın alacağını takip etmek amacıyla takip başlatmış ve Borçlar Kanunu uyarınca yapılan icra takibi alacak hakkındaki zamanaşımı süresini kesiyor ise de, hakkın kullanımının dürüstlük kuralına da uyması gerektiği ve kötüye kullanılan hakkın kanun tarafından korunmayacağı ilkesi karşısında icra takibini ilerleten son işlem 09/06/2009 tarihinde yapıldığı, 31/05/2019 tarihinde arabuluculuk bürosuna başvurularak davanın ise 17/06/2019 tarihinde 10 yıllık süre dolmadan açıldığı, davacı tarafın icra takibini başlatmaktaki maksadının salt işleyen zamanaşımı süresini kesmek ve kanunun kendisine tanımış olduğu hakkı kötüye kullanmak amacıyla yapıldığı ve bu takibin alacak hakkına kavuşmak amacı ilke yapılmamış olduğu kanaati uyandığı zira; davacı kurumun kredi sağlayan tacir niteliğinde olması ve basiretli iş adamı gibi davranması gerektiği oysa ki alacak hakkı muaccel olur olmaz hemen icra takibi başlatarak hakkına kavuşmayı düşünen davacının, davalı borçluların takibe itiraz etmeleri üzerine alacağa hemen kavuşmak için itirazın iptali davası açma imkanı var iken bu yola başvurmayarak 10 yıl kadar bir süre beklemiş olmasının yapılan takibin kötüniyetli olduğu kanaatini uyandırdığı, itirazın iptali davası açılmamış olması genel mahkemelerde alacak davası açmaya engel değil ise de davacının yapmış olduğu takibin kötü niyetli olduğu kanaati ile icra takibinin zamanaşımı süresini hiç kesmemiş olduğu ve alacağın 2006 yılında doğmasına rağmen 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dava açıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İstinaf mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, dava konusu alacak için ilamsız icra takibi yapılmış ise de; davacı vekilince süresi içerisinde açılmış bir itirazın iptali davası bulunmadığından ve 1 yıllık süre geçtiğinden davacının yapmış olduğu icra takibi düşmüş olup yapılan icra takibinin somut olayda zamanaşımını kesen bir etkisi bulunmadığı, borcun muacceliyet tarihinden dava tarihine kadar zamanaşımını kesen veya durduran bir durum bulunmadığı, davaya konu alacağın tabi olduğu 10 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra 25/04/2019 tarihinde arabuluculuk bürosuna başvurulduğu ve 10/06/2019 tarihinde davanın açıldığı, bu suretle alacağın zamanaşımına uğradığı, TBK’nın 152. maddesi uyarınca buna bağlı faiz alacağının da zamanaşımına uğradığı gerekçesi ile asıl borçlu davalı ... hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, öte yandan sözleşmede davalılar ... ve ...'un müteselsil kefil olarak yer aldıkları, eski Borçlar Kanununda kefilin sorumluluğu için bir süre ön görülmemiş olduğu halde yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 598. maddesinde gerçek kişi kefilin sorumluluğunu on yıl ile sınırlı tutulduğu, bu sürenin, kefalet sözleşmesinin meydana geldiği andan itibaren işlemeye başlayacağı, on yıllık süre bir zamanaşımı süresi olmadığı için de kesilme ve durma da söz konusu olmadığı, bu sürenin tamamlanmasıyla birlikte kefilin yükümlülüğü kendiliğinden (yasa gereği) ortadan kalktığı gerekçesiyle bu davalılar yönünden bu sebeple davanın reddine karar verilmesi gerektiği, ayrıca, 6235 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunun 18/A-14. Bendi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği'nin 26/2. maddesi uyarınca dava şartı olan arabuluculukta, tarafların anlaşmaması halinde Bakanlık bütçesinden karşılanan arabuluculuk ücretinin re'sen yargılama gideri olarak tahsil edilmesi gerektiği halde, mahkemece, Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve yargılama giderlerinden sayılan arabuluculuk ücretine ilişkin hüküm kurulmaması yerinde görülmediği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın, davalı ... yönünden zamanaşımı, diğer davalılar bakımından ise kanunda öngörülen yasal sorumluluk süresi dolduğundan reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK'nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, aşağıda belirtilen hususlar dışında dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK'nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin bulunmamasına ve 05.09.2006 tarihli kredi sözleşmesine kefil sıfatıyla imza atan borçlular yönünden TBK’nın 598/3. maddesindeki 10 yıllık sorumluluk süresinin uygulanmasında isabetsizlik bulunmamasına, bu sürenin hak düşürücü bir süre olması nedeniyle kesilme ve durmasının söz konusu olmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz istemlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Dava, tarımsal kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Mahkemece, alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, davacının istinaf istemi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davaya konu alacak nedeniyle ilamsız icra takibi yapılmış ise de, borçlu tarafından takibe itiraz edilmesine rağmen süresi içerisinde itirazın iptali davası açılmadığından icra takibinin düştüğü, bu nedenle somut olayda yapılan icra takibinin zamanaşımını kesen bir etkisi bulunmadığı gerekçesiyle asıl borçlu yönünden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 150. maddesinde, işlemden kaldırıldığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde yenilenmeyen davanın açılmamış sayılacağı düzenlenmiş olup, aynı maddenin 7. fıkrasında ise, her ne sebeple olursa olsun açılmamış sayılmasına karar verilen davadaki talebin dahi vaki olmayacağı düzenlenmiştir. Ancak İcra Hukukunda, 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesi anlamında takibin açılmamış sayılmasına dair bir kurum bulunmadığından, gerek itirazın iptali davası açılmaması gerekse de takip dosyasının işlemden kaldırılması sebebiyle, takibin hiç yapılmamış gibi kabul edilmesine imkan bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olaydaki gibi itiraza rağmen itirazın iptali davasına konu edilmemiş bir takip ve bu takipte alacağın tahsiline yönelik yapılan her işlem zamanaşımını kesecek ve yeni bir zamanaşımı süresi başlatacaktır. Davalı asıl borçluya karşı 29.05.2009 tarihinde takip başlatılmış ve ödeme emri 09.06.2009 tarihinde tebliğ edilmiş ve bu tarihten itibaren 10 yıllık yeni bir zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır ( 6098 sayılı TBK’nın 154/2 ve 157/2. maddeleri). Davacı yan 26.04.2019 tarihinde arabuluculuğa başvurmuş ve 31.05.2019 tarihinde arabuluculuğun başarısızlıkla sonuçlandığına dair tutanak düzenlenmiş, 10.06.2019 tarihinde ise işbu dava açılmıştır. 10 yıllık zamanaşımı süresinin 09.06.2009 tarihinde işlemeye başladığı, 6325 sayılı Kanunun 16/2 maddesine göre arabuluculuk sürecinde zamanaşımı süresinin durduğu ve davanın 10.06.2019 tarihinde açıldığı gözetildiğinde asıl borçluya karşı açılan davanın zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, bölge adliye mahkemesince, asıl borçluya karşı açılan davanın esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülememiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz istemlerinin REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 11/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.