59. Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil kararının Dairenin 22/10/2013 tarihli ikinci bozma kararından önceki bir tarihte verilmiş olması sebebiyle bozma kararının kamu yararı kararının hukukiliğinin mülkiyetin yitirildiği tarihten önce incelenememesine kendi başına neden olmadığı düşünülebilir. Gerçekten başvurucu, taşınmazların mülkiyetini Dairenin ikinci bozma kararından çok önce yitirmiştir. Dolayısıyla Dairenin onama kararı vermesi hâlinde bile başvurucu, taşınmazların mülkiyetini kendiliğinden geri kazanmayacaktır. Ne var ki kamulaştırma işlemine karşı açılan davanın nihai olarak reddedilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına Anayasa'ya aykırı olarak yapılan müdahaleyle gerçekleşen ihlalin giderimi için yapabileceği muhtemel idari ve yargısal başvurulardaki başarı şansını düşürdüğü açıktır. Kamulaştırma işleminin 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen usule aykırı olarak kamu yararı kararı alınmadan tesis edildiğini tespit eden bir karardan sonra başvurucunun taşınmazlarının mülkiyetinin iadesi veya bunun yerine ikame olmak üzere tazminat ödenmesi yolunda yapacağı başvurularda başarı şansının yüksek olacağı izahtan varestedir.
60. Sonuç olarak başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen sanayi alanı olarak tahsis edilmesinde kamu yararı bulunup bulunmadığını, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce yargısal mercilere denetlettirememesi sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
GENEL KURUL |
|
KARAR |
|
TARIK YÜKSEL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/1255) |
|
Karar Tarihi: 10/11/2022 |
R.G. Tarih ve Sayı: 4/1/2023-32063 |
|
|
|
|
GENEL KURUL
KARAR
Başkan |
: |
Zühtü ARSLAN |
Başkanvekili |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Başkanvekili |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
Basri BAĞCI |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Kenan YAŞAR |
|
|
Muhterem İNCE |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Tarık YÜKSEL |
Vekili |
: |
Av. Zeliha Semra KARAL |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırma yapılması nedeniyle mülkiyet hakkının, kamulaştırmada kamu yararının bulunup bulunmadığının yargısal denetime tabi tutulmaması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/1/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
4. Bölüm, başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.
5. Anayasa Mahkemesi Nevriye Kuruç ([GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022) kararında uzun süren yargılamalar nedeniyle tazminat talep edilebilecek bir mekanizmanın mevcut olmaması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Bunun yanında söz konusu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihe kadar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılan başvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek aynı mahiyetteki başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren dört ay süreyle ertelenmesine karar vermiştir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu durumda başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet yönünden ayrılmasına karar verilmesi gerekir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1970 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir. Başvurucu, İstanbul ili Çatalca ilçesi Hadımköy Beldesi Delikkaya köyünde kâin 56, 72 ve 142 parsel numaralı taşınmazların malikidir.
8. Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından 28/9/2006 tarihli işlemle başvurucunun taşınmazlarının 29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre değerlendirilmek üzere kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Taşınmazın bulunduğu bölgeye ilişkin olarak 13/12/2002 tarihli nâzım imar planı bulunmakla birlikte uygulama imar planı kamulaştırma tarihi itibarıyla mevcut değildir.
A. Kamulaştırma Bedelinin Tespiti Davasına İlişkin Süreç
9. TOKİ, başvurucu aleyhine 24/1/2007 tarihinde Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/2/2008 tarihli kararıyla kamulaştırma bedelini her üç taşınmaz için toplam 3.468.000 TL olarak tespit etmiş ve bu bedelin başvurucuya ödenmesi karşılığında taşınmazların TOKİ adına tesciline hükmetmiştir. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 23/12/2008 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar düzeltme istemi 22/6/2009 tarihinde reddedilmiştir.
B. Kamulaştırma İşleminin İptali İstemiyle Açılan Davaya İlişkin Süreç
10. Başvurucu, kamulaştırma işleminin iptali istemiyle 6/3/2007 tarihinde İstanbul 7. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde, imar planının bulunmadığını ve kamulaştırma işleminin hangi amaçla yapıldığının belirsiz olduğunu ileri sürmüştür.
11. İdare Mahkemesi 24/6/2008 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; ilgili mevzuat hükümleri değerlendirildiğinde TOKİ'nin konut, sanayi ve benzeri yatırımlar için arazi ve arsa sağlamak, arsa stoku yapmak amacıyla herhangi bir plana bağlı olmaksızın kendi hazırladığı veya hazırlayacağı plana göre kamulaştırma yapmasının mümkün olduğunu, bu sebeple kamulaştırma işleminin hukuka uygun bulunduğunu belirtmiştir.
12. İdare Mahkemesi kararı, Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire) 22/4/2009 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma kararında; 1164 sayılı Kanun'un 1. maddesine atıfta bulunularak TOKİ'nin kamulaştırma yetkisinin bulunduğu ancak yapılacak kamulaştırmanın amacının açıkça ortaya konulması ve ulaşılmak istenen kamu yararının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Kararda; aksi hâlde anayasal bir güvence olan ve ancak kamu yararı amacıyla müdahale edilmesine olanak tanınan mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına yol açan kamulaştırma işleminin yargı denetiminin dışında bırakılacağı, bunun da hukuk devletinde kabul edilemez olduğu belirtilmiştir.
13. TOKİ'nin karar düzeltme istemini görüşen Daire 7/7/2010 tarihinde bozma kararını kaldırmış ise de farklı bir gerekçeyle yine ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermiştir. Bozma kararının gerekçesinde 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 6. maddesine değinerek onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projeye göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına ihtiyaç bulunmadığını, dolayısıyla 1/1.000 ölçekli uygulama imar planlarında kamu hizmetine tahsis edilen taşınmazların kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırılabileceğini belirtmiştir. Bozma kararında, TOKİ'nin savunmalarında taşınmazların sanayi için arsa ve arazi sağlanması amacına tahsis edildiğinin belirtildiğine işaret ederek söz konusu alanda uygulama imar planının bulunup bulunmadığının araştırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğini ifade etmiştir.
14. İdare Mahkemesi bozma kararına uyarak 30/11/2011 tarihinde kamulaştırma işlemini iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, bozma kararına atıfta bulunmuştur. Kararda ayrıca 14/3/2011 tarihli ve 1/1.000 ölçekli Hadımköy Sanayi Bölgesi 1. Etap Uygulama İmar Planı'nın yürürlüğe girdiği ve başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen de sanayi alanında kaldığını vurgulamış ancak kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihteki duruma göre hukukilik denetimi yapılması gerektiğinden işlemin tesisinden sonra yürürlüğe giren uygulama imar planının dikkate alınmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Kararda son olarak idarenin yeni bir kamulaştırma işlemi tesis edebileceğine de dikkat çekmiştir.
15. Karar, Dairenin 22/10/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Karar gerekçesinde, uygulama imar planının 17/4/2007 tarihinde onaylandığı ancak İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 21/10/2010 tarihli kararıyla iptal edildiği belirtilmiş; iptal kararından sonra yeniden yapılan uygulama imar planının 14/3/2011 tarihinde onaylandığına işaret edilmiştir. Bozma kararında, taşınmazın nâzım imar planına uygun olarak kamulaştırıldığı ve dava devam ederken bununla uyumlu olan uygulama imar planının da yürürlüğe girdiği ifade edilmiş; bu husus gözetilerek davanın reddi gerektiği açıklanmıştır.
16. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 18/12/2015 tarihinde, bozma kararındaki gerekçeye atıfta bulunarak oyçokluğuyla davayı reddetmiştir. Karara muhalif kalan bir üye, önceki iptal kararında ısrar edilmesi gerektiği görüşünü açıklamıştır.
17. Başvurucu, bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde; kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihteki hukuki duruma göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiğini, kamulaştırma usulüne riayet edilmemesinin işlemin iptali sebebi olduğunu vurgulamıştır. Dilekçede ayrıca aynı proje kapsamındaki başka bir taşınmaza ilişkin olarak açılan davada verilen benzer bir bozma kararına mahkemesince uyulmayıp iptal kararında ısrar edildiğini ve ısrar kararının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca 10/11/2014 tarihinde onandığını belirtmiştir.
18. Daire 18/10/2017 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını onamıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 13/11/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 10/12/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1164 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı; arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek üzere tanzim alış ve satışı yapmak; konut, sanayi, eğitim, sağlık ve turizm yatırımları ve kamu tesisleri için arazi ve arsa sağlamaktır.
Bu Kanunda yazılı görevler Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yürütülür. Bu Kanunda, diğer kanunlarda ve ilgili mevzuatta Arsa Ofisi Genel Müdürlüğüne yapılan atıflar Toplu Konut İdaresi Başkanlığına yapılmış sayılır. "
20. 2942 sayılı Kanun'un 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdareler, kanunlarla ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırma yapabilirler."
21. 2942 sayılı Kanun'un 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamu yararı kararı verecek merciler şunlardır:
a) Kamu idareleri ve kamu tüzelkişileri;
1. 3 üncü maddenin ikinci fıkrasında sayılan amaçlarla yapılacak kamulaştırmalarda ilgili bakanlık,
..."
22. 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamu yararı kararı;
...
g) Kamu kurumları yönetim kurulu veya idare meclisleri veya yetkili idare organları kararları, denetimine bağlı oldukları bakanın
...
Onayı ile tamamlanır.
...
Onaylı imar planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek yoktur. Bu durumlarda yetkili icra organınca kamulaştırma işlemine başlanıldığını gösteren bir karar alınır."
23. 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı ile on dördüncü fıkrası şöyledir:
"Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak tebligatta;
...
f) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına tescil edileceği,
...
Belirtilir.
...
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır."
24. 2942 sayılı Kanun'un 14. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10 uncu madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ... davası açılabilir.
İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür.
..."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
26. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
"Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yel ve diğerleri/Türkiye (B. No: 28241/18, 13/7/2021) kararında acele kamulaştırma sürecinde, Bakanlar Kurulunun aciliyet kararı idari yargı mercilerince iptal edildiği hâlde adli yargı mercilerinin bu kararı dikkate almadan tescil kararı vermesinin kamulaştırma işlemini kanuni dayanaktan yoksun bıraktığını belirtmiştir (Yel ve Diğerleri/Türkiye §§ 86-100).
28. AİHM, Sözleşme'nin 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklerin ulusal düzeyde korunması için etkili bir başvuru yolunun var olması gerektiğini belirtmektedir. AİHM'e göre Sözleşme'nin 13. maddesi yetkili ulusal makamlar tarafından Sözleşme kapsamına giren bir şikâyetin esasının incelenmesine izin veren ve uygun bir telafi yöntemi sunan bir iç hukuk yolunun sağlanmasını gerekli kılmaktadır. Ayrıca bu hukuk yolunun teoride olduğu kadar pratikte de etkili bir yol olması gerekmektedir (İlhan/Türkiye [BD], B. No: 22277/93, 27/6/2000, § 97; Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 157; Özpınar/Türkiye, B. No: 20999/04, 19/10/2010, § 82).
29. AİHM, etkili başvuru hakkının Sözleşme çerçevesinde savunulabilir nitelikteki bir şikâyetin mahkemelerce etkili bir şekilde incelenmesini ve öngörülen yolun uygun bir telafi imkânı sunmaya elverişli olmasını güvence altına aldığını vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, § 157; Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, B. No: 11379/03, 10/2/2011, § 35). AİHM, iç hukuktaki düzenlemelerin başvuruculara bu anlamda asgari güvenceleri içerecek şekilde yeterli bir hukuk yolu sunup sunmadığını irdelemektedir (Dimitrov-Kazakov/Bulgaristan, § 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Anayasa Mahkemesinin 10/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, kamu yararı kararı alınmadan kamulaştırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
32. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
34. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Başvurucu, İstanbul ili Çatalca ilçesi Hadımköy Beldesi Delikkaya köyünde kâin 56, 72 ve 142 parsel numaralı taşınmazların malikidir. Dolayısıyla mülkün varlığı konusunda tartışma bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
35. Somut olayda başvurucunun taşınmazları kamulaştırılmış ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/2/2008 tarihli kararıyla TOKİ adına tescil edilmiştir. Başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır.
36. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
37. Taşınmazların kamulaştırılması nedeniyle TOKİ adına tesciline karar verilmesi başvurucunun mülkten yoksun kalması sonucunu doğurmuştur. Dolayısıyla somut olaydaki müdahale mülkten yoksun bırakma mahiyetindedir.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
40. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).
41. Somut olayda TOKİ tarafından herhangi bir kamu yararı kararı alınmaksızın başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasına 28/9/2006 tarihinde karar verilmiştir. Dairenin 7/7/2010 tarihli bozma kararında 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesine değinilerek kamulaştırma kararından önce kamu yararı kararı alınması gerekmekte ise de onaylı imar planına göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve planın onaylanmasına ihtiyaç olmadığı belirtilmiş, söz konusu alanda uygulama imar planının bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi, uygulama imar planının 14/3/2011 tarihinde yürürlüğe girdiğini tespit etse de kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihte taşınmazların olduğu bölgede bir uygulama imar planının bulunmadığını vurgulamış, dolayısıyla kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşmıştır.
42. Şu hâlde kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihte uygulama imar planının mevcut olmadığı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Daire 22/10/2013 tarihli kararıyla, uygulama imar planının 14/3/2011 tarihinde onaylandığına işaret edip İdare Mahkemesi kararını bozmuş ise de bu durum işlemin tesis edildiği tarihte ortada bir kamu yararı kararı veya uygulama imar planı bulunmadığı gerçeğini değiştirmemektedir. Dairenin ikinci bozma kararında 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesine ilişkin olarak önceki kararında yaptığı yorumun hatalı olduğuna dair bir tespit de yer almamaktadır. Aksine ikinci bozma kararında 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesine ilişkin olarak ilk bozma kararında açıklanan yorum esas alınarak değerlendirme yapılmış ancak söz edilen maddede aranan kamu yararı şartının dava derdestken uygulama imar planının yürürlüğe girmesiyle sağlandığı kabul edilmiştir.
43. Somut olayda kamulaştırma işleminin tesis edildiği tarihte 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesince zorunlu kılınan kamu yararı kararının veya uygulama imar planının bulunmadığı ihtilafsız olduğuna göre kamulaştırma işleminin hukuki dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmıştır.
44. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin Nusrat Külah (B. No: 2013/6151, 21/4/2016) kararında da değinildiği üzere mülkiyetten yoksun bırakan bir işlemin salt soyut olarak kamu yararı amacının bulunması kural olarak yeterli olmayıp ayrıca kamu yararı amacının dayandığı sebeplerin somut olarak gerçekleştirilmesi de gerekmektedir (Nusrat Külah, §§ 65, 69; Motais de Norbonne/Fransa, B. No: 48161/99, 2/7/2002, § 20; Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye, B. No: 37546/02, 8/4/2008, §§ 26, 27). Anayasa Mahkemesi Ahmet Yazı ([GK], B. No: 2018/357, 29/9/2021, § 59) kararında aynı değerlendirmenin TOKİ yönünden de geçerli olduğuna karar vermiştir.
45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu; taşınmazın hangi amaçla kullanılacağı usulüne uygun olarak belirlenmeden kamulaştırılmasının hukuka aykırı olduğunu, sonradan yürürlüğe giren uygulama imar planına dayanılarak iptal davasının reddedilmesinin hukuk güvenliği ilkesini zedelediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, kamulaştırmanın amacının ortaya konulmamasının kamulaştırmada kamu yararının bulunup bulunmadığının idari yargı denetimine tabi tutulmasını imkânsız kıldığını vurgulamış; Dairenin kabulünün idarenin amaç belirtmeden ileride ortaya çıkacak taşınmaz ihtiyacını karşılamak gayesiyle kamulaştırma yapabilmesine fırsat sağlayacağını iddia etmiştir. Anayasa'nın 46. maddesinde taşınmazın ancak kamu yararı amacıyla ve kanunda öngörülen usullere uygun olarak kamulaştırılabileceğini belirten başvurucu, somut olayda Anayasa'nın anılan hükmüne aykırı davranıldığını ifade etmiştir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir."
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, esas itibarıyla taşınmazlarının kamulaştırılmasında kamu yararı bulunup bulunmadığı meselesinin yargısal denetimin dışında kalmasından şikâyet etmiştir. Bu şikâyetin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
50. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).
51. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).
52. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).
53. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, §§ 46, 48).
54. Anayasa'nın 46. maddesine göre kamulaştırma işlemi ancak kamu yararının gerektirdiği hâllerde ve kanunla gösterilen esas ve usullere göre tesis edilebilir. Kamu yararı bulunmadan bir taşınmazın kamulaştırılması Anayasa'nın 46. maddesine aykırı olacak ve mülkiyet hakkını ihlal edecektir. Dolayısıyla taşınmazı kamulaştırılan malike, kamulaştırmanın kamu yararı amacına dayanıp dayanmadığının tespiti için yetkili makama başvurma imkânının, diğer bir ifadeyle etkili başvuru hakkının sağlanması Anayasa'nın 40. maddesinin gereğidir.
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
55. 2942 sayılı Kanun'da kamu yararı kararı ile kamulaştırma kararı kamulaştırma sürecinin iki ayrı safhası olarak düzenlenmiş, kamu yararı kararının alınması kamulaştırma kararından önce bulunması gereken zorunlu bir şart olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinin üçüncü fıkrasında, onaylı imar planına göre yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve onaylanmasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir. 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca alınan kamu yararı kararının hukuka uygun olup olmadığının tespiti için idari yargıda iptal davası açılması mümkündür. Öte yandan taşınmazı onaylı imar planıyla kamu hizmetine ayrılan bir kimsenin imar planına karşı iptal davası açmak suretiyle taşınmazının kamu hizmetine ayrılmasında kamu yararı olup olmadığını yargısal denetimden geçirmesi imkânı bulunmaktadır.
56. Somut olayda başvurucunun taşınmazlarıyla ilgili olarak tesis edilen kamulaştırma kararından önce alınan bir kamu yararı kararı bulunmadığı gibi taşınmazların kamu hizmetine ayrıldığını gösteren onaylı uygulama imar planı da mevcut değildir. Bu sebeple başvurucu, taşınmazlarının kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanıp dayanmadığını kamulaştırma işleminden bağımsız olarak yargısal denetime tabi kılma imkânı elde edememiştir. Başvurucu, kamulaştırma işlemine karşı açtığı davada kamulaştırma işleminden önce kamu yararı kararı alınmadığı için kamulaştırma işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür ancak Daire, yargılama devam ederken uygulama imar planının yürürlüğe girdiğini gözeterek davanın reddi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.
57. Öte yandan Dairenin bozma kararında başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasında kamu yararı bulunup bulunmadığıyla ilgili olarak bir değerlendirmenin yapılmadığı görülmektedir. Uygulama imar planıyla kamu hizmetine ayrılan taşınmazlar yönünden söz konusu taşınmazların kamu hizmetine ayrılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı meselesinin imar planına karşı açılacak bir davada incelenebileceği gözetildiğinde Dairenin başvurucunun taşınmazlarının kamulaştırılmasının kamu yararına dayanıp dayanmadığını incelememesi makul karşılanabilir. Gelgelelim taşınmazın kamu hizmetine tahsisinde kamu yararı bulunmadığı iddiası yönünden yapılacak yargısal denetimin etkili olduğundan söz edilebilmesi için bunun kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce tamamlanması gerekir. Aksi takdirde kamu yararı kararına karşı yargı yolunun açık olmasının bir anlamı kalmaz.
58. Başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen de sanayi alanı olarak kullanılmasını öngören uygulama imar planı 14/3/2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Başvurucunun söz konusu uygulama imar planına karşı dava açması teorik olarak mümkün olsa da böyle bir davanın kamulaştırma işlemine karşı açılan ve eldeki bireysel başvuruya konu davanın kesinleşmesinden önce karara bağlanacağı kuşkuludur. Ayrıca başvurucunun taşınmazlarının Asliye Hukuk Mahkemesinin kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası sonucunda verdiği 27/2/2008 tarihli kararına istinaden TOKİ adına tescil edildiği de hatırlanmalıdır. Bu durumda başvurucunun taşınmazların kamulaştırılmasının kamu yararı amacına dayanmadığı iddiasını taşınmazların mülkiyetini yitirdiği tarihten önce yargı mercilerine inceletmesi imkânsız hâle gelmiştir.
59. Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil kararının Dairenin 22/10/2013 tarihli ikinci bozma kararından önceki bir tarihte verilmiş olması sebebiyle bozma kararının kamu yararı kararının hukukiliğinin mülkiyetin yitirildiği tarihten önce incelenememesine kendi başına neden olmadığı düşünülebilir. Gerçekten başvurucu, taşınmazların mülkiyetini Dairenin ikinci bozma kararından çok önce yitirmiştir. Dolayısıyla Dairenin onama kararı vermesi hâlinde bile başvurucu, taşınmazların mülkiyetini kendiliğinden geri kazanmayacaktır. Ne var ki kamulaştırma işlemine karşı açılan davanın nihai olarak reddedilmesi başvurucunun mülkiyet hakkına Anayasa'ya aykırı olarak yapılan müdahaleyle gerçekleşen ihlalin giderimi için yapabileceği muhtemel idari ve yargısal başvurulardaki başarı şansını düşürdüğü açıktır. Kamulaştırma işleminin 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesinde öngörülen usule aykırı olarak kamu yararı kararı alınmadan tesis edildiğini tespit eden bir karardan sonra başvurucunun taşınmazlarının mülkiyetinin iadesi veya bunun yerine ikame olmak üzere tazminat ödenmesi yolunda yapacağı başvurularda başarı şansının yüksek olacağı izahtan varestedir.
60. Sonuç olarak başvurucunun taşınmazlarının kısmen yol, kısmen sanayi alanı olarak tahsis edilmesinde kamu yararı bulunup bulunmadığını, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce yargısal mercilere denetlettirememesi sebebiyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Giderim Yönünden
61. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mü
62. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesine ve 23.792.250 TL maddi, 3.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
63. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
64. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
65. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
66. İncelenen başvuruda; 2942 sayılı Kanun'un 6. maddesince zorunlu kılınan kamu yararı kararı veya uygulama imar planı bulunmadan kamulaştırma işlemi tesis edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, kamu yararı bulunup bulunmadığının, kamulaştırma sürecinin kesinleşmesinden önce yargısal mercilere denetlettirilememesi nedeniyle de mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin ihlal idarenin işleminden, mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkına ilişkin ihlal ise yargı kararından kaynaklanmıştır.
67. Kamulaştırma işleminin kesinleşmiş olduğu ve kamulaştırma bedeli ödendiği gözetildiğinde mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bununla birlikte -mülkiyet hakkı ihlali konusunda- Anayasa Mahkemesininkinden farklı bir sonuca ulaşan bir mahkeme kararının hukuki varlığını sürdürmesi düşünülemez. Ayrıca 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. maddesi dikkate alındığında idari işlemin iptal edilmesi başvurucuya, hukuka aykırı işlem sebebiyle doğan maddi zararlarının tazmini istemiyle tam yargı davası açabilme imkânı sağlayacaktır. Dolayısıyla mülkiyet hakkı ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
68. Ne var ki mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı yönünden ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararın giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 17.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Öte yandan kamulaştırma işleminin hukukiliğinin ile kamulaştırma bedelinin tespitinin farklı mahkemelerde ve farklı yargı kollarında dava konusu edilmesinin bazı durumlarda idari yargıdaki davanın etkililiğini zayıflattığına işaret edilmesi gerekmektedir. Kamulaştırma işleminin iptali istemiyle idari yargıda açılan dava henüz sonuçlanmadan adli yargıda açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasının sonuçlanması olasılık dışı değildir. Nitekim uygulamada idari yargıdaki dava büyük çoğunlukla adli yargıdakinden sonra kesinleşmektedir. Dolayısıyla idari yargı tarafından kamulaştırma işlemine yönelik olarak verilecek muhtemel bir iptal kararının sonuçsuz kalması riski oldukça yüksektir.
70. Her ne kadar 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesinin on dördüncü fıkrasında kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılacağı hükme bağlanmış ise de adli yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapmasının idari yargıda yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır kılınması nedeniyle anılan hükmün idari yargıdaki denetimin etkililiği yönünden yeterli bir güvence teşkil ettiği söylenemeyecektir. Anılan hüküm, yürütmenin durdurulmasına ilişkin istemlerin hızlı bir biçimde karara bağlanamadığı veya yürütmenin durdurulması istemi reddedildiği hâlde esastan iptal kararı verildiği hâllerde kamulaştırma bedelinin tespiti davasının kamulaştırma işleminin iptalinden önce kesinleşmesi riskini tamamen bertaraf etmemektedir.
71. İdari yargı mercilerinin kamulaştırma işleminin iptali istemiyle açılan davada hızlı bir biçimde hareket etmesi ve adli yargı merciinin de idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapması sözü edilen riski azaltabilse de bu konuda kanuni düzenleme eksikliği, adli ve idari yargı mercilerinden belirtilen şekilde hareket etmelerini bir temenniden ibaret kılacaktır. Dolayısıyla idari yargıdaki davanın daha hızlı bir biçimde karara bağlanmasını, adli yargı merciinin de idari yargıdan önce karar vermemesini zorunlu kılacak kanuni düzenlemelerin yapılması kamulaştırma işlemine karşı açılan davada verilecek muhtemel bir iptal kararının uygulanabilmesini garanti edebilecek ve Anayasa'nın 40. maddesinin ihlalini önleyebilecektir. Nitekim İnsan Hakları Eylem Planında da mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunması amacıyla acele kamulaştırmaya ilişkin hükümleri de içerecek şekilde 2942 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuatın gözden geçirileceği belirtilmiştir.
72. Dolayısıyla benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için ilgili mevzuatın kamulaştırma bedelinin tespiti için adli yargıda açılan davanın kamulaştırma işleminin iptali istemiyle idari yargıda açılan davadan önce karara bağlanmasını ve idari yargıda verilecek muhtemel bir iptal kararının sonuçsuz kalmasını önleyecek güvenceler içermesi gerektiği anlaşılmıştır. Bu nedenle kararın bir örneğinin yasama organına bildirilmesi gerekir.
73. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden yeni bir başvuru numarasına kaydedilmek üzere başvurunun AYRILMASINA,
B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 7. İdare Mahkemesine (E.2015/1100, K.2015/2369) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuya net 17.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
F. Yapısal sorunun çözümü için keyfiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisine BİLDİRİLMESİNE,
G. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
H. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.