YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Polis memurunun, görevi sırasında geçirdiği trafik kazası sonucu kamu tarafından ödenen tazminat için açılan rücuen tazminat davası, zarar görenin davalıya karşı açtığı tazminat davası gerekçesi ile bekletilebilir mi? (HGK)

Karar Özeti

Rücuen tazminata konu olan nakdi tazminat ise bu davalar açılmadan önce 27.06.2011 tarihinde ödenmiştir. Bu nedenle ödeme yapan davacının rücu hakkının açılan diğer davalardan önce doğduğu görülmekle sonradan yapılan ödemelerin bu davada talep edilen tazminattan mahsubuna imkân bulunmamaktadır.

 

45. Hâl böyle olunca, zarar gören görevlinin haksız fiil faillerine karşı açtığı tazminat davasının ve sigorta şirketine karşı haksız fiil failin açtığı menfi tespit davasının bu davada bekletici mesele yapılarak kesinleşmelerinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Aksine bu davada hüküm altına alınacak tazminat miktarının gerek rücu ilişkisi gerekse de 2330 sayılı Kanun 6. maddesi gereği diğer dosyalarda dikkate alınması gerekmektedir.

Karar

 

Hukuk Genel Kurulu  2017/1380 E.  ,  2021/683 K.

 

 

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

 

 

1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

 

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 

I. YARGILAMA SÜRECİ

 

Davacı İstemi:

 

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 09.01.2011 tarihinde gerçekleşen olayda polis memuru ...’i yaraladığını, adı geçen polis memurunun iki defa ameliyat geçirerek iş göremezlik raporları aldığını, bu nedenlerle müvekkili tarafından yaralanan memura 11.771,20TL ödeme yapıldığını, 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun (2330 sayılı Kanun) uyarınca davalıdan bu zararın rücuen tahsil edilmesi gerektiğini ileri sürerek 11.771,20TL’nin 24.06.2011 tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalı Cevabı:

 

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin meydana gelen olayda tam kusurlu olmadığını, kusuru belirlemek için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, Kayseri 5. Asliye Ceza Mahkemesindeki davada tespit edilen maluliyeti kabul etmediklerini, yeniden Adli Tıp Kurumundan maluliyet raporu alınması gerektiğini, müvekkilinin kullandığı aracın sigorta şirketi olan ... Sigorta A.Ş. tarafından dava dışı polis memuruna ödeme yapıldığını, bu ödemenin mahsubu ile Kayseri 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davanın bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

 

Mahkemenin Birinci Kararı:

 

6. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.10.2012 tarihli ve 2011/192 E., 2012/440 K. sayılı kararı ile; davalının, dava dışı polis memurunu yaralaması sebebiyle açılan ceza davasında hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar verildiği, 2330 sayılı Kanun gereği davacı tarafından yaralanan polis memuruna ödeme yapıldığından, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte geçerli olan en yüksek Devlet memuru aylığını esas alan bilirkişi raporuna göre ödenmesi gereken nakdi tazminatın 8.475,26TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

 

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

 

7. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

 

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 17.03.2014 tarihli ve 2013/7979 E., 2014/4484 K. sayılı karar ile, tarafların sair temyiz itirazlarının reddi ile, “…2- Davacının temyizine gelince; dava, rücuen tazminat ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı ile davalı tarafından temyiz olunmuştur….

 

Davacı idare, ... Emniyet Genel Müdürlüğü Nakdi Tazminat Komisyonu'nun 17/06/2011 günlü kararında, karar tarihindeki en yüksek devlet memuru brüt aylığının (ek gösterge dahil) 100 katı tutarının iş gücüne engel bulunan her gün için %1 oranında hesaplanarak ödeme yapılmasını baz alarak talep etmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise, 2330 sayılı Kanun ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan yönetmelikte belirlenen yönteme uyulmamış olup, 2330 sayılı Kanun'un 3. maddesi 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerine uygun olmayan yöntemle hesaplama yapılmıştır.

 

Şu durumda, rücuun kapsamının ilgili mevzuatta belirlenen yönteme uygun olarak yapılacak hesaplama ile belirlenmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bu husus bozmayı gerektirmiştir.

 

3-Davalının diğer temyiz itirazları yönünden;

 

Davalının, aynı olay nedeniyle sigorta şirketi tarafından dava dışı polis memuruna ödemede bulunulduğunu, buna ilişkin davaların ise devam ettiğini savunup, devam eden dava dosyalarının numaralarını da bildirmiş olmasına göre; sigorta ödemesi ile ilgili dosyaları getirtilmek suretiyle varsa sigorta ödemelerinin hesaplanan tazminat tutarından düşülüp düşülmeyeceği hususu değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmelidir. Bu yön gözetilmeksizin eksik inceleme ile karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

 

Mahkemenin İkinci Kararı:

 

9. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 30.12.2014 tarihli ve 2014/215 E., 2014/418 K. sayılı kararı ile; Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi raporunda tazminat verilmesine ilişkin karar tarihindeki en yüksek Devlet memuru aylığının ek gösterge dâhil brüt tutarı dikkate alınarak tazminat miktarının 11.771,20TL olarak hesaplandığı, sigorta ödemesi ile ilgili dosyaların getirtilmek suretiyle varsa sigorta ödemelerinin hesaplanan tazminat tutarından düşülüp düşülmeyeceği hususunun değerlendirilmesi bakımından eldeki dosyada davacının ... olmayıp ona ödeme yapan ... olduğu dikkate alındığında dava dışı ... Sigorta A.Ş. tarafından davacıya yapılan sigorta ödemesinin bu dosyada hesaplanan tazminat tutarından değil, bu dosyada hesaplanan tazminat tutarının Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/314 Esas sayılı dosyasında hesaplanacak cismani zarar nedeniyle belirlenecek tazminat tutarından düşülmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

 

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

 

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

 

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.05.2015 tarihli ve 2015/5427 E., 2015/6565 K. sayılı kararı ile; “…Yerel mahkemece, getirtilip incelendiği ve iade edildiği belirtilen, Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/314 esas sayılı ve Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/346 esas sayılı dosyalarının henüz derdest olduğu anlaşıldığından ve verilecek kararların bu dosyayı etkileme ihtimali bulunduğundan, belirtilen dosyaların kesinleşmesi beklenerek, getirtilip incelendikten sonra tüm delillerle birlikte değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuş olup, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

 

Direnme Kararı:

 

12. Kayseri 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.12.2015 tarihli ve 2015/253 E., 2015/393 K. sayılı kararı ile; görülmekte olan davada davacının ... olmayıp ona ödeme yapan ... olduğu, bu durumda dava dışı ... Sigorta A.Ş. tarafından zarar gören polis memuruna yapılan sigorta ödemesinin hesaplanan tazminat tutarından değil, bu dosyadaki hesaplanan tazminat tutarının Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/314 esas sayılı dosyasında hesaplanacak tazminat tutarından düşülerek eldeki davanın Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/314 ve Kayseri Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/346 esas sayılı davalarında bekletici mesele yapılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme Kararının Temyizi:

 

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

II. UYUŞMAZLIK

 

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava dışı zarar gören tarafından haksız fiil faillerine karşı cismani zarar nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davası ile haksız fiil failleri tarafından zarar veren aracın sigortalandığı sigorta şirketine zarar görene yapılan ödemeden kaynaklı açılan menfi tespit davasının eldeki işbu davacı İdare tarafından haksız fiil failine karşı açılan 2330 sayılı Kanundan kaynaklanan rücuen tazminat davasını etkileme ihtimali olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre eldeki davanın bu dosyaların kesinleşmesini beklemesi gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

 

III. GEREKÇE

 

15. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.

 

16. Olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK), “Borçların Teşekkülü” başlığı altında, sözleşmeden doğan borçlar (md.1–40) ile haksız fiilden doğan borçlar (md.41–60) düzenlenmiş; yine aynı başlık altında, borçların üçüncü genel kaynağı olarak haksız (sebepsiz) iktisaba (md.61–66) yer verilmiştir.

 

17. Bunların dışında hukukî bir işlemde açıklanan iradeye dayanmadığı gibi hukuka aykırı bir eyleme de dayanmayan kanundan doğan borçlar bulunmaktadır.

 

18. Özetle, hukukumuzda borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir kanun hükmü olarak kabul edilmiştir.

 

19. Yargılama sırasında 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda da (6098 sayılı TBK) benzer düzenlemeler bulunmaktadır.

 

20. Borçlar Kanunu’nda sorumluluğun kaynaklarından biri olarak öngörülen sözleşmeden doğan borçlar sadece borç sözleşmelerini değil, aynı zamanda ayni haklara, miras hukukuna, şahıs ve aile hukukuna ilişkin sözleşmeleri de kapsamaktadır. BK’nın 1. (6098 sayılı TBK’nın 1) maddesine göre sözleşme, belirli bir hukukî sonucu doğurmaya yönelik, karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarından oluşan hukukî bir işlemdir. Sözleşmenin kurulmasına katılan tarafların irade beyanları yoksa sözleşmeden bahsetmek mümkün olmaz. Sözleşme kurulması ile taraflar arasında sözleşmesel, akdi bir ilişki meydana gelir. Borçlar hukuku sözleşme türlerinden biri olan borç sözleşmeleri, bir borç ve alacağa ilişkin olup taraflardan birinin veya her ikisinin de borçlanma irade beyanını içermektedir.

 

21. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. (6098 sayılı TBK’nın 49) maddesinde ifadesini bulan haksız fiil, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar verilmesidir. Haksız fiilden söz edilebilmesi için şu dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle ortada hukuka aykırı bir fiil bulunmalıdır. İkinci unsur, fiili işleyenin kusurudur. Üçüncü olarak, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalıdır. Nihayet, doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda, haksız fiilin varlığından söz edilemez.

 

22. Kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle başkasına zarar veren kimse bu zararı tazmine mecburdur. Böylece haksız fiilden sorumluluk, tazminat borcunun kaynağını oluşturmaktadır. Özel bir sorumluluk hükmüyle düzenlenmemiş bütün hâllerde bir kimse için haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması, BK'nın 41. maddesindeki şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bir başka deyişle, ayrık bir düzenleme bulunmayan kusur sorumluluğu hâllerinde BK’nın 41. (6098 sayılı TBK’nın 49) ve devamı maddelerinde yer alan hükümler uygulanır.

 

23. Borçlar Kanunu’nun 61 ve devamı (6098 sayılı TBK 77 ve devamı) maddelerinde düzenlenmiş olan sorumluluk kaynaklarından bir diğeri olarak öngörülen sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi mal varlığının azalması, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.

 

24. Belirtilen sorumluluk hâlleri dışında borcun kaynağı bir kanun hükmü de olabilir. Bu borçlar genel bir düzenleme tarzına sahip olmayıp, Kanunların değişik maddelerinde yer almış bulunmaktadırlar. Bu durumda Kanundaki düzenlemenin içeriğine bakılarak sonuca gidilmelidir. Özel bir kanunla düzenlemedeki amaç; toplum hayatıyla ilgili kurallar getirilirken kişilerin hak ve yükümlülüklerinin daha net ve daha açık kurallarla belirlenmesi ve toplum nizamının sağlanmasıdır.

 

25. Bir zarardan bir kimsenin sorumlu tutulmasını mümkün kılan birden çok sebep bulunabileceği gibi, bir zararı tazmin etmekle birden çok kimse de sorumlu olabilir.

