46. Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki başvuruculara verilen tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil koşullarının gerçekleşmesi kaydıyla arsanın mülkiyetini edinme imkânı sağlamaktadır. Başvurucular da bu çerçevede tapu tahsis belgesinin iptal edilmesinden yakınmıştır. Başvurucuların arsa bedeli ödenmeden tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi nedeniyle açtığı başvuru konusu iptal davasında ise kamulaştırma bedelinin ödendiği gerekçesiyle iptal davasının reddine karar verilmiştir. Hâlbuki kamulaştırma davasında yalnızca muhdesat bedeline hükmedilmiştir. Buna rağmen derece mahkemelerince tapu tahsis belgesinin iptalinin şartlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmaksızın sonuca gidilmiştir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ÇETİN İNAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/15602) |
|
Karar Tarihi: 7/6/2023 |
R.G. Tarih ve Sayı: 10/11/2023-32365 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Recai AKYEL |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Mahmut ALTIN |
Başvurucular |
: |
1. Çetin İNAN |
|
|
2. Hasan İNAN |
|
|
3. Murat İNAN |
Vekili |
: |
Av. Uğur TARHAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu tahsis belgesi alınan taşınmazın arsa bedeli ödenmeksizin tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/6/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Uyuşmazlığın Arka Planı
5. Başvurucuların murisi, Ankara'nın Mamak ilçesine bağlı Hüseyin Gazi Mahallesi 12. Sokak No: 115 adresinde, 2139 ada 10 parsel sayılı Maliye Hazinesi (Hazine)
adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmaz üzerine, başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.
6. Başvurucuların murisi, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 8/4/1983 tarihinde 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.
7. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 11/1/1985 tarihinde söz konusu taşınmaz için 2981 sayılı Kanun’a göre başvurucular murisi adına tapu tahsis belgesi düzenlenmiştir. Tapu tahsis belgesi Tapu Müdürlüğü tarafından taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.
8. Başvuru formu ekinde tahsise konu arsa bedelinin taksitle ödendiğine dair makbuzlar sunulmuş ancak tapu tahsis belgesine dayanılarak tapu verilmesi şartlarının oluştuğu iddiasıyla tescil davası açıldığına ilişkin bilgi ve belgelere rastlanmamıştır.
B. Kamulaştırma Davası Süreci
9. T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından başvurucular aleyhine 25/12/2015 tarihinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 12/4/2016 tarihinde kabulüne karar verilmiştir. Kararda; tespit edilen kamulaştırma bedelinin (37.082 TL asgari levazım bedeli) başvuruculara ödenmesine, söz konusu gecekondu, müştemilat ve ağaçların zilyetliğinin TOKİ'ye ait olduğunun tespitine hükmedilmiştir. Ayrıca kararın bedel yönünden yasa yolunun açık, zilyetlik yönünden kesin olduğu ifade edilmiştir.
10. Taraflarca temyiz edilen karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 8/5/2018 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararında başvurucular murisine tapu tahsis belgesi verildiği ancak herhangi bir arsa tahsisi yapılmaması nedeniyle bina bedeline hükmedilmesi gerekirken asgari levazım bedeline hükmedilmesinin hatalı olduğu belirtilmiştir. Öte yandan başvuru konusu taşınmazın kamulaştırılan kısmı üzerinde bulunan ve davalılara ait olan yapılara değer biçilirken bayındırlık birim fiyatının dava tarihine eskale edilmemesi gerektiği ifade edilmiştir. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyularak 13/6/2019 tarihinde 43.430 TL kamulaştırma bedeline hükmedilmiştir. Söz konusu karar taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
C. Başvuru Konusu İptal Davası Süreci
11. Mamak Belediyesi (Belediye), Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12/4/2016 tarihli kararıyla gecekondu ve ağaçların mülkiyetinin TOKİ'ye geçtiği gerekçesiyle 29/4/2016 tarihinde tapu tahsis belgesinin iptaline karar vermiştir.
12. Başvurucular 15/8/2016 tarihinde Belediye aleyhine Ankara 18. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tapu tahsis belgesi almak için arsa bedeli ödenmesine rağmen kamulaştırma dosyasında arsa bedeline hükmedilmediğini belirterek tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işlemin iptali davası açmıştır. Mahkemece 23/11/2017 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde 12/4/2016 tarihli kamulaştırma kararının gecekondu, müştemilat ve ağaçların zilyetliğinin TOKİ'ye ait olduğunun tespitine ilişkin kısmı yönünden kesin olması nedeniyle gecekondu ve ağaçların zilyetliğinin TOKİ'ye geçtiği ve kamulaştırma bedelinin başvuruculara ödendiği açıklanarak tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca kamulaştırma işlemi nedeniyle arsa bedelinin ödenip ödenmeyeceği hususunun adli yargıda hükme bağlanması gerektiği vurgulanmıştır.
13. Başvurucuların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 6. İdari Dava Dairesi (Daire) tarafından 8/3/2018 tarihinde istinaf başvurusunun kesin olarak reddine karar verilmiştir.
14. Nihai karar, başvurucular vekiline 7/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucular 5/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. İlgili hukuk için bkz. Ercan Mumcu ve diğerleri, B. No: 2019/37721, 19/10/2022, §§ 13-16; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, §§ 24-36.
V. İNCELENME VE GEREKÇE
17. Anayasa Mahkemesinin 7/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
18. Başvurucular, Belediyenin tahsis ettiği arsanın bedelini tahsil ettiğini ancak kamulaştırma dosyasında davacı TOKİ'nin arsa yönünden bedel tespitini talep etmeyip sadece yapı bedelini tespit ettirdiğini vurgulamıştır.
19. Başvurucular ayrıca tapu tahsis belgesine konu yapının ruhsatsız olmadığını, tapu tahsis belgesinin ön tapu niteliğinde olduğunu açıklayarak Belediyenin arsa bedelini ödemeden tapu tahsis belgesini iptal etmesinin geçerli olmadığını öne sürmüştür.
20. Öte yandan başvurucular, kamulaştırma dosyasında dava konusu yapılmayan arsa bedelinin başvuru konusu davada verilen mahkeme kararı nedeniyle adli yargıda kamulaştırmasız el atma davası açılamayacağını ancak arsa bedelinin iadesine ilişkin dava açılabileceğini ifade etmiştir.
21. Başvurucular bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
Başvurucuların şikâyetlerinin özü, iptal edilen tapu tahsis belgesine yönelik olduğundan şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
25. Somut olayda başvurucular murisinin talebi kabul edilerek 11/1/1985 tarihinde adına tapu tahsis belgesi düzenlenmiştir. Tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi tek başına kişiye taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklenti doğurmasa da söz konusu belgenin mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir ekonomik menfaat teşkil ettiği açık olup başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin olduğu değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ercan Mumcu ve diğerleri, §§ 22-26).
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
26. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi şartlarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
27. Başvurucular murisine 2981 sayılı Kanun uyarınca verilen tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmuştur. Meşru beklentinin karşılanmaması biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
28. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
29. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
i. Kanunilik
30. Somut olayda taşınmaz, kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunduğundan 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında kamulaştırılmış ve tapu tahsis belgesi de aynı nedene dayanılarak iptal edilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının olduğu değerlendirilmiştir.
ii. Meşru Amaç
31. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç bütün yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı olduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).
32. Somut olay bağlamında düzenli, sağlıklı ve güvenli yerleşim yerleri oluşturmak amacıyla tapu tahsis belgesinin iptal edilmesinde kamu yararına dayanan meşru bir amaç olduğu kabul edilmiştir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
33. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması şartıyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut şartların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
34. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
35. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
36. Orantılılık, sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mülkiyet hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 49).
37. Seçilen aracın ulaşılmak istenen amaçla kıyaslandığında bireye orantısız bir külfet yüklediğinin belirlenmesi, ihlal sonucuna ulaşılabilmesi için bazı hâllerde tek başına yeterli olmayabilir. Kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların var olup olmadığı da büyük önem taşımaktadır. Elverişli ve gerekli olduğu hükmüne varılan aracın seçilmiş olması nedeniyle kişiye yüklenen aşırı külfeti hafifleten hukuksal mekanizmalar mevcutsa bir ihlalin olmadığı sonucuna varılabilir (D.C., § 50).
38. Anayasa Mahkemesi başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Osman Ukav kararında, uygulanacak ilkeleri ortaya koymuştur (Osman Ukav, §§ 45-76). Anılan kararda somut olayda derece mahkemelerince uyuşmazlık konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla konut alanında olduğu, yine bu tarihe göre yargılama sırasında yapılan imar planı değişikliği dışında diğer bütün koşulların gerçekleşmiş olduğu kabul edilmiş; dolayısıyla derece mahkemelerinin başvurucu yönünden tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiği yönündeki tespiti dikkate alındığında başvurucunun uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisinin mevcut olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun söz konusu meşru beklentisinin soyut bir temele de dayalı olmayıp somut bir şekilde derece mahkemelerinin açık tespitlerine dayandığı, bu nedenle somut olay bakımından başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin olduğu değerlendirilmiştir (Osman Ukav, §§ 51-59).
39. Son olarak ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede ise başvurucuya tapu tahsis belgesi verildiği ve tahsis belgesi verilen taşınmazın bulunduğu yerde ıslah imar planı yapılarak taşınmazın imar durumunun konut alanı olarak belirlendiği tespitlerine yer verilmiştir. Başvurucu da 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil şartlarının gerçekleştiği iddiasıyla tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Derece mahkemeleri de kanunda öngörülen tescil şartlarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini tespit etmiştir. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisi doğmuştur. Ancak yargılama sırasında taşınmazın imar durumunun değiştirilmesi gerekçesine dayanılarak başvurucunun tescil davası reddedilmiştir. Böylece başvurucu lehine olan hukuksal durum, kamu gücü eliyle ve tek taraflı olarak öngörülemez bir biçimde değiştirilmiştir. Üstelik bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerden ve bütünüyle kamu makamlarının tutumundan kaynaklanmış ancak meydana gelen sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin tescil şartlarının yargılama sırasında değişebileceğini meşru gören söz konusu kabulünün -başkaca herhangi bir giderim imkânının da sağlanmadığı dikkate alındığında- başvurucu açısından şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple müdahalenin amaçladığı kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Osman Ukav, §§ 70-78).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
40. Başvurucuların murisinin inşa ettiği gecekondunun bulunduğu alan kentsel dönüşüm kapsamına alınarak kamulaştırılmış ve idare tarafından taşınmaz üzerinde
bulunan yapıdan kaynaklanan kamulaştırma bedelinin tespiti davası açılmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi davacı idarenin talebi doğrultusunda yalnızca muhdesat yönünden yargılama yapmış ve bilirkişi kurulu tarafından belirlenen muhdesat bedeline hükmetmiştir. Belirlenen muhdesat bedeli bireysel başvurunun konusunu oluşturmamaktadır.
41. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespiti davasına konu edilmeyen zemin ile bağlantılı olarak murislerinden intikal eden tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi nedeniyle maddi zararlarının olduğunu iddia etmiştir. Başvurucuların tapu tahsis belgesinin bedelsiz olarak iptal edilmesine yönelik şikâyetleri müdahalenin orantılılığıyla ilgili görüldüğünden bununla sınırlı bir değerlendirme yapılacaktır.
42. Kamu makamlarının özellikle şehircilik gibi karmaşık ve zor bir alanda kendi imar politikalarını uygulamak için geniş bir takdir alanı kullanmaları doğal olmakla birlikte bu takdir yetkisinin Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını ve Anayasa'nın 13. maddesinde yer verilen güvence ölçütlerini gözetecek şekilde kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesi zorunludur (AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
43. Bu kapsamda kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunan taşınmaza ilişkin tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi kararının hukuka uygun olması idarenin tazminat sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Mülkiyet hakkına yapılan ve mülkten yoksun bırakma ya da mülkten barışçıl yararlanma kapsamında kalan müdahalenin hukuka uygun olması tek başına mülkiyet hakkının ihlal edilmediğini göstermemektedir. Müdahalenin aynı zamanda ölçülü olması ve bu bağlamda öngörülen meşru amaçla kıyaslandığında malike aşırı ve olağanın ötesinde bir külfet de yüklememesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayhan Işık Aslım, B. No: 2018/14339, 14/9/2021, § 56).
44. Somut olayda uyuşmazlık konusu taşınmaza ilişkin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasında taşınmaz üzerindeki yapı ve diğer muhdesatların bedeli belirlenmiş ise de zemin yönünden bir değerlendirme yapılmamasına rağmen Belediye yargılamada gecekondu ve müştemilat ile ağaçların bedeline hükmedildiği gerekçesiyle tahsis belgesini iptal etmiştir. Mahkeme ise tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işleme yönelik iptal davasında hükmedilen kamulaştırma bedelinin tespiti davasında ödendiği ve arsa bedelinin ödenip ödenmeyeceğinin adli yargının görev alanında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
45. Kamulaştırılan taşınmazlara ilişkin olarak 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca taşınmazın bedelinin tespiti amacıyla dava açmak idarenin yükümlülüğünde olup kişiler bu dava kapsamında ancak belirlenen bedele ilişkin itirazlarını ileri sürebilmektedir. Ayrıca mahkemenin önünde bulunan idari işlemin dava konusu edildiği ve kesin olarak çözme kabiliyetinin bulunduğu bir uyuşmazlıkta başvuruculara başka bir yargı kolunu işaret etmesi davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesi ile bağdaşmadığı gibi başvurucular yönünden de aşırı bir külfete yol açmaktadır.
46. Bu noktada ayrıca belirtmek gerekir ki başvuruculara verilen tapu tahsis belgesi 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil koşullarının gerçekleşmesi kaydıyla arsanın mülkiyetini edinme imkânı sağlamaktadır. Başvurucular da bu çerçevede tapu tahsis belgesinin iptal edilmesinden yakınmıştır. Başvurucuların arsa bedeli ödenmeden tapu tahsis belgesinin iptal edilmesi nedeniyle açtığı başvuru konusu iptal davasında ise kamulaştırma bedelinin ödendiği gerekçesiyle iptal davasının reddine karar verilmiştir. Hâlbuki kamulaştırma davasında yalnızca muhdesat bedeline hükmedilmiştir. Buna rağmen derece mahkemelerince tapu tahsis belgesinin iptalinin şartlarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği ile ilgili herhangi bir değerlendirmede bulunulmaksızın sonuca gidilmiştir.
47. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlarının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı kanaatine varılmıştır.
48. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. Giderim Yönünden
50. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini ve yargılamanın yenilenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
51. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 18. İdare Mahkemesine
(E.2016/3224, K.2017/3208) GÖNDERİLMESİNE,
D. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.