TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ERSOY SAKLICA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2019/39548) |
|
Karar Tarihi: 18/10/2022 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, psikolojik taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucu; bireysel başvuruya konu olayların gerçekleştiği dönemde Ankara Üniversitesi (İdare), Devlet Konservatuvarında sözleşmeli öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır.
3. Başvurucu hakkında 2010 ilâ 2015 yılları arasında tesis edilen idari işlemler ve bunlara ilişkin yargılama süreci şöyledir:
i. Başvurucu, 2010 yılında konservatuvarın müdürü olan H.Y. tarafından hakkında düzenlenen olumsuz sicil raporunun iptali istemiyle dava açmıştır. İdare mahkemesince İdare tarafından başvurucunun sicilinin olumsuz olarak takdir edilmesine neden olabilecek bir husus ileri sürülmediği gerekçesiyle iptal kararı verilmiştir. Bu karar, Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
ii. Başvurucu, görevi sırasında amiri H.Y.ye sözle saygısızlık ettiği gerekçesiyle tesis edilen 1/30 oranında aylıktan kesme cezasının iptali istemiyle dava açmıştır. İdare mahkemesi başvurucunun fiilinin sabit olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bu karara karşı temyiz talebinde bulunulmuş olmakla beraber başvuru tarihi itibarıyla henüz bir karar verilmemiştir.
iii. Son olarak başvurucu, görev süresinin uzatılmayarak görevine son verilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. İdare mahkemesi başvurucunun görevine devam etmesinde bir yarar olmadığına yönelik İdarece herhangi bir somut bilgi ve belge sunulmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir.
4. Başvurucu; H.Y.nin kendisine karşı kişisel husumet beslediğini, kendisini disiplin soruşturmaları, düşük sicil notları ile yıldırmaya çalıştığını, bu işlemlere karşı açtığı davalarda iptal kararları verildiğini belirterek İdareye başvuruda bulunmuştur. Kendisine bilgisayar verilmediğini, internet erişimi sağlanmadığını ve akademik görevlendirme taleplerinin yanıtlanmadığını vurgulayan başvurucu psikolojik tacize uğradığını ileri sürerek 30.000 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi İdare tarafından cevaplanmayarak zımnen reddedilmiştir.
5. Başvurucu zımnen ret işleminin iptali ile 30.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu İdareye hitaplı dilekçesindeki talep ve iddialarını yinelemiştir. İdare mahkemesi davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; İdarenin işlem ve eylemlerinden dolayı başvurucunun fiziki yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalmasını doğuran olaylar meydana gelmediği ve ortada ağır bir elem ve üzüntünün duyulmasına neden olabilecek manevi tazminat şartlarının da oluşmadığı sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Ayrıca hizmet ya da kamu görevlilerinin kusurundan kaynaklanan tazminat davalarında aranan hukuka aykırı eylem ile davacının uğradığı zarar arasından uygun nedensellik bağının bulunması koşulunun sağlandığının ortaya konulmadığı ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı vurgulanmıştır. Başvurucu tarafından idare mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusu, bölge idare mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının usule ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.
6. Başvurucu nihai kararı 5/11/2019 tarihinde öğrendikten sonra 5/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
7. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
8. Bununla birlikte başvurucu, H.Y.nin kişisel haklarını ihlal ettiğinden bahisle asliye hukuk mahkemesinde tazminat davası açmış, mahkeme H.Y.ye atfedilen eylem ve işlemlerin idari kapsamda kaldığını belirterek husumet yokluğundan davanın reddine karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunması üzerine bölge adliye mahkemesi başvurucunun ileri sürdüğü psikolojik taciz kapsamındaki eylemleri, H.Y.nin göreviyle ilgili değil salt kişisel kusuruna dayandırdığını vurgulayarak mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Mahkeme bu kez işin esası hakkında inceleme yapmış ve H.Y.nin başvurucuya yönelik psikolojik taciz olarak kabul edilebilecek davranışlarda bulunduğunun ispat edilememesi gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Bölge adliye mahkemesince bu karara yönelik istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
9. Öte yandan H.Y.nin de içinde bulunduğu bazı öğretim üyeleri hakkında başvurucunun aralarında yer almadığı bazı öğretim üyelerinin şikâyetleri üzerine Yükseköğretim Denetleme Kurulu tarafından 16/3/2018 tarihinde bir soruşturma raporu düzenlenmiştir. Raporun sonuç bölümünde H.Y. ile ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket ederek şikâyetçi öğretim üyelerinin mağduriyetlerine sebep olduğu gerekçesiyle lüzumu muhakeme kararı ve kınama cezası verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
10. Ayrıca başvurucu tarafından İdareye hitaplı, kendisine bilgisayar verilmesi ve internet erişimi sağlanması, alanıyla ilgili seminerlere ve konferanslara katılım sağlayabilmesi için kendisine müsaade edilmesi hususlarındaki muhtelif tarihlerde yazılmış dilekçeler bireysel başvuru dosyasına sunulmuştur. Bununla birlikte başvurucuya çalışır durumda bilgisayar teslim edildiğine ilişkin bilâ tarihli tutanak da bireysel başvuru dosyasında yer almaktadır.
II. DEĞERLENDİRME
11. Başvurucu; konservatuvarın müdürü olan H.Y. tarafından kendisine olumsuz sicil notu, disiplin cezası verilerek ve akabinde sözleşmesi yenilenmeyerek sistematik bir şekilde psikolojik taciz uygulandığını, bu durumun yargı kararıyla göreve döndükten sonra bilgisayar ve internet erişiminden mahrum bırakılmak ve seminer ve konferanslarda görevlendirilmemek suretiyle devam ettiğini ileri sürmüştür. H.Y. görevinden alınıncaya kadar kendisine bilgisayar dahi verilmediğini, ileri sürdüğü olaylar bağlamında kendisine sürekli ve sistematik bir şekilde psikolojik taciz uygulandığını ve bu hususta açtığı davanın reddedildiğini vurgulayan başvurucu, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Başvuru Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmiştir.
13. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme'nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
14. Anayasa Mahkemesi birçok kararında, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içermesi gerekir (Mehmet Bayrakcı, B. No: 2014/8715, 5/4/2018, § 69; Ebru Bilgin [GK], B. No: 2014/7998, 19/7/2018, § 80; Türkan Aydoğmuş, B. No: 2018/19000, 12/1/2022, § 27).
15. Muamelelerin neden olduğu sonuçların boyutu mağdurun konumuna, muamelelerin süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun cinsiyetine, yaşına ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir (Mehmet Bayrakcı, § 70; Ebru Bilgin § 81; Türkan Aydoğmuş, § 28).
16. Somut olayda başvurucu hakkında H.Y.nin konservatuvar müdürü olduğu dönemde gerçekleştirilmiş olumsuz sicil notu, aylıktan kesme cezası ve akabinde görev süresinin uzatılmayarak görevine son verilmesi şeklinde işlemler tesis edilmiştir. Başvurucu görevine son verilmesine ilişkin işlemin iptali sonrasında yeniden göreve dönmesiyle birlikte H.Y. tarafından kendisine bilgisayar verilmemesi, internet erişimine imkân tanınmaması ve görevlendirme yapılmaması gibi birtakım psikolojik taciz uygulamalarına devam edildiğini belirtmiştir. Bunun yanında başvurucu, H.Y. tarafından kendisine uygulanan bu eylem ve işlemlerin kasıtlı ve sistematik bir şekilde sürdürüldüğünü, H.Y.nin psikolojik taciz uyguladığına yönelik tespitin Yükseköğretim Denetleme Kurulunun 16/3/2018 tarihli soruşturma raporuyla da ortaya konulduğunu ifade etmiştir.
17. Öncelikle başvurucunun bahsettiği ve bireysel başvuru dosyasına da sunulmuş olan soruşturma raporunda başvurucu hakkında bir mağduriyet tespiti yapılmamıştır. Diğer bazı akademisyenlerin H.Y. hakkında şikâyetçi olması üzerine bu kişilere yönelik bir mağduriyet kanaati bildirilmiş ve H.Y. ile ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket ederek şikâyetçi öğretim üyelerinin mağduriyetlerine sebep olduğu gerekçesiyle lüzumu muhakeme kararı ve kınama cezası verilmesi yönünde görüş bildirilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun asliye hukuk mahkemesinde H.Y. hakkında açmış olduğu tazminat davasında da işin esası hakkında yapılan inceleme sonucunda H.Y.nin başvurucuya yönelik psikolojik taciz olarak kabul edilebilecek davranışlarda bulunduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
18. Yukarıda ifade edildiği üzere ilgilerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için kişiliklerinde, mesleki durumlarında veya sağlıklarında zarar ortaya çıkarması ya da ciddi bir zarar tehlikesinin söz konusu olması gerekmektedir. Her şeyden önce söz konusu eylem, işlem ya da ihmallerin ilgililer için çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eder boyuta geldiği ortaya konulmalıdır. Nitekim Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce somut başvuruyla benzer nitelikteki başvurularda bu bağlamda değerlendirmeler yapılmıştır (bir örnek için bkz. Türkan Aydoğmuş, §§ 35, 36).
19. Somut başvuruda H.Y. tarafından başvurucuya uygulanan eylem ve işlemlerden kaynaklı başvurucunun kişiliğinde, mesleki durumunda ya da sağlığında ortaya çıkmış, çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmış bir husus başvurucu tarafından ortaya konulmamıştır. Bu nedenle H.Y. tarafından uygulandığı ve psikolojik taciz olduğu iddia edilen eylem ve işlemlerin başvurucunun manevi bütünlüğünü tehdit eder boyutta, çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaştığını söylemenin mümkün olmadığı değerlendirilmektedir. Öte yandan idare mahkemesi tarafından da bu bağlamda bir değerlendirme yapılarak ortada ağır bir elem ve üzüntünün duyulmasına neden olabilecek manevi tazminat şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu nedenle derece mahkemesince de somut olayın başvurucunun maddi ve manevi varlığı üzerindeki etkilerinin tartışıldığı ve derece mahkemesi kararının bu yönde ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği sonucuna varılmıştır.
20. Açıklanan gerekçelerle bir ihlalin bulunmadığı açık olan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Recai AKYEL ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Recai AKYEL ve Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 18/10/2022 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY
1. Başvuru, psikolojik taciz nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Başvuru ile ilgili olarak çoğunluğun Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞU kararına karşı, aşağıda yer verdiğimiz sebeplerle çoğunluktan ayrılarak, başvurucunun Anayasanın 17. Maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini düşünmekteyiz.
2. Başvurucu; bireysel başvuruya konu olayların gerçekleştiği dönemde Ankara Üniversitesi (İdare), Devlet Konservatuvarında sözleşmeli öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Başvurucu hakkında 2010 ilâ 2015 yılları arasında tesis edilen idari işlemler ve bunlara ilişkin yargılama süreci incelendiğinde, Başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine dair işlemlerin ve olguların olduğu görülmektedir. Kararda yer alan olguların ve olayların özetli hali şöyledir;
i. Başvurucu hakkında olumsuz sicil raporu düzenlenmiştir.
ii. Görevi sırasında amirine/müdürüne sözle saygısızlık ettiği gerekçesiyle Başvurucuya 1/30 oranında aylıktan kesme cezası tesis edilmiştir.
iii. Görev süresi uzatılmayarak Başvurucunun görevine son verilmiştir.
ıv. Başvurucuya bilgisayar verilmemiş, internet erişimi sağlanmamıştır.
v. Akademik görevlendirme talepleri yanıtlanmamış; bu yüzden akademik ve mali haklardan mahrum bırakılmıştır.
vi. Başvurucu, idareye başvurmuş ve psikolojik tacize uğradığını ileri sürerek tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi İdare tarafından cevaplanmayarak zımnen reddedilmiştir.
vii. Başvurucu zımnen ret işleminin iptali ile 30.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle idare mahkemesinde dava açmıştır. İdare mahkemesi davanın reddine karar vermiştir.
viii. Başvurucu, amirine/müdürüne kişisel haklarını ihlal ettiğinden bahisle asliye hukuk mahkemesinde tazminat davası açmış, mahkeme amirine/müdürüne atfedilen eylem ve işlemlerin idari kapsamda kaldığını belirterek husumet yokluğundan davanın reddine karar vermiştir.
ix. Öte yandan amirinin /müdürünün de içinde bulunduğu bazı öğretim üyeleri hakkında başvurucunun aralarında yer almadığı bazı öğretim üyelerinin şikâyetleri üzerine Yükseköğretim Denetleme Kurulu tarafından 16/3/2018 tarihinde bir soruşturma raporu düzenlenmiştir. Raporun sonuç bölümünde amiri/müdürü ile ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket ederek şikâyetçi öğretim üyelerinin mağduriyetlerine sebep olduğu gerekçesiyle lüzumu muhakeme kararı ve kınama cezası verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
3. Anayasa Mahkemesi daha önce vermiş olduğu Zülküf Kılıç kararında (B.N.2018/27032), başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Elimizdeki bu başvuru bakımından da, olay ve olguların benzer nitelikte olması nedeniyle, önceki karardan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.
4. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; çalışan bireylerin maddi ve manevi varlıklarının korunması bağlamında devletin Anayasa'nın 17. maddesinin yanı sıra 5., 12., 49. ve 56. maddeleri çerçevesinde üstlenmesi gereken negatif ve pozitif yükümlülüklerinin kapsamına, başta 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ile Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) bünyesinde imzalanan sözleşmeler olmak üzere uluslararası sözleşmelere taraf olan devletlerin taahhütlerine, bu doğrultuda hayata geçirilen düzenlemelere ilişkin açıklayıcı değerlendirmelere ve genel ilkelere yer verilmiştir (Mehmet Bayrakcı, §§ 61-72, Ebru Bilgin, §§ 79-83).
5. Söz konusu değerlendirmelerde Anayasa Mahkemesi, her somut olayın kendi bütünlüğü içinde değerlendirilmesi koşuluyla bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin psikolojik taciz derecesine ulaşması için birtakım unsurların aranması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ILO ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca hazırlanan yayın ve raporlar da dikkate alındığında muamelelerin psikolojik taciz olarak vasıflandırılabilmesi için;
i. İşyeri ile ilgili olarak işyerindeki yöneticiler ve/veya diğer çalışanlar tarafından gerçekleştirilmesi ya da bu tür müdahalelere göz yumulması,
ii. Süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanması, keyfîlik içermesi, sistemli ve kasıtlı olması, yıldırma ve dışlama amacı taşıması,
iii. Mağdurun kişiliğinde, mesleki durumunda veya sağlığında zarar ortaya çıkaran ya da ciddi bir zarar tehlikesi içermesi gerekir (Mehmet Bayrakcı, § 69; Ebru Bilgin, § 80; Türkan Aydoğmuş, § 27).
6. Yine bu değerlendirmelere göre çalışanların yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşarak onların manevi bütünlüklerini tehdit eden ve psikolojik taciz olarak nitelendirilen eylem, işlem ya da ihmaller konusunda Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında devletin üstlenmesi gereken pozitif yükümlülükler temel olarak şöyle sıralanabilir:
i. Çalışanlara yönelen psikolojik taciz mahiyetindeki davranışların oluşmaması için önlemler alınması,
ii. Şikâyetleri etkili şekilde inceleyecek denetim mekanizmalarının oluşturulması,
iii. Pozitif ayrıcalıklar tanınması gereken çalışanların önündeki güçlüklerin kaldırılması ve kolaylaştırıcı imkânlardan yararlandırılmasının sağlanması,
iv. Yıldırıcı ve kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararlarının giderilmesi ya da ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulması ve suç teşkil eden durumlarda sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmalarının sağlanması,
v. Oluşan zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalarda mağdurların haklarını adil şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması ve yargılamalar sonucunda temel hakların içerdiği güvenceleri koruyacak şekilde mahkemelerce ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması (Mehmet Bayrakcı, § 71; Ebru Bilgin, § 82; Türkan Aydoğmuş, § 29),
7. Bu bağlamda, elimizdeki başvuru açısından İdarenin işlemlerinin başvurucunun yaşamına etkisi bakımından katlanılamaz bir ağırlık ve yoğunluk derecesine ulaşmadığı ve manevi bütünlüğünü tehdit etmediği, neticede psikolojik taciz boyutuna ulaşmadığı söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik olarak ileri sürdüğü ihlal iddiasının yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında ele alınması gerekir.
8. Kamusal makamlar; psikolojik taciz oluşturan durumları tespit etmekle birlikte, bu tür davranışların oluşmaması ya da telafi edilmesi amacıyla etkili önlemleri hızla almalıdır. Kamusal makamların psikolojik taciz iddiaları karşısında hızlı davranarak gerçeği ortaya çıkarması, psikolojik tacizi ortadan kaldıracak, tekrarlamasını önleyecek tedbirleri alması ve mağdurun zararlarının giderilmesini sağlamasının bir yandan kamusal hizmetin etkin bir şekilde yürütülmesine hizmet edeceği, diğer yandan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması bağlamındaki pozitif yükümlülüğün gereği olduğu söylenebilir. Bununla birlikte somut olaydaki yargı mercilerine başvurular maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı bağlamında giderim sağlayacak yol olduğu tartışmasızdır. Ancak mevcut başvurunun koşullarında başvuruların reddedilmesi nedeniyle başvurucunun var olduğu açık olan manevi zararlarının tazmin edilemediği görülmüştür. Bu bağlamda Mahkemece ulaşılan ret sonucunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının içerdiği güvenceleri koruyacak, başvurucunun zararlarını tazmin edecek şekilde ilgili ve yeterli gerekçeler içermediği sonucuna ulaşılmıştır.
9. Başvurucu, idareye başvurmuş ve psikolojik tacize uğradığını ileri sürerek tazminat ödenmesini talep etmiştir. Başvurucunun bu talebi İdare tarafından cevaplanmayarak zımnen reddedilmiştir. Başvurucunun idareye akademik görevlendirme talep başvuruları olmuş; bu başvurular ya cevapsız bırakılmış, ya da geç cevaplandırılarak taleplerin gerçekleşmesi imkansız hale gelmiştir. Karşı oy görüşümüzde; çalışan personelin herhangi bir nedenle idareye başvurmuş olması halinde, İdare tarafından yapılan başvuruların cevaplandırılması gerektiğini vurgulamak isteriz. İdare, başvuruya ister olumlu veya isterse olumsuz yaklaşsın, çalışanlarına değer ve önem verdiğini göstermek için gerekçeli kararını belirtmeli ve ilgilisine bildirmelidir. Çalışanlar, idarenin gerekçeli kararı üzerine kendi taleplerini gözden geçirebilirler, ikna olabilirler, en azından kendilerine cevap verilmesinden dolayı manen rahatlayabilirler.
10. Sonuç olarak somut başvuruda kamusal makamlar tarafından etkili önlemler alınmaması ve derece mahkemelerince ulaşılan sonuçların ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında kamusal makamlarca üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği kanaatine varılmıştır.
11. Yukarıda açıkladığımız gerekçelerle, başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine dair bir kanaatimiz oluştuğundan; çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyoruz.
Üye Recai AKYEL |
Üye Selahaddin MENTEŞ |