 

26. Birden çok kişinin zararı tazmin yükümlülüğü, ya bunların zarar doğuran haksız fiilin işlenmesine katılmalarından ya da zarardan her birinin ayrı sebeplerden dolayı sorumlu tutulmasından ileri gelir.

 

27. Olay tarihinde yürürlükte olan Borçlar Kanunu’nda, birden fazla kişinin aynı zarardan sorumluluğu, iki ayrı maddede iki ayrı teselsül türü olarak düzenlenmiştir. BK 50. maddesinde “tam teselsül” denilen ve birden fazla kişinin aynı haksız fiilin işlenmesine katılarak zarar vermeleri hâlinde zarar verenlerin durumu, 51. maddesinde ise “eksik teselsül” denilen ve aynı zarardan birden fazla (farklı) sebeplerle sorumlu olan kişilerin durumu düzenlenmiştir (Oğuzman, K./ Öz T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt:II, 15. Bası, İstanbul 2020, s.299).

 

28. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun:

 

50. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesinde; “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde… müteselsilen mesul olurlar.” hükmü getirilerek haksız fiile katılanların zarara farklı katkılarının olabileceği açıklanmış ve devamında mağdura karşı sorumluluklarının değişmeyeceği vurgulanmıştır.

 

51. maddesinde ise “Muhtelif sebeplerin içtimaı halinde” başlığı altında;

 

“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

 

Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse

en sonra, zaman ile mükellef olur.” düzenlemesi yer almaktadır.

 

29. Söz konusu düzenlemede birinci fıkrada birden çok kişinin değişik nedenlerle sorumluluğunun 50. maddedeki esasa tabi olacağı, rücu aşamasında ise ikinci fıkra uyarınca kural olarak önce haksız fiil işleyenin, sonra sözleşmeden kaynaklı sorumlu olanın ve son olarak da kanunen kusursuz sorumlu tutulanın ödenen tazminatı üstleneceği belirtilmiştir.

 

30. Diğer bir ifadeyle, haksız fiil nedeniyle sorumlu kişi zararı tazmin etmişse kimseye rücu edemeyecektir. Sözleşme nedeniyle sorumlu kişi zararı tazmin etmişse, haksız fiil sorumlusuna rücu edebilecek ancak kanundan dolayı sorumlu olan kişiye rücu edemeyecektir. Kanundan dolayı sorumlu kişi zararı tazmin etmişse, sözleşme nedeniyle sorumlu kişi ile haksız fiil sorumlusuna rücu edebilecektir.

 

31. Bu genel açıklamalardan sonra 2330 sayılı Kanun’dan kaynaklı nakdi tazminat ile ilgili yasal düzenlemelere değinmekte yarar vardır.

 

32. 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 1. maddesinde Kanun’un amacı, 2. maddesinde kapsamı belirtilmekle birlikte “Nakdi Tazminat” başlıklı 3. maddesinde;

 

“Bu kanun kapsamına girenlerden;

 

a) (Değişik: 1/4/1998 - 4356/1 Md.) Ölenlerin kanuni mirasçılarına, en yüksek Devlet Memuru brüt aylığının (Ek gösterge dahil) 100 katı tutarında,

 

b) (Değişik: 1/4/1998 - 4356/1 md.) Yaşamak için gerekli hareketleri yapmaktan aciz ve hayatını başkasının yardım ve desteği ile sürdürebilecek şekilde malül olanlara 200 katı, diğer engelli hâle gelenlere (a) bendinde belirtilen tutarın % 25'inden % 75'ine kadar, yaralananlara ise % 20'sini geçmemek üzere engellilik ve yaralanma derecesine göre,

 

Nakdi tazminat ödenir.

 

Bu nakdi tazminatın tespitine esas tutulacak aylık; tazminat verilmesine dair karar tarihindeki en yüksek Devlet memuru aylığının (Ek gösterge dahil) brüt tutarıdır.

 

c) (a) bendi esaslarına göre tespit edilen nakdi tazminatın kanuni mirasçılara intikalinde; ölenin eş ve füruu veya yalnızca füruu ile içtima eden ve ölüm tarihinde sağ olan ana ve babasının her birine ayrı ayrı olmak üzere % 15 tutarındaki kısmı verildikten sonra kalanı içtima eden diğer mirasçılara ödenir. Diğer hallerde miras hükümleri uygulanır. Ancak ana veya babaya verilen tazminat çocukların her birine ödenen tazminattan fazla olamaz.

 

d) (Ek: 7/6/1990 - 3658/2 md.) Kesin raporun alınmasının uzayacağının anlaşılması halinde tazminatın ödenme usüllerine göre, olay tarihi itibariyle, (b) bendine göre hesaplanacak miktarın asgari oranı üzerinden avans ödenir.

 

Olağanüstü halin devam ettiği süre içinde, bu maddede yer alan nakdi tazminat miktarlarının yarıya kadar indirilmesine veya nakdi tazminata ilişkin hükümlerin uygulanmamasına Cumhurbaşkanı yetkilidir.” hükmü bulunmaktadır.

 

33. Aynı Kanunun 6. maddesi ise “Nakdi tazminat ve aylığın etkisi” başlığı altında;

 

“ Bu Kanun hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminat ile bağlanacak emekli aylığı uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığıdır.

 

Yargı mercilerinde maddi ve manevi zararlar karşılığı olarak kurumların ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında bu kanun hükümlerine göre ödenen nakdi tazminat ile bağlanmış bulunan aylıklar gözönünde tutulur.” şeklinde düzenlemeye yer vermiştir.

 

34. Devlet, bu yasal düzenlemeler ile Kanun kapsamında olan görevlilerin yaptıkları görevlerinden dolayı ya da görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları hâlinde meydana gelen zararın giderilmesini üstlenmekte, böylece meydana gelecek zararlardan peşinen sorumluluğu kabul etmektedir.

 

35. Öte yandan haksız fiil sorumlusu da, Devleti zarar gören görevlisine karşı 2330 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ödeme sorumluluğu altına sokarak Devletin malvarlığında eksilmeye neden olmaktadır.

 

36. Trafik kazası sebebiyle gerçekleşen haksız fiillerde, aracın sigorta şirketinin sorumluluğu da söz konusu olabilmektedir.

 

37. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) 1401. maddesinde “sigorta sözleşmesi” başlığı altında “Sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.” düzenlemesine devamı maddelerinde de sigorta türlerine ilişkin özel hükümlere yer verilmiştir.

 

38. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesinin 1. fıkrası, “İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur.” hükmünü içermektedir.

 

39. Bu hükümlerden hareketle, sigorta şirketinin sorumluluğunu taraflar arasında yapılan sigorta sözleşmesinin belirlediğini ve sigorta şirketinin sözleşmede belirtilen miktarlar kapsamında zarar gören kişiye ödeme yapmakla yükümlü olduğunu söylemek mümkündür. Diğer bir ifadeyle, gerçekleşen haksız fiil nedeniyle sigorta şirketinin sorumluluğunun dayanağını sigorta sözleşmesi oluşturmaktadır.

 

40. Bu noktada dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda (HUMK) düzenlemesi bulunmayan ancak yargılama sırasında yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Bekletici Sorun” başlığını taşıyan 165. maddesine değinilmelidir.

 

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 165. madde;

 

(1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.

 

(2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.” hükmünü içermekte olup madde metninden de anlaşılacağı üzere, bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak olan bir hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkeme o davanın sonuçlanmasını beklemek üzere yargılamayı erteleyebilir. O davanın sonuçlanmasını kendi bakmakta olduğu dava için bekletici sorun yapabilir. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte bulunması hâlinde iki dava arasında bağlantı var sayılır.

 

41. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı Bakanlık tarafından zarar gören polis memuruna ödeme yapılmasına sebep olan zarardan; araç sürücüsü zarara bizzat sebep olmakla haksız fiil hükümlerine göre; sigorta şirketi zarara sebebiyet vermemiş olmakla birlikte zararı tazmin yükümlülüğünü sigorta sözleşmesiyle üstlendiği için sözleşme hükümlerine göre sorumludur. Devletin sorumluluğu ise 2330 sayılı Kanundan kaynaklıdır. Bu durumda ortaklaşa kusuru bulunmayanların, değişik nedenlerle, aynı zarardan sorumlu tutulmaları hâlinde Devletin Kanundan kaynaklı sorumlu olması sebebiyle haksız fiil failine veya sigorta şirketine rücu imkanı bulunmaktadır. Son olarak zararı tazmin yükümlülüğü haksız fiili gerçekleştiren kişinin üzerinde kalmaktadır. 2330 sayılı Kanunun 6. maddesinde de bu kanun hükümlerine göre ödenen nakdi tazminatın yargı mercilerinde hüküm altına alınacak tazminatın hesabında dikkate alınacağı belirtilerek rücu ile paralel düzenlemeye yer verilmiştir.

 

42. Bu doğrultuda görülmekte olan davada hükmedilecek tazminat miktarının diğer açılan davalarda hesaplanacak tazminat miktarından mahsubu gerekmektedir. Şöyleki; Devletin sorumluluğu Kanun gereği olmakla rücu hakkı bulunmaktadır.

 

43. Öte yandan, getirtilen Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/314 esas sayılı sürekli işgöremezlikten kaynaklı zararın tazmini için zarar gören dava dışı polis memurunun açtığı maddi ve manevi tazminat istemli davanın 30.05.2012 tarihinde açıldığı ve kararının 25.11.2017 tarihinde kesinleştiği, sigorta şirketi tarafından zarar gören görevliye 04.05.2012 tarihinde ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.

 

44. Rücuen tazminata konu olan nakdi tazminat ise bu davalar açılmadan önce 27.06.2011 tarihinde ödenmiştir. Bu nedenle ödeme yapan davacının rücu hakkının açılan diğer davalardan önce doğduğu görülmekle sonradan yapılan ödemelerin bu davada talep edilen tazminattan mahsubuna imkân bulunmamaktadır.

 

45. Hâl böyle olunca, zarar gören görevlinin haksız fiil faillerine karşı açtığı tazminat davasının ve sigorta şirketine karşı haksız fiil failin açtığı menfi tespit davasının bu davada bekletici mesele yapılarak kesinleşmelerinin beklenmesine gerek bulunmamaktadır. Aksine bu davada hüküm altına alınacak tazminat miktarının gerek rücu ilişkisi gerekse de 2330 sayılı Kanun 6. maddesi gereği diğer dosyalarda dikkate alınması gerekmektedir.

 

46. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacının zarar gören görevlisine yaralanmasından kaynaklı 2330 sayılı Kanun gereği ödeme yaptığı, yapılan ödemenin görevlinin iyileşme sürecine ilişkin olduğu, Özel Daire tarafından kesinleşmesinin beklenmesi istenen dosyalardan Kayseri 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan davanın karara bağlandığı, sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava esnasında değerlendirildiği ancak bu davada yapılan ödemenin değerlendirilmeksizin karara bağlandığı, bu aşamada eldeki davada karara bağlanan Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasının değerlendirilmesinin ve bu nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

 

47. Ayrıca direnme kararında 22.08.2011 olan dava tarihi 29.09.2015 olarak yazılmış ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma sebebi yapılmamıştır.

 

48. O hâlde, yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

 

49. Ne var ki, esasa ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

 

IV. SONUÇ:

 

Açıklanan nedenlerle;

 

Direnme uygun olup, davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.06.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.


Bu sayfa 192 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor