YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Boşanmada, eşi ile ilgilenmeyen ve bu nedenle kusurlu olan erkeğin ne kadar manevi tazminat ödemesi gerektiği hakkında örnek Kr.

Karar Özeti

Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını, öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır.

Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamış olup, davalı-davacı kadın için 25.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir.

Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminatın Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50. ve devamı maddeleri hükmü nazara alındığında uygun bulunmuştur.

Karar

 

 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

 

10. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2017/118

 

Karar Numarası: 2017/310

 

Karar Tarihi: 05.04.2017

 

Mahalli mahkemece verilen karara karşı taraflarca tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olup, ön inceleme aşaması tamamlandıktan ve incelemenin duruşma yapılmadan karar verilmesi mümkün bulunan hallerden olduğu anlaşıldıktan sonra duruşmasız olarak yapılan inceleme neticesinde:

 

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

 

İDDİA VE SAVUNMA:

 

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, tarafların 11/05/2013 tarihinde evlendiklerini, müvekkilinin bankada bölge satış yöneticisi ünvanı ile çalışırken 15/12/2012 tarihinde yapılan nişan sonrasında Kıbrıs'a tayininin çıktığını ve Girne'ye yerleştiğini, bu nedenle evlilikten sonra Girne'ye yerleştiklerini, müvekkilinin davalıya duyduğu aşk ve beslediği sevgi ile evlendiğini, nikah sonrasında yurt dışına balayına gittiklerini, her şeyin güzel olduğunu, müvekkilinin kendisini mutlu hissettiği bir dönem yaşandığını, nikah ve balayı sonrası yaz dönemine denk geldiğinden davalının anne ve kız kardeşinin sık sık ortak konuta geldiklerini, tatil tadında bir yaz dönemi geçirdiklerini, bu süreçte evilikte bir sorun olmadığını, yaz bitip misafirler gidince baş başa kaldıklarını, müvekkilinin davalıya korunmamalarına rağmen neden çocuk sahibi olamadıklarını sorduğunu, davalının daha önce bir hastalık geçirdiğini, lenf kanseri olduğunu, tedavi sırasında yumurtalıklarının hasar gördüğünü ve çocuk sahibi olamayacağını ifade ettiğini, müvekkilinin bunu o gün öğrendiğini, oysa müvekkilinin evlilik öncesi çocuk hayali kurduğunu, davalının durumu öğrenmesi üzerine yıkıma uğradığını, eşini seven ona değer veren müvekkilinin üzülmüş de olsa durumu kabullenmeye çalıştığını, çocuk sahibi olabilme hususunda çözüm aradığını, çözüm bulunması hususunda davalının çaba sarf etmediğini, bilakis reddettiğini, davalının bu itiraftan sonra sık sık tartışma çıkardığını, günün birinde kendisinden soğuyacağını öne sürmeye başladığını, müvekkilinin sık sık çıkan tartışmalardan rahatsız olduğunu, gergin ve tartışma ortamı nedeniyle davalıdan uzak durmaya başladığını, davalının psikolojisinin bozulduğunu görünce müvekkilinin tekrar çalışmaya başladığı takdirde durumunun düzeleceğini düşünerek bankada işe girmesini sağladığını, davalının 2013 yılı Aralık ayında işe başladığını, 15 Aralık 2013 - 30 Ocak 2014 tarihinde eğitim için İstanbul'a geldiğini ve evlilikteki sıkıntılarını aile ve arkadaşlarıyla paylaştığını, bunun sorunları daha da büyüttüğünü, davalının İstanbul'da olduğu süreçte evde yalnız kalan müvekkilinin sorunlar nedeniyle evliliği değerlendirme ihtiyacı hissettiğini, mutlu olmadığını anladığını, davalının durumu sorgulamaya başladığını, tartışma çıkararak müvekkiline psikolojik baskı uyguladığını, müvekkilinin bu gergin ortamda psikolojisinin bozulduğunu, Şubat ayı içinde boşanmak istediğini söylediğini, bunun üzerine davalının İstanbul'a geri döndüğünü, müvekkiline "başka biri mi var onun için mi ayrılmak istiyorsun bana niye yaklaşmıyorsun neden erkek arkadaşlarınla takılıyorsun cinsel tercihlerin mi değişti, sen eş cinsel misin" gibi sorular sorup baskı yaptığını, onurunu kırdığını, daha sonra bunu davalının bilinçli olarak boşanmaya neden yaratmak için yaptığını anladığını, delil üretme ve toplama amacıyla geri geldiğini anladığını, müvekkilinin gerçekte böyle bir durum olmamasına rağmen eşcinsel olduğunu kabul ettiğini beyan ederek "ne olacaksa olsun dediğini", bu tartışmadan sonra sebebi yarattığını düşünen davalının her şey aramızda kalacak diyerek anlaşmalı boşanma yapılacağı izlenimi yaratarak İstanbul'a geldiğini, bu süreçte müvekkili ile davalı arasında bankanın e-posta sistemi üzerinden yapılan yazışmalar bulunduğunu, davalının müvekkilinin bu beyanına inanmadığını ancak istediği sebebin verdiği rahatlıkla sıcak davrandığını, davalının eşyalarını toplamak için annesi ile ortak konuta geldiğini, davalının annesinin müvekkiline "sen ne biçim adamsın, böyle adamları tek kurşunla vuracaksın, yaşatmayacaksın" dediğini, müvekkilinin gereken yardımı yaptığını, kargo hizmetini bile temin ettiğini, davalının mağdur olmaması için ricalarda bulunarak davalının İstanbul'da ailesine yakın bir şubede çalışmasını ve tayinini sağladığını, davalının mağdur olmaması ve üzülmemesi için hesabına düğündeki takılar ve birikim açıklamasıyla 50.000,00 TL havale yaptığını, davalının annesi ile birlikte eşya toplamak için geldiğinde o parayı davalının ablasının hesabına havale yaptığını, davalının işte olduğu sırada buzdolabında bulunan donmuş yiyecekler ve müvekkiline ait kişisel eşyaların dahi toplandığını, götürüldüğünü, 28/03/2014 tarihinde ortak konuttan ayrılan davalının evden ayrılırken müvekkilinden talebi bulunmadığını, İstanbul'da ailesine yakın yaşamak için anlaşmalı boşanmak istediğini, Kıbrıs' tan ayrıldıktan sonra görüşmediğini, davalının ablasının 07/04/2014 tarihinde kendine ait telefondan müvekkiline ait telefonu arayarak avukat sıfatıyla 100.000,00 TL verirsen anlaşmalı olarak boşanırsınız, vermezseniz çekişmeli dava açarız elimde eşcinsel olduğuna dair kanıtlar var, işin işine ailen ve banka da girer seni rezil ederiz, işin içine anneni babanı da sokarım parayı verirsen onlar üzülmemiş olur onlara yazık değilmi dediğini, müvekkilinin telefonuna mesaj gönderildiğini, söz konusu telefon konuşması ve mesaja ilişkin şahıs hakkında tehdit, hakaret ve şantaj suçlarından şikayetçi olduklarını, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı bakanlık muhaberede soruşturma yapıldığını, tüm olanlar karşısında müvekkilinin davalı ve ailesince tuzağa düşürüldüğünü, amaçlarının yüklü menfaat elde etmek olduğunu, düğünde takıların bedeline, işe girmesine, tayin olmasına rağmen 100.000,00 TL gibi astronomik bir rakam talep edildiğini, talep olmadığı takdirde tehdit, şantaj gibi gayri ahlaki ve gayri hukuki yollarla temin etmeye çalıştıklarını, tüm bu nedenlerde tarafların TMK'nın 162-161 maddeleri uyarınca boşanmalarına, müvekkili lehine 50.000,00 TL maddi tazminat, 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

 

Davalı- karşı davacı vekili karşı dava ve cevap dilekçesinde özetle, evliliğin bitmesine neden olanın davacı-karşı davalının eş cinsel, kendi deyimiyle homoseksüel olması olduğunu, 2014 Şubat ayı sonuna kadar hiç bir sorun yaşanmadığını, davacı- karşı davalının dilekçesinde eş cinsel olduğunu beyan ettiğini ikrar ettiğini, yine davacının müvekkiline değil annesine ablasına ve arkadaşına da eşcinsel olduğunu itiraf ettiğini, hatta anlaşmalı boşanma hususunda anlaştıklarını, 100.000,00 TL tazminat teklif ettiğini, bir yıl dolmadığı için bekleme kararı aldıklarını, birden tavır değiştirerek anlaşılmaz bir şekil ve üslupla hareket ettiğini, dava dilekçesinde senaryo ve kurguyu o dönemde oluşturduğunu, davacının müvekkilinin 2013 yaz sonunda daha önce hastalık geçirdiği için çocuğu olmayacağını söylediği iddia edilmiş ise de davacının soğuduğunu, yaz sonundan sonra başlayan sert tartışmaların yaşandığı dönemin 2013 yılı Kasım ayına denk gelen dönem olduğunu, müvekkilinin eğitim için İstanbul'a geldiğini ve ailesi ve arkadaşları ile sorunları paylaştıktan sonra sorunların büyüdüğünü iddia ettiğini, oysa davacının müvekkiline gönderdiği yazılardan satılık ev araştırdıkları ve aşk dolu mesajlar bulunduğunu, davacının 06/01/2014 tarihinde müvekkilinin ablasına attığı mail de albümü yeniden yaptırdıklarını bildirdiğini, ortak kasada bulunan takıları eşine kasadan aldırdığını, takıları müvekkilin ailesine bozdurup havale etmek için teslimini istediğini, takılara ilişkin müvekkilin ablası ile yapılan yazışmaların hiç bir olumsuzluk olmadığını, sevgi dolu sözler içerdiğini, davacının müvekkilinin kıdem tazminatı olarak aldığı 7.000,00 TL ile takı tutarı olan 35.040,00 TL yi davacının gönderdiğini, açıklama bölümünde de belirtildiğini, çocuk olmadığından bahisle bir olumsuzluk olmadığını, müvekkilinin 10 yıl önce lenf kanseri olup iyileştiğini, hastalığı saklamadığını, yaşanıp atlatılan bir süreç olduğunu, bu durumu tüm çevresinin bildiğini eşinden saklamasının anlamsız olduğunu, hatta davacının çok şey yaşamışsın sana bir kez daha aşık oldum dediğini, müvekkilinin çocuğu olmayacağına dair tıbbi bir bulgu olmadığını, müvekkilinin istemesine rağmen davacının önce birikim yapıp ev almak istediğini, davacının davalının anne ve kız kardeşinin sık sık ortak konuta geldikleri yolundaki iddiasının doğru olmadığını, bir kez gidip 12 gün kaldıklarını, müvekkilinin ablasının 7 gün kaldığını, bu süreçte de satılık evlere bakıldığını, akşam gelen davacıya ziyafet sofraları hazırlandığını, davacının anne ve babası ile müvekkilinin çok iyi geçindiğini, tüm eşyaların müvekkili tarafından götürüldüğü iddiasının asılsız olduğunu, mobilyalı kiralık evde oturduklarını, sadece müvekkilince götürülen mutfak, çeyiz eşyaları, nevresim takımları ve şahsi eşyaların alındığını, davacının müvekkiline bir mektup verdiğini, okuyunca da elinden aldığını, bu mektupta eşcinsel olduğunu itiraf ettiğini, biseksüel olmadığını, erkeklerden hoşlandığını, 13 yaşında iken bir olay yaşadığını, daha sonra spor salonunda tanıştığı E. T.'ya aşık olduğunu, müvekkiline hiç bir zaman o kadar aşık olmadığını, yanında sevgilisi E. T.'ya eşine itiraf ettiğine dair mesaj çektiğini, karşı tarafın aşkım neden söyledin dediğini, belki erkek değil kız nereden bileyim diye sorması üzerine aradığını ve sesini dinlettiğini, E. T. ile öpüşürken çekinmiş fotoğraflarını cep telefonundan gösterip hemen sileceğini söylediğini, müvekkilinin başka kim bu gerçeği biliyor diye söylediğinde eski müdürlerinden E. T. biliyor diye söylediğini, müvekkilinin eski müdürü hanımına mail gönderip durumu sorduğunu ve müdürünün doğruladığını ve kimseye söylenmemesi yönünde telkinde bulunduğunu, davacının müvekkiline ısrarla eşcinsel olduğunu, her iki aileye de söylememesini gerekirse alkol, kumar vesaire demesini telkin ettiğini, yakın arkadaşlarının taraflarla konuşmak üzere Kıbrıs a gittiğinde davacının eş cinsel olduğunu, yakın arkadaşları olan T. S.'e de itiraf ettiğini, müvekkilinin boşanıyoruz biz ayrıldık demesine anlam veremeyen müvekkilinin annesinin davacı ile konuşmak için Kıbrıs'a gittiğini, davacının özür dileyerek kızınızı mutlu edeceğimle söz verdim ama tutamadım dediğini, müvekkilinin annesine davalıya ilgi duymadığını, hatta senin anlayacağın dille ibneyim dediğini, annesinin de madem ibne idin benim kızımdan ne istedin ne biçim adamsın dediğini, davacının eş cinsel olduğunu itiraf ettikten sonra gerek eşine gerek ailesine ve arkadaşlarına ben iflah olmam şeklinde duygu sömürüsü yapıp binlerce kez özür dilediğini, müvekkilinin en yakın akrabaları ve davacının ailesine tek kelime söylemediklerini, davacının fütursuzca sanal alemde eş cinsel söylem fotoğraf ve paylaşımlarını sergilediğini, geçici olmayan hayat boyu duyulacak elem ve acı ile ruhsal dengesi bozulan müvekkilinin psikolojik tedaviye başladığını, tarafların evliliğinin başlarda çok iyi gittiğini, müvekkilinin her şey iyi giderken Şubat ayı sonunda davacı kocanın aniden seninle konuşmak istiyorum diyerek başladığını, sonrasında müvekkiline seni artık sevmiyorum yapamıyorum boşanmak istiyorum demesi üzerine şoka girdiğini, müvekkilinin davacının ayrılmak istediğini söylemesi üzerine bir süre Türkiye ye geldiğini, müvekkili Türkiye'ye indiğinde yeniden deneyelim şeklinde mesaj attığını, eşinden benim bu halim iflah olmaz şeklinde cevap geldiğini, bunun üzerine müvekkilinin ablasının davacıya çocukluk yapıyorsunuz ikinizi de kaale almıyorum dediğini, davacının karşılık olarak içinde yaşadıklarımı kimseye anlatamıyorum kimsenin de bunu anlamasını beklemiyorum ona haksızlık ettim onun bunu bilmesi gerektiğini düşündüm ben kendimi kolay toparlayacağıma inanmıyorum onu üzmek istemedim dediğini, eş cinselliğin ipuçlarını verdiğini, iç çekişmelerini yansıttığını, bunların üzerine davacının müvekkiline psikolojik şiddet uyguladığını, yalnızlığa mahkum ettiğini, evde yemek yemediğini, sabaha karşı geç ve alkollü geldiğini, davacının 13 yaşında iken evlilik öncesi mahalleden bir erkekten hoşlandığını bir şeyler yaşandığını itiraf üzerine bu evliliğin iptal edilmesini istediğini, yaşam tarzını ve cinsel tercihini gizlemek için evliliği yaptığını, evliliğin iptalinin gerektiğini, şayet davacının evlilik öncesi değil sonradan bir yaşam tercih etmiş ise evliliğin bitmesine tek sorumlu olduğunu kusurlu olduğunu, bu nedenle evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanmayla sonlandırılmasına karar verilmesini istemiş, 100.000,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

 

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:

 

İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde, tarafların 11/05/2013 tarihinde evlendikleri, müşterek çocuklarının bulunmadığı, tüm dosya kapsamına göre, davalı-davacının, davacı-davalının eşcinsel olduğu yönünde kendi aile bireyleri ve arkadaşlarıyla konuştuğu, bu konuda davacı-davalının iş arkadaşı olan tanık E. T. ile davacı-davalının eşcinsel olduğu konusunda yazışmalar yaptığı, davacı-davalının ise davalı-davacı tanığı T.'nın yanında kadınlara ilgi duymadığını, kadınlardan hoşlanmadığını söylediği, tanık T. tarafından kendisine ne sebeple davalı-davacı ile evlendiği ve birliktelik yaşayabildiği sorulduğunda "dar bir delik erkek girdiğinde boşalır" diyerek gayet rencide edici biçimde konuştuğu, sosyal medyaya eşcinselliği çağrıştıracak fotoğraflar koyup yazışmalar yaptığı, hatta bu yazışmaları eşinin ve yakın sosyal çevresinin bilmediği "…" isimli sosyal medya hesabından yaptığı, bu hesaptan tanık E. T. ile çekilmiş fotoğraflarını paylaştığı, davalı-davacının annesine ve ablası tanık Ö. K.'a dahi eşcinsel olduğunu söylediği, tüm bu sebeplerle evlilik birliğinin her iki taraf için de devamı artık kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının kabulü ile boşanmaya karar verilmesinin, boşanmayı gerektiren olaylarda davacı-davalının davalı-davacıya oranla daha ziyade kusurlu sayılmasının zorunlu olduğu, yine her ne kadar davacı-davalı vekili dava dilekçesinde TMK 162 maddesi uyarınca boşanmaya karar verilmesini de istemiş ise de TMK 162 maddesi şartlarının oluşmadığı, zira bu maddeye göre boşanmaya karar verilebilmesi için eşlerden her birinin diğerinin hayatına kast etmesi, eşine pek kötü davranması yahut ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunmasının gerektiği, her ne kadar davalı-davacı tarafça davalı-davacının daha önce geçirdiği kanser rahatsızlığı nedeniyle çocuk sahibi olamayacağı belirtilmiş ve bu durum evliliğin temelinden sarsılmasına sebep olabilecek ise de tüm dosya kapsamı, davacı-davalının davacı -davalı tanıkları Ö. ve T.'nın yanında dahi eşcinsel olduğu yönündeki açık beyanı, yine davalı-davacı tanığı Ö. tarafından belirtildiği üzere davacı-davalının en büyük istediğinin ev sahibi olmak olup 2016 yılına kadar çocuk sahibi olmak istemediğini, ancak ev aldıktan sonra çocuk sahibi olmak istediğini belirtmesi ve bir taraftan eşini istemediğini, eşcinsel olduğunu, kadınlardan hoşlanmadığını belirten davacı-davalının diğer taraftan eşinden çocuk sahibi olmayı istemesinin hayatın olağan akışına ters olduğu, davalı-davacının çocuk sahibi olabilmesi tıbben mümkün değilse bile bunun davacı-davalı açısından evlilik birliğini temelinden sarsan bir sebep olarak kabul edilemeyeceği anlaşıldığından bu konuda ayrıca araştırma yapılmadığı ve davalı-davacı yönünden kusur tespitinde dikkate alınamayacağı, her ne kadar davalı-davacı vekili öncelikle evliliğin iptalini istemiş ve TMK 149/2 maddesine göre eşinde bulunmaması, onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenilmesi evliliğin nispi butlan ile butlanına sebep olup davacı-davalı tarafın eşcinselliği de bu madde kapsamında nispi butlan sebebi ise de davalı-davacı hakkında aldırılan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi ile Adli Tıp Kurumu raporlarında davacı-davalının eşcinsel olup olmadığı yönünde kesin bir görüş bildirilemediği, bu nedenle evlilik tarihinde davacı-davalıda eşcinsellik hali olup olmadığı tespit edilemediğinden karşı davada evliliğin iptaline değil yukarıda açıklanan gerekçeyle evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı olarak boşanma kararı verilmesi gerektiği, davacı-davalının, davalı-davacıdan manevi tazminat, davalı-davacının ise davacı-davalıdan maddi-manevi tazminat talep ettiği, boşanmayı gerektiren olaylarda yukarıda açıklanıp belirtildiği üzere davacı-davalı, davalı-davacıya oranla daha ziyade kusurlu olduğundan davacı-davalının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin zorunlu olduğu, boşanmayı gerektiren olaylarda davalı-davacı, davacı-davalıya oranla daha az kusurlu olduğundan ve davalı-davacının mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedeleneceğinden davalı-davacının maddi tazminat talebinin, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden davalı-davacının kişilik hakları saldırıya uğradığından manevi tazminat talebinin kabulünün gerektiği ancak, maddi - manevi tazminat miktarları belirlenirken her iki tarafın sosyo-ekonomik durumu, boşanmayı gerektiren olayların niteliğinin dikkate alınmasının gerektiği gerekçesi ile kadın yararına 25.000,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

 

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:

 

Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle, müvekkilinin çok kısa süren ancak hayatını geri dönüşümsüz şekilde maddi-manevi zarara sokan evlilik için mahkemece hükmedilen tazminatın gerek tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına gerekse evlilik birliği için müvekkilince yapılan fedakarlıklar, yaşananların ağır ve sıra dışılığı düşünüldüğünde çok alt düzeyde ve tatmin sağlamaktan uzak olduğu, müvekkilinin davacı ile evliliği için severek çalıştığı firmadan o dönem 2.100,00 TL maaş alırken ayrıldığını, kariyer ve SGK primlerinin sekteye uğradığını, 1 yıla yakın işsiz kaldığını, son çare olarak bankada tecrübesiz olduğundan en alt birimden 30 yaşındayken çalışmaya başladığını, eski iş yeri ile şu anki iş yeri arasındaki sosyal olanaklar ve maaş düşünüldüğünde aradaki maddi kayıp aylık dava açıldığı esnadan 1.500,00 TL civarında olduğunu, müvekkilinin gerek evlilik gerekse evliliğin sona ermesiyle büyük maddi zarara uğradığını, müvekkilinin evli iken yaşadığı lüks hayat ve evliliğin sağladığı olanakların hepsini kaybettiğini, davacı kocanın dava açılırken aylık ortalama 8.000,00 TL artı ikramiye vs ile çalıştığını, maddi durumunun çok iyi olduğunu, arabası olduğunu, şu an 10.000,00 TL nin üzerinde maaş aldığını ve müdür sıfatıyla çalıştığını, evliliğin bitmesiyle müvekkilinin maddi durumun çok iyi olan eşin desteğini yitireceğini, maddi olarak yoksulluk içine düştüğünü, şu an aldığı maaşın psikolog seanslarını ancak karşıladığını, ailesinden yardım aldığını, kişilik haklarını ağır bir saldırıya uğradığını beden ve ruh sağlığının tamamen davalı-karşı davacı yüzünden bozulduğunu, müvekkilinin bu bozulma yüzünden çok etkili ve uzun süre olumsuz etkileneceğini, müvekkilinin bir haftada 6 kilo kaybettiğini, eşinin eşcinsel olmasını öğrenen müvekkilinin yaşadığı travmanın sonuçları ile baş başa kaldığını, hayatı boyunca kalıcı izler taşıyacağını, bu travma nedeniyle belirlenen tazminatların düşük olduğunu beyanla kararın maddi ve manevi tazminat miktarı yönünden kaldırılmasına, tarafların sosyo-ekonomik durumuna ve yaşanan olguların ağırlığına göre maddi--manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.

 

Davacı- karşı davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkeme tarafından verilen kararın HMK 297 maddesine aykırı olduğunu, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğini, oysa yasanın ve anayasanın hükümlerinin göz ardı edilerek mahkeme kararının yasal hususları içermediğini, mahkeme kararının gerekçesinin çelişkili olduğunu, mahkemenin gerekçesinde aynı cümle içerisinde dahi çelişkiye düştüğünü, bir yandan müvekkilinin eşcinsel olduğunun tespit edilemediğini ifade ederken bir yandan müvekkilinin eşcinsel olduğunu kabul ederek müvekkili aleyhine maddi ve manevi tazminata hükmettiğini, mahkemece tarafların eşit kusurlu olduğu, iki taraf yönünden de evliliğin devamının beklenemeyeceği gerekçesiyle boşanma kararı verdiğini açıklarken çelişki yarattığını, gerekçenin kendi içinde çelişkili olduğundan bunun tek başına bozma sebebi olduğunu, mahkeme kararının gerekçesi ile hüküm kısmı arasında çelişki bulunduğunu, mahkemece kanıtlanamadığı açıkça belirtildiği halde müvekkilinin eşcinsel olduğuna kanaat getirdiğini, bu doğrultuda müvekkilinin tam kusurlu olduğuna hükmettiğini, müvekkilinin tam kusurlu olduğu, davalı-karşı davacının ise atfedilen bir kusur bulunmadığı yönünde kanaat edindikten sonra davanın reddine karar vermesi gerekirken davanın kabulüne karar verdiğini, müvekkilinin tam kusurlu olduğunu kabul etmekle birlikte kararın bu yönüyle de usule uygun olmadığını, hukuka aykırı olduğunu, mahkemenin hangi kriterleri esas aldığını belirtmeksizin maddi tazminata hükmettiğini, mahkeme kararında verilen her hükmün gerekçesinin ayrı ayrı yazılması gerektiğini, karara dayanak olarak alınan tanık beyanlarının asılsız ve kurguya dayalı olduğunu, tarafından gösterilen tanık beyanlarının dikkate alınmadığını, tanık Ö. K.'ın avukat olduğunu, davalı vekili ile birlikte çalıştığını ve Ö. K. tarafından oluşturulan kurgu ile karşı dava dilekçesinin yazıldığı tanık ifadelerinin de bu kurgu doğrultusunda şekillendiğini, iddiayı kabul etmemekle birlikte bir an iddianın gerçek olduğu düşünülse de müvekkilinin bu durumu saklamak zorunda kalacağını, itiraf edeceği kişinin boşanmayı düşündüğü kişinin eşinin ablası ve en yakın arkadaşı olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, tanıkların kurguya dayalı beyanlarının esas alındığını, taraflarından gösterilen tanık beyanlarının hangi sebeple dikkate alınmadığı hususunda açıklama yapılmadığını, tanık E. T. ile Ö. T. arasında yapılan yazışmaların delil niteliğini taşımadığını, taraflarına tebliğ edilmediğini, bunun hükme esas alınamayacağını, düzenlenen bilirkişi raporunun dikkate alınmadığını, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Kliniği tarafından düzenlenen raporun dikkate alınmadığını, Adli Tıp Kurumu raporu ve ilgili hastane tarafından düzenlenen rapor birlikte değerlendirildiğinde müvekkilini eşcinsellik bulgusuna rastlanmadığının açıkça görüleceğini, buna rağmen mahkemenin taraflı olarak müvekkilinin eşcinsellikle suçladığını, kusurlu saydığını, çelişkili gerekçe ile hüküm arasında bağlantı bulunmadığından hükmün hatalı olduğunu, mahkemenin kusur tespitinde taraflı davrandığını, tazminat miktarlarının tespitinde hata yaptığını, karşı tarafın istinaf dilekçesini kabul etmediklerini, müvekkilinin hiç bir zaman iddia edildiği şekilde lüks bir hayatının olmadığını, 2005 model aracının arızalanması sebebiyle haziran ayında aracı 6.000,00 TL ye satmak zorunda kaldığını, sonrasında ise borç ödemekte olduğundan yeni bir araba alma olanağı olmadığını, Kıbrıs'ta ev kiralarının sterlin üzerinden ödendiği, yüksek olduğunu, müvekkilinin aldığı maaşın yarısını kiraya verdiğini, geri kalan kısmı ile de halen düğün borçları ve eşini mutlu etmek için yaptığı harcamalardan kaynaklanan borçlarını ödediği, bunun yanında aldığı psikolojik desteğin de ek bir külfet getirdiğini, davalının müvekkilini kariyerine zarar vermekle tehdit ettiğini beyanla kararın kaldırılmasını, davanın esası hakkında yeniden MK 162 ve 166 maddeleri uyarınca boşanma kararı verilmesini, müvekkili lehine 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

 

Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesine verdiği cevap dilekçesinde özetle, davanın terditli olarak açıldığını, evliliğin iptali gerektiğini, davacının anal muayeneyi yaptırmadığını, bu nedenle eşcinselliğinin başlama tarihinin bilinmediğini, eğer evlilik tarihinden önce müvekkili bu durumun farkındaysa iradesinin sakatlandığını, davacının eşcinselliğin tespiti için zorunlu olan genital muayeneye rıza göstermediğini, tanık anlatımlarının davacının itiraflarının sosyal medyada yer alan yazışma ve görüntülerin davacının eşcinsel olduğunu hukuken kabul etme zorunluluğu olduğunu, bu evliliğin bitmesine sebep olan hususun davacının homoseksüel olması, bu gerçek olmasa bile eşinin, eşinin ablasının, eşinin annesinin, eşinin en yakın arkadaşını inandırmış olmasıdır. Butlan davası reddedildiği için vekalet ücretine hükmedildiğini, müvekkilin çocuğu olmadığı yolundaki iddiaya ilişkin süresinde butlan davası bulunmadığını, tarafların ilk yıllarda çocuk düşünmediklerinin tanık anlatımları ile sabit olduğunu, hakimin yanlı davrandığı iddiasının soyut ve haddi aşar bir iddia olduğunu, belirlenen tazminatın emsallere oranla düşük olduğunu, davacının destek aldığı yolundaki iddiasını genişlettiğini, buna muvafakatlarının olmadığını beyanla müvekkilinin bankaya, davacının arkadaşlarına, ailesine karşı karşı tarafın eşcinsel olduğunu beyan etmediğini, bu konuyu tekrar tekrar yaşamamak adına daha fazla hırpalanmamak adına utandığı için gizlediğini, tüm bu sebeplerle karşı tarafın istinaf talebinin reddine karar verilmesini istemiştir.

 

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

 

Davacı-davalı koca vekili dava dilekçesindeki ve ön incelemedeki beyanlarından boşanma davasını hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış (TMK md. 162) sebebine de dayandırdığı anlaşılmaktadır.

 

Yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı-davacı kadının eşinin eşcinsel olduğu yönünde kendi aile bireyleri ve arkadaşlarıyla konuştuğu, bu konuda davacı-davalının iş arkadaşı ile davacı-davalının eşcinsel olduğu konusunda yazışmalar yaptığı, gerçekleşmiş ise de, davacı-karşı davalı kocanın da eşcinsel olduğu yolunda beyanda bulunduğu anlaşıldığından, davalı-davacı kadının bu davranışlarının toplanan deliller karşısında hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış olarak kabule yeterli görülmemesi ve buna göre Türk Medeni Kanununun 162. maddesine dayalı boşanma davasının reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.

 

İlk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamaya, toplanılan delillere göre, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davalı-davacının, davacı-davalının eşcinsel olduğu yönünde kendi aile bireyleri ve arkadaşlarıyla konuştuğu, bu konuda davacı-davalının iş arkadaşı ile davacı-davalının eşcinsel olduğu konusunda yazışmalar yaptığı, davacı-davalının ise kadınlara ilgi duymadığını, kadınlardan hoşlanmadığını söylediği, eşcinsel olduğu yönünde açık beyanda bulunduğu buna göre boşanmaya sebep olan olaylarda her iki taraf da kusurlu olmakla birlikte, davacı-karşı davalı erkeğin kadına göre daha ziyade kusurlu olduğu, hükmün kusur belirlemesi yönünden yerinde olduğu kabul edilmiştir.

 

Boşanmada manevi tazminatın amacı, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, bozulan ruhsal dengesini telafi etmek, manevi değerlerindeki eksilmeyi karşılamaktır. Onun için, kişilik haklarını ihlal eden fiille, tazminat miktarı arasında makul bir oranın bulunması gerekir. Bir tarafın zenginleşmesine yol açacak sonuçlar doğurur miktarda manevi tazminat takdiri, müesseseyi amacından saptırır. Hakim, tazminat miktarını saptarken, bir yandan kişilik hakları zedelenen tarafın, ekonomik ve sosyal durumunu ve boşanmada kusuru bulunup bulunmadığını ve varsa kusur derecesini, fiilin ağırlığını, öbür yandan da, kişilik haklarına saldırıda bulunanın kusur derecesini, ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde bulundurmak zorundadır.

 

Açıklanan ilkeler gözetildiğinde davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen manevi tazminat miktarı, ölçülülük ilkesine Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bulunmamış olup, davalı-davacı kadın için 25.000,00 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir.

 

Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminatın Türk Medeni Kanununun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanununun 50. ve devamı maddeleri hükmü nazara alındığında uygun bulunmuştur.

 

Mahkemenin kararında iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, çekişmeli konular hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılmasını, ret ve üstün tutulma nedenlerini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebebinin açıkça gösterildiği kararın ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu kabul edilmiştir.

 

Tüm bu nedenlerle, davacı-karşı davalı erkeğin istinaf talebinin tamamının reddine, davalı-karşı davacı kadının istinaf talebinin manevi tazminatın miktarına yönelik kabulüne, kararın davalı-karşı davacı kadın için hükmedilen manevi tazminat yönünden kaldırılmasına, davacı-karşı davalı kocanın, davalı-karşı davacı kadına takdiren 25.000,00TL manevi tazminat ödemesine, diğer istinaf taleplerinin reddine kararı verilmesi gerektiği kabul edilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

 

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:

 

1-Davacı-karşı davalı erkeğin istinaf talebinin REDDİNE,

 

2-Davalı-karşı davacı kadının istinaf talebinin manevi tazminatın miktarına yönelik KABULÜNE, diğer yönlerden REDDİNE

 

3-İlk derece mahkemesi kararın davalı-karşı davacı kadın için hükmedilen manevi tazminatın miktarı yönünden KALDIRILMASINA,

 

-Davacı-karşı davalı kocanın, davalı-karşı davacı kadına karar kesinleştikten sonra geçerli olmak üzere takdiren 25.000,00TL MANEVİ TAZMİNAT ödemesine, fazla talebin reddine,

 

4-Davacı-davalı tarafından yatırılan istinaf harcı peşin alındığından yeniden alınmasına YER OLMADIĞINA,

 

5-Davalı-davacı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının istek halinde tarafına İADESİNE,

 

6-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,

 

Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kararın taraflara tebliğinden itibaren 1 ay içeresinde Yargıtay'a temyiz başvuru yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 05/04/2017


Bu sayfa 340 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor