YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

YARGITAY

DANISTAY

SAYISTAY

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI

KURUL KARARLARI

Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu uyarınca kişide uyuşturucu bulunduğuna dair yeterli şüphenin varlığında polisin kaba üst araması yapabileceği hk.

Karar Özeti

2. Arama konusunu ele alan mevzuattan Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu'nun 4 üncü maddesinin A fıkrasının beşinci bendinde "Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir. Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.” denildiği bu çerçevede, somut olayda, uyuşturucu maddenin bulunmasının ne şekilde olduğu, tutanak metnindeki anlatımların neyi yansıttığı, tutanağı düzenleyenlere sorularak araştırılmadan beraata dair karar verilmesinde isabet görülmediğine ilişkindir.

Karar

YARGITAY

 

10. CEZA DAİRESİ

 

Esas Numarası: 2020/17878

 

Karar Numarası: 2023/920

 

Karar Tarihi: 13.02.2023

 

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin, resen de temyize tabi olan hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:

 

I. HUKUKÎ SÜREÇ

 

A. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının, 21.09.2012 tarihli iddianamesi ile sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 191 inci maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesi, 54 üncü maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

 

B. İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesinin 25.11.2013 tarihli, 2012/547 Esas, 2013/598 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5560 sayılı Kanun ile değişik 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin ikinci fıkrası gereği tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararın 07.01.2014 tarihinde itiraz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin infazı için dosya Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne gönderilmiştir.

 

C. Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gerektirdiği yükümlülüklere uymadığının bildirilmesi üzerine dosya yeniden ele alınarak yapılan yargılama sonucunda İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesinin, 02.05.2014 tarihli ve 2014/294 Esas, 2014/396 Karar sayılı kararı ile 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin birinci fıkrası, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci fıkrası uyarınca hükmedilen 10 ay hapis cezasının, 5271 sayılı Kanun'un 231 inci maddesinin beşinci fıkrası ve sekizinci fıkraları uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanığın beş yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasına karar verilmiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 26.06.2014 tarihinde itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.

 

D. Sanığın denetim süresi içinde 30.07.2015 tarihinde işlediği 5237 sayılı Kanun’un 265 inci maddesinde yer alan görevi yaptırmamak için direnme suçundan Solhan Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/5 Esas, 2016/44 Karar sayılı mahkûmiyet kararının ihbar olunması üzerine dosya yeniden ele alınarak yapılan yargılama sonucunda, sanığın 5271 sayılı Kanun'un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca beraatine karar verilmiştir.

 

E. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca hükmün bozulması yönünde karar verilmesi görüşünü içeren Tebliğname ile dava dosyası Daireye tevdi edilmiştir.

 

II. TEMYİZ SEBEPLERİ

 

Cumhuriyet savcısının temyiz sebepleri;

 

1. Ceza yargılamasının prensipleri arasında delil serbestinin bulunduğu, bunun içerisinde yasaların kabul ettiği her türlü delilin bulunabileceği, bu deliller içerisinde başkaca maddî delillerle desteklenen ve belirli şartları taşıyan ikrarın da olduğu, ceza hukukunda bu şartları taşıyan ikrara itibar edilmesine engel olan bir hükmün bulunmadığı, bu nedenle sanığın ikrarının, iddia edilen olayın kapsamı içerisinde hangi aşamada olduğu, özgür iradeye dayalı olarak ikrarda bulunup bulunmadığı, başka maddî deliller ve emarelerle desteklenip desteklenmediği, dosyaya yansıyan olayın, başlangıç ve sonrası ile ilgili tutanaklarda isimleri geçen şahısların ifadeleri alınmadan ve ikrarın, hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı, yönlerinin irdelenmeden hüküm kurulduğuna,

 

2. Arama konusunu ele alan mevzuattan Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu'nun 4 üncü maddesinin A fıkrasının beşinci bendinde "Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez. Ancak, el ile dıştan kontrol hariç, kişinin üstü ve eşyası ile aracının dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin aranması; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenecek esaslar dâhilinde mülki amirin görevlendireceği kolluk amirinin yazılı, acele hâllerde sonradan yazıyla teyit edilmek üzere sözlü emriyle yapılabilir. Kolluk amirinin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Bu fıkra kapsamında yapılan araç aramalarına ilişkin olarak kişiye, arama gerekçesini de içeren bir belge verilir. Edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için derhal gerekli tedbirleri alır. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması, delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için acele tedbirleri aldıktan sonra el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması için gerekli soruşturma işlemlerini yapar.” denildiği bu çerçevede, somut olayda, uyuşturucu maddenin bulunmasının ne şekilde olduğu, tutanak metnindeki anlatımların neyi yansıttığı, tutanağı düzenleyenlere sorularak araştırılmadan beraata dair karar verilmesinde isabet görülmediğine ilişkindir.

 

III. GEREKÇE

 

İddianamenin düzenlendiği 21.09.2012 tarihinden itibaren zamanaşımına uğradığı belirlenmekle, Tebliğname görüşüne iştirak olunmamıştır.

 

A. Sanığın yargılama konusu eylemi için, 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca belirlenecek cezanın türü ve üst haddine göre aynı Kanun’un 66 ncı maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi gereği 8 yıllık olağan zamanaşımı süresinin öngörüldüğü anlaşılmıştır.

 

B. 5237 sayılı Kanun’un 66 ncı maddesinin ikinci fıkrasının (e) bendi uyarınca zamanaşımı süresini kesen son işlemin İddianamenin düzenlendiği 21.09.2012 tarihi olduğu, temyiz incelemesinin tarihine kadar zamanaşımını kesen başkaca bir işlemin bulunmadığı ve bu tarihten, temyiz incelemesi tarihine kadar, 8 yıllık olağan zamanaşımı süresinin gerçekleşmiş olduğu belirlenmiştir.

 

IV. KARAR

 

Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İstanbul 54. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/196 Esas, 2016/209 Karar sayılı kararına yönelik Cumhuriyet savcısının temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden aynı Kanun’un 322 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin sekizinci fıkrası gereği gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle DÜŞMESİNE,

 

Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

 

13.02.2023 tarihinde karar verildi.


Bu sayfa 229 kez görüntülendi.
- Karara ilişkin daha detaylı bilgi almak için soru / cevap kısmından bize ulaşabilirsiniz -

Yargıtay Danıştay Sayıştay

BÖLGE ADLIYE MAHKEMESI

ANAYASA MAHKEMESI


Bu Sitede yeralan verilerin tamamı ihalekararisor.com' a ait olup. İzinsiz kopyalanması ve yayınlanması izni verilmemiştir.

Web Tasarım İntramor