GİRİŞ
Rüşvet suçu TCK’nın 252. Maddesinde kaleme alınmıştır. Aynı maddenin ilgili fıkralarında da bu suçun temel şekline nazaran daha az ve daha fazla cezayı gerektiren nitelikli haller sayılmıştır. Aynı zamanda TCK’nın 254. Maddesinde ise bu suç tipine ait etkin pişmanlık hükümlerine yer verilmiştir.
RÜŞVET SUÇUNUN HUKUKİ MAHİYETİ
TCK’nın 252. Maddesinde yer alan düzenlemeye göre “Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlamak” rüşvet suçunu neden olmaktadır. Bu düzenlemeye göre görevinin ifası ile ilgili bir işi yapması veya yapmaması bağlamında kamu görevlisine veya göstereceği başka bir kişiye menfaat sağlayan kişi rüşvet suçunun faili olabilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında ise rüşvet suçu kamu görevlisi bakımından ele alınmıştır. Kamu görevlisinin rüşvet suçundan cezalandırılabilmesi için göreviyle bağlantılı bir işin gördürülmesi bağlamında kendisine veya göstereceği başka bir kişiye menfaat sağlanması gerekmektedir. Eğer gördürülmesi gereken iş kamu görevlisinin görev alanına girmiyorsa burada artık rüşvet suçundan bahsedilemeyecektir. Bu durumda TCK m.255’te düzenlenen nüfuz ticareti suçu oluşmaktadır.
Rüşvet suçunun oluşabilmesi için gördürülmesi amaçlanan işin kamu görevlisinin görevine uygun veya aykırı olmasının kural olarak bir önemi yoktur. Ancak, kamu görevlisinin görevi olan bir işin, yapılmayacağı korkusu ile kamu görevlisine menfaat sağlanması halinde(bir menfaat sağlamadığı takdirde) rüşvet suçu oluşmamakla birlikte, icbar suretiyle irtikap suçu[1]na neden olunabilecektir.
O halde şunu belirtmek gerekir ki rüşvet suçu 1. Fıkrada belirtildiği üzere kamu görevlisine menfaat sağlayan kişi tarafından ve 2. Fıkrada belirtildiği üzere kamu görevlisi tarafından işlendiği için bu suçun faili iki tanedir. Bu sebepten dolayı rüşvet suçu çok failli bir suçtur. Rüşvet alan yönünden kişinin kamu görevlisi olması gereklidir. Rüşvet veren açısından herhangi bir özgü suç bulunmamaktadır, herhangi bir kişi olabilir. Burada aslında karşı taraf da bu suça katılmaktadır. Eğer karşı taraf katılmaz ise burada rüşvet suçundan bahsedilemez. Burada suçun mağduru toplumu oluşturan herkestir. Devlet tüzel kişiliği suçtan zarar görendir.
Bu suç kasten işlenebilen bir suçtur. Zira, Rüşvet alma fiili bakımından kendisine rüşvet teklif edilen kamu görevlisinin görevinin ifası gereği olarak bir işi yapması veya yapmaması için kendisine haksız bir menfaat temin edilmesine karşılık kişinin de haksız bir menfaat teklif ettiğini bilmesi gerekmektedir.
Bu suçta korunan hukuki değer devlet faaliyetlerinin satın alınamayacağına yönelik bir inancın korunmasıdır. Bu suçun konusu bir kamu görevlisine görevinin ifası ile ilgili bir işi yapmasının veya yapmamasının sağlanması amacıyla sağlanan haksız bir menfaattir.
Son olarak, fiil bahsine gelecek olursak, rüşvet anlaşmasının yapılması ve anlaşmanın yapılması gereği edimin yerine getirilmesi bu suçun fiil unsurunu oluşturmaktadır. Burada rüşvet konusunda anlaşma[2]ya varılması durumunda da suç oluşmuş olacaktır;[3] çünkü suçun oluşması için anlaşılan edimin yapılmasına gerek yoktur. Zira, ortak bir irade ile rüşvet konusunda anlaşmaya varılması halinde de TCK.252/3 uyarınca suç tamamlanmış gibi cezalandırılacaktır.[4] Bu sebepten rüşvet suçunda TCK.36 uyarınca gönüllü vazgeçme müessesi de uygulanamaz; çünkü tamamlanmış suçlarda gönüllü vazgeçme uygulanmaz. Rüşvet suçu için ancak TCK.254’e göre etkin pişmanlık hükümleri uygulanabilir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Bu değerlendirmemizde rüşvet suçunun hukuki mahiyetini açıkladık. Aynı zamanda bu suç tipine benzeyen nüfuz ticareti suçu ve icbar suretiyle irtikap suçu arasında kısa bir açıklama yapıp örnek Yargıtay kararları ile desteklemiş olduk. Rüşvet suçunu diğer iki suçtan farklı kılan en önemli özellik çok failli bir suç olmasıdır. Keza eğer gördürülmesi gereken iş kamu görevlisinin görev alanına girmiyorsa burada artık rüşvet suçundan bahsedilememektedir. Bu durumda nüfuz ticareti suçu gündeme gelmektedir. Yine görevinin gereği olan bir işin yaptırılması korkusunu gidermek maksadıyla kamu görevlisine menfaat sağlayan kişinin bir mecburiyetten dolayı yani bir menfaat sağlamadığı takdirde işinin hiç veya en azından vaktinde yapılmayacağı endişesiyle hareket etmesi durumunda rüşvet suçundan değil de icbar suretiyle irtikap suçundan bahsetmek gerekir.
KAYNAKÇA
https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/rusvet-sucu-cezasi-nedir.html
ÇAKIR , Mustafa, ”TÜRK CEZA HUKUKUNDA RÜŞVET UYGULAMASI”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi,2013 İstanbul.
[1] Konuya ilişkin örnek Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2020/2844 E. , 2021/77 K. Sayılı kararına göre ;
https://kararkutuphanesi.com/yazi.php?id=11839&Magdurlardan-isyeri-ruhsati-vermek-icin-para-istenmesi-nedeni-ile-olusan-irtikap-sucunun-icbar-ve-zincirleme-suc-acisindan-degerlendirildigi-Kr “Cebri irtikap suçu kamu görevlisinin sıfat ve görevini kötüye kullanarak kişiyi tazyik etmesi ile başlayıp, bu sıkıştırma karşısında ferdin de memurun haksız işlemlerini önleme zorunluluğu duyarak ona menfaat temin ve vaat etmesi ile oluşur. Kamu görevlisi açıkladığı istekler yerine getirilmezse mağdurun işini yapmayacağını söylemek suretiyle onu manevi cebir altında bulundurmaktadır. Böyle haksız bir durumla karşılaşan ve haklı işinin kamu görevlisi tarafından yapılmayacağı veya geciktirileceği ya da haksız bir muameleye maruz kalacağı endişesine kapılan mağdur belli bir şiddete ulaşmış olan bu manevi cebirin etkisiyle ve hakkını elde etme zorunluluğu karşısında, haksız olarak istendiğini bildiği parayı ve sair menfaatleri kamu görevlisine vermekte ya da vaat etmektedir. Burada fert kural olarak meşru zeminde bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30/03/2010 tarihli ve 2009/5-167-2010/70 sayılı Kararında da açıklandığı üzere, icbar suretiyle irtikap suçunda mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dahil olduğu, manevi cebirin belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerektiği…”
** Dolayısıyla irtikap suçu icbar, ikna, hata suretiyle işlenebilirken ; rüşvet suçunda karşılıklı serbest bir irade söz konusudur.
[2] Konuya ilişkin bir diğer Yargıtay Genel Kurulu 26.01.2010 tarihli 2009/5-150E , 2010/1 sayılı kararına göre ;
“Gerek Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin yerleşmiş kararlarında, gerekse öğretide ağırlıklı bir görüş olarak kabul gördüğü üzere, kamu görevlisinin, görev alanına giren, yapmaması gereken bir işin yapılması veya yapması gereken bir işin yapılmaması karşılığında, fertle arasında, haksız yararın sağlanması hususunda rızalarının tam olarak uyuşması ile rüşvet anlaşması gerçekleşmiş olur. Teklif veya önerinin fert veya kamu görevlisinden gelmesinin önemi bulunmamakla birlikte, rüşvet veren ve alanın aynı amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, kamu görevlisi tarafından ferde veya fert tarafından kamu görevlisine doğrudan veya örtülü bir istek veya önerinin yapılması ve bunun da karşı tarafça kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anlaşmanın varlığının kabulü için, anlaşmaya ilişkin rızalar özgür irade ürünü olmalı, başka deyişle, cebir, tehdit, hile ve sair nedenlerle fesada uğratılmamış bulunmalıdır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 252. maddesinin 3. fıkrasındaki tanımlamadan hareketle, rüşvet suçları, rüşvet anlaşmasının yapıldığı veya rüşvetin alındığı anda tamamlanmış olur. Uygulama ve öğretide kabul edildiği üzere, bu suç kalkışmaya (teşebbüse) elverişli bir suçtur.”
**Dolayısıyla rüşvet suçunun oluşabilmesi için rüşvet anlaşması, tarafların hiçbir baskı ve etmene maruz kalkmaksızın özgür iradeleri ile yapılmalıdır.
[3] Konuya ilişkin bir diğer örnek Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2018/3442 E. , 2019/4360 K. Sayılı kararına göre
https://kararkutuphanesi.com/yazi.php?id=11843&Nufuz-ticareti-sucu--dolandiricilik-sucu-ayrimi-hakkinda-ornek-olay-iceren-aciklayici-Kr“Nüfuz ticareti suçunda; mağdurun iradesi sakatlanmamaktadır, sanık, kamu görevlileri üzerinde nüfuz sahibi olduğunu söylemekte ve mağdur buna karşılık olarak sanığa menfaat temin etmektedir. Mağdur burada yasal zeminde olmadığı için her iki taraf da sanık konumundadır. Menfaat temin eden kişi de menfaat sağlanan üçüncü kişiler de cezalandırılmaktadır. Dolandırıcılıkta ise; mağdurun iradesi sakatlanmakta olduğu için mağdur yasal zeminde bulunmakta ve sadece menfaat temin eden fail cezalandırılmaktadır. Nüfuz ticareti suçunda; sanık, kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle, haksız bir işin gördürülmesi amacıyla girişimde bulunması için haksız menfaat temin ederken dolandırıcılık suçunda, sanık, herhangi bir nedenle ve kamu görevlileri üzerinde nüfuz sahibi olduğunu söylemeden menfaat temin etmektedir. Nüfuz ticareti suçunun fail herkes olabilir, fail kamu görevlisi olursa bu cezada bir arttırım nedeni olarak öngörülmüştür. Dolandırıcılık suçunun faili de herkes olabilir; fakat failin kamu görevlisi olması bir arttırım nedeni değildir. Nüfuz ticareti suçunda, rüşvet suçunda olduğu gibi tarafların anlaşması ile suç tamamlanır. Menfaatin temin edilmesi gerekmez. Menfaat teklifi olur fakat anlaşma olmazsa ceza indirimi yapılır. Dolandırıcılık suçunda ise, anlaşma yeterli değildir. Suçun tamamlanması için menfaatin temin edilmesi zorunludur, menfaat temin edilmeden icra hareketleri engel bir nedenden dolayı yarıda kalırsa, suç teşebbüs aşamasında kalmış olacaktır. Nüfuz ticareti suçunda, failin, ilgili kişiler üzerinde gerçekte nüfuz sahibi olması gerekiyor. Nüfuz sahibi olmayıp, mağdura böyle bir yalan söyleyerek menfaat temin ederse eylem dolandırıcılık olur, zira bu durumda failin iradesi sakatlanmış olacaktır. Örneğin; sanık, “x memuruna haksız olan bu işi yaptırabilirim” der ve kişi de menfaat temin ederse, bu işin haksızlık içeriğini ve yasal olmadığını her iki taraf bilirse, eylem 255. madde kapsamındadır. Fail kamu görevlisi ise ceza arttırılır. Her iki taraf da ceza alacaktır, bu hususta anlaşmaya varılması yeterlidir.”
**Dolayısıyla rüşvet suçunun tamamlanması için dolandırıcılık suçunun aksine menfaatin temini zorunlu değildir ,anlaşmaya varılması yeterlidir ve bu suçta her iki taraf da ceza alacaktır.
[4] Doktrinde bu konuda farklı görüşler de mevcuttur. Özgenç’e göre rüşvet suçu menfaat temin edildiği an tamamlanmaktadır. Yazara göre sonrasında kamu görevlisinin menfaati yapmaktan kaçınması bu açıdan gönüllü vazgeçme olarak değerlendirilebilecektir.(2013)