YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmeden cezalandırılan sanığa, istinafta asıl fail olarak ceza verilmesi halinde, DNA, HTS kayıtları ve olay üzerinden yeniden detaylı inceleme yapılması gerektiği hk. (AYM)

Karar Özeti

Yerel mahkemece suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmeden cezalandırılan sanığa, istinafta asıl fail olarak ceza verilmesi halinde, DNA, HTS kayıtları ve olayın üzerinden yeniden inceleme yapılması gerektiği hk. 

Karar

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YUSUF KUKUL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/13941)

 

Karar Tarihi: 2/3/2023

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Habip OĞUZ

Başvurucu

:

Yusuf KUKUL

Vekili

:

Av. Ahmet KILIÇ

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

 

1. Başvuru, kararın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

 

2. Başvuru 27/3/2020 tarihinde yapılmıştır.

 

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

 

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

 

III. OLAY VE OLGULAR

 

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

 

6. M.M.A adlı kişinin içinde bulunduğu aracın uzun süre İstanbul Esenyurt'ta 1049. Sokak üzerinde terk edilmiş hâlde görülmesi üzerine çevredekilerce kolluk görevlilerine haber verilmiştir. Kolluk görevlileri tarafından yapılan incelemede M.M.A.nın (maktul) karnından tek bıçak darbesi ile öldürüldüğü, başkaca bir darp izinin olmadığı, maktulün domuz bağı yöntemiyle bağlanıp bir çuvala konulduğu, çuvalın da aracın arka koltuğunda ateşe verildiği ancak yanmadığı tespit edilmiştir.

 

7. Yapılan araştırma sonucu kullandığı telefonun HTS kayıtlarından maktulün en son gün sanıklardan Y.Ç. ile görüştüğü tespit edilmiştir.

 

8. Maktulün telefon kayıtları incelendiğinde 10/5/2016 tarihinde 18.33 ile 18.35 saatleri arasında Y.Ç.yi art arda iki defa aradığı ve bu görüşme dışında başka bir görüşme yapmadığı, telefonunun olay günü öğle saatlerinden akşam 18.35’e kadar Y.Ç.nin evinin bulunduğu baz istasyonundan sinyal aldığı tespit edilmiştir.

 

9. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2016 tarihli iddianamesiyle başvurucu ve diğer iki kişi (S.Ç., Y.Ç.) hakkında nitelikli kasten öldürme suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede, ilişkisi olduğu maktulü konuşmak için eve çağıran S.Ç.nin yanında eşi Y.Ç. ve başvurucunun da birlikte beklediği, Y.Ç.nin başvurucunun yardımıyla evde bulunan bıçakla M.M.A.yı karnından bıçaklayarak öldürdüğü tespitlerine yer verilmiştir.

 

10. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinin 19/9/2016 tarihli otopsi raporunda; cesedin yanında bir bölümü yanmış beyaz renkte çuvalın bulunduğu, cesedin battaniyeye sarılmış, ayak bilekleri ve boyun bölgesinden arkadan domuz bağı tabir edilen pozisyonda bağlanmış olduğu, ölümün karın bölgesine vurulan tek bıçak darbesinden kaynaklandığı belirtilmiştir.

 

11. Otopsi raporunda belirtilen Biyoloji İhtisas Dairesinin 18/7/2016 tarihli raporunun (F) ve devamı maddelerinde; elde edilen bulgu ve sürüntü örneklerinde maktul ve sanık Y.Ç.nin DNA profilinden farklı erkek cinsiyetli DNA profilinin tespit edildiği, yine en az biri erkek, birden fazla şahsa ait olabilecek karışık DNA profili tespit edildiği, elde edilen DNA profilinin maktul, sanıklar Y.Ç. ve S.Ç.nin DNA profilini içermediği tespitlerine yer verilmiştir.

 

12. 6/3/2017 tarihli bilirkişi raporunda;

 

i. Maktul M.M.A.nın kullanımında olan GSM hattının öldürme olayının gerçekleştiği 10/5/2016 tarihinde saat 12.13 itibarıyla olay saatine (18.30-19.00) kadar olan süre içinde sanık S.Ç. ve eşi Y.Ç.nin ikametgâhının bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiği,

 

ii. Sanık Y.Ç.nin kullanımında olan GSM hattının öldürme olayının gerçekleştiği 10/5/2016 tarihinde saat 12.25 itibarıyla olay saatine (18.30-19.00) kadar olan süre içinde Y.Ç ve eşi S.Ç.nin ikametgâhının bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiği,

 

iii. Olay gerçekleştikten sonra saat 20.03'te sanık S.Ç.nin başvurucuyu aradığı ve 57 saniye görüştükleri,

 

iv. Başvurucunun kullanımında olan GSM hattının öldürme olayının gerçekleştiği 10/5/2016 tarihinde saat 21.19 itibarıyla sanık S.Ç. ve eşi Y.Ç.nin ikametgâhının bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiği tespitlerine yer verilmiştir.

 

13. Bakırköy 17. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 29/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

 

14. Mahkemenin gerekçeli kararının ilgili kısmı şöyledir:

 

"... maktul ile sanıklar [S.Ç. ve Y.Ç.nin] olaydan çok önceki tarihlere dayanan tanışıklıklarının olduğu, maktul ile sanık [S.Ç.] arasında gayri ahlaki bir ilişki olduğunun dosya kapsamından anlaşılabildiği, olay tarihinde tanık [S.K.nın] beyanları, tüm sanıklar ve maktulün iletişim tespit dökümleri de göz önünde bulundurulduğunda, olay günü maktulün, arkadaşından ödünç aldığı [P.] marka aracı ile sanıklar [Y.Ç ve S.Ç.nin] evinin önüne geldiği, sanık [Y.Ç.nin] aksi kanıtlanamayan savunmalarına göre maktulün kesin sebebi bilinmemekle birlikte sanık [Y.Ç.] ile [Y.Ç.nin] ikametinde kavga ettiği, bu sırada sanık [Y.Ç.nin] bıçakla maktulü bir bıçak darbesi vurmak suretiyle öldürdüğü, akabinde yine iletişim tespit dökümünden anlaşıldığı üzere sanık [S.Ç.nin], [başvurucuyu] olay yerine çağırdığı, bunun üzerine olay yerine gelen [başvurucunun] sanık [Y.Ç.] ile birlikte maktulün cesedini arabaya taşıdığı ve aracı olay yerinden uzak bir yere götürerek bıraktıkları, iletişim tespit dökümlerine göre olay günü olan 10/5/2016 tarihinde maktulün baz istasyonu bilgisinin saat 12:13 ila 19:00 saatlerine kadar sanıklar [S.Ç. ve Y.Ç.nin] ikametinin bulunduğu baz istasyonlarından sinyal verdiği, [başvurucunun] olayın olduğu saatlerde olay mahallinde bulunmadığının baz istasyonu bilgisinden anlaşıldığı, saat 20:03'de sanık [S.Ç.nin] [başvurucuyu] arayıp 57 saniye görüşmesinden sonra [başvurucunun] cep telefonunun saat 21:19 itibariyle sanık [S.Ç.nin] ikametinin bulunduğu baz istasyonundan sinyal vermeye başladığı, yine son olarak sanık[lar] [Y.Ç. ve başvurucunun] kullanımında olan cep telefonlarının olayın hemen akabinde 11/5/2016 günü saat 03:11'de maktülün araç içerisinde bulunduğu mahalden baz istasyonu sinyali verdiğinin anlaşıldığı, oluşun bu şekilde gerçekleştiği kabul edilerek;

 

Her ne kadar sanık[lar] [başvurucu ve S.Ç.nin], sanık [Y.Ç.] ile birlikte iştirak halinde tasarlayarak kasten öldürme suçundan cezalandırılmaları istemi ile kamu davası açılmış ise de; adı geçen sanıkların sanık [Y.Ç.nin] eylemine doğrudan ya da yardım eden sıfatıyla iştirak ettiklerine dair her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden, sanık[lar] [başvurucu ve S.Ç.nin] kasten öldürme suçundan cezalandırılmaları mümkün görülmemiş ancak; sanık [S.Ç.nin] olaydan hemen sonra suç delillerini yok etmek için [başvurucuyu] olay mahaline çağırdığı ve bu suça azmettirdiğinin, ayrıntılı dökümü alınarak bilirkişi raporu düzenlenen HTS kayıtlarından sabit olduğu anlaşılmakla, tanık [S.nin] de olay günü [başvurucuyu] diğer sanık [Y.Ç.] ile birlikte evden çıkarken gördüğünü beyan ettiği, ayrıca sanık [Y.Ç.nin] 30/11/2017 tarihli celsedeki beyanında kendisinin maktulü öldürdükten sonra [başvurucunun] kendisine yardım ettiğini, evi temizlediklerini söylediği hususu da göz önünde bulundurulduğunda; her ne kadar sanıklar [S.Ç. ve başvurucu] üzerilerine atılı suçlamayı kabul etmemiş iseler de, sanıkların kendilerini suçtan ve cezadan kurtarmaya yönelik ve çelişen savunmalarına itibar edilmeyerek; sanıklar [S.Ç. ve başvurucunun] sabit olan eylemlerinin suç delillerini yok etme gizleme veya değiştirme suçuna uyduğu anlaşılmakla sanıkların sabit olan bu suçundan dolayı eylemlerine uyan, 5237 sayılı TCK'nun 281/1. maddesi gereğince, suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, sanıkların suç sebep ve saikleri ile dikkate alınarak takdiren ve teşdiden ayrı ayrı 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanıkların duruşmalarda mahkeme heyetine karşı saygılı tutumları, geçmişi ve sosyal ilişkileri, fiilden sonraki davranışları ile cezanın fail üzerinde göstereceği olası etkileri sanık lehine hafifletici sebep kabul edilerek 5237 sayılı TCK'nun 62/1. maddesi gereğince ceza taktiren 1/6 oranında indirilerek, sanıkların 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ..."

 

15. Tanık S.K.nın hükme de esas alınan 30/11/2017 tarihli 5. celsedeki beyanı şu şekildedir:

 

"... sanıklar [S.Ç. ve Y.Ç.yi] tanırım, aynı binada komşuyduk, benim üst katımda bulunan dairede ikamet ediyorlardı, [başvurucuyu] da gelip giderken gördüm, ben olay günü akşam 17:30 veya 18:00 civarıydı, çocukları okuldan almıştım, evin önüne geldiğimde siyah renkli [P.] marka bir araç evin önünde duruyordu, içinde bir şahıs eve bakıyordu, daha sonra eve girdim, başka da kimseyi görmedim, aynı gün akşam bir iki saat sonra üst kattan bir gürültü geldi, bağrışma tepinme gibi sesler geliyordu, polisi arayacaktım, sonra kapıyı açtım, [S.Ç.] ile çocuklarını merdivenlerden inerken gördüm, [S.Ç.ye] ne olduğunu sordum, eşim ile abisi tartışıyorlar karışma dedi, [S.Ç.nin] de üstü başı düzgündü ve herhangi bir panik hali yoktu, sonra kapıyı kapattım, sesler kesildi, ben de polisi aramaktan vazgeçtim, sonra ne olduğuna bakmak için kapıyı açtım, [Y.Ç.yi] merdivenlerde gördüm, ne olduğunu sordum, o da bana abimle tartıştık dedi, herhangi bir garip hali yoktu, üstü başı düzgündü, [başvurucu] da [Y.Ç.nin] arkasından geliyordu, onunla herhangi bir konuşmam olmadı, birlikte aşağıya indiler, daha sonra herhangi bir gürültü duymadım, bu olaylar çarşamba günü olmuştu, pazartesi günü polisler beni aradığında cinayetten haberdar oldum ..."

 

16. İstinaf kanun yoluna başvurulması üzerine karar, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin (Ceza Dairesi) 24/12/2018 tarihli kararı ile kaldırılmış ve başvurucunun müşterek fail sıfatıyla kasten öldürme suçundan 25 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 

17. Ceza Dairesi, gerekçesinde;

 

i. Sanık Y.Ç.nin eşi S.Ç.yle Ağrı Cumhuriyet Başsavcılığına giderek maktul M.M.A.yı öldürdüğünü söyleyip eşiyle birlikte teslim olduğu, her iki sanık ile yapılan şifahi görüşmede sanık Y.Ç.nin maktulün 11/5/2016 gecesi 22.30 sıralarında elinde bıçakla kapısına dayandığını ve kapıyı açınca üzerine saldırdığını, bunun üzerine kendini korumak için mutfaktan eline geçirdiği bıçakla onu öldürdüğünü, sonrasında çuvala koyup bir araca taşıdığını, cesedi yakmak istediğini ancak bunda başarılı olamadığını beyan ettiği,

 

ii. Sanık Y.Ç. ve S.Ç.nin ikamet ettikleri dairenin alt katında oturan ve apartmanın yöneticisi olan tanık S.K.nın 16/5/2016 tarihinde alınan ifadesinde 11/5/2016 tarihinde saat 16.00-17.00 sıralarında üst kattan bağrışma sesi duyduğunu, bakmak için dış kapıdan çıktığında sanık S.Ç.nin üç çocuğu ile evden ayrılmakta olduğunu görüp ne oluyor diye sorduğunda S.Ç.nin "Sen karışma abisi ile tartışıyor sorun yok." diye cevap verdiğini, bunun üzerine aile meselesi diye düşünüp tekrar evine girdiğini ancak bir süre sonra tekrar bağrışma sesleri geldiğinde dışarı çıkıp baktığında sanık Y.Ç. ile aynı eve sık sık gelip giden Trabzonlu olarak bildiği ve daha sonra teşhis ettiği başvurucuyu gördüğünü söylediği,

 

iii. Bilirkişi beyanı ve HTS kayıtlarına göre başvurucunun kullanmakta olduğu 0542736**** numaralı GSM hattının takılı bulunduğu telefonun 10/5/2016 günü saat 21.19'dan itibaren diğer sanıklar Y.Ç. ve S.Ç.nin ikametgâhının bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiğinin tespit edildiği,

 

iv. Neticede gelişen olaylar nedeniyle başvurucunun da bulunduğu sırada sanık Y.Ç. ile birlikte M.M.A.yı Y.Ç.nin evinde domuz bağı ile bağlayıp tek bir bıçak darbesiyle öldürdükleri, daha sonra maktulü battaniyeye sarıp eve gelirken kullandığı ve emaneten aldığı otomobile koyup kapılarını kilitleyerek uzak bir mesafede terk ettikleri sırada ateşe verdikleri ancak cesedin tutuştuysa da yanmadığı, bilahare her iki sanığın evdeki kanları temizledikleri, bu suretle başvurucu ve Y.Ç.nin irade birliği içinde maktulü asli fail sıfatıyla öldürdükleri,

 

v. Her ne kadar başvurucu suçlamayı inkâr etmekte ise de tanık S.K.nın her iki sanığı olay anında merdivenlerden inerken görmesi, HTS raporlarına göre başvurucunun Y.Ç. ile birlikte aynı evde bulunduğunun anlaşılması, ayrıca domuz bağı olarak bilinen bağlamanın bir kişi tarafından yapılamayacağı da dikkate alındığında başvurucunun da öldürme eylemine asli fail sıfatıyla katıldığı anlaşıldığından katılan vekilinin istinaf talebinin kabulü ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince cezalandırılması gerektiği hususlarına dayanmıştır.

 

18. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 15/1/2020 tarihli ilamıyla kasten öldürme suçu yönünden Ceza Dairesi kararının onanmasına, bir üyenin başvurucu hakkında 5237 sayılı Kanun'un 281. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince hüküm kurulması gerektiğine dair ayrık görüşü ile karar vermiştir.

 

19. Başvurucu 27/3/2020 tarihinde başvuruda bulunmuştur.

 

IV. İLGİLİ HUKUK

 

20. İlgili hukuk için bkz. 5237 sayılı Kanun'un 37., 81., 281. ve 62. maddeleri.

 

V. İNCELEME VE GEREKÇE

 

21. Anayasa Mahkemesinin 2/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

 

A. Başvurucunun İddiaları

 

22. Başvurucu; olayda maktulün ağzının bantlı olarak bulunmadığını, Ceza Dairesinin kabulünün otopsi raporuyla çeliştiğini, HTS ve telefon inceleme raporlarında olayın gerçekleştiği belirtilen saat 21.19'un öncesinde kendisinin olay yerinde olmadığı kanaatine ulaşıldığı hâlde Ceza Dairesince bir gerekçe sunulmadan olayın 22.30'da gerçekleştiğinin kabul edildiğini, savunmalarının aksini doğrulayan bir delil olmadığını, maktulün üzerinden başvurucunun DNA'sının çıkmadığını, delil araştırılmasına dair istemlerinin karşılanmadığını ve esasa etkili itirazlarının olağan kanun yollarında yapılan incelemelere dair kararlarda karşılanmadığını ileri sürmüştür.

 

B. Değerlendirme

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir

 

Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan gerekçeli karar hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

 

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

 

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

2. Esas Yönünden

 

a. Genel İlkeler

 

25. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir.Bununla birlikte Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli olarak yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın 36. maddesi ve 141. maddesinin üçüncü fıkrası ışığında yorumlandığında adil yargılanma hakkı gerekçeli karar hakkını da güvence altına almaktadır. Öte yandan adil yargılanma hakkı, doğası gereği gerekçeli karar hakkını da içermektedir. Bu sebeple gerekçeli karar hakkı Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel güvencelerinden biridir (Hilmi Kocabey ve diğerleri, B. No: 2018/27686, 17/11/2021, § 77).

 

26. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

 

27. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

 

28. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35). Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

 

29. Öte yandan istinaf/temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus istinaf/temyiz merciinin bir şekilde istinafta/temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Yasemin Ekşi, § 57). Ancak istinaf/temyiz incelemesi sırasında ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların istinaf/temyiz mercilerince cevapsız bırakılmış olması gerekçeli karar hakkının ihlaline neden olabilir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Caner Kandırmaz, B. No: 2013/3672, 30/12/2014, § 31).

 

30. Anayasa Mahkemesinin gerekçeli karar hakkı bağlamındaki görevi uyuşmazlığın esası yönünden önem taşıyan meselelere ilişkin olarak derece mahkemelerinin ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koyup koymadıklarının incelenmesinden ibarettir. Anayasa Mahkemesinin derece mahkemesinin gerekçelerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleme görevi bulunmadığı gibi derece mahkemesi kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek de Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Halit Kabadağ, B. No: 2019/3589, 23/11/2021, § 30).

 

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

 

31. Somut olayda Mahkemece, sanık S.Ç.nin olaydan hemen sonra suç delillerini yok etmek için başvurucuyu olay yerine çağırdığının ve bu suça azmettirdiğinin ayrıntılı dökümü alınarak bilirkişi raporu düzenlenen HTS kayıtlarından sabit olduğu, tanık S.K.nın de olay günü başvurucuyu diğer sanık Y.Ç. ile birlikte evden çıkarken gördüğünü beyan ettiği, ayrıca sanık Y.Ç.nin 30/11/2017 tarihli celsedeki beyanında; M.M.A.yı öldürdükten sonra başvurucunun kendisine yardım ettiğini ve evi temizlediklerini söylediği, başvurucunun olayın olduğu saatlerde olay mahallinde bulunmadığının baz istasyonu bilgisinden anlaşıldığı gerekçeleriyle başvurucunun suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 

32. İstinaf kanun yoluna gidilmesi üzerine Ceza Dairesince; başvurucunun telefonunun olay gecesi saat 21.19'dan itibaren diğer sanıklar Y.Ç. ve eşi S.Ç.nin ikametgâhının bulunduğu baz istasyonundan sinyal verdiğinin tespit edildiği, ayrıca domuz bağı olarak bilinen bağlamanın bir kişi tarafından yapılamayacağı da dikkate alındığında başvurucunun öldürme eylemine asli fail sıfatıyla katıldığı gerekçesiyle yerel mahkemenin kararı kaldırılarak kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 

33. Başvurucu Ceza Dairesinin yerel mahkemenin gerekçeli kararında kasten öldürme fiilinin gerçekleştirildiği zamandan farklı bir zaman tayin etmesine rağmen gerekçeli kararında buna ilişkin gerekçelere yer vermediğini öne sürmektedir. Bunun için öncelikle tanık S.K.nın ayrıntılı beyanlarının alınarak başvurucuyu ilk defa ne zaman gördüğünün, olay saatinin ne zaman olduğunun tereddüte yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu konuda HTS kayıtları ile tanık S.K.nın beyanları arasındaki uyumsuzluğa ise ayrıca vurgu yapılmaktadır. Dahası duruşma tutanaklarından, başvurucu ile ilgili olayın aydınlatılmasına yönelik olarak sanık S.Ç.ye soru sorulup sorulmadığı da anlaşılamamaktadır. Sanık S.Ç. yargılamanın 8/12/2016 tarihli birinci celsesinde yaptığı savunmada, eşinin bıçağı alıp maktule vurduğunu görmediğini beyan etmiştir. Ancak olayın oluş şekline yönelik olarak çok önemli olan domuz bağı gibi hususların sanık S.Ç.ye sorulmadığı görülmektedir.

 

34. Keza Ceza Dairesince başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı verilirken maktulün domuz bağı şeklinde bağlanarak çuval içine konulmuş hâlde bulunması dikkate alınmış ve bir kişinin canlı hâldeki ikinci bir kişiyi tek başına domuz bağı şeklinde bağlayamayacağı, bu nedenle başvurucunun da o esnada olay yerinde olması gerektiği kararda gerekçe olarak kullanılmıştır. Ancak otopsi raporunda maktulün domuz bağıyla bağlandıktan sonra öldürüldüğüne ilişkin bir belirlemenin olmadığı dikkate alındığında Ceza Dairesinin bu yöndeki gerekçesinin yeterli olmadığı öne sürülmektedir. Yine sanık Y.Ç.den maktulün ne zaman domuz bağı ile bağlandığı, yalnız mı ya da başvurucu ile mi bağladığı hususları sorulmadığı ve sanık Y.Ç.nin görece yüzeysel anlatımları ile yetinildiği vurgulanmaktadır.

 

35. Başvurucu müdafii savunmasında, olay yerinde, maktulün üzerinde ya da otomobilde başvurucunun DNA örneklerine rastlanmadığını belirttiği ve savunmasını -diğerlerinin yanında- bu olgu üzerinde de temellendirdiği anlaşılmaktadır. Adli tıp raporunda da maktul ve sanık Y.Ç.nin DNA profilinden farklı erkek cinsiyetli DNA profilinin tespit edildiği, yine en az biri erkek, birden fazla şahsa ait olabilecek karışık DNA profili tespit edildiği, elde edilen DNA profilinin maktul, sanıklar Y.Ç. ve S.Ç.nin DNA profilini içermediği tespitlerine yer verilmiştir (bkz. § 11).

 

36. Adli tıp raporunun tespitleri de dikkate alındığında sanık Y.Ç. ve maktul haricindeki erkek cinsiyetli kişinin kim olduğunun gerekçeli karar hakkı açısından araştırılması zarureti ortadadır. Buna karşılık başvurucudan usulüne uygun şekilde DNA örneği alınıp bu yönde bir mukayesenin yapıldığı duruşma tutanaklarından da anlaşılamamaktadır. Adli tıp raporunun bu yönüyle Ceza Dairesi tarafından irdelenmediği anlaşılmaktadır. Keza sanık Y.Ç. ve maktul haricindeki erkek cinsiyetli bir kişiye ait DNA profilinin kime ait olduğunun tespitine yönelik olarak resen ya da Mahkemenin suç duyurusunda bulunmasıyla açılan bir soruşturmanın bulunup bulunmadığı hususu da gerekçeli karar yönüyle irdelenmemiştir.

 

37. Aynı uyuşmazlıkla ilgili olarak diğer bir yargı merciinin farklı bir sonuca ulaştığı durumlarda bunun gerekçesinin belirtilmesi gerekir. Yargı mercilerinin bu gibi durumlarda gerekçe gösterme yükümlülüğü, sadece gerekçeli karar hakkı açısından değil aynı zamanda kişilerin hukuka olan güvenlerinin sarsılmaması için hayati öneme sahiptir. Bu çerçevede değerlendirildiğinde başvurucunun yukarıda belirtilen iddia ve itirazlarının davanın sonucuna etkili olduğu, ayrı ve açık yanıt gerektirdiği tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun açıkça yanıt verilmesini gerektiren esasa dair iddiaların gerekçeli kararda cevapsız bırakıldığı değerlendirilmiştir. Başvurucu kararı temyiz etmişse de temyiz aşamasında da bu eksikliklerin giderilemediği görülmüştür.

 

38. Sonuç olarak başvurucuya verilen 4 yıl 2 ay hapis cezası ile 25 yıl hapis cezası arasındaki farkın oluşa ilişkin değerlendirmeyi daha da önemli kıldığı nazara alındığında başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, başvurucunun cezasının azalmasına veya kalkmasına neden olabilecek türde (uyuşmazlığın çözümü için esaslı) olan iddialarının tartışılmamış ve karşılanmamış olması nedeniyle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

 

39. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

 

3. Giderim Yönünden

 

40. Başvurucu yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuştur.

 

41. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

 

42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 

VI. HÜKÜM

 

Açıklanan gerekçelerle;

 

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

 

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama yapılmak amacıyla İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi

 

1. Ceza Dairesine (E.2018/1136, K.2018/1917) iletilmek üzere Bakırköy 17. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2016/93, K.2018/150) GÖNDERİLMESİNE,

 

D. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

 

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

 

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.


Bu sayfa 121 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor