84. Bu kapsamda, yapılan değerlendirmede 9/2/2018 tarihli karar ile 20/9/2008 tarihli Rödovans Sözleşmesinin geçerliliği ve başvurucunun kiracılık sıfatının tespitinin yanı sıra kiralanana yapılan müdahalenin meni ile kiralananın davacı kiracıya teslimine dair karar verildiği saptanmıştır. Başka deyişle kararın kısmi kabul niteliğinde olmadığı, davacının talebinin kabulü yönünde olduğu anlaşılmıştır. Anılan hükümde "kiralanan" ibaresinin ruhsat alanının bir kısmını içeren ve sözleşmede koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığına ilişkin bir belirleme de bulunmamaktadır. Buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzih kararında davalı tarafın müdahalesinin önlenmesine karar verildiği ve başvurucuya teslimine konu edilen alanın 20/9/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde belirtilen koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığı görülmüştür. Her iki kararın kapsamı dikkate alındığında verilen tavzih kararı ile sözleşmenin içeriği yeniden yorumlanarak kesinleşen ve icrasında tereddüt uyandırmayan ilk hükmün içeriğini değiştirecek şekilde yeni bir hüküm kurulduğu açıktır. Bölge Adliye Mahkemesinin bu değerlendirmesi ile usul kanununda istisnai ve ancak haklı nedenlerin ortaya konulması hâllerinde başvurulacak bir yol olan tavzih müessesesini kanunun kesin olarak belirlediği sınırlar aşılarak sözleşmenin kapsamının yeniden belirlenmesinde olağan bir yol olarak işlettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle müdahale olağan yargısal süreçteki gibi deliller yeniden değerlendirilerek kesin hükmün esastan yeniden incelenmesi sonucunu doğurmuştur.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
HBB MÜHENDİSLİK ALT YAPI İNŞAAT SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2020/20854) |
|
Karar Tarihi: 23/2/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 25/5/2023-32201 |
|
GENEL KURUL
KARAR
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Kamber Ozan TUTAL |
Başvurucu |
: |
HBB Mühendislik Alt Yapı İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. |
Vekili |
: |
Av. Taner AŞICIOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kesinleşen hükmü değiştirecek şekilde tavzih kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
4. Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Rödovans Sözleşmesi
6. Ö. Elektrik Malzemeleri Maden Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi (Ö. Şirketi) Isparta ili Sütçüler ilçesi Yeşilyurt köyü Menevişlik Mahallesi Müdürler Tepesi mevkiinde
yer alan 248,5 hektar ruhsat alanı ile sınırlı, İR: 64018 numaralı II-b grup maden (mermer) işletme ruhsatına sahiptir. Ö. Şirketinin işletme ruhsat sahasında 160,66 hektar ile sınırlı işletme izni bulunmaktadır.
7. Başvurucu Şirket ile Ö. şirketi temsilcisi S.Ç. arasında 20/9/2008 tarihinde Rödovans Sözleşmesi akdedilmiştir. Rödovans Sözleşmesi'nin kapağında "Isparta İli Sınırları Dahilindeki 3213 sayılı Maden Kanunu Hüküm Ve Yönetmeliklerine Göre Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nden Alınma İR64018 Nolu Ruhsat Sahası İçinde Belirlenen Koordinatlar İçin Hazırlanan Rödovans Sözleşmesidir." ibaresi yazılıdır. Rödovans Sözleşmesi'nin "Taraflar" kenar başlıklı 1. maddesinde başvurucu rödovansçı (işletmeci), Ö. Şirketi ise ruhsat sahibi olarak gösterilmiştir.
i. Rödovans Sözleşmesi'nin "Sözleşme konusu" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Bu sözleşme, Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nde Şirketimiz adına kayıtlı bulunan Isparta ili Sütçüler ilçesi, Yeşilyurt köyü civarındaki İR 64018, Erişim: 2507736 ruhsat nolu mermer sahası alanında işletmeci olarak taraflar bölümünde belirtilen mükellefiyeti 15 yıllık süre boyunca (en son Ocak 2024) faaliyetini amaçlamaktadır.
Rödovans sahası koordinatları
Y1-314125 Y2-314250Y3-314675 Y4-314675 Y5-314200
X1-4154000 X2-4153550 X3-4153575 X4-4154875 X5-4154900
Y6-314125 Y7-314350 Y8-314350
X6-4154775 X7-4154550 X8-4154000"
ii. Rödovans Sözleşmesi'nin "İşe başlama ve yer teslimi" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
"Ruhsat sahibi, sözleşmenin imza altına alınmasından sonra ruhsatın tamamının işletme hakkını işletmeciye teslim edecektir.
İşletmeci, sözleşmenin imzalandığı alan içerisinde yer tesliminin yapılması ile çalışmaya başlayabilecektir."
iii. Rödovans Sözleşmesi'nin "Rödovans bedeli ve ödeme şekli" kenar başlıklı 5. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"İşletmeci kendisine teslimi yapılan koordinatlarla sınırlı alandan mermer istihraç edecektir. İşletmeci bu kısımdan çıkaracağı mermerin rödovans bedeli aşağıdaki
tablodaki şekilde olacaktır. Ödemeler iki yıllık periyod başlarında nakit olarak yapılacaktır.
Rödovansçının Ocak 2010 tarihine kadar istemesi durumunda sözleşme konusu koordinatları belirlenmiş saha için 750.000 Amerikan doları (350.000 dolar Ocak 2010, 400.000 dolar Haziran 2010) nakit olarak ödemesi halinde rödovans sahası süresiz olacaktır. Yukarıdaki ödeme tablosu geçersiz olacaktır. "
8. Rödovans Sözleşmesi 14/9/2011 tarihinde maden sicil kayıtlarına bilgi amacıyla şerh edilmiştir. Ö. Şirketi 24/10/2011 tarihinde tek temsilci tarafından akdedilen Rödovans Sözleşmesi'nin hukuka aykırı olarak maden siciline işlendiğini belirterek Rödovans Sözleşmesi'nin sicilden terkin edilmesini talep etmiştir. Maden İşleri Genel Müdürlüğü 5/12/2011 tarihinde talebi reddetmiştir. Ö. Şirketi 27/1/2012 tarihinde işlemin iptali için dava açmıştır. Dava dilekçesinde; Şirketin çift imza ile temsil edildiğini, Rödovans Sözleşmesi'nde ise tek imza bulunduğunu ve Rödovans Sözleşmesi'nin geçerli bir şekilde hazırlanmadığından sicile şerh edilemeyeceğini iddia etmiştir.
9. Isparta İdare Mahkemesi 20/11/2012 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taraflar arasında hüküm doğuran Rödovans Sözleşmesi'nin geçerli olduğunu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirtmiştir. Davacı Ö. Şirketi karar aleyhine kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu, temyiz aşamasında ferî müdahil sıfatıyla davaya katılmıştır. Danıştay Sekizinci Dairesi 24/3/2016 tarihinde kararı onamış ve 24/10/2017 tarihinde de karar düzeltme talebini reddetmiştir.
B. Başvurucunun Açtığı Delil Tespitine İlişkin Dava
10. Başvurucu 12/9/2013 tarihinde Ö. Şirketine karşı Sütçüler Sulh Hukuk Mahkemesinden (Mahkeme) delil tespiti talebinde bulunmuştur. Mahkemenin -D.İş-kararından anlaşıldığına göre başvurucu anılan dilekçesinde; Rödovans Sözleşmesi'nin 2. maddesinde koordinatları verilen kısmın işletilmesinin bedeli karşılığında on beş yıl boyunca başvurucuya bırakıldığını, buna karşılık Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen ruhsat sahibi Ö. Şirketinin başvurucuya tahsis edilen sahanın işletmesini başka bir rödovans sözleşmesi ile Ç. Mermer Madencilik Turizm Ticaret ve İnşaat Anonim Şirketine (Ç. Şirketi) bıraktığını belirtmiştir. Başvurucu, kendisine tahsis edilen sahada hâlihazırda Ç. Şirketinin faaliyet gösterdiğini ve ihtarnameye rağmen sahanın teslim edilmediğini açıklamıştır. Başvurucu, ileride açılacak davada delillerin toplanması aşamasına kadar maden sahasının işgalciler tarafından terk edilerek boşaltılabileceğini ve çıkarılan mermere ilişkin kayıtların yok edilebileceğini ileri sürmüştür. Başvurucu, Rödovans Sözleşmesi'nin 2. maddesinde koordinatları gösterilerek tahsis edilen maden sahasında bilirkişiler eşliğinde keşif yapılmasını ve maden sahasında faaliyet gösteren şirketlerin tespit edilmesini istemiştir.
11. Mahkeme, aynı gün başvurucunun delil tespiti talebini kabul etmiş; yine aynı gün bir maden mühendisi, bir harita mühendisi ve bir kadastro mühendisi refakatinde maden sahasında keşif icra etmiştir. Maden mühendisi bilirkişisinin 17/9/2013 tarihli raporunda şu hususlara yer verilmiştir:
i. Ruhsat sahibi Ö. Şirketine ait işletme ruhsatı sahası ile Rödovans Sözleşmesi'ne göre başvurucunun faaliyet göstereceği alanın koordinatları krokide ayrı ayrı gösterilmiştir.
ii. Maden sahasında Ç. Şirketi tarafından açık mermer ocağı işletmeciliği yapıldığı tespit edilmiş ve çalışma alanı koordinatları alınarak krokide gösterilmiştir.
iii. Ç. Şirketinin faaliyet gösterdiği sahanın yaklaşık 64.036 metrekarelik kısmının Rödovans Sözleşmesi'nde hükme bağlanan alan içinde kaldığı açıklanmış ve bu alan krokide gösterilmiştir.
iv. Çıkarılan mermerin değerinin taş hacmi (kübaj) belirlendikten sonra tespit edilebileceği açıklanmıştır.
12. Bilirkişi raporundaki krokide; ruhsat sahibi Ö. Şirketine ait İR: 64018 numaralı maden sahası, Ç. Şirketinin faaliyet gösterdiği alan, Rödovans Sözleşmesi kapsamında başvurucunun faaliyet göstereceği saha ve Ç. Şirketi ile başvurucunun çakıştığı iddia edilen alan koordinatları belirtilmek suretiyle gösterilmiştir. Krokiye göre Rödovans Sözleşmesi'nde düzenlenen koordinatlar kapsamındaki alanın İR: 64018 numaralı maden sahası koordinatları ile gösterilen alanının içinde kaldığı görülmüştür. Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiştir. Ö. Şirketi bilirkişi raporundaki aleyhe olan hususlara itiraz ettiğini belirtmiştir. Başvurucunun bilirkişi raporuna itiraz ettiğine dair ise bir bilgiye ulaşılamamıştır.
C. Başvurucunun Rödovans Sözleşmesi'ne Dayalı Olarak Açtığı Dava
13. Başvurucu 4/6/2014 tarihinde Ö. Şirketi ve temsilci S.Ç. aleyhine Sütçüler Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, davalı ruhsat sahibi Ö. Şirketinin mazeret göstermeksizin uzun bir süredir sahayı teslim etmediğini, Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmediğini ve Rödovans Sözleşmesi gereğince teslim edilmesi gereken İR: 64018 numaralı ruhsat alanı koordinatları ile çakışan bir kısım alan için Ç. Şirketi ile başka bir rödovans sözleşmesi imzaladığını açıklamıştır. Davalının Ç. Şirketine on yıl süre ile aynı lokasyonda ve 5. maddede rödovans alanı koordinatları gösterilerek kendisine tahsis edilen koordinat bilgileri ile tamamen örtüşen bir kısım alanı tahsis ettiğini belirten başvurucu, bu yerin kendisine teslim edilmesi gerekirken 20 hektarlık alanla çakıştığını ileri sürmüştür. Başvurucu, Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi için çekilen ihtarnamelere Rödovans Sözleşmesi'nin geçersiz olduğu şeklinde cevapların verildiğini ancak Isparta İdare Mahkemesinde açılan sicilden terkin davasının reddedildiğini, dolayısıyla Rödovans Sözleşmesi'nin geçerli olduğunu belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Rödovans Sözleşmesi edimlerinin yerine getirilmemesi nedeniyle maddi zarara uğradığını ifade etmiştir.
14. Başvurucu; dava dilekçesindeki sonuç talebinde ise Rödovans Sözleşmesi'nin geçerli olduğunun tespitine, davalının Rödovans Sözleşmesi'nden kaynaklı yükümlülüklerinin yerine getirtilmesine, muarazanın önlenmesine, müdahalenin önlenmesine, haksız kullanımın giderilmesine ve Rödovans Sözleşmesi kapsamındaki maden sahasının tamamının başvurucuya teslimine karar verilmesini istemiştir. Başvurucu ayrıca zararının ve yoksun kaldığı kârın tespiti ile şimdilik 50.000 TL tazminatın ve yoksun kaldığı kârın avans faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir. Başvurucu son olarak Rödovans Sözleşmesi'nde belirtilen tüm maden sahasında maden çıkarılmasının durdurulmasını ve mal kaçırma ihtimaline binaen davalıların mal varlığı hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.
15. Davalılar cevaplarında öncelikle davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davalı S.Ç.ye husumet yöneltilemeyeceğini ve davanın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Davalılar; Rödovans Sözleşmesi'nin imzalanması sonrası başvurucunun uzun bir süre Rödovans Sözleşmesi'ne konu koordinatlarda hiçbir çalışma yapmadığını, Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmediğini, başvurucunun yaşadığı maddi sıkıntılar sonucunda da bir araya gelerek karşılıklı olarak Rödovans Sözleşmesi'ni feshettiklerini belirtmiştir. Davalılar, dava konusunu oluşturan koordinatlar ile belirli alanın bir kısmının 11/5/2011 tarihli başka bir rödovans sözleşmesi ile Ç. Şirketine bırakıldığını açıklamıştır. Sonuç olarak Rödovans Sözleşmesi'nin geçersiz olduğunun tespiti ile başvurucunun tüm taleplerinin reddine karar verilmesini istemiştir.
16. Sütçüler Asliye Hukuk (Ticaret) Mahkemesi 17/10/2014 tarihinde taraflar arasındaki uyuşmazlığın kira ilişkisinden kaynaklandığını ve görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğunu belirterek görevsizlik kararı vermiştir. Başvurucu kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 10/6/2015 tarihinde görevsizlik kararını onamıştır. Kararın kesinleşmesi sonrasında başvurucunun talebi üzerine dosya Mahkemeye gönderilmiştir.
17. Yargılamaya Mahkeme önünde devam edilmiştir. Ön inceleme duruşmasında başvurucu vekili, rödovans alanının bir kısmında faaliyet gösteren Ç. Şirketinin faaliyet gösterdiği alan dışındaki kısma ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Rödovans Sözleşmesi'nde belirtilen koordinatlara ilişkin tüm sahanın kendilerine teslimi konusunda ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. Mahkeme, rödovans sahasının teslimine ilişkin bir ihtiyati tedbirin uyuşmazlığın esasını çözer nitelikte olacağı gerekçesiyle talebi reddetmiştir. Ç. Şirketi ferî müdahil sıfatıyla davalı yanında davaya katılmıştır.
18. Mahkeme 15/7/2016 tarihinde maden, jeoloji ve kadastro bilirkişilerinden oluşan heyetle maden sahasında keşif yapmıştır. Maden bilirkişisi 12/8/2016 tarihli raporunda, tarafların Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirme konusunda eylemsiz kaldıklarını ve Rödovans Sözleşmesi'nin ikale yoluyla feshi kanaatine sahip olduğunu açıklamıştır. Jeoloji bilirkişisi 20/9/2016 tarihli raporunda, davalı Ö. Şirketi ile Ç. Şirketinin 2007-2014 yılları arasında mermer ocaklarından ürettiği mermer cevher rezervinin 3.324,51 metreküp ve geri kalan pasa miktarının 109.892,53 metreküp olduğunu belirtmiştir. Kadastro bilirkişi 21/7/2016 tarihinde kübaj hesabını yapabilme imkânı sağlayacak veriler mevcut olmadığından kübaj hesabının yapılamadığını açıklamıştır.
19. Mahkeme, Rödovans Sözleşmesi ve maden mevzuatı kapsamında tarafların hak ve yükümlülükleri ile zararın tespiti için iki maden mühendisi ve bir hukukçudan oluşan ayrı bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasına karar vermiştir. Bilirkişi kurulunun 13/2/2017 tarihli raporunda; başvurucunun rödovans sahasında hiç çalışmadığı, ruhsat sahibi Ö. Şirketinin Rödovans Sözleşmesi'ne konu koordinat alanını kapsayacak şekilde Ç. Şirketi ile başka bir rödovans sözleşmesi imzaladığı ve sözleşmelere konu iki alanın hemen hemen çakıştığı belirtilmiştir. Raporda; ruhsat sahasında K. Mermer İnşaat Malzemeleri Nakliyat Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi (K. Şirketi) ile Ö. Şirketi arasında yine başka bir rödovans sözleşmesi olduğu, bu sözleşmeye konu alanın ise başvurucuya verilen alanın koordinatları dışında yer aldığı ifade edilmiştir. Son olarak hakkaniyet indirimi yapılmaksızın başvurucunun zararının 5.940.000 Amerikan doları olduğu açıklanmıştır. İtiraz üzerine alınan ek bilirkişi raporunda da benzer değerlendirmelere yer verilmiştir.
20. Mahkeme 29/5/2017 tarihinde davayı kısmen kabul etmiştir. Mahkeme, başvurucu ile davalı Ö. Şirketi arasındaki Rödovans Sözleşmesi'nin geçerliliğinin tespitine karar vermiştir. Bununla birlikte başvurucunun sözleşme yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, muarazanın önlenmesi ve maden sahasının kendisine teslimi ile müdahalenin önlenmesi ve haksız kullanımın giderilmesine yönelik taleplerini reddetmiştir. Başvurucunun tazminata yönelik talebini süresi içinde yenilemediğinden bu kısım bakımından davanın açılmamış sayılmasına, davalı S.Ç. aleyhindeki davanın da pasif husumet yokluğundan reddine karar vermiştir.
21. Mahkeme kararının gerekçesinde; Rödovans Sözleşmesi'nin maddelerine yer verilmiş ve ferî müdahil Ç. Şirketinin rödovans alanı ile başvurucunun rödovans alanının çakıştığı açıklanmıştır. Ayrıca Rödovans Sözleşmesi'nin feshedildiği iddiasının davalı şirket tarafından ispat edilemediği, bununla birlikte başvurucunun mermer çıkaracağı alanın büyük bir bölümünde Ç. Şirketinin faaliyette bulunduğu, maden sahasındaki fiilî durum nedeniyle başvurucunun söz konusu yeri kullanmasının mümkün olmadığı ve başvurucunun Rödovans Sözleşmesi'ni feshederek uğradığı zararı tazmin etme imkânına sahip olduğu belirtilerek Rödovans Sözleşmesi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi, muarazanın önlenmesi ve maden sahasının teslimi taleplerinin reddedildiği ifade edilmiştir. Başvurucu rödovans alanında hiçbir zaman zilyet olmadığından müdahalenin önlenmesi ve haksız kullanımın giderilmesi taleplerinin kabul edilmediği belirtilmiştir. Mahkeme kararında, yargılama sırasında başvurucu vekilinin talebi üzerine tazminata ilişkin kısmın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, davalı S.Ç.nin ise Rödovans Sözleşmesi'ne taraf olmadığı açıklanmıştır.
22. Mahkemenin 4/7/2017 tarihli ek kararında; başvurucu tazminata ilişkin taleplerini yenilediğinden bu yönden davanın kaldığı yerden devamına, ayrıca söz konusu tazminat davasının esas dosyadan tefrik edilerek yeni bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir. Söz konusu davanın sonucu hakkında ise başvurucu, herhangi bir bilgi vermemiştir.
23. Taraflar, mahkeme kararına karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin (Bölge Adliye Mahkemesi) kararından anlaşıldığı kadarıyla başvurucu, istinaf sebepleri olarak müdahalenin önlenmesi ve davaya konu olan kiralananın teslimine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalılar ise Rödovans Sözleşmesi'nin geçersiz olduğuna karar verilmesi ile davanın reddedilen kısımları yönünden lehe vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini iddia etmiştir.
24. Bölge Adliye Mahkemesi 9/2/2018 tarihinde başvurucunun istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme hükmünün kaldırılmasına, davalıların istinaf başvurusunun ise reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesi hükmünün bireysel başvuruya konu edilen ilgili kısmı şöyledir:
"Davalı Ö. LTD ŞTİ ile davacı HBB LTD ŞTİ arasında imzalanan 20/09/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tesbiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men'ine, kiralananın davacı kiracıya teslimine,"
25. Bölge Adliye Mahkemesi, kararı gerekçesinde taraflar arasındaki Rödovans Sözleşmesi'nin 2. maddesine göre mermer sahası alanında 15 yıllık süre boyunca faaliyette bulunulacağını belirttikten sonra Rödovans Sözleşmesi'nin hükümlerine yer vermiş ve taraflar arasındaki Rödovans Sözleşmesi'nin davalı tarafından usulüne uygun olarak sonlandırılmadığından geçerli olduğunu açıklamıştır. Bölge Adliye Mahkemesi başvurucunun dava dilekçesinde kiracılık sıfatının tespitini, müdahalenin menini ve kiralananın teslimini talep ettiğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun kiracılık sıfatının Mahkemece de kabul edilmesi karşısında kira sözleşmesinin esaslı unsuru olmamasına rağmen Mahkemenin yerin teslim edilmediği gerekçesiyle başvurucunun taleplerini birbirinden ayırarak hüküm kurmasının doğru olmadığını ifade etmiştir.
26. Davalılar, başvurucunun sözleşme edimlerini yerine getirmediğini ve Rödovans Sözleşmesi'nin geçersiz olduğunu belirterek kararı temyiz etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi 16/2/2018 tarihli ek kararında hükmün kesin olduğunu belirterek davalıların temyiz başvurusunu reddetmiştir. Davalılar söz konusu ek kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 25/9/2018 tarihinde davalıların temyiz başvurusunun reddine ilişkin temyiz itirazlarını reddederek Bölge Adliye Mahkemesinin ek kararını onamıştır. Aynı Daire 28/2/2019 tarihinde davalıların maddi hatanın düzeltilmesi talebini de reddetmiştir. Mahkeme 12/11/2018 tarihinde kesinleşme şerhi düzenleyerek kararın 25/9/2018 tarihinde kesinleştiğini açıklamıştır.
D. Kararın İcraya Konulması
27. Başvurucu 4/12/2018 tarihinde İstanbul 31. İcra Dairesinde (İcra Dairesi) Bölge Adliye Mahkemesi ilamına dayalı olarak Rödovans Sözleşmesi'ne konu İR: 64018 ruhsat numaralı mermer sahasının teslim edilmesi talebiyle icra takibi başlatmıştır. Ö. Şirketi 10/12/2018 tarihinde icra emrinin iptalini talep etmiştir. Ö. Şirketi itirazında, icra takibinde ruhsat alanının tamamı için yer teslimi talep edilmesine karşın teslime konu alanın Rödovans Sözleşmesi'nde koordinatları gösterilen alan ile sınırlı olması gerektiğini belirtmiştir.
28. Ö. Şirketi 10/12/2018 tarihinde icra emrinin iptali için dava açmıştır. Dava dilekçesinde; Rödovans Sözleşmesi'nin konusunun koordinatlarla sınırlı olduğunu ve icra takibinde maden sahasının tamamının tesliminin istenmesinin yerinde olmadığını iddia etmiştir. Başvurucu davaya cevabında kesinleşmiş hükme dayalı olarak icra takibi başlatıldığını ve Rödovans Sözleşmesi ile takibe dayanak ilam gereğince ruhsat sahasının tesliminin zorunlu olduğunu iddia etmiştir.
29. İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesi 7/5/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; Ö. Şirketinin iddialarının genel mahkemelerce yapılacak yargılama sonucunda belirlenebileceğini, dar yetkili icra mahkemesinin söz konusu iddialar hakkında yargılama yaparak sonuca varmasının mümkün olmadığını ifade etmiştir. Davacı Ö. Şirketi karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
30. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi 27/1/2020 tarihinde ilama dayalı icra emri düzenlenmesinde isabetsizlik bulunmadığını ve kiralanan yerin sınırına ilişkin uyuşmazlığın icra mahkemesinde çözümlenmesinin mümkün olmadığını açıklayarak Ö. Şirketinin istinaf başvurusunu esastan reddetmiştir.
31. İcra Dairesi, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne (MAPEG) gönderdiği 5/3/2020 tarihli yazıda; başvurucunun Bölge Adliye Mahkemesi ilamına dayanarak İR: 64018 ruhsat numaralı maden sahasının tamamı üzerinde müdahalenin meni ve ruhsat alanının tamamının teslimine yönelik icra takibi başlattığını ve takibin kesinleştiğini açıklamıştır. İcra Müdürlüğü, maden sahasının tamamı üzerinde faaliyette bulunanların haksız müdahalelerinin meninin temini, tüm madencilik faaliyetlerinin durdurulması ve ruhsat sahasının tamamının başvurucuya teslim edilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını istemiştir. Bu yazıya istinaden MAPEG 10/3/2020 tarihinde ruhsat sahasındaki madencilik faaliyetlerinin durdurulması hususunda ilgili şirketlere ve Isparta Valiliğine müzekkereler yazmıştır.
32. İcra Dairesi, MAPEG'e gönderdiği 13/3/2020 tarihli yazıda; önceki yazıda her ne kadar maden sahasının tamamı yazılmış ise de sadece Rödovans Sözleşmesi'nin 2. maddesinde yazılı olan koordinat üzerine müdahalenin meni ile ruhsat alanının teslimine yönelik ilamlı icra takibine geçildiğini ve takibin kesinleştiğini açıklamıştır. Maden mevzuatı çerçevesinde kuralların ve mahkeme kararlarının uygulanması, yürütülmesi ve denetiminin MAPEG'e ait olduğunu belirtmiştir. İcra Dairesi; takibe dayalı ilam gereğince maden sahasının tamamı üzerinde faaliyet gösteren başvurucu haricinde diğer kişilerin haksız müdahalelerinin meni, madencilik faaliyetlerinin durdurulması ve ruhsat sahasının tamamının başvurucuya teslimi için gerekli işlemlerin yapılmasını istemiştir. İcra Müdürlüğünün yazısı üzerine MAPEG 18/3/2020 tarihinde ilgili şirketler ve Isparta Valiliğine yazı yazarak 10/3/2020 tarihli yazısının dikkate alınmamasını, ruhsat sahasının belirtilen koordinatında başvurucu dışında başkaca kişilerin faaliyette bulunmamasını ve bu alanın başvurucuya teslim edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
33. İcra Dairesi 20/3/2020 tarihinde MAPEG'e yeni bir yazı göndermiştir. Yazıda; 5/3/2020 tarihli müzekkere içeriğinin doğru olduğunu, ruhsatlı maden sahasının tamamı üzerinde faaliyet gösteren başvurucu haricinde diğer kişilerin haksız müdahalelerinin meninin temini ile tüm madencilik faaliyetlerinin durdurulması ve ruhsat sahasının tamamının başvurucuya teslim edilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını istemiştir. Buna karşılık MAPEG 25/3/2020 tarihinde, başvurucunun K. Şirketinin maden sahasındaki faaliyetlerinin durdurulması ve K. Şirketi ile Ö. Şirketi arasındaki sözleşmenin terkini talebinin reddi üzerine açtığı işlemin iptali davasının reddedildiğini (bahsi geçen dava için bkz. § 44) belirterek ruhsat sahasının tamamında mı yoksa koordinatları belirtilen alanla sınırlı olmak üzere mi faaliyetlerin durdurulmasına yönelik bir işlemin yapılması gerektiğini sormuştur.
34. İcra Dairesi 25/3/2020 tarihinde, 20/3/2020 tarihli karar ve müzekkeresinin açık ve anlaşılır olduğunu, takip dayanağının Bölge Adliye Mahkemesinin kararı olduğunu, takip dayanağı dışındaki kararların değerlendirilmeyeceğini ve dayanak ilamın infazının durdurulmasına dair herhangi bir tedbirin bulunmadığını belirterek 20/3/2020 tarihli müzekkerenin gereğinin yerine getirilmesini istemiştir. Bunun üzerine MAPEG 25/3/2020 tarihinde ruhsat sahasının tamamında başvurucu dışındaki kişilerin faaliyette bulunmaması, ruhsat sahasının tamamının başvurucuya teslim edilmesi gerektiğini ilgili şirketlere ve Isparta Valiliğine bildirmiştir.
35. İcra Dairesi 8/6/2020 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzih kararı (bkz. § 39) uyarınca Rödovans Sözleşmesi'nde gösterilen koordinatlı sahanın başvurucu Şirkete teslim edilmesi için gerekli işlemin yapılmasını istemiştir.
36. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 22/10/2020 tarihinde Ö. Şirketinin temyiz itirazlarını reddetmiş ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin kararını onamıştır.
E. Tavzih Kararı
37. Ö. Şirketi 3/4/2020 tarihinde Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli hükmünün tavzihini talep etmiştir. Tavzih dilekçesinde; Rödovans Sözleşmesi'nin konusunu 2. maddede belirtilen koordinatlar ile sınırlı alanın kiraya verilmesinin oluşturduğunu, başvurucunun da 2018 yılı Mart ayından beri bu alanda faaliyet gösterdiğini, buna karşılık başvurucunun kötü niyetli bir şekilde ruhsat sahasının tamamı için icra takibi başlattığını belirtmiştir. Takibe karşı icra hukuk mahkemelerinde açılan davanın kira konusu yerin tespitinde genel mahkemelerin yetkili olduğu gerekçesiyle reddedildiğini ve İcra Dairesi ile MAPEG'in ruhsat alanının tamamının teslimine dair kararlarının henüz infaz edilmediğini açıklamıştır. Dava konusu kiralanan yerin İR: 64018 ruhsat numaralı alanın tamamının olmadığının, Rödovans Sözleşmesi'nin 2. maddesinde gösterilen koordinatlarla sınırlandırılmış alan olduğunun açıklanmasını talep etmiştir.
38. Başvurucu, cevabında tavzih talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu, açtığı davaya ilişkin yargılama sonucunda taleplerinin tamamen kabul edildiğini ve Rödovans Sözleşmesi'nin 4. maddesi gereğince kiralanan yerin ruhsat sahasının tamamı olduğunu açıklamıştır. Başvurucu, benzer nedenlerle icra takibine yapılan itirazın reddedildiğini ve kamu makamlarınca icra takibinin infazının gerçekleştirildiğini belirtmiştir. Tavzih ile hükmün aleyhe olacak şekilde sınırlandırılamayacağını belirten başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesi kararının infazında tereddüt oluşmadığını ve tavzihin yasal koşullarının bulunmadığını belirtmiştir.
39. Bölge Adliye Mahkemesi 3/6/2020 tarihinde kesin olmak üzere tavzihe karar vermiştir. Bölge Adliye Mahkemesinin tavzihe ilişkin hükmü şöyledir:
"Dairemizin 2018/32 Esas - 2018/147 Karar sayılı ilamının hüküm fıkrasında, 'Davalı Ö. Ltd. Şti. ile davacı HBB Ltd. Şti. arasında imzalanan 20/09/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tespiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men'ine, kiralananın davacı kiracıya teslimine' şeklindeki hüküm kısmının 6100 sayılı HMK'nun 305. maddesi gereğince tavzihi ile 'Davalı Ö. Ltd. Şti. ile davacı HBB Ltd. Şti. arasında imzalanan 20/09/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tespiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men'ine, sözleşmenin 2. maddesinde rödovans sahası koordinatları olarak X ve Y noktaları halinde koordinat noktaları belirlenen saha olan kiralananın davacı kiracıya teslimine' şeklinde açıklanmasına,"
40. Bölge Adliye Mahkemesi tavzih kararının gerekçesinde; hükmün infazı aşamasında kiraya konu alanın neresi olduğu hususunda taraflar arasında ihtilaf çıktığını açıklamış ve hükmün Rödovans Sözleşmesi'ne göre kiracılık sıfatının tespitine ilişkin olduğundan Rödovans Sözleşmesi'nin maddelerinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, Rödovans Sözleşmesi'nin başlığı ile 2., 5. ve 8. maddelerinin kiralanan yerin neresi olduğunu açıkça gösterdiğini, buna karşılık Rödovans Sözleşmesi'nin 4. maddesinin ise kiralanan alanın kapsamını değiştirmediğini ve söz konusu maddenin Rödovans Sözleşmesi'nin konusunu teşkil etmediğini açıklamıştır. Bölge Adliye Mahkemesi,Rödovans Sözleşmesi konusu kiralanan alan açıkça 2. maddede belirlenmiş iken aynı metin içinde yeniden Rödovans Sözleşmesi konusunun belirlenmesinin bir anlamı olmadığını ifade etmiştir. Kiralanan alanın belli olduğunu, kiralanan alanın başvurucuya teslim edilmesine karar verilmesine ilişkin hükümde esasında infaz yönünden tereddüt uyandıracak bir husus bulunmadığını ve hükmün tavzih talep tarihi itibarıyla henüz infaz edilmediğini belirten Bölge Adliye Mahkemesi, bununla birlikte infaz aşamasında uyuşmazlık ortaya çıktığından hükmün sözleşmenin 2. maddesinde belirlenen alan kapsamında tavzih edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
41. Nihai karar 8/6/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 6/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
42. Başvurucu tavzih kararını temyiz etmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 20/10/2020 tarihinde, kural olarak tavzih kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabilirse de aslı istinaf ya da temyiz edilemeyen bir hükmün tavzihine ilişkin mahkeme kararının da istinaf ya da temyiz edilemeyeceğini açıklamıştır. Daire bu kapsamda tavzih kararının dayanağı olan asıl karar ile bu kararın tavzihine ilişkin ek kararın verildikleri tarih itibarıyla kesin olduğunu belirterek temyiz istemini reddetmiştir.
F. Maden Ruhsat Sahasına İlişkin Gelişmeler, MAPEG'in Açıklamaları ve Mevcut Durum
43. Ruhsat sahibi Ö. Şirketi ile K. Şirketi arasında akdedilen 2/1/2012 tarihli ve koordinatlarla belirtilen alana ilişkin Rödovans Sözleşmesi İR: 64018 numaralı ruhsatın sicil kaydına bilgi amacıyla şerh edilmiştir. Ö. Şirketi ile Ç. Şirketi arasındaki 16/3/2012 tarihli Rödovans Sözleşmesi MAPEG'e sunulmuştur. MAPEG 12/11/2015 tarihinde aynı koordinatlar üzerinde iki farklı rödovansçı kabul edilmediğini açıklayarak sözleşmenin maden siciline şerh edilmesi talebini reddetmiştir. MAPEG, Ç. Şirketi ile ilgili herhangi bir rödovans sözleşmesinin ilgili ruhsatın sicil kayıtlarına bilgi amacıyla şerh edilmediğini belirtmiştir.
44. Başvurucu Şirket 11/2/2019 tarihinde MAPEG'e müracaat etmiştir. Başvurucu; tarafı olduğu Rödovans Sözleşmesi ruhsat sahasının tamamına ilişkin olduğundan K. Şirketinin maden sahasındaki faaliyetlerinin durdurulmasını, K. Şirketi ile Ö. Şirketi arasındaki sözleşmenin terkinini talep etmiştir. Zımni ret üzerine açılan davada Isparta İdare Mahkemesi 25/2/2020 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; idarenin sunduğu krokiden başvurucu ile K. Şirketinin alanlarının çakışmadığının görüldüğü, K. Şirketine ait sözleşmenin geçersiz olduğuna ve başvurucunun rödovans alanına müdahalede bulunduğuna veya başvurucunun ruhsat sahibiyle akdettiği Rödovans Sözleşmesi'nin tüm ruhsat sahasında hak sahipliği tanıdığına yönelik bir adli yargı kararı olmadığı belirtilmiştir. Konya Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi başvurucunun istinaf başvurusunu reddetmiştir. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Sekizinci Dairesi tarafından reddedilerek onanmıştır.
45. MAPEG 25/7/2022 tarihli yazısında; bir maden alanının faaliyete geçebilmesi için öncelikle o sahaya ilişkin arama ruhsatı alınacağını, sonrasında maden işletme ruhsatı edinileceğini ve gerekli izinler alındıktan sonra maden işletme izninin düzenleneceğini belirtmiştir. MAPEG; rödovans sözleşmesinin maden işletme ruhsatı sahibinin maden sahasının tamamı veya bir kısmı üzerinde sahip olduğu maden işletme izninden kaynaklanan madencilik yapma faaliyetini devretme, rödovansçının ise buna karşılık rödovans bedeli ödeme ve belirli miktarda ödeme yapma borcu altına girdiği bir özel hukuk sözleşmesi olduğunu açıklamıştır. MAPEG ilgili belgelerin sunulması, işletme projesi alınması ve izinlere dair tüm hak ve yükümlülüklerin ruhsat sahibine ait olduğunu ifade etmiştir. MAPEG bir özel hukuk sözleşmesi olan rödovans sözleşmesine idarenin taraf olmadığını, edimlerin ifası ve kiraya konu alanın tesliminin özel hukuk hükümlerine tabi olduğunu, ruhsat düzenlendikten sonra ilgili kamu kurumlarına sahada kimin faaliyette bulunacağına dair bilgi amacıyla yazı yazılması dışında ruhsat alanının ruhsat sahibine teslim edilmesi görevi bulunmadığını açıklamıştır.
46. MAPEG, başvurucu ile K. Şirketinin sözleşmelerinde yer alan koordinatlarda faaliyetlerine devam ettiklerini açıklamıştır. MAPEG ayrıca rödovansçıların işletme projesi, işletme ruhsatı veya işletme izni sunmadıklarını, ruhsat sahibi Ö. Şirketine ait ruhsat ve işletme izin bilgilerinin ise mevcut olduğunu belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
47. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Sözleşme özgürlüğü" kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
"Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler"
48. 6098 sayılı Kanun'un "Tanımı" kenar başlıklı 357. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Ürün kirası kiraya verenin, kiracıya, ürün veren bir şeyin veya hakkın kullanılmasını ve ürünlerin devşirilmesini bedel karşılığında bırakmayı üstlendiği sözleşmedir."
49. 6098 sayılı Kanun'un "Genel hükümlerin uygulanması" kenar başlıklı 358. maddesi şöyledir:
"Bu ayırımda ürün kirasına ilişkin özel hüküm bulunmadıkça, kira sözleşmesine ilişkin genel hükümler uygulanır."
50. 6098 sayılı Kanun'un "Teslim borcu" kenar başlıklı 360. maddesi şöyledir:
"Kiraya veren, birlikte kiralanmış taşınır şeyler varsa bunlar da içinde olmak üzere, kiralananı, sözleşmenin amacına uygun biçimde kullanılmaya ve işletilmeye elverişli bir durumda kiracıya teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. "
51. 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu'nun ek 7. maddesi şöyledir:
"(Ek fıkra: 4/2/2015 – 6592/22 md.) Ruhsat sahipleri ile üçüncü kişiler arasında rödövans sözleşmeleri Genel Müdürlüğün iznine tabidir. İzin alınmaksızın yapılan rödövans sözleşmesi ile yürütülen madencilik faaliyetleri durdurulur. (Ek cümle:14/2/2019-7164/21 md.) Genel Müdürlük rödövans sözleşmelerinin tarafı değildir.
(Ek fıkra: 4/2/2015 – 6592/22 md.) Kamu kurum ve kuruluşları ile iştirakleri hariç olmak üzere yer altı kömür işletmelerinde maden ruhsat sahipleri, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişiler ile üretim faaliyetlerine yönelik rödövans sözleşmeleri yapamaz. Aksi takdirde rödövans sözleşmesi ile yapılan madencilik faaliyetleri durdurulur.
Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmaz."
52. 21/9/2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Maden Yönetmeliği'nin "Rödövans işlemleri" kenar başlıklı 101. maddesi şöyledir:
"(1) Ruhsat sahipleri ile üçüncü kişiler arasında yapılacak olan rödövans sözleşmeleri Bakanlığın iznine tabidir.
(2) Maden işletme ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmı veya tamamı için üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinin ve bu sözleşmelerde
yapılan değişikliklerin, devir ve intikal işlemlerinde, bilgilendirme amacıyla Genel Müdürlüğe verilmesi ve maden siciline bilgi amaçlı şerh edilmesi zorunludur. Genel Müdürlük hiçbir şekilde rödövans sözleşmelerine taraf değildir.
(3) Bir ruhsat sahasında rödövans talebinin olması durumunda talep alanının madencilik faaliyeti yapılabilecek büyüklükte olup olmadığı ve işletme faaliyetlerinin birbirini olumsuz etkileyip etkilemediği göz önünde bulundurularak Genel Müdürlük tarafından değerlendirilir.
(4) Kamu kurum ve kuruluşları ve iştirakleri hariç yeraltı kömür sahalarında rödövans sözleşmesi yapılamaz. Kamu kurum ve kuruluşları ve iştiraklerinin yeraltı kömür işletmelerinde aynı alan içinde, kot/kat farklılığı olması, giriş çıkışları ve havalandırmalarının birbirinden bağımsız olması halinde birden fazla rödövans sözleşmesi yapılabilir.
(5) Rödövans sözleşmelerinde sözleşmenin bitiş tarihi, muhtemel süre uzatımları dahil gün/ay/yıl olarak belirtilir. Aynı alanda kot/kat farklılığı olsa dahi birden fazla rödövans sözleşmesi yapılamaz.
(6) Rödövansçı olarak faaliyet gösteren tüzel kişilerden ortaklık payı ve adres bilgileri istenir. Tüzel kişinin Kanunun 6 ncı maddesindeki maden haklarını kullanma ile ilgili şartları taşıması ve bu Yönetmelikte belirlenen mali yeterlilik şartlarını sağlaması zorunludur.
(7) Tarafların birlikte rödövans sözleşmesinin maden sicil kayıtlarından silinmesini talep etmeleri halinde bu kayıtlar maden sicilinden silinir. Tek taraflı silinme talepleri kabul edilmez. Süresi sona eren rödövans sözleşmeleri, maden sicilinden silinir.
(8) Maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödövans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklar rödövansçıya aittir. Ancak bu durum ruhsat sahibinin Kanundan doğan teknik, mali ve hukuki konulardaki sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(9) Rödövans usulü ile faaliyet gösteren tüzel kişiler de dahil olmak üzere, doğrudan/dolaylı ortaklık yapısı ve adres bilgilerinde yapılan değişiklikler bir ay içerisinde Genel Müdürlüğe bildirilir. Hisse payı %10’un üzerinde şirket olması durumunda da bu tüzel kişiliğin de hisse payları bildirilir. Aksi takdirde Kanunun 10 uncu maddesinin dördüncü fıkrası gereğince işlem tesis edilir."
53. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Kesin hüküm" kenar başlıklı 303. maddesi şöyledir:
"(1) Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
(2) Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder.
(3) Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir.
(4) Bir dava dolayısıyla ortaya çıkan kesin hüküm, o hükmün kesinleşmesinden sonra dava konusu şeyin mülkiyetini tarafların birisinden devralan yahut dava konusu şey üzerinde sınırlı bir ayni hak veya fer’î zilyetlik kazanan kişiler hakkında da geçerlidir. Ancak, Türk Medenî Kanununun iyiniyetle mal edinmeye ait hükümleri saklıdır.
(5) Müteselsil borçlulardan biri veya birkaçı ile alacaklı arasında yahut müteselsil alacaklılardan biri veya birkaçı ile borçlu arasında oluşan kesin hüküm, diğerleri hakkında geçerli değildir."
54. 6100 sayılı Kanun'un "Hükmün tavzihi" kenar başlıklı 305. maddesi şöyledir:
"(1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez."
55. 6100 sayılı Kanun'un "Tavzih talebi ile usulü" kenar başlıklı 306. maddesi olay tarihinde şöyledir:
"(1) Tavzih, dilekçeye tarafların sayısı kadar nüsha eklenmek suretiyle hükmü veren mahkemeden istenebilir. Dilekçenin bir nüshası, cevap süresi mahkemece belirlenerek karşı tarafa tebliğ edilir. Cevap, tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ olunur.
(2) Mahkeme, cevap verilmemiş olsa bile dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir; ancak gerekli görürse iki tarafı sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için davet edebilir.
(3) Mahkeme tavzih talebini yerinde gördüğü takdirde 304 üncü madde uyarınca işlem yapar."
56. 6100 sayılı Kanun'un "Ön inceleme" kenar başlıklı 352. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda aşağıdaki durumlardan birinin tespiti hâlinde öncelikle gerekli karar
verilir:
...
b) Kararın kesin olması"
57. 6100 sayılı Kanun'un "Temyiz edilemeyen kararlar" kenar başlıklı 362. maddesinin ilgili kısmı olay tarihinde şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
...
b) Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları hariç olmak üzere 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar."
58. 6100 sayılı Kanun'un "Kıyas yoluyla uygulanacak hükümler" kenar başlıklı 366. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanunun istinaf yolu ile ilgili 343 ilâ 349 ve 352 nci maddeleri hükümleri, temyizde de kıyas yoluyla uygulanır."
2. Yargıtay İçtihadı
59. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23/10/2019 tarihli ve E.2019/4548, K.2019/8287 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Madencilik sektöründe çoğu zaman arama veya işletme ruhsatı alan gerçek veya tüzel kişiler bu ruhsatlarına göre faaliyette bulunmayıp ruhsat gereğince sahip oldukları haklarının tamamını veya bir bölümünü geçici bir süre için üçüncü kişilere devretmektedirler. Ruhsat sahibi olan madenci bu ruhsattaki işletme hakkını devretme karşılığında elde edilen cevher üzerinden veya dönemsel olarak kararlaştırılan maktu bir ücreti üçüncü kişiden almaktadır. Ruhsat sahibi ile geçici olarak maden işletme hakkını elde eden bu üçüncü kişi arasında yapılan bu sözleşme Maden işletme ruhsatı kiralama sözleşmesi olup madencilik sektöründe ve hukuksal uygulamadaki ismi ise Rödövans sözleşmesidir.
Rödövans sözleşmesi; ruhsatı alınan maden sahasının bir kısmı veya tamamı üzerindeki işletme hakkının, hak sahibi tarafından gerçek veya tüzel üçüncü kişilere geçici bir süre için tahsisini konu alan iki taraflı ürün kira sözleşmesi niteliğine sahiptir.
Yargıtayın istikrar kazanan uygulamasında (YHGK nun 11.10.2006 Tarih E.2006/11-617, K.2006/642, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 05.07.2017 Tarih E.2017/6471,K.2017/11091 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi); Rödovans sözleşmesinin tarafları arasında çıkan uyuşmazlıklarda sözleşme hükümleriyle 3213 sayılı Maden Kanunun ilgili hükümleri ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 357 ve devamı maddelerinde düzenlenen ürün kirasına ilişkin hükümlerin bünyesine uygun düştüğü ölçüde uygulanacağı kabul edilmektedir.
...
Kiracının, kira bedelini ödeme yükümlülüğü kiralananın, kiraya verene usulüne uygun teslimine kadar devam eder. Kiralananın tahliye edildiğinin (kiracının kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin) kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması yeterli değildir; anahtarın da kiralayana teslim edilmesi gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi; başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini kanıtlama yükümlülüğü, kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır. Kiralayanın anahtarı teslim almaktan kaçınması durumunda kiracının mahkemeye müracaatla tevdi mahalli tayini, icra dosyasına ya da notere anahtarın teslimi suretiyle anahtar teslim yükümlülüğünü yerine getirmiş olması gerekir."
60. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27/11/2019 tarihli ve E.2019/5365, K.2019/9418 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"6100 sayılı HMK.nun 305. maddesi gereğince; 'Hüküm yeterince açık değil ise, veya icrasında tereddüt uyandırıyor ise, yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyor ise, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilirler. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez veya değiştirilemez.'
Bu madde hükmünde belirtildiği gibi, açık olmayan veya çelişik fıkraları kapsayan hükümlerin açıklanması istenebilir. Yargılamanın iadesine karar verilmedikçe veya hüküm temyiz edilip bozulmadıkça, verilen hükmün değiştirilmesi mümkün değildir. Hükümlerin tavzihi de bunun bir istisnası olarak kabul edilemez. Hakim, burada hükmün başka türlü anlaşılmasını önlemek için gerçeği ortaya koymakla ödevlidir.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir. (Yargıtay HGK'nın 14.06.1967 gün ve 1967/9-462 E,300 K, sayılı ilamı)
Tavzih yoluna başvurabilmek için hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek yoktur. Kesinleşmemiş olan kararlar hakkında da hükmün icrasına (yerine getirilmesine) kadar tavzih istenebilir. Fakat tavzih talebinde bulunulmakla temyiz süresi durmaz.
İlamın icraya konulmasından sonra da, ilam tamamen icra edilinceye kadar hükmün tavzihinin istenilmesi mümkündür. Hakim, tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip bunu hükmüne ekleyemez. Bunun gibi hüküm verirken unutmuş olduğu vekalet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip, bunu hükmüne dahil edemez. Aynı şekilde; kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez.
Somut olayda; Mahkemece, davanın M.S.Ö. bakımından kabulüne, 'Kocaeli ili, Derince İlçesi, Deniz Mahallesi, 3428 ada, 2 ve 3 nolu arsa vasıflı mecurun, 01/09/2014 tarihinden geçerli olmak üzere tahliyesine; Kira sözleşmesinin taraflarının M.S.Ö. ile davalı şirket olduğu, davacı M.T.Ö.ün kontratta taraf olmadığı, böylece aktif husumet ehliyetinin de bulunmadığı anlaşılmakla davacı M.T.Ö. bakımından davanın aktif husumet yokluğundan reddine,' dair verilen hüküm, tavzih talebi üzerine 'Davalı A. Petrol ve Otomotiv Tic. Ltd. Şti.'nin Kocaeli ili, Derince İlçesi, Deniz Mahallesi, 3428 ada, 2 ve 3 nolu (Bu parselde davacıların 1.303 m² arsa payından) arsa vasıflı mecurun, 01/09/2014 tarihinden geçerli olmak üzere tahliyesine' olarak tavzihine karar verilmiştir. Her ne kadar mahkemece tavzih kararı verilmiş ise de, yapılan tavzih hükmün değiştirilmesi niteliğinde olup, usul ve yasaya aykırı olduğundan, bozmayı gerektirmiştir."
61. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17/2/2021 tarihli ve E.2021/128, K.2021/1560 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bölge Adliye Mahkemesince verilen temyiz talebine konu hükmün; 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK'nun 362/1-b maddesi ile sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararların temyize tabi olmadığı belirtilmiş iken; 20/07/2017 kabul tarihli, 05/08/2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanunun 32. maddesi ile 6100 Sayılı HMK'nun 362/1-b maddesine 'kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları hariç olmak üzere' ibaresi eklenerek 05/08/2017 tarihinden itibaren kira ilişkisinden doğan ve dava değeri itibariyle temyiz edilebilen alacak davaları için temyiz yolu açılmış, ancak kira ilişkisinden doğan diğer tüm davalarda verilen kararlar yönünden temyiz yolu açılmamıştır.
22/07/2020 tarihinde kabul edilip 28/07/2020 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 7251 Sayılı Kanunun 39. maddesi ile 6100 Sayılı 362/1-b bendine 'temyiz edilebilen alacak davaları' ibaresinden sonra gelmek üzere 'ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar' ibaresi eklenmiş olup, bu düzenlemeye göre; 28/07/2020 tarihinden itibaren kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibariyle temyiz edilebilen alacak davaları ile kira ilişkisinden doğan ve üç aylık kira bedeli tutarı temyiz sınırının üzerinde olan diğer davalar hakkında Bölge Adliye Mahkemelerince verilen kararlara karşı temyiz yolu açılmıştır.
Buna göre, 6763 sayılı kanun ile 6100 sayılı HMK'ya eklenen ek 1. madde uyarınca; aynı Kanunun 362. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 01/01/2020 tarihinden itibaren 72.070 TL’ye çıkartılmıştır. İstinaf incelemesi sonucunda verilen karar, karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir.
HMK'nın 366. maddesi atfıyla aynı Kanunun 352. maddesi uyarınca, kesin olan kararlar hakkında Yargıtay tarafından temyiz isteminin reddine karar verilebilir."
62. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 7/4/2014 tarihli ve E.2014/7838, K.2014/9989 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İcra mahkemesi, önüne gelen itiraz ve şikayetleri, İcra ve İflas Kanunu'nda düzenlenen özel usul kurallarını uygulayarak takip hukuku bakımından kesin hükme
bağladığından, anılan mahkemenin kararları kural olarak maddi anlamda kesin hüküm niteliği taşımaz."
63. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 10/11/2015 tarihli ve E.2014/12946, K.2015/9709 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dar yetkili icra hukuk mahkemelerince verilen kararlar (haciz ihbarına bağlı tazminat, istihkak ve ihalenin feshi davaları hariç) maddi anlamda kesin hüküm oluşturmadığından genel mahkemelerde görülen davalar yönünden kesin hüküm oluşturmaz."
B. Uluslararası Hukuk
64. Uluslararası hukuk için bkz. Faik Tari ve Sultan Tari, B. No: 2014/12321, 20/7/2017, §§ 29-32; Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, §§ 31-38; Mustafa Altın, B. No: 2018/10018, 27/10/2021, §§ 36-47.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
65. Anayasa Mahkemesinin 23/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
66. Başvurucu, Rödovans Sözleşmesi'nin 4. maddesine göre kiraladığı alanın İR: 64018 ruhsat numaralı maden sahasının tamamını kapsadığını ve maden sahasının tamamının teslimi için açılan davanın Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli kararı ile tamamen kabul edildiğini, bu kararın tüm sahanın teslimi konusunda herhangi bir tereddüt uyandırmadığını belirtmiştir. Başvurucu; tavzih kararı ile haklarının sınırlandırıldığını, mevcut hükmün daraltıldığını ve Rödovans Sözleşmesi'nin 4. maddesinin açık düzenlemesine rağmen ruhsat sahası üzerinde kazanç elde etme imkânının engellendiğini ifade etmiştir. Tavzih kararının kesin olarak verildiğini, böylece karara karşı kanun yoluna gidebilme imkânından mahrum bırakıldığını, kararı veren hâkimlerin hukuka aykırı davrandıklarını iddia etmiş; mülkiyet hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
67. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun iddialarının özü kesinleşmiş hükmün 6100 sayılı Kanun'un 305. maddesindeki şartlar gerçekleşmediği hâlde ortadan kaldırıldığı iddiasına ilişkindir. Usulen kesinleşmiş olan bir mahkeme kararının hukuk düzeni tarafından tüm sonuçları ile birlikte tanınması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Kesin hükmün varlığı ile birlikte o kararın hukuk düzeninde doğuracağı sonuçlarının sorgulanmaması gerekir. Kesinleşmiş bir kararla lehine hak tanınmış olan bir kişinin kararın sağladığı faydadan mahrum bırakılması adil yargılanma hakkına aykırı sonuçlar ortaya çıkarabilir. Bu nedenle şikâyetin bir bütün olarak adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mustafa Altın, § 51).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
69. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeleler
70. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
71. Anayasa Mahkemesi iptal veya itiraz yoluyla gündemine gelen davalarda, Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlet olduğunu belirterek hukuki güvenlik ilkesinin hukuk devletinin unsurlarından biri olduğunu ifade etmiştir (AYM, E.2006/61, K.2007/91, 30/11/2007; AYM, E.2014/73, K.2014/98, 22/5/2014).
72. Anayasa Mahkemesi, bu kavramların içeriğini kararlarında tanımlamış; kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesinin hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığını, belirlilik ilkesinin ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade ettiğini belirtmiştir (AYM, E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013).
73. Anayasa Mahkemesi, bazı kararlarında hukuk güvenliği ilkesinin bir gereği olarak kuralların öngörülebilir olması gerektiği açıkça ifade etmiştir (AYM, E.2008/19, K.2010/17, 28/1/2010).
74. Kesin hükme saygı ilkesi, yürürlükteki kurallara göre çözümlenen bir konunun o konunun ilgilileri arasında -kanunun öngördüğü iade-i muhakeme gibi ayrık durum dışında- yeniden incelenmesine engeldir. Değişik kanunlarda yer alan bu hukuksal kurum, yargı alanında kararlılık sağlamak amacına bağlanmaktadır. Biçimsel ve nesnel anlamda tanımları yapılan bu kurumun ögeleri; yargı kararlarına tanınan bir nitelik olması, bu niteliğin yasalarla tanınması ve yargı kararına uyulması zorunluluğudur (AYM, E.1988/36, K.1989/24, 2/6/1989).
75. Kesin hükme saygı (res judicata) ve kesin hükmün bağlayıcı olması, hükmü veren mahkeme de dâhil diğer bütün mahkemelerin ve diğer ilgili kurumların bu kararla bağlı olması anlamına gelir. Yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/1313, 26/2/2015, §§ 53, 54; Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).
76. Bir mahkeme kararının kesin hüküm mahiyetini alabilmesi için genel olarak üç koşul aranmaktadır. Bunlardan birincisi kesin hüküm sayılan bir mahkeme kararının bulunmasıdır. Tespit ve tedbir kararları ile genel olarak icra mahkemesi kararları kesin hükmün bağlayıcılığı kudretini haiz değildir. İkinci olarak kesinleşen kararın taraflar arasında mevcut olan bir ihtilafı çözmek amacıyla verilmesi gerekir. Dolayısıyla bir anlaşmazlığı çözmeyen, hasımsız olarak verilen bazı veraset davaları kesin hüküm mahiyetinde değildir. Üçüncü olarak söz konusu kararlar nihai olmalıdır. Kararların nihailiği mahkemenin tarafların iddia ve savunmalarını dinleyerek ve delilleri değerlendirerek bu hususta son kararını vermiş olması anlamına gelmektedir. Bir kararın maddi anlamda kesin hüküm niteliğini haiz olması ve bu konuda kesin hüküm itirazında bulunulabilmesi için davanın taraflarının, konusunun ve sebeplerinin aynı olması gerekir (Alba İnşaat Tic. Ltd. Şti., § 54).
77. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenleme ve uygulamalar bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi, B. No: 2014/7711, 24/1/2018, § 27).
78. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin bir gereğidir (Arman Mazman, § 65).
79. Adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olan kesin hükme saygı ilkesi, kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle bireylere tanınan statüye (hak ve borçlara) hukuk düzenince istisnai durumlar dışında müdahale edilmemesini gerekli kılar. Bunun sonucu olarak mahkemeler aynı konuda aynı dava sebebine dayanarak aynı taraflar hakkında verilmiş olan hüküm ile bağlıdır. Kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi mutlak değildir. Bazı istisnai durumlarda kesin hükme müdahale edilmesine hukuk sistemleri cevaz verebilir. Nitekim usul hukukunda sınırlı hâllerde uygulanmak üzere buna yönelik bazı müesseseler (hükmün tavzihi, tashihi, tamamlanması, yargılamanın yenilenmesi, kanun yararına temyiz) öngörülmüştür. Bunun dışındaki müdahalelerin olağan yargısal süreçteki gibi deliller yeniden değerlendirilerek kesin hükmün esastan yeniden incelenmesi sonucunu doğurmaması gerekir (Mustafa Altın, § 63).
80. Kesinleşmiş bir mahkeme kararına müdahaleyi gerekli kılan önemli ve zorlayıcı koşulların varlığının somut gerekçelerle ortaya konulduğu istisnai hallerde ilgili usul kanunlarındaki düzenlemelere uyulması koşulu ile kesin hükme müdahale edilmesi mümkün olacaktır. Başka bir ifadeyle hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerinin bir gereği olarak kesin hükmün ortadan kaldırılmasının şartlarının ve usullerinin kanunda açıkça düzenlendiği hallerde kesin hükme müdahale mümkündür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mustafa Altın, § 65).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
81. Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli kararı 6100 sayılı Kanun'un 362. maddesi uyarınca temyiz edilemeyen kararlardan olduğundan bu kararın kesin nitelikte ve uyuşmazlığı nihai olarak sona erdiren bir karar olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu haliyle şeklî anlamda kesinleşen ve maddi anlamda da kesin hüküm gücüne sahip bulunan bu karar, kesin hükme saygı ve kesin hükmün bağlayıcı olması ilkelerinin kapsamında olup tavzih kararının bu ilkeleri zedeler nitelikte bulunup bulunmadığı somut olay yönünden önem arz etmektedir. Başka bir anlatımla Anayasa Mahkemesi somut olay bazında Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzihe ilişkin ek kararı ile kesinleşmiş bir mahkeme hükmüyle bireylere tanınan statüde (hak ve borçlara) değişiklik yapılıp yapılmadığı, bir değişiklik söz konusu ise bunun ilgili usul kanununda (6100 sayılı Kanun'un 305. maddesi) istisnai olarak belirtilen ve müdahaleyi zorunlu kılan nedenlere dayanıp dayanmadığını gözönünde tutarak bir değerlendirme yapacaktır.
82. Anayasa Mahkemesinin kural olarak hukuk kurallarını yorumlama veya delilleri değerlendirme görevi bulunmamaktadır. Bununla birlikte mahkemelerin yargılama sırasında tarafların ileri sürdüğü deliller çerçevesinde bir değerlendirme yaparak dayandığı kanun ile bağlantı kurmak suretiyle ilgili ve yeterli bir gerekçe ile sonuca varması ve bu itibarla ulaştığı sonucun da açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir hatası içermemesi adil yargılanma hakkının gereğidir. Aksine bir yaklaşım adil yargılanma hakkının sağladığı usul güvencelerini anlamsız kılacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucu ile uyuşmazlığın tarafı olan üçüncü kişi arasındaki rödovans sözleşmesinin kapsamını belirlemek olmayıp Bölge Adliye Mahkemesinin iki hükmü arasında karşılaştırma
yaparak 6100 sayılı Kanun'un 305. maddesine dayanılarak verilen kararın açıkça keyfî ya da bariz takdir hatası içerip içermediğini irdelemekten ibarettir.
83. Somut olayda başvurucu, dava dilekçesinde ruhsat sahasının tamamının teslimi için bu davayı açtığını belirtmiştir. Nitekim cevaba cevap dilekçesinde de taraflar arasındaki sözleşmenin 4. maddesine atıfla ruhsat sahasının tamamının teslim edilmesi gerektiği açıklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu yönünden davanın kapsamı ve mahiyeti en başından bellidir.
84. Bu kapsamda, yapılan değerlendirmede 9/2/2018 tarihli karar ile 20/9/2008 tarihli Rödovans Sözleşmesinin geçerliliği ve başvurucunun kiracılık sıfatının tespitinin yanı sıra kiralanana yapılan müdahalenin meni ile kiralananın davacı kiracıya teslimine dair karar verildiği saptanmıştır. Başka deyişle kararın kısmi kabul niteliğinde olmadığı, davacının talebinin kabulü yönünde olduğu anlaşılmıştır. Anılan hükümde "kiralanan" ibaresinin ruhsat alanının bir kısmını içeren ve sözleşmede koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığına ilişkin bir belirleme de bulunmamaktadır. Buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihli tavzih kararında davalı tarafın müdahalesinin önlenmesine karar verildiği ve başvurucuya teslimine konu edilen alanın 20/9/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde belirtilen koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığı görülmüştür. Her iki kararın kapsamı dikkate alındığında verilen tavzih kararı ile sözleşmenin içeriği yeniden yorumlanarak kesinleşen ve icrasında tereddüt uyandırmayan ilk hükmün içeriğini değiştirecek şekilde yeni bir hüküm kurulduğu açıktır. Bölge Adliye Mahkemesinin bu değerlendirmesi ile usul kanununda istisnai ve ancak haklı nedenlerin ortaya konulması hâllerinde başvurulacak bir yol olan tavzih müessesesini kanunun kesin olarak belirlediği sınırlar aşılarak sözleşmenin kapsamının yeniden belirlenmesinde olağan bir yol olarak işlettiği anlaşılmıştır. Bu nedenle müdahale olağan yargısal süreçteki gibi deliller yeniden değerlendirilerek kesin hükmün esastan yeniden incelenmesi sonucunu doğurmuştur.
85. Bu itibarla açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinden yararlanan bir mahkeme kararının kapsamını daraltacak şekilde yeniden hüküm kurulmuş olup usul kanununun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna varılmıştır.
86. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ bu görüşe katılmamışlardır.
3. Giderim Yönünden
87. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve tavzih kararı hakkında yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
88. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
89. İncelenen başvuruda, tavzih ile hükmün kapsamının daraltılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal Bölge Adliye Mahkemesi kararından kaynaklanmıştır.
90. Bu durumda adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak amacıyla Bölge Adliye Mahkemesine iletilmek üzere Sütçüler Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
91. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Zühtü ARSLAN, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Antalya Bölge Adliye Mahkemesi
6. Hukuk Dairesine (E.2018/32, K.2018/147) iletilmek üzere Sütçüler Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2015/196, K.2017/102) GÖNDERİLMESİNE,
D. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/2/2023 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucunun kesin hükmü değiştirecek şekilde tavzih kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik şikayeti kabul edilebilir bulunarak ihlal sonucuna ulaşılmıştır.
2. Çoğunluk kararında başvurucunun “ruhsat alanının tamamının” teslimi için açtığı davanın lehine sonuçlandığı, ancak Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin (BAM) tavzih kararıyla “sözleşmenin içeriği yeniden yorumlanarak kesinleşen ve icrasında tereddüt uyandırmayan ilk hükmün içeriğini değiştirecek şekilde yeni bir hüküm kurulduğu”, bunun da tavzihe ilişkin kanun hükmünün öngörülemez şekilde yorumlanması anlamına geldiği belirtilmiştir (§§ 84-85).
3. Eldeki başvuruda çözümlenmesi gereken temel mesele, çoğunluğun da belirttiği üzere, BAM’ın iki kararı arasında karşılaştırma yapmak suretiyle tavzih kararının açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içerip içermediğini tespit etmektir (§ 82). Bunun için öncelikle tavzih kararına kadar gerçekleşen yargısal sürece kısaca bakmak gerekecektir.
4. Başvurucu şirket ile davalı şirket arasında 2/8/2008 tarihinde bir rödovans sözleşmesi imzalanmıştır. Başvurucunun sözleşmenin geçerliliğine ve sözleşme alanının kendisine teslim edilmesine yönelik açtığı dava sulh hukuk mahkemesi tarafından kısmen kabulle sonuçlanmıştır. Mahkeme sözleşmenin geçerli olduğuna, maden sahasının teslimi ve müdahalenin önlenmesine ilişkin taleplerin ise reddine karar vermiştir.
5. Tarafların istinaf başvurusu üzerine BAM, “rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tesbiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men’ine, kiralananın davacı kiracıya teslimine” hükmetmiştir. Ancak kararın icrası aşamasında “kiralanan” ibaresi üzerinde görüş ayrılıkları yaşanmıştır. Aslında teslim edilecek alanın belirlenmesine ilişkin olarak başvurucuyla davalı şirket arasındaki uyuşmazlık daha ziyade BAM kararının uygulanması aşamasında ortaya çıkmıştır.
6. Nitekim Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün (MAPEG) Mahkememize gönderdiği 25/7/2022 tarihli yazıdan “kiralanan” alanın kapsamı konusunda tereddütler yaşandığı anlaşılmaktadır. Buna göre, BAM’ın kararının icrasına yönelik olarak İstanbul 31. İcra Müdürlüğünce MAPEG’e gönderilen 5/3/2020 tarihli yazıda “maden sahasının tamamı üzerinde müdahalenin meni ve ruhsat alanının tamamının teslimine yönelik ilamlı icra takibine geçildiği” belirtilmiştir. Bundan kısa bir süre sonra, 13/3/2020 tarihli yazıda ise bu kez “sadece rödovans sözleşmesinde yazılı olan, Y1-314125…X8-41554400 koordinatlar üzerine müdahalenin meni ile ruhsat alanının teslimine yönelik icra takibine geçildiği” bildirilmiştir.
7. MAPEG’in “koordinatları belirli alanın” başvurucu şirkete teslimine dair ilgili şirketlere ve Isparta Valiliğine yazı yazmasını müteakip İcra Müdürlüğü 20/3/2020 tarihli yeni bir yazıyla “ruhsat alanının tamamının teslimine yönelik icra takibine geçildiğini ve takibin kesinleştiğini” belirtmiştir. Bunun üzerine MAPEG 25/3/2020 tarihli yazısıyla söz konusu ruhsat alanında başka bir şirketin (K. şirketi) rödovansçı olarak faaliyet gösterdiğini, bu konuda idare mahkemesinin kararı bulunduğunu, bu sebeple ruhsat sahasının tamamının mı yoksa rödovans koordinatlarında belirtilen alanla sınırlı olmak üzere mi işlem yapılacağını sormuştur. İcra Müdürlüğü bu soruyu “20/3/2020 tarihli karar ve müzekkerenin açık ve anlaşılır olduğu” şeklinde cevaplamıştır.
8. Tüm bu yazışmalardan BAM’ın kararında yer alan “kiralanan” ibaresinden ne kastedildiği noktasında tereddütler yaşanmış olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de BAM’ın kararında teslim edilmesi gereken alana ilişkin açık bir belirleme bulunmamaktadır. Bu anlamda çoğunluğun söz konusu hükümde “ruhsat alanının bir kısmını içeren ve sözleşmede koordinatları verilen alan ile sınırlandırıldığına ilişkin bir belirleme”nin bulunmadığı yönündeki değerlendirmesi bizce de isabetlidir (§ 84). Ancak bu değerlendirme eksiktir. Aynı şekilde BAM’ın kararında teslim edilmesi gereken “kiralanan” alanın ruhsat alanının tamamı olduğuna dair de herhangi bir belirleme bulunmamaktadır.
9. Esasen tam da bu nedenle tavzih talebinde bulunulmuştur. 6100 sayılı Kanun’un 305. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre “Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı hükümler içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir”. Somut olayda hükmün yeterince açık olmadığı ve icrasında tereddüt uyandırdığı konusunda herhangi bir tereddüt yoktur.
10. Nitekim BAM, davalı tarafın tavzih talebi üzerine hükmünü açıklamış ve “kiralanan” ibaresi konusunda icra aşamasında ortaya çıkan tereddütleri gidermiştir. BAM, hükmün sözleşmenin 2. maddesinde rödovans sahası koordinatları olarak X ve Y noktaları belirlenen saha olan kiralananın davacı kiracıya teslimine şeklinde açıklanmasına karar vermiştir.
11. Mahkememizin kararlarında vurgulandığı üzere, bireysel başvuruya konu uyuşmazlıklarda kanun hükümlerini yorumlama ve uygulama yetkisi derece mahkemelerine aittir. Bu yorumlar açıkça keyfi olmadıkça veya bariz takdir hatası içermedikçe bunlara müdahale edilmemesi gerekmektedir.
12. Somut olayda, son tahlilde iki şirket arasında imzalanan bir sözleşmenin yorumlanması ve uygulanması söz konusudur. BAM’ın her iki kararında da sözleşmeyi esas aldığı ve davacıya teslim edilmesi gereken “kiralanan” alanın belirlenmesi konusunda sözleşme hükümlerini değerlendirdiği kabul edilmelidir. Bu kapsamda tavzih kararının konusu rödovans sözleşmesinin yorumuna ilişkin olduğundan öncelikle bu sözleşmeye bakılması gerekmektedir.
13. Başvurucu ile davalı şirket arasında imzalanan sözleşmenin kapağında “…Maden İşleri genel Müdürlüğü’nden Alınma İR64018 Nolu Ruhsat Sahası İçinde Belirlenen Koordinatlar İçin Hazırlanan Rödovans Sözleşmesi” yazmaktadır. Sözleşmenin “Sözleşme konusu” kenar başlıklı 2. maddesinde rödovans sahasının koordinatlarına yer verilmiş, “İşe başlama ve yer teslimi” kenar başlıklı 4. maddesinde ise sözleşmenin imzalanmasının ardından “ruhsatın tamamının” işletme hakkının işletmeciye devredileceği belirtilmiştir.
14. Öte yandan sözleşmenin başlığı dahil neredeyse tamamında teslimi yapılacak alanın “koordinatlarla sınırlı” olduğuna dair ifadeler bulunmaktadır. Sözgelimi “Rödovans bedeli ve ödeme şekli” kenar başlıklı 5. maddede işletmecinin “kendisine teslimi yapılan koordinatlarla sınırlı alandan” mermer çıkaracağı, “Tarafların yükümlülükeri” kenar başlıklı 8. maddede ise işletmecinin “koordinatlarla sınırlı bu mermer ocağı çalışmasına ait alan”la ilgili sicil numarası açarak işyerini çalıştıracağı ve “Sosyal Sigortalar Kanunu gereğince işyerini bildirmek ve koordinatlarla sınırlı alanda her türlü mesuliyeti taşımak zorunda” olacağı belirtilmektedir.
15. Tavzih kararına konu uyuşmazlığın, rödovans sözleşmesinin 4. maddesiyle diğer maddeleri arasında bir çelişki olup olmadığı noktasında düğümlendiği anlaşılmaktadır. Bunu değerlendirme konusunda derece mahkemelerinin Anayasa Mahkemesine göre daha avantajlı olduğu izahtan varestedir. Anayasa Mahkemesine düşen görev sözleşmenin yorumunda ve uygulanmasında açık bir keyfiliğin veya bariz takdir hatasının bulunup bulunmadığını tespit etmektir.
16. Bu noktada delil tespiti aşamasında alınan bilirkişi raporuna değinmek gerekir. Bu raporda sözleşmedeki koordinatlarla belirtilen alan ekli krokide gösterilerek “krokide taralı olarak gösterilen alanın 1/11/2008 tarihli rödovans sözleşmesi ile 15 yıllığına” başvurucunun faaliyet göstermesine imkân sağlandığı belirtilmiştir. Başvurucunun bu tespite itiraz ettiğine dair herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır (§ 12).
17. Yukarıda yapılan tüm bu açıklamalar, dosyadaki bilirkişi raporu ve üçüncü şirketlerin aynı ruhsat alanında rödovans faaliyetinde bulunma hakkına sahip olduğuna dair mahkeme kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, BAM’ın tavzih kararının keyfi olduğunu veya bariz takdir hatası içerdiğini söylemek mümkün değildir. BAM’ın kararlarında başvurucuya teslim edilmesi gereken alanın belirlenmesi bakımından sözleşmenin bir bütün halinde ve sistematik yorumla değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Bu anlamda tavzih kararının hükmü değiştirdiği veya daralttığı söylenemez.
18. Diğer yandan, bir kanun hükmünün veya sözleşmenin birden fazla yoruma müsait olması durumunda Anayasa Mahkemesine düşen görev bunlardan birini “doğru” kabul edip, diğerinin “yanlış” olduğunu ilan etmek değildir. Dahası Mahkememizin bireysel başvuruda başvuruya konu somut uyuşmazlığın esasını çözmek gibi bir görevi de yoktur.
19. Somut olayda, çoğunluğun da kabul ettiği üzere, “Anayasa Mahkemesinin görevi başvurucu ile uyuşmazlığın tarafı olan üçüncü kişi arasındaki rödovans sözleşmesinin kapsamını belirlemek” değildir (§ 82). Ne var ki, BAM’ın ilk hükmünde başvurucuya teslim edilmesi gereken alana ilişkin açık bir belirleme yapılmadığı halde, Mahkememiz çoğunluğu başvurucunun beyanlarından ve cevaba cevap dilekçesinden hareketle, kararın ruhsat alanının tamamını kapsadığına, tavzih kararının ise bunu daralttığına hükmetmiştir.
20. Böylece çoğunluk tam da yapmaması gerekeni ve söylediğinin tersini yapmış, rödovans sözleşmesinin kapsamını belirlemiş, BAM’ın yerine geçerek bir anlamda kendisi hükmü tavzih etmiştir. Bunu bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle bağdaştırmak mümkün değildir.
21. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez olduğunu ve esas bakımından da ihlal bulunmadığını düşündüğümden çoğunluğun aksi yöndeki kararlarına katılmıyorum.
|
|
|
|
Başkan Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu, Rödovans Sözleşmesi’nin 4. maddesine göre kiralananın tüm ruhsat sahası olmasına ve açtığı davanın tam kabul ile sonuçlanmasına karşın verilen tavzih kararı ile kesinleşmiş bir hükümden doğan haklarının daraltıldığından, aleyhine sonuçlara yol açtığından yakınmaktadır.
2. Başvurucu açtığı davada Rödovans Sözleşmesi kapsamındaki maden sahasının teslimini talep etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi, Sözleşmenin geçerli olduğunu tespit ederek kiralananın başvurucuya teslimine karar vermiştir. Mahkeme Rödovans Sözleşmesi hükümlerini yorumlayarak taraflar arasındaki sözleşmeye konu yerin, Sözleşmenin 2. maddesinde yer alan koordinatları gösterilmiş alan olduğunu belirtmiş ve bunu tavzih kararı ile açıklamıştır. Kaldı ki Bölge Adliye Mahkemesinin tavzih kararı ile tespit ettiği uyuşmazlık konusu alanın başvurucu tarafından talep edilen delil tespitinde belirtilen yer ile aynı olduğu görülmektedir.
3. Uyuşmazlık konusu saha ile ilgili belirsizlik Mahkemenin tavzih kararı ile giderilmiştir. Burada üzerinde durulması gereken nokta Mahkemenin böyle bir karar verip, vermeyeceği ve kararın açık bir keyfilik ve bariz takdir hatası içerip içermediğinin tespitidir.
4. Başvurucu ile ruhsat sahibi arasındaki Rödovans Sözleşmesi, delil tespit dosyasındaki bilirkişi raporu ile krokideki tespitler göz önüne alındığında Sözleşme hükümlerinin yorumlanmasına ilişkin tavzih kararının bariz takdir hatası ve açıkça keyfilik içerdiği söylenemez. İkincillik ilkesi gereğince Anayasa Mahkemesi olgu ve delilleri yeniden değerlendirerek kiralanan yerden Rödovans Sözleşmesi’nin 4. maddesi gereğince tüm maden sahasının anlaşılması şeklinde bir tespitte bulunmak durumunda değildir.
5. 6100 sayılı Kanun’un 305. maddesine göre hükümde yeterince açıklık yoksa hükmün icrasından önce tavzih kararı verilebilir. Tek başına tavzih kararı adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvenceler yönünden sorun yaratmamaktadır.
6. İcra aşamasında ortaya çıkan uyuşmazlık üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tavzih kararını vermiştir. Mahkeme, yargılamadaki olgu ve olayları ve delilleri yeniden değerlendirerek bir tavzih kararı vermemiş, önceki kararını yeni bir kararla ortadan kaldırmamıştır. Mahkemenin yaptığı, açıklanması gereken bir hususu gerekçelerini belirterek tavzih yoluyla açıklamadan ibarettir. Tavzih kararı kesin hükmü, başvurucu bakımından uygulanamaz bir duruma getirmemiş, kararın icrasını engellememiştir. Dolayısıyla, bu karar kesin hükmü ortadan kaldıracak bir sonuca neden olmamıştır.
7. Bireysel başvurunun ikincilliği ilkesini de dikkate alarak, mahkemenin kararının bariz takdir hatası ve açık bir keyfilik içermemesi ve kesin bir hükmün açıklanmış olmasının kesinlik ilkesine saygının önüne geçerek hükmün başvurucunun aleyhine olacak şekilde ortadan kaldırılmasına yol açmaması göz önüne alındığında başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu görülmektedir.
8. Belirtilen nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
|
|
|
|
Üye Engin YILDIRIM
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
Kesinleşen hükmü değiştirecek şekilde tavzih kararı verilmesinden dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna ve mezkûr hakkın ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde, ihlal iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı; esasa ilişkin olarak ise, başvurucunun dava dilekçesinde ruhsat sahasının tamamının teslimi için bu davayı açtığını belirtmesi, cevaba cevap dilekçesinde de sözleşmenin 4. maddesine atıfla ruhsat alanının tamamının kendisine teslim edilmesi gerektiğini açıklaması sebebiyle başvurucu yönünden davanın kapsamının başından itibaren belirli olduğu, tavzihe konu kararın kısmî kabul niteliğinde olmadığı ve kiralanan yerin sözleşmede koordinatları verilen alanla sınırlandırıldığına ilişkin bir belirleme de bulunmadığı, dolayısıyla bu yönde bir sınırlama yapan tavzih kararı ile sözleşmenin yeniden yorumlanarak kesinleşmiş ilk hükmün içeriğini değiştirecek şekilde ve kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda yeniden hüküm kurulduğu, kanunun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği belirtilerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
Gerekçedeki bu değerlendirme ve tespitlerin isabetinin, başka bir ifadeyle başvurucu yönünden davanın kapsamının en başından itibaren belirli olup olmadığının ve mahkemenin ilgili usûl hükmünü açıkça keyfîlik veya bariz takdir hatası oluşturacak şekilde yorumlayıp yorumlamadığının belirlenmesi, somut olayda taraflar arasındaki rödovans sözleşmesinin içeriğinin, yargılama sürecinin, bu süreçte mahkemelere yöneltilen taleplerin ve tavzih talebinin dayanağını oluşturan 6100 sayılı Kanunun 305. maddesinin incelenmesini gerektirir.
Bilindiği gibi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ilke olarak bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve hürriyetlere müdahale teşkil eden, açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir. Davada uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî ve adaleti hiçe sayacak veya bariz takdir hatası oluşturacak şekilde yorumlanması, adil yargılanma hakkının usûle ilişkin güvencelerini anlamsız hâle getireceğinden, ancak bu çok istisnai durumlarda mezkûr hakkın ihlal edildiğinden söz edilebilir (Süleyman Altıntaş, B. No: 2019/16367, 5/10/2022, §§ 37-38).
Hukuk kurallarının derece mahkemesince, kararda belirtildiği şekilde öngörülemez şekilde yorumlanması adil yargılanma hakkının sağladığı usûl güvencelerini anlamsız kılacağından, Anayasa Mahkemesinin görevi söz konusu yorumun ve bu yolla ulaşılan tespit ve sonuçların açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası içerip içermediğini değerlendirmekten ibarettir. İncelenen başvuruda da, bunun belirlenebilmesi için bölge adliye mahkemesinin ilk kararı ile tavzih kararı arasında karşılaştırma yapılarak mezkûr kararların Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerekir (§ 82).
Kararda da belirtildiği üzere, belli bir sahada maden işletme ruhsatına sahip olan bir şirketle başvurucu şirket arasında bir rödovans sözleşmesi yapılmıştır. Sözleşmenin başlığında, ayrıntıları belirtilen “Ruhsat Sahası İçinde Belirlenen Koordinatlar İçin Hazırlanan Rödovans Sözleşmesidir” denilmiş; 2. maddesinde de bu sözleşmenin konusu, ruhsat sahasının koordinatları verilen kısmında onbeş yıllık süre boyunca işletme hakkının kiralanması olarak açıklanmıştır. Ayrıca sözleşmenin 5. maddesinde, işletmecinin (başvurucu) kendisine teslim edilen “koordinatlarla sınırlı alandan” mermer çıkaracağı ve “bu kısımdan çıkaracağı mermerin” rödovans bedelini maddede belirtilen şekilde ödeyeceği; 8. maddesinde de, “koordinatlarla sınırlı” mermer ocağı çalışma alanına ait işyeri sicil numarasıyle burayı çalıştıracağı belirtilmiştir.
Sözleşmenin imzalanmasından yaklaşık olarak beş yıl sonra başvurucu, sulh hukuk mahkemesine müracaat ederek rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde “koordinatları verilen kısmın” işletilmesinin 5. maddede belirtilen bedel karşılığında kendisine bırakılmasına rağmen, karşı tarafın yükümlülüklerini yerine getirmediği ve kendisine tahsis edilen saha için başka bir şirketle rödovans sözleşmesi yaptığı iddiasıyla delil tespiti talebinde bulunmuştur. Başvurucu şirket, delil tesbitinden yaklaşık olarak dokuz ay sonra ise aynı iddialarla ilk sözleşmenin geçerli olduğunun tespit, sözleşme kapsamındaki sahanın tamamının teslim ve zararlarının tazmin edilmesi talebiyle bir dava açmıştır.
Başvurucunun tespit talebi üzerine mahallinde yapılan keşif sonucunda hazırlanan bilirkişi raporunda da, daha sonraki dava sırasında alınan iki bilirkişi raporunda da -başvurucunun yukarıda sözü edilen delil tespiti dilekçesinde olduğu gibi- sözleşmenin 2. maddesinde belirtilen koordinatlar esas alınarak değerlendirmeler yapılmıştır. İlk bilirkişi raporundaki krokide, ruhsat sahibi şirkete ait maden sahasının tamamı ile diğer şirketin aynı sahada faaliyet gösterdiği yerin ve rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde başvurucunun faaliyette bulunacağı belirtilen alanın, ayrıca bu alanla üçüncü şirketin çalıştığı alanın çakışan kısımlarının koordinatlarının ayrı ayrı gösterilmesine rağmen başvurucunun bu rapora itiraz ettiğine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Yapılan yargılama sonucunda verilen kısmen kabul kararına karşı taraflar istinaf yoluna başvurmuş ve bölge adliye mahkemesi 9/2/2018 tarihli kararı ile başvurucunun talebini kabul ederek ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmış, davalının talebini ise kesin olarak reddetmiştir. Bu kararın, tavzih kararına konu edilen kısmında, taraflar arasında imzalanan “rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tesbiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men’ine, kiralananın davacı kiracıya teslimine” hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde ise, taraflar arasındaki sözleşmenin “2. maddesine göre” mermer sahasında davacının onbeş yıllık süre boyunca faaliyetinin amaçlandığı belirtilerek sözleşmenin diğer hükümlerine de yer verilmiş ve rödovans sözleşmesinin, davalı tarafından usûlüne uygun şekilde sonlandırılmaması sebebiyle geçerli olduğu belirtilmiştir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, yukarıda aktarılan hukukî süreçlerin başlamasından bölge adliye mahkemesinin 9/2/2018 tarihli kararına kadar geçen aşamaların tamamı, taraflar arasındaki rödovans sözleşmesinin geçerliliği ve sözleşmenin 2. maddesinde koordinatları belirtilen alanın başvurucuya teslimi konusundaki ihtilafın çözümüne ilişkindir. Buna karşılık, başvurucuya kiralanan alanın koordinatları veya kapsamı ile ilgili olarak açıkça ileri sürülmüş bir iddia, yargı yerlerine intikal etmiş bir ihtilaf ve mezkûr koordinatların dışındaki maden sahasının da başvurucuya teslim edilmesini gerektiren bir mahkeme kararı söz konusu olmamıştır.
Başvurucunun dava dilekçesinin “Konu” kısmında davanın konusu özetlenirken “sözleşme kapsamındaki rödovans sahasının tamamının davacıya teslim edilmesi” ve “Sonuç ve İstem” kısmında “sözleşme kapsamında maden sahasının tamamının davacı şirkete teslimine” denildiği, dilekçenin “Açıklamalar” kısmında “2. maddede ve sözleşmenin konusu başlığı altında, işletmeye konu edilen alanın koordinat bilgilerine yer veril[diği]”, “…işletmecinin kendisine teslimi yapılan koordinatlarla sınırlı alandan mermer istihraç edeceği” ve “…sözleşme gereği müvekkile teslim edilmesi gereken… ruhsat alanı koordinatları ile çakışan bir kısım alan için…” denilmek suretiyle de ruhsat sahasının değil, sadece sözleşmenin 2. maddesinde koordinatları belirlenen alanın tamamının teslim edilmesinin talep edildiği görülmüştür.
Aynı şekilde, çoğunluğun gerekçesinde atıf yapılan cevaba cevap dilekçesindeki davacı başvurucunun sözleşmenin 4. maddesine dayanılarak ruhsat sahasının tamamının teslim edilmesine ilişkin talebinin de, sözleşmeye yaptığı diğer atıflar ve devamında dile getirdiği koordinatlarla belirlenen saha içinde çalışmaya başlaması gerektiği yönündeki açıklamalarıyla birlikte ele alınıp kendisine teslim edilmesi gerektiğini ileri sürdüğü alanın koordinatları ile çakışan başka bir rödovans sözleşmesi imzalandığına ilişkin iddialarıyla birlikte değerlendirilerek, 2. maddede koordinatları belirlenen kiralananın tamamının teslim edilmesini talep ettiği şeklinde anlaşılması gerekir.
Nitekim başvurucu, delil tespiti talebine ve sonraki davasına ilişkin dilekçelerinde de sözleşmenin 2. maddesinde belirtilen ve başlığı ile 5. ve 8. maddelerinde atıf yapılan koordinatların dışında kalan alanlarla ilgili olarak açık bir talep ve itirazda bulunmamış; sözleşmenin başlığı ve diğer maddeleri ile 4. maddesinin çeliştiğini ve kiralananın 2. maddedeki koordinatlarla sınırlı olmayıp ruhsat alanının tamamını kapsadığını iddia etmemiş; mahkemelerce alınan ve hükme esas olan bilirkişi raporları ile mahkeme kararlarında da bu yönde bir tespite ve değerlendirmeye yer verilmemiştir.
Dolayısıyla çoğunluğun, başvurucu bakımından davanın kapsamı ve mahiyetinin en başından itibaren belirli olduğu ve davanın ruhsat alanının tamamının teslim edilmesi için açıldığı yönündeki tespit ve değerlendirmelerine (§ 83) katılmak mümkün değildir.
Kiralanan alanın kapsamıyla ilgili ihtilaf, ilk kez başvurucunun ilâma dayalı icra takibi başlatması ve sözleşmede koordinatları gösterilen alanla sınırlı olmadan maden sahasının tamamının teslim edilmesini talep etmesi üzerine gündeme gelmiş; başka bir deyişle, ruhsat sahibinin icra emrinin iptali talebiyle dava açması ve teslim edilecek alanın rödovans sözleşmesinde koordinatları gösterilen yerle sınırlı olması gerektiğini iddia etmesiyle çıkmış ve mahkemelerce incelenmeye başlanmıştır.
İcra hukuk mahkemesinin bu hususta karar vermeye genel mahkemelerin yetkili olduğu gerekçesiyle verdiği red kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun aynı gerekçeyle reddedilmesinden; icra müdürlüğünce bu konuda idareye gönderilen üç ayrı yazıda, teslim edilecek alanın kapsamıyla ilgili olarak birbirleriyle çelişkili isteklerde bulunulması üzerine ruhsat sahibi şirketin bölge adliye mahkemesinin yukarıda bahsedilen 9/2/2018 tarihli hükmünün tavzihini talep etmesinden sonra da, sözleşmenin içeriği ilk defa açıkça yorumlanarak kiralananın kapsamı açıklığa kavuşturulmuştur.
Böylece, bölge adliye mahkemesinin bireysel başvuruya konu olan tavzih kararında, ilk kararının ilgili kısmındaki “kiralananın davacı kiracıya teslimine” ibaresi, “sözleşmenin 2. maddesinde rödovans sahası koordinatları olarak X ve Y noktaları halinde koordinat noktaları belirlenen saha olan kiralananın davacı kiracıya teslimine” şeklinde açıklanmıştır.
Çoğunluğun kararında, bu tavzih kararının “kesinleşen ve icrasında tereddüt uyandırmayan ilk hükmün içeriğinin” değiştirilmesi niteliğinde olduğu, kararın dayanağını oluşturan 6100 sayılı Kanunun 305. maddesinin öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda mahkemenin ilk hükmünün kapsamını daraltan yeni bir hüküm kurulduğu ve -açıkça ifade edilmese de bariz takdir hatasıyla- usûl kanununun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna varıldığı için öncelikle ilgili hukuk kurallarının uygulanması ve yorumlanmasında takdir yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğuna ve Anayasa Mahkemesinin bu konudaki görevine ilişkin olarak yukarıda özetlenen yerleşik içtihadımız hatırlatılmalıdır.
Sözü edilen Kanunun “Hükmün tavzihi” başlıklı 305. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, hükmün yeterince açık olmaması veya icrasında tereddüt uyandırması hâlinde, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını ve tereddüdün giderilmesini talep edebileceği; (2) numarası fıkrasında ise, hüküm fıkrasında taraflara tanınan hakların ve yüklenen borçların tavzih yoluyla sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Bölge adliye mahkemesinin, incelenen başvuru konusu tavzih kararının gerekçesindeki, koordinatlara ilişkin uyuşmazlığın hükmün infazı aşamasında çıktığı yönündeki tespiti dikkate alındığında, daha önce ihtilaf konusu olarak ileri sürülmediği ve özellikle davacı başvurucunun herhangi bir talebine ve itirazına konu olmadığı için tereddüde yol açacağı anlaşılmayan kiralanan alanın sınırları konusunda, rödovans sözleşmesi hükümlerini yorumlayarak önceki hükmünü açıklaması kendi takdir yetkisi içindedir. Taraflardan birinin talebi üzerine hükmün açıklanması gerektiğini belirleyerek tavzih kararı verilmesinde takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir ve bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadıkça bir mahkeme hükmünün tavzihine gerek olup olmadığını Anayasa Mahkemesi değerlendiremez.
Bunun için, ihtilafın çözümünde dayanılan kanun ile sözleşme hükümlerinin incelendiğinin ve değerlendirildiğinin derece mahkemesince ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilmesi ve bu suretle ulaşılan sonucun açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası içermemesi gerekmekte ve bu şartın sağlanması adil yargılanma hakkının güvenceleri bakımından yeterli bulunmaktadır.
Somut olayda başvurucunun ilâmın icrası safhasında davalıya ait ruhsat alanının tamamının kendisine teslim edilmesini istemesi ve icra müdürlüğünün çelişkili yazıları sebebiyle davalı şirket tavzih talebinde bulunmuş ve bölge adliye mahkemesi, verdiği hükmün icrasında tereddüt duyulması sebebiyle kiralananın açıklığa kavuşturulması gerektiğini değerlendirmiştir. Bunun, tavzih kararına konu olan kararda geçerli olduğuna hükmedilen rödovans sözleşmesi kapsamında yapılması gerektiği açıktır. Anılan mahkeme de bu sözleşme hükümlerini yorumlayarak, kiralananın sözleşmenin 2. maddesinde koordinatları gösterilen alan olduğunu tavzih kararı ile açıklamıştır.
İhtilaf konusu olan bir sözleşmenin içeriğinin, başka bir deyişle tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerinin hâkim tarafından tespit edilmesi anlamına gelen sözleşmenin yorumlanmasında dürüstlük (objektif iyiniyet) kuralı büyük önem taşır ve sözleşme bu kurala uygun şekilde -bir bütün olduğu gözönünde bulundurularak, hükümleri de tek başlarına değil tamamı ele alınarak- yorumlanır (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 12. bs., İstanbul 2010, s. 423, 428-429). Kuşkusuz mahkeme, özel hukuk sözleşmeleri bakımından bir yorum uyuşmazlığı söz konusu olmadıkça, yani taraflardan en azından biri yorum uyuşmazlığı çıkarıp sözleşmenin yorumlanmasını açıkça talep etmedikçe sözleşmeyi yorumlayamaz (Eren, age., s. 423).
İncelenen başvuruda derece mahkemeleri, rödovans sözleşmesinin geçerli olduğunun tespiti talebiyle ve buna bağlı diğer taleplerle açılan davada, herhâlde kiralananın kapsamı taraflarca açık görüldüğü için böyle bir talepte bulunulmadığından, sözleşmenin konusuna ilişkin olarak daha önce böyle bir yorum ve tespit yapmamıştır. Ancak ilâmın icrası talep edildiğinde çıkan uyuşmazlık nedeniyle hükmün tavzihinin talep edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesi sözleşmeyi başlığı ile 2., 4., 5. ve 8. maddelerini gözönünde bulundurmak suretiyle bütünü içinde yorumlayarak kiralanan yerin sözleşmenin 2. maddesinde koordinatları gösterilen alan olduğunu belirtmiş ve bu hususu ilgili ve yeterli bir gerekçe içeren tavzih kararı ile açıklığa kavuşturmuştur. Esasen tavzihe konu ilk kararın gerekçesinde de, yukarıda belirtildiği gibi sözleşmenin geçerli olduğuna ve kiralananın davacı (başvurucu) kiracıya teslimine hükmedilirken yine taraflar arasındaki sözleşmenin 2. maddesine dayanılmıştır.
Tavzih kararının söz konusu gerekçesinde; davacı (başvurucu) sözleşmenin 4. maddesine göre “ruhsatın tamamının” işletme hakkının kendisine bırakılması gerektiğini ileri sürse de bu hükmün 2. maddede açıkça belirlenen kiralanan alanın kapsamını değiştirmediği, aynı metinde sözleşmenin konusunun yeniden belirlenmesinin anlamının da olmadığı belirtilmiştir.
Mecelle’de de “Ukudda itibar mekasıd ve meâniyedir. Elfaz ve mebâniye değildir” şeklinde ifade edilen ve sözleşmelerin yorumunda bugün de önemini koruyan genel hukuk ilkesine göre “akidlerde lâfza değil, mânâ ve maksada itibar olunur” (Ali Himmet Berki, Hukuk Mantığı ve Tefsir, Kanun ve Mukavelelerin Tanzim ve Tefsirine Ait Kaide ve Asıllar, Ankara 1948, s. 128-129).
Sözleşmelerin yorumlanmasında geçerli olan diğer ilkelerin yanında sözleşmedeki bir hükmün lâfzı sözleşmenin amacıyla ve bütünüyle çeliştiği takdirde hâkimin lâfza bağlı kalmamasını ve sözleşmenin amacı ile bütününü dikkate alarak tarafların gerçek veya farazî iradelerini araştırmasını gerekli gören ve lâfzî yorum yasağı kuralı olarak da bilinen mezkûr ilke (Eren, age., s. 429) gereğince sözleşmenin 4. maddesi bütününden ayrı olarak tek başına yorumlanamaz ve mahkemenin bu kurala uygun olan yorumunun da, açık bir keyfîlik ve bariz takdir hatası oluşturduğu söylenemez.
Yukarıda açıklanan sebeplerle, derece mahkemesinin yargılama sırasında sunulan deliller çerçevesinde bir değerlendirme yaparak ve dayanılan kanun ile sözleşme hükümlerini açıkça keyfîlik ve bariz takdir hatası da içermeyecek şekilde yorumlayarak ilgili ve yeterli bir gerekçe ile sonuca ulaştığı, tavzih kararının ilk kararın içeriğini değiştirmediği, bu itibarla başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmasından dolayı kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği; esasa ilişkin olarak da aynı sebeplerle ihlal bulunmadığı düşüncesiyle çoğunluğun kabul edilebilirlik ve ihlal kararlarına karşıyım.
|
|
|
|
Üye M. Emin KUZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Hükmü değiştirecek şekilde tavzih kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvuruda kabul edilebilirlik aşaması geçildikten sonra başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şeklinde karar verilmesi gerektiğine ilişkin Mahkememiz çoğunluk kararına başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu için kabul edilemez bulunması gerektiği gerekçesiyle katılmamaktayım.
2. Başvurucu, imzaladığı rödovans sözleşmesinin 4. maddesine göre kiraladığı alanın İR 64018 ruhsat numaralı maden sahasının tamamı olduğunu, maden sahasının tamamının teslimi için açılan davanın Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli kararı ile tamamen kabul edildiğini ve bu kararın tüm sahanın teslimi konusunda herhangi bir tereddüt uyandırmadığını ifade ederek tavzih kararı ile haklarının sınırlandırıldığını, mevcut hükmün daraltıldığını ve rödovans sözleşmesinin 4. maddesinin açık düzenlemesine rağmen ruhsat sahası üzerinde kazanç elde etme imkânının engellendiğini iddia etmektedir. Öte yandan tavzih kararının kesin olarak verildiğini, böylece karara karşı kanun yoluna gidebilme imkânından mahrum bırakıldığını ve kararı veren hâkimlerin hukuka aykırı davrandıklarını da ifade ederek bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
3. Mahkememiz çoğunluğu ise başvuruyu kabul edilebilir bulduktan sonra tavzih kararında yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği gerekçesiyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
4. Çoğunluk kararına göre Bölge Adliye Mahkemesi yaptığı değerlendirme ile usul kanununda istisnai ve ancak haklı nedenlerin ortaya konulması hâllerinde başvurulacak bir yol olan tavzih müessesesini kanunun kesin olarak belirlediği sınırlar aşılarak sözleşmenin kapsamının yeniden belirlenmesinde olağan bir yol olarak işletmiştir. Bu nedenle müdahale olağan yargısal süreçteki gibi deliller yeniden değerlendirilerek kesin hükmün esastan yeniden incelenmesi sonucunu doğurmuştur. Bu itibarla da Mahkememiz çoğunluk kararında açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinden yararlanan bir mahkeme kararının kapsamını daraltacak şekilde yeniden hüküm kurulmuş olup usul kanununun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna varılmıştır (Bkz.: §§ 84-85).
5. Oysa konuya ilişkin süreçler takip edildiğinde çoğunluk kararındaki yaklaşımın hukuken sorunlu olduğu rahatlıkla anlaşılmaktadır. Başvurucu ile Ö. Şirketi arasında 01.11.2008 tarihinde Isparta ili sınırları dahilinde sözleşmede yeri ve koordinatları belirtilen alanda on beş yıllığına mermer çıkarma konulu bir rödovans sözleşmesi imzalanmıştır. Bununla birlikte başvurucu bu sözleşmeye konu alanın kendisine teslimine ilişkin ruhsat sahibinin üzerine düşen yükümlülüğü yerine getirmediğini ileri sürmüş ve diğer taleplerinin yanında rödovans sözleşmesinin geçerli olduğunun tespitini ve rödovans sözleşmesi kapsamındaki maden sahasının teslimini dava yoluyla talep etmiştir. Gerçekleştirilen yargılama sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi, rödovans sözleşmesinin geçerli olduğuna ve kiralanan alanın başvurucuya teslimine karar vermiştir.
6. Bununla birlikte her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi ilk kararında bu alanın başvurucuya teslim edilmesine karar vermiş ise de icra takibi aşamasında ortaya çıkan kiralanan alana ilişkin uyuşmazlık üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, rödovans sözleşmesinin 2. maddesinde koordinatları gösterilen alanın başvurucuya teslimi şeklinde hükmünü açıklayarak tavzih kararı vermiştir.
7. Bölge Adliye Mahkemesinin 3/6/2020 tarihinde kesin olmak üzere vermiş olduğu tavzihe ilişkin hüküm şu şekildedir:
"Dairemizin 2018/32 Esas - 2018/147 Karar sayılı ilamının hüküm fıkrasında, 'Davalı Ö. Ltd. Şti. ile davacı HBB Ltd. Şti. arasında imzalanan 20/09/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tespiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men'ine, kiralananın davacı kiracıya teslimine' şeklindeki hüküm kısmının 6100 sayılı HMK'nun 305. maddesi gereğince tavzihi ile 'Davalı Ö. Ltd. Şti. ile davacı HBB Ltd. Şti. arasında imzalanan 20/09/2008 tarihli rödovans sözleşmesinin geçerliliğinin ve davacının kiracılık sıfatının tespiti ile kiralanana yapılan müdahalenin men'ine, sözleşmenin 2. maddesinde rödovans sahası koordinatları olarak X ve Y noktaları halinde koordinat noktaları belirlenen saha olan kiralananın davacı kiracıya teslimine' şeklinde açıklanmasına,"
8. Tavzih kararından da anlaşılacağı üzere bu bireysel başvuruya konu dosyadaki uyuşmazlığın esası uyuşmazlıkta tespit edilmeye çalışılan alanın rödovans sözleşmesinde ruhsatlı maden sahasının tamamı mı Mahkemenin tavzih kararında koordinatları belirtilen alan mı olduğu hususuyla ilgilidir. Esasında bahse konu ihtilafla ilgili olarak tüm maden sahasının imzalanan rödovans sözleşmesi ile başvurucuya verildiğine dair bir tespit bulunmamaktadır. Bununla birlikte buradaki tavzih ihtiyacı mahkemede açılan dava üzerine rödovans sözleşmesine konu başvurucuya teslim edilmesine karar verilen alanın neresi olduğu ile ilgili yargı kararının icrası aşamasında ortaya çıkmıştır.
9. Zira Bölge Adliye Mahkemesinin 9/2/2018 tarihli ilamına dayalı icra takibi yapılması aşamasında İcra Dairesinin ilamın infazı için Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği yazılar incelendiğinde başvurucu ile davalı arasındaki ihtilaf icraya konu yerin neresi olduğu hususundaki anlaşmazlıktan kaynaklanmaktadır. Bunun üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tavzih kararı ile rödovans sözleşmesine konu maden sahası ile ilgili kararındaki coğrafi alanı açıklığa kavuşturmuştur.
10. Burada her ne kadar kesinleşmiş bir mahkeme kararı ve bundan kaynaklı biçimde kesin hükmün dokunulmazlığı ve kesin hükmün bağlayıcı etkisi geçerli ise de somut olaydaki tavzih kararının bu ilkelerle çelişen bir yönü olmadığını özellikle ifade etmek gerekir. Bölge Adliye Mahkemesinin tavzih kararı kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi ile çelişen bir sonuç doğurmamaktadır. Bölge Adliye Mahkemesi kararının sadece hükmün icrası aşamasında taraflar arasındaki anlaşmazlığı açıklığa kavuşturan tavzih koşullarına uygun bir karar niteliği göze çarpmaktadır.
11. Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun "Hükmün tavzihi" kenar başlıklı 305. maddesi gereğince hüküm yeterince açık olmaması veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyor olması durumunda, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği kuralına yer verilmektedir. Somut olayda da henüz hükmün icrasının tamamlanması gerçekleşmediğine göre bu durumda tavzih talebinde bulunulmasında bir sorun göze çarpmamaktadır.
12. Bu bağlamda vurgulanması gereken bir diğer husus ise tavzih kararı ile taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceğidir. Ancak kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinin mahkemelerin kesinleşmiş kararlarındaki yeteri kadar açık ve anlaşılır olmayan hususların ve tereddütlerin giderilmesine de imkan vermesi esasında hukuki belirlilik ilkesine katkı sağlayarak mahkeme kararlarının daha sağlıklı biçimde icrasını mümkün hale getirmektedir. Bu yönü ile tavzih kararında kesin hükmü değiştiren ve daraltan bir durumdan bahsetmek mümkün değildir.
13. Nitekim somut başvuruya konu olaydaki tavzih kararı da kesinleşmiş hükümde yer alan kararı etkisiz kılan ve taraflara bu kesinleşmiş yargı kararı ile tanınan haklar ve yüklenen borçlar konusunda yeni bir durum ortaya çıkarmamakta, sadece rödovans sözleşmesi ile başvurucuya verilen alanın neresi olduğuyla ilgili olarak kararın icrasını zorlaştıran hususları açıklığa kavuşturmaktadır. Mahkeme tavzih kararı ile tavzih kurumunun temel amacı ile çelişen biçimde yeni delillerle yeni bir sonuca ulaşmamış, sadece somut olaydaki rödovans sözleşmesine konu coğrafi alanın neresi olduğuna dair Mahkeme hükmünü açıklığa kavuşturmuştur.
14. Burada somut bireysel başvuruya konu olaydaki tavzih kararının esasında kesinleşmiş mahkeme kararındaki yeteri kadar açık olmayan hükmü mahkeme kararını etkisiz kılmadan ve taraflara bu kesinleşmiş mahkeme kararı ile tanınan haklar ve yüklenen borçlar konusunda yeni bir durum ortaya çıkarmadan açıklığa kavuşturması yönü ile medeni usul hukukundaki niteliklere uygun bir tavzih kararı olduğunu da ifade etmek mümkündür.
15. Görüldüğü üzere Bölge Adliye Mahkemesinin tavzih kararı ile kesin hükmün bağlayıcılığı ilkesinin sınırlarının ötesine geçilerek kesinleşmiş hükmün başvurucunun aleyhine olacak şekilde değiştirildiği veya ortadan kaldırıldığını söyleyebilmek mümkün olmadığından somut bireysel başvuruya konu olayda tavzih kararı ile açıklanan hükmün başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmediği sonucuna ulaşmak gerekir.
16. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle Bölge Adliye Mahkemesinin tavzih kararında Mahkememiz çoğunluk kararında ifade edildiği şekilde “açık kanun hükmünün öngörülemez bir biçimde yorumlanması sonucunda kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesinden yararlanan bir mahkeme kararının kapsamını daraltacak şekilde yeniden hüküm kurulmuş olup usul kanununun verdiği yetkiyi aşacak şekilde yapılan bu yorum nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği” (bkz.: § 85) söylenemeyeceği kanaatinde olduğumdan başvurunun açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği gerekçesiyle Mahkememiz çoğunluk kararına katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|