YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

SGK tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) SGK tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği hk.

Karar Özeti

 

2-Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.

Karar

 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

 

24. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2017/2642

 

Karar Numarası: 2018/484

 

Karar Tarihi: 08.03.2018

 

Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine yapılan inceleme neticesinde;

 

TARAFLARIN İDDİA ve SAVUNMALARININ ÖZETLERİ:

 

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; iş kazasından kaynaklanan maluliyet nedeniyle maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddini savunmuştur.

 

İLK DERECE MAHKEMESİ GEREKÇE ÖZETİ ve KARARI:

 

İlk Derece Mahkemesi'nce özetle; ''Davacının kaza tarihinde davadışı İ.. Ltd. Şti'nin işçisi olduğu, 31/07/2013 tarihinde iş akdinin sona erdiği; bu tarihten itibaren E.. Sağlık ve Sosyal Hizmetler A.Ş. ünvanlı işverenin işçisi olarak çalışmaya devam ettiği; kusur bilirkişi raporuna göre, ihbar olunan İ.. Ltd. Şti'nin %70, kazalı işçi davacının %30 oranında kusurlu olduğu, davalı Türk Hava Yolları A.O'nun kusurlu olmadığı; davacının Türk Hava Yolları A.O'nun asıl işçisi olmayıp, kusur bilirkişi raporunda bahse konu işlerin yapılmasının tümüyle ihbar olunan İ.. Ltd. Şti'ye verdiğinden ve davalı şirketin alabileceği bir tedbir olmadığından bu olayın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığı; meydana gelen kazada davalının kusurunun bulunmadığından davanın husumet nedeniyle reddine karar vermek gerektiği'' gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

İSTİNAF SEBEP ve GEREKÇELERİ:

 

Karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

 

Davacı vekili istinaf dilekçesinde, ''davalı ile dava dışı İ.. şirketi arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin olduğunu; davacının Atatürk Havalimanı'nda davalıya ait kargoları taşımakla görevli olduğunu; asıl işveren-alt işveren ilişkisinde müteselsil sorumluluğun esas olduğunu; Bölge Adliye Mahkemesi'nden yasa gereği geçici ödeme konusunda karar verilmesini talep ettiklerini'' ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

 

UYUŞMAZLIK KONULARI:

 

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı şirket ile dava dışı şirket arasındaki hukuki ilişkinin niteliği ve davalı şirketin zararlandırıcı olayda sorumluluğunun bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

 

GEREKÇE: Dava, iş kazası sonucu maluliyetten doğan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

1-Uyuşmazlığın çözümü için, davaya konu zararlandırıcı olayın iş kazası niteliğinde olup olmadığının tesbiti ön sorundur.

 

Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle zararlandırıcı sigorta olayının iş kazası niteliğinde olup olmadığı Kurum tarafından tespit olunmalıdır. Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmemesi durumunda ilgililer işverenin yanında Kurumu da hasım göstererek iş kazası tespit davası açabilirler. Bunun yanında aksine olarak Kurumun bir olayı iş kazası kabul etmesi halinde ise ilgililer Kurumu da hasım gösterecekleri bir dava ile yine olayın iş kazası olmadığının tespitini her zaman dava edebilirler. Bir olayın iş kazası olup olmadığının açık bir şekilde ortaya konulması, zararlandırıcı olaya dair yapılacak yargılamada mahkemelerin görevine ilişkin de neticelerinin bulunması nedeniyle önem arz etmektedir.

 

5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde İş kazasının 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5. madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından bunları çalıştıran işveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde bu sürenin iş kazasının öğrenildiği tarihten başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği, 5510 sayılı Yasa’nın 20. maddesinde ise iş kazasına bağlı nedenlerden dolayı ölen sigortalının haksahiplerine gelir bağlanacağı bildirilmiştir.

 

2-Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir. Diğer yandan, sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle, işçide oluşan meslekte güç kayıp oranının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekir.

 

5510 sayılı Yasa’nın 18. maddesinde Kurumca yetkilendirilen hekim veya sağlık kurullarından istirahat raporu alınmış olması şartıyla; iş kazası nedeniyle iş göremezliğe uğrayan sigortalıya her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verileceği, 19. maddesinde iş kazası sonucu oluşan hastalık ve özürler nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık Kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanacağı; iş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği bildirilmiştir.

 

5510 sayılı Yasa’nın 95. maddesine göre "Bu Kanun gereğince, yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, çalışma gücü kaybı, geçici iş göremezlik ödeneklerinin verilmesine ilişkin raporlar ile iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücü veya çalışma gücü kaybına esas teşkil edecek sağlık kurulu raporlarının usûl ve esaslarını, bu raporları vermeye yetkili sağlık hizmeti sunucularının sahip olması gereken kriterleri belirlemeye, usûlüne uygun olmayan sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeleri düzenleyen sağlık hizmet sunucusuna iade edecek belirlenen bilgileri içerecek şekilde yeniden düzenlenmesini istemeye Kurum yetkilidir. Usûlüne uygun sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgeler ile gerekli diğer belgelerin incelenmesiyle; yurt dışında tedavi için yapılacak sevklere, vazife malullük derecesini, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu tespit edilen meslekte kazanma gücünün kaybına veya meslekte kazanma gücünün kaybı derecelerine ilişkin usûlüne uygun düzenlenmiş sağlık kurulu raporları ve diğer belgelere istinaden Kurumca verilen karara ilgililerin itirazı halinde, durum Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır.''

 

Kural olarak Yüksek Sağlık Kurulunca verilen karar Sosyal Güvenlik Kurumunu bağlayıcı nitelikte ise de, diğer ilgililer yönünden bir bağlayıcılığı olmadığından Yüksek Sağlık Kurulu Kararına itiraz edilmesi halinde inceleme Adli Tıp Kurumu aracılığıyla yaptırılmalıdır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.06.1976 günlü, 1976/6-4 sayılı Kararı da bu yöndedir.

 

3-Taraflar arasındaki bir diğer uyuşmazlık konusu, davalı şirket ile dava dışı şirket arasındaki hukuk ilişkinin niteliğinin tespiti, asıl işveren alt işveren ilişkisi oluşturup oluşturmadığı noktasındadır.

 

Mahkemece, davalı şirket ile dava dışı şirket arasında asıl-alt işveren ilişkisin bulunmadığı gerekçesiyle husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

 

Uyuşmazlık, davalı ile dava dışı İ.. Ltd. Şti ünvanlı şirket arasındaki ilişkinin müteselsil sorumluluğu gerektiren asıl işveren-alt işveren(taşeron) ilişkisi mi yoksa iş sahibi-müteahhit ilişkisi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

 

4857 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.

 

İş Kanunu'nun 2. maddesinin 7. fıkrasına göre bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.

 

4857 sayılı Kanun'un 2/7.maddesi ile işçilerin İş Kanunu'ndan, sözleşmeden ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları, 5510 sayılı Kanun'un 12/6.maddesi ile de Kurumun alacakları ve işçinin sosyal güvenlik hakkı daha geniş koruma-güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi halde, 4857 veya 5510 sayılı Kanun'dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmak isteyen işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle yükümlülüklerinden kaçması mümkün olurdu.

 

Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu "müteselsil sorumluluktur". Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte İş Kanunu'nun 2.maddesinin 6.fıkrası gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu nedenle meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler.

 

Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması; bu sözleşmenin tarafı olmayan işçi veya mirasçıları da bağlamaz.

 

Alt işverenden söz edebilmek ve asıl işvereni, aracının borçlarından sorumlu tutabilmek için bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır.

 

a-) İşyerinde işçi çalıştıran bir asıl işveren bulunmalıdır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk doğmayacaktır.

 

b-) Bir başka işveren, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş almalı ve sigortalı çalıştırmalıdır.

 

c-) İşverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi bulunmamaktadır.

 

d-) İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte olmamalıdır, aksi halde iş alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde bulunacaktır.

 

e-) İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.

 

f-) Alt işverenin aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, alt işverenden söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.05.1995 tarih ve 1995/9-273-548 sayılı kararı)

 

Somut olayda, 16.08.2012 tarihli iş kazasının İstanbul Atatürk Havalimanında meydana geldiği ve davacı kazalının iş kazası tarihinde dava dışı İ.. Ltd. Şti çalışanı iken bu kazaya maruz kaldığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalı ile dava dışı İ.. Ltd Şti arasındaki ilişkinin ortaya konulmasında çıkmaktadır. Davalı ile dava dışı şirket arasındaki ilişkinin tartışmalı olduğu açıktır. Hakimin davayı aydınlatma görevi kapsamında taraflarca getirilen iddiaların ve savunmaların araştırılması gerekir. Eldeki davada da bu kapsamda Mahkemece araştırılması gereken belli başlı bazı hususlar bulunmakta olup bunların başında öncelikle tüm dosya kapsamına göre kazanın Atatürk Havalimanı alanında meydana gelmesine göre bu havalimanının kaza tarihi itibariyle kimin mülkiyet veya işletiminde olduğu, kazanın meydana geldiği kargo taşıma işinin kimin üstlendiği, kargo taşıma işini üstlenen gerçek/tüzelkişi veya kişilerin başkaca kişilere havalimanında iş yaptırıp yaptırmadıkları hususunda sözleşmeler dahil tüm kayıtların ilgili yerlerden istenilmesi gelmektedir. İnceleme konusu dosyada ise böylesi etkin bir araştırma yapılmadan karar verilmiş bunun neticesi olarak da davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

 

4-Yapılacak iş, iş kazası tahkikatının yapılması amacıyla davacı tarafa Kuruma başvuruda bulunması için süre verilmesi, tahkikat neticesine göre olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden dolayı işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için süre verilmesi, açılacak tespit davasını bu dava için bekletici sorun yaparak tespit davası neticesinde olayın “iş kazası” olduğu hususunun kesinleşmesi veya olayın Kurumca iş kazası şeklinde kabul edilmesi halinde ise davacıya, Kuruma müracaat ile iş kazası sigorta kolundan gelir bağlanması için önel verilmesi, çıkacak sonuca göre maddi tazminat taleplerinin değerlendirilmesi ile açıklanan hususlarda araştırma yaparak davalılar arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde ortaya koymak, eğer davalı şirket ile diğer dava dışı şirket arasında yine açıklanan ilkeler kapsamında asıl-alt işveren ilişkisinin varlığı ortaya konulur ise bu kez kendisine kusur atfedilmeyen davalının anılan iş kazası nedeniyle sorumluluğunun ancak asıl işveren olması halinde alt işverenin kusurundan ötürü olabileceği dikkate alınarak yine tüm delilleri bir arada değerlendirilmesi ve Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacının maluliyet oranının belirlenmesi ve davacıya iş kazası sigorta kolundan sürekli işgöremezlik geliri bağlanmasına ilişkin işlemlerin sonucunun araştırılmasından ibarettir.

 

Yukarıdaki bentlerde açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın, bu konudaki deliller hiç toplanmadan ve değerlendirilmeden, eksik araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.

 

HÜKÜM: Gerekçesi Açıklandığı Üzere;

 

1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; 6100 sayılı HMK 353/1-a.6 maddesi gereğince, İlk Derece Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA;

 

2-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde, tahkikat yapılıp karar verilmek üzere İlk Derece Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE;

 

3-Davalı şirket ile davacının kayden işvereni dava dışı şirket arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin tespitinin yargılamayı gerektirmesi ve davacı işçinin ekonomik durumunun geçici ödemeyi gerekli kılınmasına ilişkin delil ibraz etmemesi nedenleriyle 6098 sayılı TBK 76. madde ve HMK 389. madde gereğince, ilk derece mahkemesince değerlendirilmek üzere, geçici ödeme talebine ilişkin karar verilmesine yer olmadığına;

 

4-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının talebi halinde iadesine;

 

5-Kararın, İlk Derece Mahkemesince, HMK 321/2 maddesi gereğince, re'sen taraflara tebliğine;

 

Dair, kesin olarak, oy birliği ile karar verildi. 08.03.2018


Bu sayfa 97 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor