YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Baba/ anne ile kişisel ilişki kurma hakkının, basit yargılama usulüne tabi işlerden olmadığı hk.

Karar Özeti

Oysa dava, kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebine ilişkindir.

Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı, velayet hakkının bir sonucu değil soybağının sonucudur. Bu sebeple kişisel ilişkinin kaldırılması davası, basit yargılama usulüne tabi işlerden değildir (HMK m. 316-322).

HMK'nun 137. maddesinde, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilmeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği hükme bağlanmış, Kanunun 139. ve 140. maddelerinde ise dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra yapılacak ön inceleme duruşmasına davet ve ön inceleme duruşmalarının usulü ve yapılacak işlemler gösterilmiştir.

Somut olayda her ne kadar yargılama usulü hatalı belirlenmiş ise de netice olarak ön inceleme duruşmasından önce dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlanmış olduğundan ve her iki taraf vekili de ön inceleme duruşmasına katıldığından bu konuda yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

Karar

 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

 

10. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2017/786

 

Karar Numarası: 2017/478

 

Karar Tarihi: 10.05.2017

 

Mahalli mahkemece verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere Dairemize gönderilmiş olup, ön inceleme aşaması tamamlandıktan ve incelemenin duruşma yapılmadan karar verilmesi mümkün bulunan hallerden olduğu anlaşıldıktan sonra duruşmasız olarak yapılan inceleme neticesinde;

 

Gereği düşünüldü:

 

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, tarafların Bakırköy 7. Aile Mahkemesinin 2013/925 Esas sayılı dosyası ile yapılan yargılama sonucu 18/04/20014 tarihinde boşandıklarını, boşanma kararının 22/05/2014 tarihinde kesinleştiğini, yargılama esnasında davalının sergilediği uyumsuz ve kötü niyetli tutumuna rağmen uzun bir zaman sonra taraflar arasında düzenlenen protokolün mahkemece onaylanması sonucu boşanmanın gerçekleştiğini, müşterek çocuk 2008 doğumlu E.'in velayetinin anneye verildiğini, taraflar arasında düzenlenen protokol ve bunu onaylayan mahkemenin kararı uyarınca her haftanın Pazar ve Pazartesi günlerinde, Kurban Bayramı tatilinde, 82 günlük yaz tatilinin 21 Temmuz - 2 Eylül arası 41 günlük 2.döneminde ve sömestr tatilinde ilk 7 gününde birer hafta süren iki ara tatilin ilkinde küçük E.'in babasının yanında kalması şeklinde şahsi ilişkiye yönelik hüküm kurulduğunu, velayet kendisine tevdi edilen annenin bütün bu kapsamlı ilişkiyle oğlunun baba duygusundan uzak kalmaması için ve aile bütünlüğü devam ediyormuş gibi durum yaratmak kaygısıyla buna rıza gösterdiğini ancak çok geçmeden çocuğa yararlı olur diye kabul ettiği bu durumun yanlış durumlar doğurduğunu, davalının kendisine tanınan bu olanağı istismara yöneldiğini, oğlunun mutsuz olduğunu, üzücü olaylar gördüğünü, boşanma kararı uyarınca kişisel ilişki konusunda yapılacak birinci yılında davalının mahkeme kararına ve yasalara aykırı tavırlar içine girdiğini, haftalık görüşmeler esnasında örnek baba gibi davranmamak ve küçük E.'in üzülmesine yol açmak şeklinde davranış biçimleri sergilediğini, okulların kapanması ile inanılmaz bir yönteme başvurduğunu, mahkeme kararı ile paylaşılan okulun 82 günlük yaz tatilinin anneye ait 41 günlük ilk bölümünde Bakırköy 7. İcra Müdürlüğünün 2015/8765 sayılı dosyası ile icra takibi başlatarak haftanın iki gününe ilişkin şahsi ilişki için haksızca talepte bulunduğunu, Bakırköy 3. İcra Mahkemesinin 2015/792 sayılı dosyası ile yapılan tedbir ve talebin iptali ile ilgili haksız icra takibinin iptal edildiğini, ancak bu süre içerisinde çocuğu 3 kez annesinden aldığını, 3.görüşme anneye ait olan şeker bayramının içindeki Pazar ve Pazartesi günleri olduğunu, mahkemece icranın iptaline karar verilene kadar 3 kez vuku bulan çocuğu annesinden alma eylemini talimat gönderilen Bodrum İcra Müdürlüğü görevlisinin çocukla ilgili kamu görevlisi ve jandarmalar eşliğinde davacının kendisine ait 41 günlük yaz tatilini çocuğuyla birlikte geçirdiği, kendi anne babasına ait Bodrum'daki yazlığında davalı tarafından gerçekleştirildiğini, bütün bunları yaparken haklıymış gibi olay çıkardığını, çocuğun kötü biçimde etkileneceğini nazara almadığını, bütün bunlara rağmen davacı anne ile ailesinin her zaman yalnızca çocuğun sağlığını düşünen tarzda davrandığını, boşandıktan sonra anne babasının yanında kalmaya devam eden davacının iş deneyimine sahip iki yabancı dil bilen bir dergi grubunda ünvanlı olarak çalışmaya başladığını, müşterek çocuğu 2014-2015 eğitim dönemi sonrasında ev almak için banka kredisi için ekonomik yetersizliği aşmak için burs talep ettiğini, okul idaresinin yemek, servis, kitap vesair giderler dışında yalnızca eğitimle ilgili olarak bir yıllık burs verdiğini, davalının sunulan bu bursun davacı annenin kişisel durumuna bağlı olarak verildiğini anlamadan durumdan fayda elde etmek ve çıkar sağlamak amacıyla Bakırköy 7. Aile Mahkemesinin 2015/512 Esas sayılı dosyası ile nafakanın indirilmesi için dava açtığını ve aylık 2.200,00 TL olan nafakayı ödememeye başladığını, kendi yaptığı hesaba göre 530.00 TL olarak ödemeye devam ettiğini, davanın derdest olduğunu, boşanmadan sonra kişisel ilişkinin davalının hoyrat, baskıcı ve tehditler içeren yaklaşımının yaz döneminde doruğa ulaştığını, karşılıklı olarak ceza davaları açıldığını, Bodrum Aile Mahkemesinin 2015/506 Değişik iş sayılı dosyası ile davalı hakkında 6284 Sayılı Yasa uyarınca koruma kararı verildiğini, mevcut kişisel ilişkinin velayet kendisinde olan davacı anneyi kısıtladığını, okul dışı eğitim sağlamakta güçlük yarattığı anlaşılan düzenlemenin değiştirilmesi gerektiğinin ortaya çıktığını, E.'in baba ile şahsi ilişkisinin her haftanın ya da iki haftanın sonunda bir gün dini bayramlarda bir gün yaz mevsiminde 15 gün olması konusundaki isteğe uygun biçimde mahkemenin takdiri ile tayin olunması için talepte bulunduklarını, davalı babanın evinde ailesi ve çok eskiden beri madde bağımlılığı nedeniyle tedavi gören kardeşi ile birlikte ikamet ettiğini, bu durumunda sakıncalı olacağına inandıklarını, babanın işi gereği yurt dışı seyahate çıkmasının da nazara alınması suretiyle şahsi ilişkinin gün içinde ve akşam saatlerinde sona erecek şekilde olmasını istediklerini belirterek, baba ile çocuk arasında kurulan şahsi ilişkinin iptali ile taleplerine uygun şekilde şahsi ilişki kurulmasına karar verilmesini istemiştir.

 

Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle, dava dilekçesindeki iddia ve beyanlarını tekrarla davanın kabulünü istemiştir.

 

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, tarafların Bakırköy 7.Aile Mahkemesinin 2013/925 Esas- 2014/332 Karar sayılı kararı ile anlaşmalı olarak boşandıklarını, boşanma davasının dayanağı protokolde tarafların, küçük E.'in velayetinin annesinde kalması, babası ile kişisel ilişkisinin de yine protokolde yazıldığı gibi düzenlenmesi konusunda anlaştıklarını, E.'in davalı baba ile kişisel ilişkisinin sağlıklı ve düzgün bir şekilde devam ederken davacı annenin hiçbir geçerli gerekçe olmaksızın, işbu dava ile kişisel ilişkinin azaltılmasını talep ettiğini, davanın haksız ve dayanaksız olup reddedilmesi gerektiğini, davalının, çocuğuna düşkün özenli bir baba olduğunu, davalı babanın kişisel ilişki günlerini aksatmadığını, E.'i ihmal etmediğini, tarafların arasında boşanmaya yol açan sorunların başlamasından itibaren davalı babanın E.'e karşı babalık görevini içtenlikle yerine getirdiğini, ona ilgi ve sevgisini verdiğini, bu yaklaşımla da boşanma protokolü ile E. ile kişisel ilişki düzenlendiğini, hatta taraflar arasında ek protokol yapılarak, E.'in babası ile daha fazla kişisel ilişki kurmasının düzenlendiğini, E.'in babası ile olduğu günlerde mutlu olduğunu, derslerini yaptığını, hem arkadaşları ile oynamakta, hem babaannesi, dedesi, amcaları ile de vakit geçirme imkanı bulduğunu, E.'in sosyal ilişkilerini başarılı olarak sürdürdüğünü, derslerinde de başarılı olduğunu, davalı babanın E.'in ortamı değişmesin diye evliliklerinde ikamet ettikleri konutta oturmaya devam ettiğini, davalının E.'in boşanmadan olabildiğince az etkilenmesi için onu ortamından ayırmadığını, arkadaşlarını ve sosyal çevresini koruduğunu, E.'in sinemaya ve etkinliklere gitmesine de özen gösterdiğini, E.'in sağlığı ile ilgili konularla özenle ilgilendiğini, E.'in göz tembelliği rahatsızlığı ile ilgili olarak doktor takipleri ve gözlük alımlarının davalı baba tarafından yapıldığını, E.'in babasında kaldığı zamanlarda okulunu da hiç aksatmadığını, E. hafta sonları Cumartesi gününü annesi ile geçirmekte, Pazar sabahı babasına gelmekte, Salı sabahı okula babasından gitmekte Salı günü akşam da okuldan annesine gitmekte olduğunu, bu düzenlemenin oldukça iyi işlediğini, aksaklık yaşanmadığını, davacının iyiniyetli davranmadığını, davalıya karşı sürekli sorun çıkardığını, davacı, babadan aldığı nafakayı arttırmak için okul parası konusunda gerçek dışı beyanda bulunduğunu, bu ortaya çıkınca da davalıyı tehdit etmek için bu davayı açtığını, davalının iştirak nafakası olarak anlaştıkları meblağı düzenli olarak öderken, E.'in devam ettiği özel okuldan % 100 burs kazandığını tesadüfen öğrendiğini, davacının nafakanın okul ücreti ile birlikte 2.475,00 olarak ödenmesini talep ettiğini, ancak 25.000,00 TL yıllık okul ücretini E. burs olarak almaya hak kazandığı halde bunu söylemediğini, davalıdan aylık 2.000,00 TL fazla nafaka talep ettiğini, bunun üzerine davalı tarafından Bakırköy 7. Aile Mahkemesinde 2015/512 E. sayısına kayden dava açıldığını, davacının da bu davadan sonra davayı açtığını, davacının kişisel ilişki konusunda çıkarttığı sorunlar nedeniyle taraflar arasında karşılıklı davalar, şikayetler de yaşandığını, davacının, davalının bir kardeşi hakkında ileri sürdüğü iddiaların son derece abartılı olduğunu, eski dönemde yaşandığını, bu kardeşin gençliğinde bir yanlış yapmış ise kimseye zarar vermediğini, ailesi tarafından tedavisinin yaptırıldığını bu kardeşin ayrıca ikametgahının da farklı olduğunu, zaten ayrı yaşadığını, davacının bir anne olarak, davalı babanın çocuğu ile ilgisinden memnun olacağı yerde kötü niyetle onu çocuğundan uzaklaştırmaya çalıştığını belirterek bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

 

Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle, cevap dilekçesindeki beyanlarını tekrarla davanın reddini istemiştir.

 

İlk derece mahkemesince yapılan yargılama neticesinde, müşterek çocuğun 2008 doğumlu olduğu, kişisel ilişki düzenlenmesinde (TMK182/1- 323 ) ana bakım ve şefkatine muhtaç olmayan çocukla her hafta sonu kişisel ilişkinin çok olduğunu, kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, ana bakım ve şefkatine muhtaç olmayan çocukla her hafta kişisel ilişki kurulmasının velayet görevinin yerine getirilmesini engelleyeceği, bu şekilde ki kişisel ilişkinin davacıyı da sürekli eve bağlayacak nitelikte olduğu, bu durumun çocuğun eğitim, bedeni ve fikri gelişmesini olumsuz etkileyeceği, kişisel ilişki düzenlenmesinde, ana bakım ve şefkatine muhtaç olmayan çocukla kural olarak hafta içi kişisel ilişki düzenlenmesi yapılmaması gerektiği, zira çocuğun okulu olduğu gibi eşlerin de çalışma saatleri sebebiyle böyle bir düzenlemenin uygun olmadığı aile hakiminin çocukla görüşmenin hangi gün başlayıp, hangi gün biteceğini açıklamak zorunda olduğu gibi hangi saat başlayıp, hangi saat biteceğini de göstermek zorunda olduğu, aksi halde infazda güçlük yaşanacağı, mahkemece çocuğun yaşı, yüksek menfaati ve tarafların ebeveynlik duygularını tatmin edecek ve velayet görevini yerine getirmeyi engellemeyeceği gerekçesi ile çocuk ile baba arasında her ayın ikinci ve dördüncü Cumartesi saat 10.00'da başlayıp, takip eden Pazar günü saat 17.00'de bitecek şekilde, dini bayramların ikinci günü saat 10:00 'da başlayıp takip eden gün saat 17:00 'de bitecek şekilde, her yıl sömestr tatilinin 2. günü saat 10:00 'da başlayıp 8. günü saat 17:00 'de bitecek şekilde, her yıl babalar günü saat 10.00'da başlayıp aynı gün saat 17,00'de bitecek şekilde ve her yıl Temmuz ayının 1'i saat 10:00 da başlayıp, 1 Ağustos günü saat 17:00 'de bitecek şekilde, sürekli olmak üzere kişisel ilişki tesisine karar verilmiştir.

 

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle, davacının nafakayı arttırmak için okul parası konusunda yalan beyanda bulunduğu ortaya çıkınca davalıyı tehdit etmek için davayı açtığını, yaz tatili, bayram tatillerinde sürekli sorun çıkardığını, karşılıklı davalar ve şikayetler yaşandığını, davacının çocuğu kötüniyetle uzaklaştırdığını, mahkemece verilen kararın, hukuki açıdan ve dava konusu olay açısından eksik ve hatalı değerlendirmeye dayandığını, olay ve tarafların durumunun, küçüğün durumunun olması gerektiği derinlikte incelenmediğini, değerlendirilemediğini, delillerin eksik toplandığını, küçüğün dinlenmediğini, delillerle karar arasında bağlantı kurulmadığını, kararın gerekçelendirilmediğini, mahkemenin, kişisel ilişkideki değişikliğe hangi delile dayanarak gidildiğini, çocuk açısından mı, uygulamada yaşanan sorun açısından mı, hakkın kötüye kullanımı açısından mı, hangi açıdan kişisel ilişkide değişikliğin gerektiğine karar verdiğini, yani kararın gerekçesini açıklamadığını, hangi delili dikkate aldığını, hangi delili dikkate almadığını da açıklamadığını, yargılama faaliyetinin eksik yapıldığını, mahkemece eksik tahkikat yapıldığını, en önemli delillerden Küçük E.'in görüşünün alınmadığını, Aile Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 5 ve 6. maddesi uyarınca uzman bilirkişiden yeniden görüş alınmak suretiyle birlikte değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğini, mahkemenin, yargılama sırasında hukuki olarak yaşanan gelişmeleri dikkate almadığını, ortak velayet konusundaki gelişmelerin, kişisel ilişkiye ilişkin yaklaşımı da etkileyeceğini, bu ortak paylaşım anlayışı, velayete uygulanabiliyorsa, kişisel ilişkiye de uygulanabileceğini, kişisel ilişkinin değiştirilmesi koşulları yokken, çocuk sağlıklı, derslerinde başarılı, mutlu iken, bu yönde karar verilmesinin hatalı olduğunu, küçüğün menfaatinin dikkate alınmadığını, kişisel ilişki kurulurken tek sorunun davacı annenin ve yakınlarının mahkeme kararma aykırı davranmaları olduğunu, davacı annenin TMK 324 m/1 ihlal ettiğini, hakkını kötüye kullanmasının mahkemece dikkate alınmadığını, nafakanın indirilmesi davası açılınca davalının çok önem verdiği kişisel ilişkiyi kesmeyi tehdit olarak kullandığını, boşanmanın üzerinden 18 ay geçtiğini, oysa tarafların koşullarında bir değişiklik olmadığını, kararın bozulmasını gerektirdiğini belirterek, gerek açıklanan, gerek re'sen görülecek nedenlerle mahkemece verilen kararın eksik inceleme, usul ve esas yönünden bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

 

Davacı vekili istinaf dilekçesine karşı verdiği cevap dilekçesinde özetle, davalı babanın, TMK m.324 ile öngörülen yükümlülüklerine aykırı davrandığını, E.'in menfaatini hiç düşünmeksizin müşterek çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkını, beslemekte olduğu husumet nedeniyle müvekkiline zarar verme, tehdit ve baskı oluşturma amacıyla kötüye kullandığını, öte yandan, kişisel ilişki kurma hakkını düzenleyen mahkeme kararının, kararın gereğinin yerine getirilmesinde duraksama yaratmayacak şekilde açık olması gerektiğini, ancak karar ile, çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkının açık ve net olarak düzenlenmediğini, davalı baba tarafından işbu belirsizliğin kötüye kullanılarak müvekkilinin velayet hakkının engellendiğini, velayet sahibi müvekkilinin oğlu ile görüşemez, seyahat edemez hale geldiğini, 8 yaşındaki müşterek çocuğun ileride telafisi mümkün olmayan ağır zararlar görmesini engellemek adına baba ile şahsi ilişkinin yeniden düzenlenmesine ilişkin işbu davanın ikame edildiğini, Bakırköy 6. Aile Mahkemesi'nin 29/12/2016 tarih, 2015/761 E. ve 2016/914 K. sayılı kararı ile tarafların müşterek çocuğunun davalı baba ile olan kişisel ilişki düzenin son derece yerinde gerekçelerle, Yargıtay içtihatlarına ve hakkaniyete uygun olarak düzenlenmiş olduğunu, davalının haksız ve mesnetsiz İstinaf taleplerinin reddi gerektiğini, Bakırköy 7. Aile Mahkemesi'nin 18/04/2014 tarihli, 2013/925 Esas, 2014/332 Karar sayılı kararı ile çocuk ile kişisel ilişki kurma hakkının açık ve net olarak düzenlenmemiş olduğunu ve davalı baba tarafından işbu belirsizliğin kötüye kullanılarak müvekkilinin velayet hakkının engellendiğini, davalı babanın, protokol hükümlerine uymadığı gibi, müşterek çocuğun annesi ile olan ilişkisini engellemek adına vahim yollara başvurduğunu, henüz 8 yaşında olan küçük E.'in, jandarma eşliğinde annesinden koparıldığını ve babasının saldırgan tavırlarına şahit olduğunu, davalı babanın, yaz tatilleri ve bahar tatillerinde müvekkiline ayrılan sürelerde dahi, Pazar ve Pazartesi günleri E.'i almak istediğinden müvekkilinin oğlu ile seyahate çıkamamakta, tatil planı yapamamakta ve Anayasal hakkı olan seyahat etme özgürlüğünü kısıtladığını, böylece küçük E.'in, velayet sahibi annesinden daha çok davalı baba ile vakit geçirmekte olduğunu, ayrıca, E.'in Yargıtay İçtihadına aykırı bir şekilde hafta sonu ve diğer tatil günleri olan ayrıcalıklı günlerini sadece davalı baba ile geçirmesinin okul günleri olan ve müvekkilinin de çalışmakta olduğu sıkıntılı günleri ise, velayeti üstlenenle geçirmesi, velayeti üstlenenden uzaklaşmasına, soğumasına neden olduğunu, nitekim, davalı babanın amacının da bu yolla E.'in annesi ile olan manevi bağını koparmak olduğunu, haksız ve mesnetsiz istinaf talebinin reddi gerektiğini, işbu davanın kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebiyle ikame edildiğini, çocuğun görüşünün alınması gereği bulunmadığını, kişisel ilişki düzeni tesis edilirken hâkimin, taleple bağlı olmayıp takdir yetkisine sahip olduğunu olanak olduğu takdirde yalnızca ana ve babanın görüşünün alınmasının öngörülmüş olduğunu, henüz 8 yaşında bir çocuğun görüşünün alınmasının öngörülmediğini, çocuk ile kişisel ilişkinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararlarının esas tutulacağının öngörüldüğünü, henüz 8 yaşında olan bir çocuğun kendi sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararlarını ölçebileceğinin düşünülemeyeceğini, bu hususta görüşünün alınmasına da gerek bulunmadığını, somut olayda protokol ile düzenlenmiş olan baba ile kişisel ilişki kurma düzeninin çocuğun ruhsal sağlığını ve eğitim hayatını olumsuz etkilediğini, müvekkilinin 2015 yılı yazında bir akşam davalı ile Bodrum Marina'da bir mekanda karşılaştığını, farklı masalarda oturduklarını, daha sonra Pazar sabahı davalının, kardeşi E. G. ile E.'i almaya gelerek evin bulunduğu sitenin önünde E.'in de gözleri önünde müvekkilinin ve anne ve babasının üstüne yürüdüğünü, zorla evin bahçesine girdiğini ve "orospu kızınız sokaklarda geziyor, sahip çıkın kızınıza" şeklinde hakaretlerde bulunduğunu, E.'in maalesef tüm bu olanlara şahit olduğunu ve son derece kötü etkilendiğini, daha sonra müvekkilinin ile anne ve babasının şikayeti üzerine olayın Bodrum Savcılığına intikal ettiğini, davalının ne yazık ki, küçük E.'i annesinin haberi olmaksızın tanıklık yapması için savcı huzuruna çıkardığını, müşterek çocuğun annesi, anneannesi ve dedesi hakkında kötü şeyler söylemesi için zorlandığını ve bu durumun suçluluk duygusuna kapılmasına neden olduğunu, henüz 8 yaşında olan küçük E., yaşatılan bu üzücü olay ardından 4 kere istifra ettiğini, davalı babanın küçük E.'in menfaatini hiç düşünmediğini, E.'in ruh sağlığına ağır zararlar vermekte olduğunu, Küçük E.'in büyük travma yaşamasına neden olan bu üzücü olayın, bir de davalı tarafından haksız iddialarına mesnet olarak gösterilmekte olduğunu, davalının ortak paylaşım anlayışının velayete uygulanabiliyorsa kişisel ilişkiye de uygulanabileceği şeklindeki yorumunun anlaşılamamış olduğunu, E.'in her Pazar günü okuluna babasının yanından gitmek zorunda kaldığını, bu nedenle haftanın diğer günleri kullanmakta olduğu servisle okula gidememekte, kendinden büyük yaşta çocukların bulunduğu başka bir okul servisi ile hiç bilmediği bir güzergâhtan gitmekte olduğunu, E. Pazartesi günleri bu servisi kullanabilmek okula ulaşabilmek için belli bir mesafeyi yürümek zoruna kaldığını, henüz 8 yaşında olan E.'in, servisi kaçırma korkusu yaşadığını, yalnız başına yürürken tedirgin olduğunu, E.'in ders başarısı ve sosyal uyumunun zarar gördüğünü bu konuda, E.'in öğretmeninin müvekkiline uyarıda bulunduğunu, pazartesi günleri E.'in kaygı ve korku içinde okula geldiğini, tüm gün bu ruh halinin devam ettiğini, derslerine odaklanamadığını belirttiğini, ilkokul döneminde bulunan çocukların, lise döneminde olan ergen çocuklarla aynı servisde bulunmalarının ve birlikte yolculuk yapmalarının teknik olarak, çocuk psikolojisi bağlamında uygun bulunmadığını, henüz 8 yaşında olan ve anne ilgisine muhtaç olan bir çocuğun her hafta bu korkuyu yaşamasının, alışageldiği düzenin bozulmasının çocuğun üzerinde bıraktığı olumsuz etkinin izahtan vareste olduğunu, E.'in ruh sağlığının da davalı baba yüzünden ağır zarar gördüğünü beyan ederek, istinaf talebinin reddine, kararın onanmasına karar verilmesini istemiştir.

 

Öncelikle mahkemece dava "çocukla baba arasında kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi" olduğu halde davanın sefahatinde ve gerekçeli karar başlığında davanın "velayetin düzenlenmesi" olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak kabul edilmiştir.

 

Mahkemece 12/10/2015 tarihli tensip tutanağı ile davanın basit yargılama usulüne tabi olduğu belirlenerek buna göre yargılama yürütülmüştür.

 

Oysa dava, kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebine ilişkindir.

 

Çocukla kişisel ilişki kurma hakkı, velayet hakkının bir sonucu değil soybağının sonucudur. Bu sebeple kişisel ilişkinin kaldırılması davası, basit yargılama usulüne tabi işlerden değildir (HMK m. 316-322).

 

HMK'nun 137. maddesinde, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilmeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği hükme bağlanmış, Kanunun 139. ve 140. maddelerinde ise dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra yapılacak ön inceleme duruşmasına davet ve ön inceleme duruşmalarının usulü ve yapılacak işlemler gösterilmiştir.

 

Somut olayda her ne kadar yargılama usulü hatalı belirlenmiş ise de netice olarak ön inceleme duruşmasından önce dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşaması tamamlanmış olduğundan ve her iki taraf vekili de ön inceleme duruşmasına katıldığından bu konuda yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.

 

Mahkemece idrak çağında bulunan çocuk bizzat dinlenmediği gibi uzman raporu da alınmamıştır.

 

Velayet kendisine verilmeyen ebeveyn ile çocuk arasında şahsi ilişki düzenlemesi yapılırken gözönünde tutulması gereken temel ilke, çocuğun "üstün yararı" (Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme m. 3 Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi m. 1 TMK m. 339/1. 343/1, 346/1 Çocuk Koruma Kanunu m. 4/b) dır. Çocuğun üstün yararını belirlerken, onun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ve toplumsal gelişiminin sağlanması amacının gözetilmesi gereklidir.

 

Ana ve babanın yararları, boşanmadaki kusurları, ahlaki değer yargıları, sosyal konumları gibi durumları, çocuğun üstün yararını etkilemediği ölçüde gözönünde tutulur.

 

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. ve Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri idrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşlerine gereken önemin verilmesini öngörmektedir.

 

Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde, görüşlerinin aksine karar verilmesi de mümkündür.

 

Buna göre mahkemece idrak çağında bulunan 2008 doğumlu çocuğun şahsi ilişki düzenlemesi yapılırken dinlenilerek, görüşü alınıp, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi uyarınca psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan heyete inceleme yaptırılarak, uzman raporu alındıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

 

Bu nedenlerle esasa ilişkin inceleme yapılmaksızın davalı vekilinin istinaf talebinin sırf bu nedenlerle kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, açıklanan usul hükümlerine riayet edilerek yargılama yapılması, idrak çağında bulunan 2008 doğumlu müşterek çocuk E.'in mahkemece bizzat dinlenilerek, görüşü alınıp, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5. maddesi uyarınca psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan oluşan heyete de inceleme yaptırılarak, uzman raporu alındıktan sonra tüm delillerin birlikte değerlendirilerek karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

 

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:

 

1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, dosyanın eksik hususların ikmal edilerek yeniden hüküm kurulması gereği için ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

 

2-İstinaf peşin harcının talep halinde davalıya İADESİNE,

 

3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,

 

Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kararın tebliğinden itibaren 1 aylık süre içerisinde Dairemize verilecek bir dilekçe ile Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10.05.2017


Bu sayfa 199 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor