YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Harçlandırılmadan sunulan ıslah dilekçesinden sonra harçlandırılarak 2. Islah dilekçesi sunulması halinde, ikinci sunulan ıslah dilekçesi kabul edilebilir mi?

Karar Özeti

Öncelikle 1. hesap raporu sonrası davacı vekilince dosyaya sunulan 28/07/2015 tarihli dilekçe harçlandırılmamış olduğundan geçerli bir ıslah dilekçesi olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla 20/10/2016 tarihinde sunulmuş ve harçlandırılmış olan ıslah dilekçesinin ikinci bir ıslah olmadığı, işbu ıslah dilekçesi ile yapılan arttırımlarla sonuca gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.

Karar

 

 

 

 

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

 

 

26. HUKUK DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2017/1402

 

Karar Numarası: 2018/936

 

Karar Tarihi: 06.06.2018

 

Mahalli mahkemesinden verilen karara karşı davacı ve davalı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olmakla;

 

Gereği düşünüldü:

 

Dava; Bir kısım işçilik alacaklarının tahsiline ilişkindir.

 

İddia; Davacı vekili, müvekkili davacının 24.12.2005-12.03.2012 tarihleri arasında davalı şirkete ait dershane işyerinde öğretmen olarak çalıştığını, en son net 1.895,00 TL maaş aldığını, anlaşmaya göre haftada 20 saat ders vermesi gerekirken haftada en az 45 saat ders verdiğini, ayrıca davacının öğretmen veli görüşmesi, etüt görevleri, velilerle telefonda görüşmek vs. gibi çalışmaları nedeniyle haftalık ortalama çalışına süresinin 60 saate tekabül ettiğini, ayrıca davalı işverenlikçe çift sözleşme imzalatılmış olduğunu, davalı işverenlikçe fazla mesai ve ek ders ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş akdinin müvekkili davacı tarafından haklı nedenlerle feshedildiğini belirterek, ödenmeyen dava konusu işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

 

Savunma; Davalı vekili, davacının müvekkili şirkette biyoloji öğretmeni olarak çalıştığını, maaşının sözleşmede yazılı miktarda olduğu gibi brüt 1.010,00 TL. olduğunu, davacının müvekkili şirkette sorunsuz bir şekilde çalışmakta iken 13.03.2014 tarihinde müvekkilinin Bakırköy Şube Müdürü S. T.’in cep telefonuna gönderdiği sms'de "önünde daha iyi bir imkan olduğunu, Şube Müdürü ve/veya herhangi biriyle yahut kurumla herhangi bir sorunun olmadığını, tamamen kendisinin başka bir işe geçmesi amacıyla kurumdan ayrıldığını" ifade ettiğini, davacının "hakkınızı helal edin hocam sizlerle ilgili hiçbir problemim yok" şeklindeki mesaj çektiği günden bir gün önce 12.03.2012 tarihinde kötüniyetli bir şekilde müvekkili şirkete ihtarname keşide ettiğini, davacının çalışmalarının haftada 20 saati geçmediğini, 20 saati aşan çalışmaların da fazla mesai değil, fazla süreli çalışma olduğunu, davacının haftanın bir günü hariç hafta içi 10:30-19:30 saatleri arasında, hafta sonları ise 08:00-18:00 arasında çalıştığını, günlük 2 saat ara dinlenmesi olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkemece; Davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.

 

Davacı vekili istinaf sebepleri olarak;

 

Dava dilekçelerinde bildirdikleri 3 tanıktan birinin dinlenmemiş olmasının usule aykırı olduğunu, bilirkişice davacının 24/12/2005-13/03/2012 tarihleri arasında çalıştığı saptanmış ise de dosyaya ibraz edilen en eski tarihli sözleşmenin 01/08/2008 olduğundan bahisle bu dönem öncesinin hesaplamaya katılmamış olduğunu, 3. tanıkları dinlenilmiş olsa idi davacının çalışmaya başladığı 24/12/2005 den itibaren fazla mesai yaptığı ve ek ders verdiğinin ispatlanacak olduğunu,

 

Bilirkişice öncesi hesaplanan miktardan 7.480 TL fazla mesai ücreti(Ek ders ücreti) haklarının zamanaşımına uğradığı belirtilmiş ise de sözleşmelerden doğan alacakların muaccel oldukları tarihlerin zamanaşımı başlangıcı olduğunu, davacının iş akdini feshedene kadar ek ders ve fazla mesai ücretlerini isteyemediğini, dolayısıyla işbu alacakların muaccel oldukları tarihin fesih tarihi olacağını, buna göre de zamanaşımına uğrayan miktar olmadığını belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılarak talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini istediklerini bildirmiştir.

 

Davalı vekili istinaf sebepleri olarak;

 

Özel Öğretim Kurumlarında görev alan öğretim elemanlarına mahsus iş sözleşmesi, davacının Milli Eğitim Müdürlüğündeki özlük dosyası, sahteliği ispatlanıncaya kadar kesin delil teşkil eden davacı imzalı ücret bordroları ile bunlarla uyumlu banka kayıtlarından anlaşıldığı üzere davacının ücretinin brüt 1.010 TL olduğunu, hal böyle iken herhangi bir geçerliliği olmayan gayri resmi sözleşme ve davacı tanıklarının anlatımları nazara alınarak davacının aylık ücretinin iddia edildiği gibi 1895 TL olarak kabulü ile bu ücret üzerinden yapılan bilirkişi hesaplamalarının hatalı olduğunu, davacı tarafından mahkemeye sunulan gayri resmi iş sözleşmesinin müvekkili şirket tarafından düzenlenmemiş olup şirket kaşe ve imzasını da içermediğini, söz konusu sözleşmelerde imzası bulunan(Şube Müdürü) S. T.’in tek başına böyle bir sözleşme düzenleme ve imzalama yetkisi bulunmadığını, sözleşmelerin geçerlilik kazanabilmesi için kurucu temsilcinin onayı ve İlçe Milli Eğitimin çalışma izin oluru ile işleme alınarak yasallaşması gerektiğini, iddia edilenin aksine davacı ile müvekkili şirket arasında iki ayrı/farklı sözleşme yapıldığı iddialarının mesnetsiz olduğunu, ayrıca bilirkişice taraflarınca dosyaya sunulan emsal dosyalardan aldırılan raporlar ile mahkeme ilamlarının dikkate dahi alınmamasının kabul edilemez olduğunu,

 

Yine davacı taraça ayrı bir şekilde talep edilmemesine rağmen bilirkişi raporuyla taleple bağlılık ilkesine de aykırı bir şekilde ek ders ücreti hesaplamasının kabul edilemeyeceğini, fazla mesai ve ek ücret müesseselerinin farkı kavramlar olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte 20 saati aşan çalışmaların fazla mesai değil fazla süreli çalışmalar ve ek ders ücreti niteliğinde olacağını, kaldı ki bilirkişinin ek ders ücretine ilişkin hesaplamalarının da tamamen hatalı olduğunu, davacının 20 saate kadar kadrolu öğretmen olarak atandığını, bu nedenle 20 saatten fazla derse girmediğinden ek ders ücretine de hak kazanamadığını, kaldı ki ek derslere girdiğinin ve bu nedenlerde ücrete hak kazanacağının davacı tarafça ancak yazılı delillerle ispatlanması gerektiğini, bu yönde ise delil sunulamadığını, hafta içi ve hafta sonu derslerin bittiği saatlerin belli olduğunu, bunun dışındaki zamanlarda zaten çalışma yapılmasının söz konusu olmadığını, okulda ders vermeden kaldığı sürelere ilişkin fazla çalışma ücretine hak kazanılamayacağını, tüm bunlara rağmen bilirkişice geçerliliği de olmayan gayri resmi sözleşmeler dikkate alınarak talepte olmadığı halde ek ders ücreti hesaplaması yapılmasının ve mahkemece de bu yönde hüküm kurulmasının aykırı olduğunu,

 

Mahkemece itibar olunan davacının feshine ve kıdem tazminatına ilişkin bilirkişi değerlendirmelerinin de kabul edilemez olduğunu, davacının tamamen kötüniyetli bir şekilde kendi özgür ve hür iradesiyle müvekkili şirketten istifa etmiş olduğunu, feshe gerekçe yapılan sigorta primlerinin gerçek ücret üzerinden gösterilmediği iddialarının ücret bahsinde ileriye sürdükleri itirazlar burada da geçerli olmak üzere kabul edilemeyeceğini, belirtmek gerekir ki resmi bir belge olmayan geçerliliğinde şüphe duyulan belgeye göre değerlendirme ve hesaplamaların kabul edilemeyeceğini, davacının Bakırköy Şube Müdürü S. T.’in cep telefonuna 13/03/2014’te SMS göndererek başka bir işe geçmesi amacıyla kurumlarından ayrıldığını bildirmiş olup yerel mahkemeden söz konusu SMS'nin tespiti bakımından cep telefonu iletişim sağlayıcılarına müzekkere yazılması taleplerinin de yerine getirilmemiş olduğunu, davacının istifa SMS öncesi gün 12/03/2012 tarihinde de kötüniyetli şekilde ihtar keşide etmiş olduğunu, müvekkili işyerinden ayrılmasının hemen sonrasında bir başka yerde çalışmaya başlayan davacının işten ayrılmasının ardından tam 2 yıl sonra tekrar alacak ihtar göndererek devamında işbu davayı açmasının da kötüniyetli hareket ettiğini gösterdiğini,

 

Davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarını da içerir 19/09/2016 tarihli dilekçede raporda tespit edilmiş miktarlar üzerinden taleplerini artırdığı beyan edilmiş olup devam eden yargılama aşamasında 20/10/2016 tarihinde ayrı bir ıslah dilekçesi verilmesinin de hukuka aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini bildirmiştir.

 

Mahkemece dosyaya toplanan deliller incelenmiştir.

 

Gerekçe: HMK'nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine aykırılık halleri dışında taraflarca ileriye sürülmemiş sebepler inceleme konusu yapılamayacağından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvuru dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.

 

Öncelikle 1. hesap raporu sonrası davacı vekilince dosyaya sunulan 28/07/2015 tarihli dilekçe harçlandırılmamış olduğundan geçerli bir ıslah dilekçesi olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla 20/10/2016 tarihinde sunulmuş ve harçlandırılmış olan ıslah dilekçesinin ikinci bir ıslah olmadığı, işbu ıslah dilekçesi ile yapılan arttırımlarla sonuca gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.

 

Eğitim ve öğretimin süreklilik arzetmesi, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 11. maddesinde belirli süreli iş sözleşmesinin gerek ilk kurulmasında ve gerekse yenilenmesinde esaslı unsur aranması karşısında 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na göre çalışan yöneticiler ile öğretmenlerin, kısaca eğitim personelinin sözleşmelerinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira bir eğitim personeli bu kapsamda eğitim faaliyeti devam ettiği sürece çalıştırılmakta ve emekli olsa da iş sözleşmesi devam etmektedir. Bu çalışma 10 yılı aşan bir süreyi de kapsamaktadır. Yasadan kaynaklanan belirli süreli olma özelliği eğitim personelinin iş güvencesi hükümlerinden yararlandırılmaması eleştiri konusu yapılmaktadır.

 

Gerçekten eğitim personeli ile ilgili yazılı sözleşme yapılması hükmü değerlendirildiğinde bu sözleşmenin belirli süreli olmaktan çok asgari süreli iş sözleşmesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Zira Kanunun 9. maddesine göre “Kurumlarda çalışan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticiler ile özel öğretim kurumunu temsil eden kurucu veya kurucu temsilcisi arasında yapılacak iş sözleşmesi, en az bir takvim yılı süreli olmak üzere yönetmelikteki esaslara göre yazılı olarak yapılmalıdır”. Buradaki en az bir takvim yılı ibaresinden açıkça bir asgari süre öngörüldüğü açıktır. Eğitim ve öğretim devam eden bir faaliyet olduğuna göre asgari süre iki yılda, üç yılda olabilir. O halde eğitim personeli ile yapılan sözleşmenin yasadan kaynaklanan asgari süreli iş sözleşmesi olduğunun kabulü gerekir.

 

Asgari süreli sözleşmeler, tarafların bildirimli fesih haklarını asgari bir süre için ortadan kaldırdıkları belirsiz süreli sözleşmelerdir. Tarafların öngördükleri asgari sürenin bitimi ile sözleşme kendiliğinden sona ermemekte, sözleşme belirsiz süreli olarak devam etmektedir. Bu özelliği nedeniyle asgari süreli sözleşmeler belirli süreli olarak kabul edilmemektedir. Belirsiz süreli olarak kabul edilmelerinin nedeni tarafların sözleşmenin sona erme zamanını belirlememiş olmalarıdır.(Yargıtay 7. HD 2014/22023 Es, 9. HD 2015/13705 Es) Belirsiz süreli kabul edildikleri için asgari süreli sözleşmenin işçi tarafından kanunda sayılan kıdem tazminatını gerektirir haklı sebeplerle feshi halinde işçi lehine kıdem tazminatı hakkı da doğacağından davalı vekilinin davacının belirli süreli iş akdi ile çalıştığını ve dolayısıyla sırf bu sebeple dahi kıdem tazminatı hak edilmeyeceğine ilişkin istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

SGK kayıtları ile davacı ve davalı tanık beyanlarının değerlendirilmesinde davacının davalı şirkete ait Fatih Dersaneleri’nde 24/12/2005-13/03/2012 tarihleri arasında en son olarak da Bakırköy Şubesinde Fen ve Teknoloji öğretmeni olarak çalışmış olup taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

 

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

 

Davacı taraf son net 1895 TL ücretle çalıştığını asgari ücret kısmının bankadan kalan kısmının ise elden ödendiğini iddia etmiş, davalı taraf ise imzalı ücret bordroları ile Milli Eğitim Müdürlüğüne verilen sözleşmelerde sabit olduğu üzere davacının brüt 1.010 TL ücret aldığını savunmuştur. Gerçeğe aykırı beyanda bulundukları dosya kapsamıyla ispatlanamayan davacı tanıklarınca benzer şekilde ücretin asgari tutarının bankadan kalanının elden ödendiğini doğruladığı gibi yapılan emsal ücret araştırmasında Anadolu Eğitim Sen Sendikasınca’da Mart/2012’den itibaren emsallerine göre davacının alabileceği ücretin 1857 TL olabileceği bildirilmiştir. Yine dosyada mevcut olduğu üzere davacıyla yıllar itibariyle 2 ayrı sözleşme imzalandığı, yasal prosedür gereği Milli Eğitim Müdürlüğüne verilmesi gereken sözleşmeler yanında Şube Müdürü ile davacı arasında gayri resmi sözleşmelerin düzenlendiği, bu sözleşmelerde tamamen tarafların kendi istek ve serbest iradeleriyle düzenlediklerinin yazılı olduğu ve bunlardan 01/08/2008 tarihli net 1100 TL ücretli yine 01/08/2009 tarihli net 1295 TL ücretli olanının kurum temsilcisi açıklamasıyla Şube Müdürü S. T. imzalı oldukları 01/08/2010 tarihli net 1440 TL ücretli olanın imzasız/kaşesiz yine aynı Şube Müdürünün ismini taşıdığı 01/08/2011 tarihli 1590 TL ücretli olanında imzasız lakin yine aynı Şube Müdürünün ismi üzerine Şube kaşeli olduğu görülmüş, gayri resim iş sözleşmesi olan işbu 2. Sözleşmelerin tarafların gerçek iradelerini yansıttığı gibi kaşeli olan son sözleşme bir yana Şube Müdürünün imzasını taşıyan eskilerindeki ücretlerin asgari ücretteki artışlar nazara alındığında 2012 yılı itibariyle iddia edilen aylık ücreti doğruladıkları, Milli Eğitim Müdürlüğüne sunulan resmi sözleşmelerde de aynı Şube Müdürünün imzasının yer almasına göre ve ibraz edilen yere göre de sözleşmelerin bağlayıcılığının kuvveti değişmeyeceği üzere gayri resmi sözleşmelerin geçerli olacağı, aksi yöndeki davalı itirazlarının kabul edilemeyeceği, 6 yılı aşkın kıdemde bir öğretmenin asgari ücret düzeyinde maaşla çalışması hayatın olağan akışına da uygun düşmeyeceği gibi işyerinin özellikleri, davacının ifa ettiği mesleğin vasıf ve niteliği, hayata dair yaşayım deneyimleri, sendikaca bildirilen emsal ücret ile yukarıdaki sair açıklamalar hep birlikte değerlendirildiğinde davacının son olarak aylık net 1590 TL ücretle çalıştığı davalı vekilinin bu yönlere temas eden istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

Davacı vekili dava dilekçesinde alacak taleplerini kıdem tazminatı yanında fazla mesai ve ders ücreti olarak açıklamış yargılama aşamasında sunduğu ıslah dilekçesinde de alacak kalemlerini kıdem tazminatı, ek ders ücreti alacağı ile fazla mesai ve ek ders ücreti olarak açıklamıştır. Davada hukuki sebeplerin tasnif ve değerlendirilmesi hakime ait olup dava dilekçesinde fazla mesai açıklamalarında ek ders ücretlerine de yer verilerek fazla mesai ve ders ücretlerinin talep edilmiş olması ile yargılama sürecine yansıyan davacı alacak iddiaları birlikte değerlendirildiğinde davacının yargılama konusu davada fazla mesai ücretinden bağışık olarak sözleşmelerde öngörülen ders saat ücreti üstünde verdiği ek ders ücreti alacağı taleplerinin de olduğu, dolayısıyla davacının talebinin aşılmasının söz konusu olmadığı, dolayısıyla davalı vekilinin taleple bağlılık kuralına aykırı davranıldığı itirazlarının yerinde olmadığı, yerel mahkemece de hüküm altına alınan 5.236 TL alacağın ek ders ücreti olduğunun açıklanmış olduğu, hükümde ayrıyeten telafuz edilmemiş ise de fazlaya dair taleplerin reddinin diğer alacak kalemi fazla mesai ücreti alacağını da kapsadığı davacı taleplerinin fazla mesai ücreti yanında ek ders ücretini de kapsadığı hususlarında mahkeme gerekçesindeki açıklamalarında dosya kapsamıyla uyumlu olduğu anlaşılmıştır.

 

Özel Okullar ve Dershanelere ilişkin yerleşik Yargıtay uygulaması gereği eğitim personelinin çalışma süresinin kural olarak idari görevi yoksa ders saatine göre belirlenebileceği, normal ders saati dışındaki çalışmaların ek ders olarak değerlendirileceği, okulda ders vermeden kaldığı sürelere ilişkin fazla mesai alacağı talep edilemeyeceği, buna göre davacının idari görevinin bulunmadığı da dikkate alındığında fazla mesai ücreti taleplerinin reddine dair mahkeme kanaatinde hata bulunmadığı, davacı vekilinin bu alacak talebiyle ilgili itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.(Yargıtay 9. HD. 2014/31287 Kr.)

 

Ek ders ücreti ile ilgili talebe gelince; davacının sunduğu ders çizelgeleri imzasız olduğu gibi haftalık 20 saatin üzerinde ders verdiğine dair yazılı belge sunulamamış olup davacı tarafça dosyaya sunulan ve geçerliliği kabul edilen gayri resmi sözleşmelerde ise hafta içi 10 hafta sonu 18 saat olmak üzere toplam 28 saat ders yapılacağı kararlaştırılmış olup davacı tanığı L. Ç.’nin bu yöndeki beyanları bizzat davalı tanığı E. Ö. tarafından da doğrulanarak davacının haftada 36 saat ders yaptığı ifade edilmiş olmasına göre davacının kararlaştırılan üzerinde 36-28=8 saat ek ders yaptığı ve yine davacı tanıklarının çalışma süreleri itibariyle 2007 yılından itibaren dershanede çalışan davalı tanığı E. Ö.'ın görgüsüne dayanan 01/08/2007-12/03/2012 tarih aralığı için ıslaha karşı zamanaşımı itirazları da değerlendirilerek 2. bilirkişi 05/12/2016 tarihli ek raporuyla yapılan ek ders ücreti alacak tespitinin yerinde olduğu, duruşma tutanaklarının aksi ancak eş değerde yazılı belgeyle ispatlanacağı üzere davalı tanığının beyanlarının kes kopyala yapıştır suretiyle yanlış zapta geçtiği savunmalarına itibar edilemeyeceği, bu alacak kalemine dair her iki taraf vekilinin itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

Yerel mahkemece yargılamada 2 davacı 1 davalı tanığının dinlendiği, tanıkların dinlendiği 24/03/2015 tarihli duruşmada ise bizzat davalı vekilince dosyanın hesap bilirkişisine gönderilmesinin talep edildiği, diğer tanıklarının dinlenilmesi yönünde davacı vekilinin talep ve beyanının olmadığı, yine iddialarının aksine hesaplamaların 2008 den değil 01/08/2007 den itibaren yapılmış olması yanında ıslaha karşı zamanaşımı itirazları dikkate alındığında da 3. Tanıklarının dinlenilmesinin sonuca etkisinin olmayacağı veçhile davacı vekilinin bu hususlara dair istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

Yargılama konusu dava kısmi dava olarak açılmış olup yerleşik Yargıtay uygulaması gereği de dava dilekçesi sadece içerdiği miktar itibariyle zamanaşımını kesecek olup kalan alacak miktarı yönüyle zamanaşımı süresi işlemeye devam edeceğinden davacı ıslahına karşı davalı tarafın zamanaşımı itirazları değerlendirilerek ıslah dilekçesinden geriye ücret nevi alacaklar için öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınarak bulunan alacak miktarına, dava dilekçesiyle talep edilmiş ve zamanaşımına uğramamış 5000 TL.lik miktarın eklenmesiyle yapılan 05/12/2016 tarihli ek raporda ki hesaplamalarda hata bulunmadığı, davacı vekilinin bu yöndeki itirazlarının da yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

Kıdem tazminatı yönüyle değerlendirmede; yukarıda asgari süreli sözleşme olduklarına dair yapılan açıklamalar yanında 4857 sayılı İşK.'nun 24/II-e maddesinde işveren tarafından işçinin ücreti(geniş anlamda ücret) kanun hükümleri veya iş sözleşmesi şartları gereğince hesap edilmez veya ödenmezse, işçiye iş akdini haklı nedenlerle fesih imkanı vermektedir ki; tüm dosya kapsamı ile davacının geniş anlamda ücret nevinden olan ek ders ücretlerinin kendisine ödenmediği anlaşıldığından davacı tarafça iş akdinin sırf bu nedenle dahi haklı sebeplerle feshedildiğinin kabulünün gerekeceği, davacının kıdem tazminatı talep etmekte haklı olduğu, feshin haklılığı halinde feshe sebep ileriye sürülen davacının sair niyet/düşüncesinin de esasa etkisinin olmayacağı üzere davalı vekilinin bu alacak kalemine dair itirazlarının da yerinde olmadığı anlaşılmıştır.

 

Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme kararının usul ve yasaya aykırılık olmadığı anlaşıldığından davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair inceleyen üye hakimin görüşü heyetçe de benimsenerek Dairemizce aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

 

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

 

1-İlk derece mahkemesinin kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK'nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,

 

2-Alınması gerekli 35,90 TL istinaf karar harcından taraflarınca peşin yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,50 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,

 

3-Alınması gerekli 1.367,43 TL istinaf karar harcından taraflarınca peşin yatırılan 342,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.025,43 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,

 

4-Davacı ve davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,

 

5-İstinaf incelemesi duruşma açılmaksızın dosya üzerinden neticelendirildiğinden taraflar lehine istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,

 

6-Kararın tebliği ile harç tahsil müzekkeresi yazılması işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,

 

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6763 SK. 'nun 42. maddesi ile değişik 6100 s. HMK'nun 362/1-a ve aynı Kanunun 5. maddesi ile değişik 5521 s. İMK'nun 8/1. maddeleri uyarınca kesin olmak üzere 06.06.2018 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


Bu sayfa 121 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor